KCK Yürütme Konseyi Üyesi Karasu, zorluklar aşma partisi olan PKK’nin, büyüyüp gelişmesini, zorluklarla mücadele diyalektiğinde gördüğünü; 40. Yıla böyle ulaştığını söyledi.
BEHDîNAN – NÛÇE CIWAN
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, çözüm olabilecek bir örgüt gücü, halk gücü ortaya çıkaran PKK kadar tecrübeli ve zorlukları aşarak çelikleşen bir hareketin olmadığını vurguladı.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, PKK’nin 40. Yılı vesilesiyle sorularımızı yanıtladı. Söyleşimizin ilk bölümünü paylaşıyoruz:
PKK’nin kurucularından ve 40 yılı aşkındır içinde yer alıp mücadele eden birisi olarak 39 yıllık amansız direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz?
40. Yılına girerken mücadelemizi bu günlere getiren Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. Bütün engelleri aştıran, mücadelemizi sürekli geliştirerek bu günlere gelmesini sağlayan şehitlerimizi de minnet ve saygıyla anıyor, gazilerimizi de saygıyla selamlıyorum. Kuşkusuz 39 yıllık mücadeleyi bir programda tümüyle anlatmak mümkün değil. Bunu programın çerçevesinde kısaca ifade edebilirim. 39 yıllık mücadele çok büyük gelişmeler yarattı ve değişimler gerçekleştirdi. Bu 39 yıllık mücadelenin karakteri nedir, diye sorarsanız elbette değiştirme karakteridir. Kürt toplumunu, Kürdistan’ı, Türkiye’yi ve bölgeyi değiştirmiştir. Değişimci karakteriyle büyük devrimci rol oynamıştır. Tabi bu kolay olmamıştır. Bu mücadele gerçekten sıfırdan başlayan bir mücadeledir. Biz böyle değerlendirdiğimiz için Musa Anter de şöyle bir değerlendirme yapmıştı; ‘Biz sıfırın altından alıp sıfıra kadar getirmiştik’. Yani gerçekten de Kürdistan’da durum ciddiydi.
1970’lerde Apocular grubunun çıkışı gerçekleştiğinde Kürt toplumu kendini inkar eden, kendi gerçeğinden kopan, geleceğe umutsuz bakan, güvensiz olan, özgüvenini kaybetmiş bir halk gerçekliği durumundaydı. Bunu hareketimiz, Önder Apo, ‘ölüm döşeğine yatmış bir halk gerçekliği’ olarak değerlendirdi. Böyle bir halkı ayağa kaldırmak, mücadeleyi geliştirmek kolay olmadı. Bırakalım dünyayı, sömürgecileri, Kürt halkını ilk mücadeleye başlayan arkadaşların çevresi, ailesi, dostları bile inanmıyorlardı. ‘Bu mücadele boştur, bu mücadele sonuçsuzdur’ diyorlardı. Bizim mücadele tarzımızın sonuç almayacağını, tehlikeli olduğunu söylüyorlardı. Yani inançsızlığın yoğun olduğu bir noktada özgürlük mücadelesini bugüne getirmek, sadece Kürt halkı için değil, Ortadoğu halkları açısından umut haline getirmek büyük bir mücadelenin sonucudur. Bu yönüyle PKK’nin çıkışı tarihseldir. PKK’nin mücadelesi aslında Kürt gerçeğini iyi tanımlayan, iyi değerlendiren, eleştiren ve bu temelde de Kürt toplumu olarak özeleştiri de veren, bu yönüyle ölüme yatırılmış durumundan çıkaran, kendi gerçeğinden kaçma durumundan çıkaran bir mücadele yürütüldü.
