HABER MERKEZİ- Rauf Karakoçan yazdı
“Şam yönetimi ile Kuzey-Doğu Demokratik Özerk yönetimi temsili arasında gerçekleşen anlaşma kamuoyuna açıklandı. 10 Mart günü imzalanan anlaşma sonucu deklere edilen niyet-temenniler üzerinde komisyonlar çalışacak ve yıl sonuna kadar son şeklini alacağı belirtildi.
Suriye’de, sorunların diyalog yoluyla, uzlaşı içinde, barışçıl yöntemlerle çözülmesi herkesin arzu ettiği bir girişimdir. Olması gereken de budur. Taraflar arasında yaşanan sorunların yine taraflar arasında çözülmesi gerektiğine kani olmak beklenen bir durumdur. Zorlu süreçlerin, savaşların bitirilmesine giden yol nihayette anlaşmalardan geçer. Sorun yaşayan tarafların bir araya gelerek beli ilkeler üzerinde anlaşarak sorunu gidermeye çalışırlar.
Af edilemez gibi görülen toplumsal yarılmaların, kısa sürede giderilmesi ne kadar zor olsa da barış uğruna katlanılması gereken bir süreçtir. Bu yönteme kimsenin fazla itirazı olmaz, empati yapılırsa kanımca itirazın olmaması gerektiğine inananlardanım.
Şam anlaşmasının da bu çerçevede ele alınması gerekmektedir. Taraflar arasında diyaloğun kurulması, görüşmelerin yapılması ve anlaşma sağlanması arzu edilen bir durumdur. Eğer barış adına, önemli bir toplumsal kesimin duygularını incitecek, zarar görecek ve yaşamına mal olacak bir anlaşma olarak anlaşılmasına vesile olacaksa bu eleştiri konusudur.
Şam anlaşmasına yapılacak eleştirinin birinci konusu, anlaşmanın zamanlamasıdır. Anlaşmanın zamanlaması eğer bilinçli seçilmişse art niyetli ve kuşku uyandıran bir zamanlamadır. Zamanlaması tesadüfüyse eleştiri konusudur. Alevi toplumuna karşı başlatılan katliamların sürdüğü bir dönemde, Katliamcılarla bir arada görünmek, el sıkışmak ve anlaşmak Alevi toplumunun hassasiyetlerini gözetmemek, bu anlaşmaya gölge düşürmüştür. Nihayetinde toplumsal hassasiyetlerin gözetilmesi, eğer anlaşmanın temeli ise Alevilerin hassasiyetleri gözetilmediğini göstermektedir
Yapılması gereken ikinci eleştiri ise altıncı maddeye ilişkindir. ‘Suriye devleti, Esad rejiminin kalıntılarıyla ve ülkenin güvenliği ile birliğini tehdit eden unsurları mücadelede destekleyecektir’, şeklinde düzenlenen madde izaha muhtaçtır. Söz konusu maddede kast edilen ‘Esad rejiminin kalıntıları’ kimlerdir? Burada bahsi geçen kesim Aleviler olarak anlaşılmaktadır. Böyle bir algıya yol açmıştır. Katledilen Aleviler, rejim destekçileri gerekçesiyle katledilmektedir. Tıpkı Türk devleti PKK gerekçesiyle sivil savunmasız Kürtleri katlettiği gibi. Ya da İsyanlarda katledilen on binlerce masum insan gibi.
Türk devlet yetkilileri ‘mezhep çatışmasını körükleyen, provoke eden’ diye tanımlamaktadır. Açık ki Alevi katliamına gerekçe üretmekte gecikmiyorlar. Alenen planlanan bir Alevi pogromu vardır. Kaldı ki servis edilen görüntülerde katledilenlerin sivil savunmasız insanlar olduğu, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar nettir.
Suriye’de meydana gelen katliam, Aleviler için ikinci bir Kerbela vakasıdır. Muaviye ordusunun yeni bir kalkışması olarak değerlendirmek gerekir. Sadece inançlarından dolayı katledilen Alevilerin kanı yerde akarken, yapılan Şam anlaşması, Alevi inancına mensup herkesi, (etnik kökenine bakılmaksızın Arap, Kürt, Türkmen) derinden etkilemiştir.
Anlaşmanın zamanlaması ve altıncı maddenin içeriği, vicdani, insani, ahlaki ve siyasi etik açıdan Alevi toplumunda rahatsızlık yaratmıştır. Aleviler, Şam’da ki HTŞ yönetim bileşenleri olan cihatçı-selefi çeteler tarafından, potansiyel tehlike olarak görülmektedir.
Her ne kadar anlaşmanın birinci maddesi, ‘Tüm Suriyelilerin siyasi süreçte temsil edilme ve devlet kurumlarına katılım hakkı, dini ve etnik kökenlerinden bağımsız olarak liyakat esasına göre güvence altına alınacaktır’, şeklinde formüle edilse de halen devam etmekte olan Alevi katliamı göz önünde bulundurulduğunda, inandırıcı olmaktan uzaktır. Hiçbir güvencesi, koruması olmayan Alevi toplumun ‘katli vacip’ gören HTŞ’li canilerin hiçbir taahhüdü inandırıcı olmayacağı açıktır.
Alevileri, ‘devrik rejimin kalıntıları’ olarak gören HTŞ’nin ve destekçisi durumundaki Türk devletinin taraf olduğu Şam anlaşması, Alevi inancına mensup her keste karşıt bir algı yaratmıştır. Arzu edilmeyen bu karşıt algıyı, Toplumsal hassasiyetleri göz önünde bulundurarak yeniden ele alınması ve giderilmesi gerekir.
Suriye zor bir süreçten geçiyor. Daha işin başındayken bağlayıcı olabilecek her anlaşma, görüşme, diplomatik girişim, mezhep ve etnik inançtan kaynaklanan düşmanlıkların yaratacağı kırılmaları, yol açacağı katliamları dikkate alarak yapılmalıdır. Eleştiri konusu olan bu anlaşmanın yarattığı algının mutlaka giderilmesi gerekmektedir.”
Kaynak: ANHA