HABER MERKEZİ- Veysi Sarısözen’in Yeni Özgür Politika Gazetesine yazdığı yazı
OYALIYORLAR, OYALANMAYALIM
“AKP iktidarı tarihinin en zayıf anını yaşıyor.
En zayıf anında ABD’nin tuhaf başkanı Trump, “Türkiye iyi, lideri güzel” deyince siz ne anlıyorsunuz?
Ben tarihinin en zayıf anını yaşayan Erdoğan’ın artık Trump ve Netanyahu için “kıvama” geldiğini anlıyorum. İsrail yanlısı ABD Dışişleri Bakanı Rubio, Hakan Fidan’la yaptığı son görüşmeden sonra yaptığı açıklamada “İran’ın istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerine karşı ortaklık kuruyoruz” dedi.
Bu haberi veren AKP medyasının başlığı ise “ABD Türkiye’den yardım istedi” şeklindeydi.
Kimin yardıma muhtaç olduğunu tartışmak abes. Soru, Erdoğan’ın aldığı yardım karşılığında ABD’ye ne verdiği sorusu. Rubio’nun açıklamasından anlaşılıyor: Erdoğan Üçüncü Dünya Savaşı’nın gelecekte tırmanacağı en tehlikeli aşaması olan İran’a karşı açılacak savaşta ABD’yle gizli anlaşmalar yapmaya başlamış bulunuyor.
Trump’ın ise bu anlaşma karşılığında “dış cepheni kuvvetledirdin, göreyim seni iç cepheni de kuvvetlendir” dediği ve Erdoğan’ın iç cepheyi kuvvetlendirmek için muhalefeti yok etme yeltenişine destek verdiği çok açık.
Başkan Apo bu gelişmeyi çok önceden görmüş ve son çağrısıyla Türkiye ve bölge halklarının karşı karşıya olduğu tehlikeyi “içeride demokratikleşme, barış ve demokratik toplum” yoluyla önlemek üzere harekete geçmiştir. İçeride barış ve demokratikleşme demek, Türkiye’yi yıkıcı maceralardan korumak demek.
Demokratikleşen bir Türkiye’nin başında değil Erdoğan, Hitler bile olsa şu mahvolmuş haliyle ülkeyi sonucu yıkım olacak böyle bir savaşa sürükleyemez. Özgürleşen halk böyle bir maceraya karşı direnir. Ama halkın direnişini faşist diktatörlükle kırabildiği zaman, bırakalım Erdoğan’ı, Ukrayna’da olduğu gibi bir Türk Zelensky’si olarak İsmail Dümbüllü iktidarda olsa bile, Türkiye’yi savaşa sürükleyebilir.
Demek ki, asıl mesele demokrasi.
Tehlikede olan, şu anda demokrasi değil, çünkü demokrasi yok. Tehlikede olan hala varolan muhalefet ve “seçim imkanı.” İmamoğlu’nun tutuklanmasına yol açan “sivil darbeyle” bu yolda büyük bir adım atıldı.
Durum vahim, ancak ümitsiz değil. Her şeyden önce Başkan Apo’nun yaptığı çağrı temelinde “fiili müzakere” sürüyor. İktidar şimdilik bu müzakere sürecini sona erdiremiyor. Çünkü çağrının arkasında büyük bir güç var: PKK ve Newrozlarda alanları dolduran on milyonlar. Şimdi bu güce, Çağlayan’da ve Türkiye’nin her yerinde ayağa kalkan on milyonlar, doğrudan değilse de, dolaylı olarak eklendi.
İktidar şimdilik bu müzakere sürecini sona erdiremiyor, dedim. Ama erdirebilir. Bunun büyük işaretleri var. En büyük işaret hiç bir adım atılmaması ve iktidarın “oyalama” yoluna girmiş olması.
Oyalama nedir?
Zaman kazanmadır.
O zaman soralım. İktidar ne yapmak için zaman kazanmaya çalışıyor?
Bu sorunun cevabını vermek için İmamoğlu’na karşı açılan “terör” davasının dosyasına bakmak yeter. O dosyada İmamoğlu “Kent Uzlaşısı” temelinde “terör örgütüyle” ortaklık kurmakla suçlanıyor. Bu dosyada İmamoğlu ile birlikte fiilen DEM Parti de yer alıyor. İktidar şimdilik, kendini angaje ettiği fiili müzakere sürecinden dolayı DEM Parti’ye karşı harekete geçmiyormuş gibi görünmek zorunda.
Demek ki oyalama siyasetinin amacı Kürt legal özgürlük hareketine karşı saldırıya geçebileceği zamanı kazanmak.
Süreci hızlandırmak için ne yapılabilir?
Hızlandırmak DEM Parti’nin ikna amaçlı ve büyük bir dikkatle yürüttüğü temaslarla gerçekleşemez. İkna “gücüne”, politik halk gücünü eklemek gerekir.
Nasıl?
“Ya Başkan Apo’nun çağrısı temelinde demokratik adımlar atılacak en başta İmralı sistemi yok edilecek ya da rejime bir an önce seçimle son verilecek” diyerek.
Bundan kastım fiili müzakereyi çıkmaza sokacak bir “ültimatom” vermek değil. İkilemi müzakere masasına getirmek. Bunun için de böyle bir politik karar almak. Ve CHP’yi çoktan aşmış olan Türk halkının direnişi ile Kürt halkının direnişini hızla birleştirmek üzere harekete geçmek.
Başkan Apo’nun çağrısı temelinde demokratikleşme.(Müzakere). Olmadı hızlı bir seçimle demokratikleşme. (İttifak) O da olmadı “devrimci halk savaşının” güçleri ne güne duruyor?
Ne diyoruz? Devlet “oyalıyor.”
O halde oyalanmayalım.”