Bu mücadele bir ideolojik mücadeleyle başladı. İlk önce Kürt’ün kendi gerçeğinden kopmasını ortadan kaldıran, kendi gerçeğiyle buluşturan, kendisi için yaşayan, kendisi için düşünen, kendisi için eylem yapan bir halk gerçekliğine ulaştırmayı amaçladı. Çünkü Kürt halkı kendi gerçeği için yaşamıyordu, başkaları için yaşıyordu. Başkalarının işçisiydi, başkalarının kölesiydi, soykırıma yatırılmış bir halktı. Böyle bir halktan kendisi için mücadele eden bir halkı açığa çıkarmaktı. PKK’nin de mücadelesi bu yöndeydi. Kendisi için mücadele eden bir halk gerçekliği yaratmak. Bu gün 39 yılı değerlendirdiğimizde bu en büyük amacına ulaşmıştır. Özgürlüğü için mücadele eden bir halk gerçekliği ortaya çıkarmıştır. Bu yönüyle PKK’nin 39 yılda bir halkı ayağa kaldıran, bir halkı en zor koşullarda mücadele ederek özgür ve demokratik yaşamı kazanma umudunu, iradesini ortaya çıkaran, bu halkın bütün saldırılara, baskılara rağmen özgürlük mücadelesini yürütmesini bilen bir PKK gerçeği ortaya çıkarmıştır. Bu açıdan PKK’yi şöyle tanımlamak lazım; zor koşullarda mücadele ederek gelişmeleri yaratan bir partidir. PKK başından itibaren şöyle yaklaştı; Kürdistan’da kolay koşullarda hiçbir başarı elde edilemez. Önder Apo, Kürdistan’da başarı elde edilmek isteniyorsa mutlaka zor koşullara katlanan bir örgüt gerçeği, bir militan gerçeği yaratmak gerekir, demiştir. Bugüne kadar da PKK militan olarak, örgüt olarak fedai bir örgüt olmuştur.
PKK’yi 39 yılda bu günlere getiren şehitlerimizdir. Her dönemin zorlukları fedailikle, şahadetlerle, büyük emeklerle aşılmıştır. Bu açıdan Önder Apo, PKK’yi şehitler partisi olarak tanımlamıştır, şehitler partisi olarak tanımlamasını nedeni de bu devrim zor olduğu, hep zorluklarla karşılaştığı için, bunu da hep fedailik yaparak, militanların kendi yaşamlarını ortaya koyarak mücadeleyi geliştirdiği bir tarih olmasından kaynaklıdır. 39 yıllık tarihin öyküsü böyledir. Zor koşullarda PKK militanlarının, kadrolarının fedailik yaparak en zor koşullarda yaşamlarını ortaya koyarak, bedeller ödeyerek o zor koşulları aşmanın tarihidir. Bu günlere böyle gelindi. Bu gerçekliği tüm halkımız da tüm dostlarımız da bilmelidir. PKK 39 yıl nasıl mücadele etti? Bu 40 yıla nasıl geldiğinin özü budur. PKK’nin 39 yılda bu günlere nasıl geldiği gerçeğini değerlendirirken; mücadelenin bu karakterini de doğru ele almak gerekiyor.
39 yıl bizim için başarı yıllarıdır. Kesinlikle büyük devrimler gerçekleştirilmiştir. Bu açıdan şahadetlerin de, halkın da, kadroların da, Önderliğin de emeğinin tümüyle olmasa da önemli oranda başarıya ulaştığını kabul etmek gerekir. Aslında PKK yürüttüğü emeğe göre, Önderliğin çabasına göre istediği sonuçlara belki tam ulaşamamıştır ama PKK’nin 39 yılda yarattıkları büyük başarılar, devrimsel gelişmelerdir. Tarih bunu yazdığında sadece Kürt halkı açısından değil de Ortadoğu halkları açısından büyük gelişmeleri, değişimleri yaratan, ortaya çıkaran bir mücadele olduğunu değerlendirecektir. PKK Ortadoğu’da halkların umududur. Sadece Kürtlerin değil, Ortadoğu’da binlerce yıllık devletçi sistemi, iktidarcı sistemi, beş bin yıllık devletçi zihniyetin yarattığı sorunlara çözüm bulan, bunun çözüm gücü olan bir parti haline gelmiştir. Sadece Kürt halkının ulusal kurtuluş sorunu değil, bütün Ortadoğu’nun demokratikleşme sorununu çözecek devrimci bir güç haline gelmiştir. PKK’nin 39 yıllık mücadelesi büyük tecrübelere dayanarak, her yılı sadece Kürdistan için değil, Ortadoğu halkları için değil, insanlık için büyük tecrübe, birikimi haline getirerek bugün işte Ortadoğu’da kaosun yaşandığı, kapitalizmin insanlığı çıkmaza sürüklediği ortamda PKK mücadelesiyle bütün bunlara cevap olabilecek, çözüm olabilecek bir örgüt gücü, halk gücü ortaya çıkarmıştır. Şunu rahatlıkla belirtebilirim; bugün dünyada PKK kadar tecrübeli bir hareket, PKK kadar zorlukları aşarak çelikleşen bir hareket yoktur.
