HABER MERKEZİ – Dilovan, Sara, Nina ve Lil’in hikayeleri, sadece kişisel deneyimlerin ötesinde, Avrupa’nın gençliğinin içinde bulunduğu varoluşsal krize bir ayna tutuyor. Onlar, kapitalizmin ve sahte demokrasilerin çürümüşlüğüne karşı, Kürt Özgürlük Hareketi’nin sunduğu alternatifi benimsiyor. Bu hareket, sadece bir siyasi mücadele değil; aynı zamanda insanlığın özlem duyduğu adalet, eşitlik ve özgürlük ideallerini yeniden canlandırma çabası.
Avrupa’nın Devrimci Mirası ve Bugünün Çıkmazı
Avrupa, tarih boyunca devrimlerin ve özgürlük mücadelelerinin beşiği olmuştur. 1789 Fransız Devrimi, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganıyla tüm dünyaya ilham vermişti. 1848 Devrimleri, işçi sınıfının haklarını savunurken, 1968 Mayıs’ı ise gençliğin özgürlük ve eşitlik taleplerini sokaklara taşımıştı. Ancak bugün, Avrupa’nın devrimci mirası, kapitalizmin çıkarlarına hizmet eden bir tiyatroya dönüşmüş durumda. Gençler, geleceksizlik, hakikatsizlik, sistem krizleri ve umutsuzluk içinde kıvranırken, siyasi partiler gerçek çözümler sunmak yerine, popülizm ve faşizme yelken açıyor.
Kürt Özgürlük Hareketi, bu karanlık tabloya karşı bir umut ışığı sunuyor. Önder APO paradigması, sadece Kürt halkı için değil, tüm dünya halkları için bir kurtuluş reçetesi niteliğinde. Kadınların özgürleşmesi, ekolojik dengenin korunması ve demokratik bir toplum inşası, bu hareketin temel taşlarını oluşturuyor.
Dilovan: “Avrupa’da Kaybolmuş Bir Gençlik İçin Umut Arayışı”
19 yaşında Dilovan, Oldenburg’dan geliyor. Kürt Özgürlük Hareketi’ne spontane bir şekilde katılmış olsa da, aslında yıllardır siyasetle ilgileniyor. “Bu hareketi hep duydum ve takdir ettim, son zamanlarda bu hareketin içinde olabildiğim için çok mutluyum” diyor.
Dilovan, Avrupa’da genç bir birey olmanın zorluklarından bahsediyor: “Günümüzde genç biri olarak bir gelecek perspektifi bulmak gerçekten çok zor. Ben de hayatım boyunca kendim için bir yön arayışında oldum. Ama Kürt hareketinde gerçekten insanların geleceğe umutla baktığını hissediyorum.” Onun sözleri, Fransız filozof Jean-Paul Sartre’ın “İnsan, kendi seçimlerinin toplamıdır” sözünü hatırlatıyor. O, kendi seçimini yapmış ve umudu Kürt hareketinde bulmuş genç bir kadın.
Avrupa’nın kapitalist sisteminin gençleri nasıl yönsüzleştirdiğini anlatırken, “Avrupa’da, kapitalizmin merkezinde, insan düşünmeyi, dürüst hissetmeyi ve kendine karşı samimi olmayı unutuyor,” diyor. Kürt hareketi sayesinde yeniden dayanışmayı ve samimiyeti öğrendiğini söylüyor. Dilovan’ın hikayesi, Avrupa’nın gençliğinin içinde bulunduğu varoluşsal krize bir ayna tutuyor. Ve bu krizden çıkmanın yolu, milyonların inandığı Önder APO perspektifi olduğunu biliyor.
Sara: “İsviçre’deki Sahte Demokrasiye Karşı Bir Ses”
18 yaşındaki Sara, İsviçre’den geliyor. Bir çocuk bakım evinde çalışan Sara, Kürt hareketinin en büyük gücünün “hakikate dayanıyor olması” olduğunu söylüyor. “Diğer sol hareketlerle kıyasladığımda, burada çok büyük bir güç görüyorum,” diye ekliyor.
Sara, Önder APO’yu ideolojik bir örnek olarak görüyor: “Onun paradigması, sürdürülebilir bir yol sunuyor.” İsviçre’deki sol hareketin güçlendirilmesi gerektiğine inanan Sara, Kürt hareketinin polis baskısı ve kötü hava koşullarına rağmen gösterdiği kararlılıktan etkileniyor: “Bugün neredeyse bütün gün yürüdük ama tüm arkadaşlar sonuna kadar bizimle kaldı. Bu, dış dünyaya verilen çok güçlü bir mesaj.”
