HABER MERKEZİ- Arkeologlar, Kudüs’ün kuzeybatısında yer alan Xirbat el-Masani adlı Bizans manastırında, içinde kadın, erkek ve çocuklara ait iskeletlerin bulunduğu mezarları ortaya çıkardı. Ancak araştırmacıları en çok şaşırtan, bir kadın iskeletinin ağır metal zincirlere sarılı olarak gömülmüş olmasıydı.
Zincirler neden kullanıldı?
MS 380 yılında Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nun resmi dini haline gelmesiyle birlikte, manastır hareketleri ve çilecilik (asketizm) yaygınlaştı. Bu dönemde keşişler, dünyevi zevklerden arınarak ruhlarını Tanrı’ya adamak için çeşitli bedensel fedakârlıklar uyguluyordu. Kendini zincirleme, hareket kabiliyetini kısıtlayarak ruhsal arınmayı sağlama yöntemlerinden biriydi.
Çalışmanın ortak yazarı ve Weizmann Bilim Enstitüsü’nden arkeolog Elisabetta Boaretto, erkek çilecilerin zincir kullanmasının bilinen bir uygulama olduğunu, ancak kadınlarda bu yönteme çok nadir rastlandığını belirtiyor.
Kadının cinsiyeti nasıl belirlendi?
Başlangıçta iskeletin bir erkeğe ait olduğu düşünülüyordu. Ancak Journal of Archaeological Science: Reports dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre, araştırmacılar diş minesinde yapılan analizler sonucunda bireyin biyolojik olarak kadın olduğunu tespit etti.
Bilim insanları, iskeletin 30 ila 60 yaşları arasında olduğunu ve diş minesi üzerindeki peptit analizleri sayesinde X kromozomuyla ilişkili AMELX genini bulduklarını, ancak Y kromozomuyla ilişkili AMELY genine rastlamadıklarını belirtti.
Ölümden sonra bile devam eden çilecilik
Tarihsel kayıtlara göre, kadın çileciler özellikle soylu sınıf içerisinde yaygındı. Ancak genellikle dua, oruç ve meditasyon gibi daha az fiziksel fedakârlık içeren yöntemler tercih ediliyordu. Zincir takmak gibi aşırı çilecilik uygulamaları ise son derece nadirdi.
Elisabetta Boaretto’ya göre, bu kadın hayatı boyunca zincirleriyle özdeşleşmiş olabilir ve ölümünden sonra bile bu kimliğinin korunması için zincirleri çıkarılmamış olabilir.
“Bu mezarın, onun ruhani bağlılığını ölümünden sonra bile onurlandırmak amacıyla bu şekilde düzenlendiğini düşünüyoruz” diyen Elisabetta Boaretto, bu keşfin kadın çilecilik geleneği hakkında önemli bir tarihi pencere açtığını ifade etti.