Bu 39 yıl, aynı zamanda şu anlama gelmektedir; PKK bütün zorluklara rağmen ayakta kalan bir harekettir. Bu açıdan bu 39 yılı PKK olarak büyük başarılar elde etmiş bir hareket olarak görüyoruz. PKK’nin bu 39 yılda çok büyük gelişmeler yarattığına inanıyoruz. Büyük devrimler oldu. Demokratik, sosyal, toplumsal, kültürel devrim gerçekleşti. Kürdistan’ın bütün parçalarında Kürt halkının duyguları ortaklaşmışsa, Kürdistan’ın tüm parçalarında halk ayaktaysa bunu Önder Apo’nun önderliğinde PKK yaratmıştır. PKK eskiden Kürdistan’da zaman zaman ortaya çıkan direnişler de vardı, bölgeseldi, yereldi böyle bir toplumsal gerçeklikten Kürdistan’ın 4 parçaya bölündüğü Ortadoğu’da bütün parçaları duyguda, düşüncede birleştiren bir hareket olmayı başardı. Eğer bugün Rojava’da bir devrim gerçekleşmişse, bugün Başur’da kazanımlar varsa, Rojhilat’ta halk umutluysa bunu kesinlikle yaratan PKK’nin yürüttüğü siyasal mücadelenin ortaya çıkardığı değerlerdir. Ortaya çıkardığı siyasal iklimdir, halk gerçekliğidir, Ortadoğu’daki siyasal durumdur. Bu yönüyle bu 39 yıl başarılarla doludur. Bizim açımızdan onur ve gurur duyulacak, halkımızın da onur ve gurur duyacağı yıllar olarak değerlendirmek doğru olacaktır.
Sayın Karasu, Türk devleti 15 Ağustos atılımı ardından ’72 saatte bitireceğiz’ diyordu. Fakat bugün 40. Yılına giriyor. Bu nasıl oldu, PKK nasıl ayakta kaldı?
Doğrudur, Özal ilk hamle olduktan sonra kısa sürede tasfiye edileceğini söyledi. Onun klasik deyimi var ya ‘3-5 eşkıyadır, kısa sürede etkisizleştiririz’ düşüncesindeydi. Tabi Önder Apo da değerlendirmelerinde 15 Ağustos sonrası günleri, haftaları, ayları değerlendirirken ‘biz de büyük bir heyecan içerisindeyiz’’ diyordu. Çünkü Ortadoğu’nun soykırımcı devletine karşı, en zalim sömürgeci devletine karşı NATO’yu, dünyayı arkasına almış bir devlete karşı gerilla hamlesini başlatmak ve sürekliliği sağlamak çok çok önemlidir. Bu yönüyle Önder Apo da ilk günleri, haftaları, ayları heyecanla takip eden; bugün ne olacak, bu hafta ne olacak, bu ay ne olacak diyerek büyük bir heyecanla izleyen bir konumda olmuştur. Bu günlere nasıl gelindi denilirse Önder Apo bunun için şöyle der: ‘Nefes nefese bir mücadele yürüttüm, nefes nefese çalıştım.’