Sara, “Devrimci olmak, her şeyden önce büyük bir aşk işidir” sözünü akla getiriyor. Onun aşkı, özgürlük ve adalet için verilen bu mücadelede saklı. İsviçre’nin “tarafsız” ve “demokratik” imajının ardındaki çelişkileri sorgularken, Sara, bu hareketin gerçek bir alternatif sunduğuna inandığı için bu hakikat arayışına Özgürlük Hareketinde devam ediyor.
Nina: “Avrupa’nın Sol Hareketlerine Bir Alternatif”
20 yaşındaki Nina, İsviçre’de bir restoranda çalışıyor. Kürt hareketini dört aydır tanıyan Nina, bu hareketin açıklığı ve kolektif ruhundan etkilenmiş. “Burada Öcalan’ın özgürlüğü için mücadele ediyorum, çünkü onun paradigmasında büyük bir potansiyel ve umut görüyorum,” diyor.
Nina, Avrupa’daki sol hareketlerin krizine değiniyor: “Liberal toplumlar kriz yaşadığında, genellikle faşizme yöneliyorlar. Şu anda Meloni, Le Pen ve AfD gibi figürlerin yükselişine tanık oluyoruz.” Kürt hareketinin, bu krizlere karşı bir alternatif sunduğunu düşünüyor: “Bu hareket, siyaseti ele alış biçimiyle Avrupa’daki sol hareketlerden çok farklı.”
Nina’nın sözleri, Antonio Gramsci’nin “Pesimizm aklın, iyimserlik iradenin işidir” sözünü hatırlatıyor. O, iradesini Kürt hareketine adamış ve bu yolda umutla yürüyor. İsviçre’nin “refah” imajının ardındaki eşitsizlikleri sorgularken, Nina, Özgürlük Hareketi’nin perspektifinin tek kurtuluş perspektifi olduğu bilinciyle mücadelesini sürdürüyor.
Lil: “Fransa’dan Bir Devrim Çağrısı”
18 yaşındaki Lil, Fransa’nın Occitanie bölgesinden geliyor. Tarihte faşist kapitalizmin ezdiği halkların haklarını savunmak amacıyla bu yürüyüşe katılan Lille, Önder APO’nun özgürlüğünü savunmanın önemine değiniyor: “Öcalan, kadınların kurtuluşunu, sosyal ekolojiyi, sosyalizmi ve kültürü savunan devrimci bir hareketin lideridir” diyor.
Lil, Fransa’daki devlet kapitalizminin halkları nasıl ezdiğini anlatırken, “Kişiliklerimizi dönüştürüp devrimci ve sosyal bir toplum yaratabilmek için halkın öz savunmasını inşa etmeliyiz,” diyor. Rojava’da yaşananların ve PKK’nin mücadelesinin, tarihi bir egemenlikten kurtulma çabası olduğunu vurguluyor.
Lil’in sözleri, Simone de Beauvoir’ın “Kadın doğulmaz, kadın olunur” sözünü hatırlatıyor. O, kadınların özgürleşmesi için verilen bu mücadelede kendi kimliğini bulmuş. Fransa’nın devrimci geçmişine rağmen, bugünkü siyasi iklimin nasıl bir çıkmaza girdiğini sorgularken, Lil, Kürt hareketinin mevcut sorunlar karşısında tek çözüm olabileceğini söylüyor.
Umudun adımları
Bu yürüyüş, sadece bir eylem değil; Avrupa’nın gençliğinin, kapitalizmin ve sahte demokrasilerin çürümüşlüğüne karşı verdiği bir cevap. Dilovan, Sara, Nina ve Lille’nin hikayeleri, umudun ve direnişin hala var olduğunu hatırlatıyor. Onlar, sadece Öcalan’ın özgürlüğü için değil, tüm dünyada adalet ve özgürlük arayışında olanlar için yürüyor.
Ve belki de, bu yürüyüş, Avrupa’nın kalbinde yeni bir devrimin ilk adımlarıdır. Tıpkı Victor Hugo’nun dediği gibi, “Hiçbir ordu, fikrin gücüne karşı koyamaz.” Bu gençlerin fikirleri, umutları ve kararlılıkları, Avrupa’nın geleceğini şekillendirecek bir güce sahip.
Bu yürüyüş, sadece bir başlangıç. Ve belki de, bu adımlar, yarının devriminin temelini atıyor.