İmralı’daki tecrit sistemine zamanında itiraz edilmediği için giderek bütün ülkenin tecride alındığını belirten İmralı Heyeti Sözcüsü Önder, herkesi tavır almaya çağırdı
PKK lideri Abdullah Öcalan’a dönük ağırlaştırılmış tecride ilişkin konuşma yapan İmralı Heyeti Sözcüsü HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın sağlığı ve güvenliğine dair spekülasyonlar üzerine İmralı’ya gitmek için hükümet yetkilileriyle görüştüklerini, ancak sonuç alamadıklarını söyledi. Önder, “Sadece görüşmekle yetindiler. Herhangi bir geri dönüş olmadı. Biz talebimizi yeniledik. Israrımız da sürüyor, sürecek” dedi. Önder ayrıca, Avrupa Birliği (AB), Avrupa Konseyi (AK), Birleşmiş Milletler (BM) ve bağlı kuruluşların, dar bir anlayışın cenderesi altına girerek, AKP hükümetinin kirli şantaj diplomasisinin etkisinde kaldığını söyledi.
İmralı sistemi ülkeye yayıldı
İmralı’daki tecrit sistemine zamanında itiraz edilmediği için bugün bütün cezaevi rejiminin İmralı tecrit sistemine dönüştüğünü kaydeden Önder, şöyle devam etti: “Daha fazlası da var; giderek bütün ülkeyi tecride, izolasyona aldılar. Tarihsel olarak artık bir genelleme yapabilecek durumdayız. Ne zaman İmralı’nın üzerindeki tecrit koşulları diyaloğa dönüşmüşse ülkede muazzam bir barış, demokrasi iklimi esmeye başlamış ama ne zaman tecrit ve güvenlikçi yaklaşım, izolasyon yükseltilmişse ülke hızla gerek kendi içinde gerek bölgede kaotik ve çatışmalı bir duruma evrilmiş. Dolayısıyla bu, salt HDP’nin ve Kürtlerin meselesi olmaktan çok daha fazladır. İmralı heyeti olarak bütün çalışmalarımızı bu farkı görünür kılmak üzerine kurgulamış durumdayız.”
AKP’nin ‘mülteci’ şantajı
AB, AK, BM ve bağlı kuruluşların, dar bir anlayışın cenderesi altına girdiklerini vurgulayan Önder, şöyle konuştu: “Türkiye mülteci meselesini tehdit gücü olarak kullanıyor. Bunun, bağımsız kalması gereken kurumlar üzerinde etkili olduğunu görüyoruz. Mesela CPT, kendi geleneksel uygulamalarını, hassasiyetini göstermiyor. Genelde raporun kendisini açıklamak da dahil, birkaç cümle söylenirdi. ‘Sağlık koşullarından emin olduk’ gibi mesela. CPT, her raporunu açıklamak zorunda değil ama toplumsal talepler geliştiğinde açıklama yapmalarının örnekleri var. Bunu bile yapmadan derin bir suskunluğa girmiş olmalarında, söylediğim kirli diplomasinin etkili olduğunu düşünüyorum.”
Kürt düşmanlığı bloku
AKP hükümetinin bölgesel ve yerel düzlemde ittifak yaptığı tüm güçlerin Kürt halkına kategorik olarak düşmanlık beslediğine işaret eden Önder, “Kendisi de Sayın Öcalan’ın oluşturduğu o demokratikleşme pusulasını, yol haritasını yerine getirecek irade ve cesaretten yoksun. İttifaklarını da savaş anlayışı üzerinden kuruyor.”dedi. Öcalan’ın kendisine yaklaşımı kişisel olarak bir gündem ya da talebe dönüştürme eğiliminde olmadığının altını çizen Önder, tecridin anlamını ve devletin Öcalan’ı bakışı konusunda ise şunları ifade etti: “Devlet aslında Sayın Öcalan’ı çok iyi tanıyor. Çok uzun süren bir diyalog ve gözleme süreçleri var. Sayın Öcalan, onlar bir şeyi istedi diye söyleyecek biri değil. Görüşme sürecinde devlet ve hükümetin Sayın Öcalan’a gösterdiği saygıyı cümlelerinden anlıyorduk. Yani şunu demek istiyorum; ‘biz şunu isteriz, Öcalan da onu söyler’ gibi bir yaklaşımları yoktu, zorlu bir maraton geçeceğini biliyorlardı. Sorun, demokratikleşmenin gereğini yerine getirecek iradeden uzaklaşmış olmaları. Başından beri böyle bir projeye hiç sahip olmamaları, meseleyi salt ‘güvenlik’ meselesi olarak ele almayı tercih etmeleri gibi, birçok neden sıralayabiliriz.” Tecridin salt Öcalan meselesi olmadığını belirten Önder, demokratik çevreleri bu insanlık dışı uygulamaya karşı tutum almaya çağırdı.