PKK mücadelesinin bu günlere gelmesinde Önder Apo’nun tarzının, temposunun Önderlik gerçeğinin rolü belirleyicidir. Geçekten de dünya tarihinde, insanlık tarihinde Önder Apo gibi bu düzeyde yoğunlaşan, bu düzeyde çaba gösteren, bu düzeyde emek veren, 24 saatinin her saniyesini bu mücadele için veren bir önderlik olmamıştır. Bu açıdan bu günlere nasıl gelindi denildiğinde Önder Apo’nun tarzının, temposunun özellikle bilinmesi gerekir.
Önder Apo, bu tarzını belli düzeyde kadrolarına da yansıtmaya çalıştı. Aslında kadrolarını da kendi tarzıyla, temposuyla eğitti, mücadeleye sürdü ama kadrolarının, parti yönetiminin aynı tarzda ve tempoda Önderliğin çizgisinde bir yönetim, kadro gücü ortaya koyduğunu söyleyemeyiz. PKK ilk ortaya çıktığında kadrolar yaşamını değiştirdi, okullarını bıraktı, çalışıyorsa iş yerlerini bıraktı, gelecekle ilgili bireysel hayaller kurmuşlarsa bunların hepsini bıraktılar, aileleri ile ilişkilerini de sınırladılar. Gelecekle güçlü bir buluşma açısından, o geçmişin geriliklerini bir tarafa bırakan, köprüleri yakan, tamamen geleceğe bakan, kendini tamamen adayan, halkın özgürlük mücadelesinden başka hiçbir şey düşünmeyen bir kadro gerçekliğiyle bu mücadele yürütüldü. Önderlik gerçekliğini, kadro gerçekliğini ve PKK karakterini iyi görmek gerekir. İşte ‘72 saat kalamazlar’ derken bugün 35 yıl ayaktaysa bu tabi ki PKK’nin parti karakterinden, militan karakterinden, örgüt ve önderlik anlayışından, halka yaklaşımından, sorumluluk duygusundan, devrime ciddi yaklaşmasından ileri geliyor. Böyle olmasaydı kesinlikle Türk devleti karşısında, bu kadar emperyalizmin hakim olduğu, despotizmin halklara göz açtırmadığı Ortadoğu’da gerçekten de ayakta kalmak mümkün değildi. Önceki soruda da belirttiğim gibi en zor dönemlerde PKK kendine yüklenerek, bedeller ödeyerek, büyük şehadetlerin ön açıcılığıyla bu günlere geldi. Bu açıdan nefes nefese yıllar oldu.
Önderlik her zaman şunu söyledi: ‘Ben düşmanı her zaman ensemde hissettim, nefesini hissettim. Düşmana yakalanmamak için de, düşmanın bizim mücadelemizi etkisizleştirmesini önlemek için de tarzımı daha da yetkinleştirdim. Üslubumu daha da etkili hale getrdim.’
