HABER MERKEZİ- Veysi Sarısözen’in Yeni Özgür Politika’ya yazdığı değerlendirme: 82 plakalı kamyon nereye gidiyor?
“Nazım ve Cihan, Türk devleti tarafından katledildi. Neden? Hakikat savaşçıları oldukları için.
O halde hakikate bakalım.
Dün TVNET’in geçtiği haber şöyleydi:
“Şam Büyükelçiliği Geçici Maslahatgüzarı Burhan Köroğlu, TVNET’e açıklamalarda bulundu. Köroğlu ‘Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’dan sonra Cumhurbaşkanımız Erdoğan da Şam’a gelmeyi düşünüyorlar’ diye konuştu.
Yeni dönemde Türkiye-Suriye diplomasisine vurgu yapan Burhan Köroğlu ‘Suriye ile Osmanlı dönemindekine benzer bir ilişkiye sahip olacağımızı da ben takdir ediyorum’ ifadelerini kullandı.”
Bilindiği gibi Osmanlı devletiyle Suriye arasındaki ilişki iki devlet arasındaki ilişki değildi. Suriye, Osmanlı devletinin vilayetiydi.
“Maslahatgüzar” terimi kimsenin kafasını karıştırmasın. Burhan Köroğlu şu anda Suriye devletinde Türk temsilcisidir. Erdoğan adına konuşmaktadır.
Diplomasi tarihini bilenler bilir. “Nadir tarihi koşullarda maslahatgüzar ünvanı koloniyel, yani sömürgeci roldeki devletin temsilcisi için kullanılmıştır. 1884 yılında Vietnam’daki sömürgeci valinin ünvanı Fransa devletinin maslahatgüzarı idi.”
Şu anda Suriye bu “nadir tarihi koşulları” yaşıyor ve Maslahatgüzar Burhan Köroğlu da bu nadir tarihi koşullarda tıpkı bir sömürge valisi gibi konuşuyor: “Suriye ile ilişkimiz devletimizle Suriye vilayetimiz arasındaki ilişki olacaktır” anlamına gelen açıklaması Burhan Köroğlu’nun Suriye’ye sömürge valisi olarak atandığına dair kuvvetli bir işaret oluyor.
Köroğlu meslekten diplomat değildir. Felsefe profesörüdür. Geçen yıl Erdoğan tarafından, durup dururken Moritanya İslam Cumhuriyeti’ne Büyükelçi olarak atanmıştı. 12 yıl sonra Şam’da yeniden açılan Türk Büyükelçiliği’ne bir yılı bile doldurmayan Moritanya elçiliğinden alınıp, Şam’a atanması, Suriye’deki gelişmelerin, sanıldığı gibi “beklenmedik” bir anda meydana gelmediğini gösteriyor.
Geçtiğimiz günlerde Erdoğan “Türkiye’nin Türkiye’den büyük olduğunu, sınırlarımızdan ibaret olmadığını” alenen dile getirdikten sonra şöyle demişti: “Birinci Dünya Savaşı farklı şartlarda bitseydi, Halep ve Şam, yani Suriye bizim vilayetimiz olacaktı.”
Maslahatgüzar Erdoğan’ın bu açıklamasını kesinleştirmiş bulunuyor. Bir bakıma “oldu bile” demiş oluyor.
21’inci yüzyılda Yeni Osmanlıcı faşist rejimin bu “eski sömürgeci” niyetini böyle küstahça ve aleni olarak dile getirmesi, boksta “açık gardla” dövüşmeyi andırıyor. Rejim niyetini gizleme gereği bile duymuyor. Ancak küresel dünyada ringe çıkan Erdoğan ağır sıklette dövüşen küresel boksörlerin karşısında “horoz sıklette” dövüşen boksöre benziyor. Öyle gaza gelmiş ki, gardını bile almıyor.
Nitekim Trump, ringe çıkmadan önce Erdoğan’ın cılız kolunu havaya kaldırdı, “beni ilk raundda nakavt edecek olan bu namlı boksör, çok kuvvetli ve akıllıdır” diye onu dünyaya tanıttı. “Suriye’yi o işgal etti” deyince de salonu dolduran trol güruhu delirdi. Bir tezahürat ki, sormayın.
Ama ne oldu? Erdoğan bir goril gibi göğsünü iki yumruğuyla gümbürtedir, maslahatgüzar da pörsümüş bedenine son masajı yaparken, devleti yöneten asıl üçlü, Fidan, Kalın ve Altun Türkiye’nin başına neler geleceğini bildikleri için, maç başlamadan ringe havluyu atıverdiler. ”Suriye’de olan bitenle bizim hiçbir ilgimiz yok” demeye başladılar, hatta “Teröristan” dedikleri Rojava’yı haritadan silme işinin kendilerinin değil de HTŞ’nin işi olduğunu bile söylediler.
Ama mızrak çuvalı deldi. Elinle yazdığını baltayla sökemezsin. Türk ordusunun çeteleri saldırıya devam ediyor, Suriye Milli Ordusu, Türk devleti adına Suriye’de ve Fidanların kurduğu Geçici Suriye Hükümeti de hala bakanlarıyla birlikte Türkiye’de.
Benim öngörüme göre, HTŞ, küresel güçler açısından geçici bir unsur. Başta Dürziler ve Alevi Araplar olmak üzere Suriye halklarının yakın bir gelecekte varolan Selefi rejime karşı direnmeleri ve HTŞ içindeki radikal unsurların zorbalıkları zirve yaptığı zaman, yeni küresel emperyalist müdahaleler kaçınılmaz olacak. Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar sütre gerisine yatmışlar. “Biz yapmadık Türkiye yaptı” demeye başlamışlar. Ortalık karıştığı gün, şimdiki Erdoğan övgüleri çok ağır suçlamalara dönüşecek. Erdoğan’a “yaptığın işin hesabını ver” diyeceklerini Fidan, Kalın ve Altun büyük bir ihtimal olarak hesaba katıyorlar.
Ancak, eğer Türk devleti yayılmasına izin verilmesine karşılık İran’a karşı savaş pozisyonuna geçerse, belki bir süre Suriye’yi Manda’sına alabilir, ama Erdoğan’ın sonu da Saddam’ın Kuveyt macerasından sonra yaşadığı sona benzeyebilir.
Gelişmelerin böyle kaotik bir hale gelmesi karşısında bölgenin, Suriye’nin ve Türkiye’nin geleceği için biricik teminat Rojava devriminin kendini o güne kadar savunması, Kürdistan’ın tüm parçalarında bölge barışından yana gelişmelerin zafere ulaşmasıdır. Kürt ulusu, bölgenin emperyalist güçler tarafından yeniden biçimlendirilmesine karşı halkların özgürlüğünü sağlamak gibi tarihi bir misyon yüklenmiştir. Başkan Öcalan’ın özgürlüğünü gecikmeden sağladığımız zaman bu tarihi misyon kesinlikle amacına ulaşacaktır.”