HABER MERKEZİ – Özel Dosya: Göç ettirme politikalarına karşı bilinçli olmak.
Ülke sadece bir toprak parçası değildir. Bir ülke aynı zamanda bir halktır, bir kültürdür, bir dildir, bir tarihtir ve bazen bunların hepsinin bir arada yaşamasıdır. Yaşadığımız bu ülke sadece bir toprak parçası değil, halkımızın hafızasıdır, kültürümüzü geliştiren topraktır.
Êzîdxan: Ezîdi’lerin ülkesidir. Bu nasıl bir ülkedir ki haritası olmayan? ÊzÎdilerin ülkesi Mezopotamya’dadır. Başlangıçta geniş bir alandı ve burada büyük bir nüfus yaşıyordu. Êzîdi inancı, Ortadoğu’nun en eski inançlarından biri olan kadim bir inançtır. Ancak birçok talan, göç, katliam ve fermandan sonra Êzîdi’lerin yaşadağı topraklar giderek daraldı.
Kadın merkezli toplumların ilk kez yaşandığı bu topraklarda doğayla uyum içinde yaşanmış ve kadının toplumdaki yeri belirleyici olmuştur. Binlerce yıldır bir arada barış içinde yaşamış bir topraktır. Aynı zamanda kapitalist uygarlığın temeli olan Mezopotamya’da ilk şehirler, ilk devletler ve ilk sınıflar da inşa edilmiştir.
Önder’den öğrendiğimiz, tarihin bir nehir gibi görüldüğü ve her zaman medeniyet tarihini temsil eden çalkantılı bir nehrin bir başka demokratik nehrin yanında aktığıdır. O demokratik nehir, kapitalist medeniyetin saldırılarına karşı direndi. Ezidxan haritada çizilemeyen ama tarihini demokrasi nehrinin dalgalarında yazmış bir ülkedir. Ezidxan, değerleriyle, her ne şekilde olursa olsun onu yok etmek isteyenKapitalist Uygarlık için büyük bir tehdittir.
2014 yılı düzeni vahşetin zirvesiydi. Ancak 2015 yılında DAİŞ’ın yenilgiye uğratılmasından sonra bu katliam sona ermedi. Yani daha zor bir ferman ile karşı karşıya kaldılar. 75. ferman, adını gizleyen beyaz ferman. Êzîdxan’ı halkından koparan, binlerce Êzîdi’yi göç yollarına sokan, Avrupa’da, Amerika’da, hatta Avustralya’daki gizli bir düzendir. Yüzlerce yıl önce başlayan göçler artık en üst düzeydedir. Şu anda Ortadoğu dışına göç etmiş 650 bin civarında Ezidi vardır. Êzîdileri topraklarından süren bu özel savaş politikası uzun vadeli bir soykırım politikasıdır. Amacı Êzidileri topraklarından, tarihlerinden, kültürlerinden ayırmaktır. Sadece 2023 yılında göç yollarında 8 bin 500 kişi hayatını kaybetti. Neden bugün birçok Ezidî, özellikle de gençler, topraklarını terk edip göç yoluna gitmeye karar veriyor?
Avrupa’yı düşündüğümüzde oradaki insanların zengin olduğunu, hayatın kolay olduğunu, kadınların ezilmediğini, insanların özgür olduğunu düşünebiliriz.
Doğru, Avrupa’da daha fazla para olabilir, ama sadece bazı insanlar için. Aslında Avrupa’da eşitsizlikler çoktur. Büyük bir Avrupa şehrinin durumunu anlamak için sokaklarında yürümek yeterli: Çocuklar lüks mağazaların önünde oturup dileniyor. Bu durumu görenler o çocuklara yardım edemiyor çünkü sokakta çok sayıda aile var. Toplumun genelinde bu durum kabul edilemez.
Devletin bu göç politikası özel savaş politikasıdır. Öte yandan emperyalist devletler zenginleşmek adına boşalan toprakları kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyorlar. Tıpkı topraktan petrol çıkarıldığı gibi göçmen halklar da sömürülecek kaynaklar olarak görülüyor. İşgücü olarak gönderilenler ucuz işgücü olarak çalıştırılıyor.
Bir kişinin ülkesini ve halkını terk etmeyi kabul etmesi için, Avrupa’nın en iyi yer olduğu yalanın ikna olması gerekir. Görünüşün ve yalanların yanında, Avrupa gerçeği çok farklıdır. Ekonomik eşitsizliklerin yanı sıra özgürlük kelimesi de anlamından çıkarılmıştır. Bir patronun yanında günde 10 saat çalıştığınızda özgür olduğunuzu söyleyebilir misiniz? Çocukların kendilerine ait olmayan bir dil ve dinin öğretildiği okullara gitmeye zorlandığında özgür olduklarını söyleyebilir miyiz? Aileler giderek parçalanıp dağılırken insanların özgür olduğunu söyleyebilir miyiz? Kadın bedeninin alım-satım aracı olarak kullanılmasına özgürlük diyebilir miyiz?
Avrupa sadece paranın önemli olduğu bir yer. Para, insanlar arasındaki ilişkinin yerini almış, toplumun ahlakını yok etmiş, yardımlaşma, paylaşma gibi değerleri ortadan kaldırmıştır. Avrupa’ya gitmek, çocukların kutsal topraklarından, köklerinden uzakta büyümesi, dilin unutulması, inanç ve değerlerin yavaş yavaş yok olması anlamına geliyor.
Tarihte toplumsal bir güç olarak gençlik her zaman toplumları için daha iyi bir gelecek inşa etmek istemiştir. Yalan bombardımanına uğrayan gençler malaesef değişim gücünden uzaklaşmış durumda. Düşmanımız gençliğin bu gücünü çok iyi anlamıştır ve bu nedenle gençliği kökünden, halkından, topraklarından koparmak için gençliğe karşı özel bir savaş yürütmektedir. Bizi zenginliğin dolarla ölçüldüğüne inandırıyor ama zengin bir toplum kendi tarihini tanıyan ve benimseyen bir toplumdur. Kendi kendini örgütleyen, kültürünü canlı tutan ve kendini koruyan bir toplum, kendisini yok etmek isteyen dış güçlere güvenmeden de ayakta kalabilendir.
Gençler tuzağa düşmemeli! Her zaman gözlerimizi düşmanın gerçeğine açmalıyız. O zaman Êzîdi toplumunu giderek yok eden bu beyaz düzene karşı halkımızı hep birlikte koruyabiliriz. Kendimizi örgütlemeli, tarihimizi ve inançlarımızı öğrenmeli, geleneksel şarkılarımızı korumalı, gerekirse onları korumak için silaha sarılmalıyız.
Ailenizi, arkadaşlarınızı, halkınızı sevin, yaşadığımız, koruduğumuz ve uğruna savaştığımız toprakları sevin.”