Bu yıllarda düşmanın saldırıları karşısında nasıl sonuç alındığını ortaya koymuştur. Bu yönüyle PKK’ye gerçekten diğer partiler gibi bakmamak lazım. PKK şöyle bir mücadele yürüttü; kendine yüklendi, özgücüne güvendi. Türk devleti çok saldırdı, arkasında büyük güçler vardı ama PKK özgücü halkla her türlü engelin aşılacağına inandı. Bu yönüyle PKK’nin bu özgüç kavramı halka inanmak anlamında önemlidir. Bu yönüyle PKK açısından hiçbir zaman zorluk, engel söz konusu olmadı. PKK şöyle düşündü; PKK zorlukların başladığı yerde anlamlıdır. PKK mücadelesi zorlukların yaşadığı yerde anlam bulabilir ya da PKK’lilik orada başlar. PKK zorluklardan kaçma, yılma değil de zorlukları aşma partisidir. Zorlukları devrimci olmanın, öncü parti olmanın gerekçesi olarak yani o mücadeleyi vermenin aktörü olarak kendisini gördü. Bu bakımdan hiçbir zaman zorlukları kendisine engel görmedi. Hatta Önder Apo, ‘ben kolay geçen günü iyi bir mücadele günü olarak görmedim. Kolay geçen günlerim benim için iyi olmayan günlerdi’ der. PKK büyümesini, gelişmesini, zorluklarla mücadele etme diyalektiğinde gördü. Eğer 40. Yıla giriyorsak PKK’nin bu karakteriyle ilgilidir. PKK kesinlikle zorlukları aşma, zorlukları yenme, zorluklara karşı mücadele etme partisidir. Mücadeleye ilk günde böyle başladı şimdi de karşımızda ne kadar zorluk olursa olsun biz bu zorlukları yeneceğimize, aşacağımıza önümüzdeki yılları da başarıyla sonuçlandıracağımıza inanıyoruz. Çünkü PKK’nin karakterinde, mayasında zorlukları yenme, zorlukları devrimcilikle, özgüce güvenerek aşma karakteri ve kimliği vardır. Bununla 40. Yıla ulaştı.
Şimdi PKK tarihine damgasını vuran birçok direniş oldu. Bu direnişlerden biri de sizin de içinde yer aldığınız zindan direnişi. Zindan direnişi PKK’ye nasıl bir karakter kazandırdı, nasıl bir rol oynadı, aynı zamanda zindan direnişinden sonra PKK’de nasıl bir kararlılık düzeyi ortaya çıktı?
Bu vesileyle zindanda şehit düşen tüm yoldaşlarımızı bir daha saygıyla, minnetle anıyorum. Çünkü zindan direnişi PKK ve halk tarihimizde çok önemli bir yere sahiptir. PKK ve halk tarihimizin en zor döneminde fedailikleriyle, şahadetleriyle bu zor dönemi aşan yoldaşlarımızdı, önder kadrolarımızdı. Bu açıdan halkımız da her zaman bu önder kadrolarımızı minnetle, saygıyla anmalıdır. Şunu belirtebiliriz; zindan direnişinin en önemli yanı en zor koşullarda mücadele edip başarmasıdır. 14 Temmuz direnişi şahsında zindan direnişi Kürdistan devriminin tarzını ortaya çıkarmıştır. Bu nedir? Bu da zor koşullarda direnip başarmanın tarzıdır. Çünkü Kürdistan’da zor koşullara katlanılmadan, zor koşullara direnmeden başarmak, gelişme yaratmak mümkün değildir. Bu yönüyle 12 Eylül faşizmi sadece Amed zindanına bir saldırı değil de bütün Kürdistan’ı bir zindan haline getirmişti, bütün halkı ezen, susturan, bastıran bir 12 Eylül faşizmi vardı. Bu koşullarda hareketimiz zaten geri çekilmişti. Zindan direnişi bu koşullarda partiyi temsil etti. Çünkü 12 Eylül faşizmi zindanlar şahsında PKK’yi tasfiye etmek istiyordu, zindanlardaki tutsaklar şahsında PKK’yi zindanların betonlarına gömmek istiyordu, halkın umudunu gömmek istiyordu. Çünkü PKK, 12 Eylül’den önce büyük iddialarda bulunan, halka umut veren, halka bu sömürgeciliğe karşı sonuna kadar mücadele yürüteceğini söyleyen, zorluklar, koşullar ne olursa olsun bu mücadeleyi geliştireceğini söyleyen, bu düşman karşısında boyun eğmeyeceğini, bu düşmana karşı her koşulda mücadele ederek zafer kazanacağını söyleyen bir hareketti. Bu kadrolar da zindana düşmüştü.
Aslında bir yönüyle PKK’nin söyleminin, bu sözlerinin, bu iddiasının karakterinin sınandığı çok önemli bir alan oldu. PKK zindanlarda gerçekten bu devrimci karakterini ortaya koyacak mı yoksa başka örgütler gibi ya da tarihte olduğu gibi zorluklar karşısında yenilen, teslim olan bir hareket mi olacaktı? Bu açıdan zindan PKK’nin iddiasının, PKK’nin mücadele anlayışının, tarzının sınandığı hem de en zor koşullarda sınandığı bir yer oldu. Bu yönüyle zindanlar PKK’nin tarzı olan, PKK’nin iddia ettiği en zor koşullarda mücadele edip başarma tarzının ilk ciddi önemli pratikleşme alanı oldu. Bu temelde de Kürdistan devriminin tarzını yarattı. Şunu söyleyebilirim; 14 Temmuz ve zindan direnişi Kürdistan halkının eline en önemli silahı, en önemli imkanı, en büyük gücü verdi. Bu da Kürdistan devriminin tarzıydı. Kürdistan devriminin tarzı oluşmadan Kürdistan’da başarı kazanılamaz. Her devrimin tarzı vardır. Her devrimin başaracak, zafere gidecek, mücadele anlayışı vardır, tarzı vardır. Kürdistan devriminin başarma tarzını, zindanda zindan direnişçileri ortaya çıkardı. Bu da zor koşularda direnip başarmaktır. Çünkü Kürdistan zor bir coğrafyaydı. Kürdistan dört parçaya bölünmüş; inkarcılığın, soykırımcılığın hakim olduğu bir sömürgeydi. Gerçekten çok zor bir devrim gerçeğini ifade ediyordu.
12 Eylül ortamında Amed zindanı da zorun zoru koşullarında bir zindandı. İşte bu zorun zoru koşullarında direnmek ve başarmak çok önemlidir. Kürdistan devriminin tarzını ortaya çıkardı. Bu tarzın ortaya çıkmasıyla birlikte aslında Kürdistan’da daha o günden o tarzın ortaya çıkmasıyla birlikte sömürgecilik yenilgiye uğratılmıştır. Bu tarz değerlendirildiği, bu tarzla mücadele edildiği, bu tarzla özgürlük mücadelesi yürütüldüğü takdirde kesinlikle yenilmek mümkün değildir. Bu tarz devrimin tarzı haline geldiğinde, bu tarz sahiplenildiğinde, bu tarz mücadele tarzı haline getirildiğinde kesinlikle hiçbir saldırı karşısında, hiçbir zorluk karşısında yenilmek mümkün değildir, başarı kesindir. Bu açıdan, zindan direnişinin halk tarihimiz açısından da, parti tarihimiz açısından da böyle bir önemi vardır. 12 Eylül faşizmi, zindanlar şahsında PKK’yi bitirmek isterken tutsaklar da kendileri şahsında PKK’lilerin onurunu korumuşlardır, PKK’lilerin gerçekten de verdikleri sözleri yerine getireceklerini kanıtlamışlardır. Zindanlar şahsında halkın umudu kırılmak istenirken zindandaki tutsaklar kendi şahıslarında, kendi duruşlarında halkın umudunu yükseltmişlerdir. Halkın geleceğe olan inancını güçlü hale getirmişlerdir. Bu yönüyle gerçekten de Kürdistan tarihinde çok önemli rol oymamışlardır. Kuşkusuz partimiz açısından da zindan direnişinin çok önemli yeri vardır. Zindan direnişi partimizin geriye çekildiği, zorluklar yaşadığı dönemde gerçekleşmiştir. O dönemde parti içinde inançsızlıklar vardı, ‘bir daha mücadele etmek zordur, işte Ortadoğu’da kalalım, Avrupa’ya gidelim, hemen mücadele etmeyelim, mücadele koşulları yoktur’ diyen, tasfiyeciliği dayatan bir eğilim vardı kadrolarda. 12 Eylül’ün baskısının yarattığı bazı kırılmalar ya da zayıflamalar vardı. İşte zindan direnişi, bu konuda Önder Apo’nun emeklerine, çabalarına en büyük desteği vermiştir.
Önder Apo dışarıda nefes nefese kadroları eğiterek, kadroların ufkunu genişleterek, kadrolara moral vererek daha 12 Eylül karşısında darbe yiyen örgütü yeniden toparlayarak PKK’yi yeniden mücadele eder hale getirmek istemiştir. Yeniden mücadeleyi başlatmak istemiştir. Zindan direnişi Önder Apo’nun bu çabalarına en büyük desteği vermiştir. Zindan direnişi bütün parti ve parti kadrolarına, herkese mücadele çağrısı ve ülkeye dönüş çağrısı olmuştur. Bir taraftan parti içerisinde tasfiyeci eğilimler varken, kimi kesimlerde inançsızlık varken, mücadele edilemez, hatta Hakkari sınırından geçilirse imha olunur diyen anlayışlar varken, bu dönemde 14 Temmuz’un gerçekleşmesi bütün kadro ve militanlara ülkeye dön çağrısı olmuştur. Bu çağrı şu anlama gelmiştir; en zor koşullarda, zindanlarda yoldaşlar direniyor ve mücadele edebiliyorsa dışarıda hayli hayli mücadele edilebilir. Daha fazla 12 Eylül faşizmine karşı mücadele geliştirilebilinir anlayışını geliştirmiştir. Bu yönüyle 14 Temmuz zindan direnişinin, partinin 15 Ağustos atılımına hazırlanmasının en büyük desteği olmuştur. 12 Eylül ile 1984 arasındaki, partimizin yurtdışına geri çekilmesinde mücadelenin köprüsü olmuştur. 80 ve 84 yılları arasındaki mücadelesizliği bu büyük zindan direnişi ile doldurulmuştur. Bu açıdan zindan direnişi ile birlikte 12 Eylül faşizmi ideolojik yenilgiye uğramıştır. 12 Eylül faşizmi 14 Temmuz şahsında yenilgiye uğramıştır.
14 Temmuz şahsında 12 Eylül faşizmi yenilgiye uğrarken, PKK de 14 Temmuz direnişi ile ideolojik zafer, ideolojik üstünlük, ideolojik hakimiyet kazanmıştır. Böylelikle, 1984 gerilla hamlesine giden yol döşenmiştir. Kürt halkı da şunu düşünmüştür; PKK’liler zor koşullarda, bu baskı koşullarında direniyorlarsa, yaşamlarını ortaya koyuyorlarsa, bunlar dışarıda hayli hayli direnirler. Bunlar gerçekten sözlerini yerine getirebilirler. Kürt halkını demokratik ve özgür yaşama kavuşturabilirler. Kürdistan’ı özgürleştirip, bağımsızlaştırabilirler. Bu inanç halkta gelişmiştir. Bu yönüyle 12 Eylül’ün amacı bir daha Kürtler ayağa kalkamaz, hiç kimse Kürdistan’da mücadele geliştiremez, artık teslim olmaktan, Türkleşmekten başka çare yok dediği bir dönemde, halkın umudunu kırdığına inanılan bir dönemde, zindan direnişi mücadelesi ile halkın inanışını en yüksek düzeye getirmiştir. Daha sonra gelişen 15 Ağustos’un gelişiminde de halkımızın özgürlük mücadelesine daha yoğun katılımasın da çok etkili rol oynamıştır.
Zindan direnişin daha farklı etkileri de vardır. 12 Eylül’ün teşhiridir. Türkiye’de 12 Eylül, 50 yıllık bir düzen kurmak istemiştir, 50 yıl hiç kimse direnmeden, hiç kimse ayaklanmadan kendisini hakim kılacağını düşünmüştür. 14 Temmuz zindan direnişi, 12 Eylül’ün en etkili olduğu bir dönemde, bu büyük devrimci hamleyi geliştirerek 12 Eylül’ün bütün planlarını alt üst etmiştir.
Söyleşinin ikinci bölümü yarın