Nusaybin’deki yasak esnasında çekilen “teslim olma” görüntülerinde yer alan Dilber Tanrıkulu ve Semra Argiş gönderdikleri mektup ile yaşadıklarını aktardı. Görüntülerin kurgu olduğunu ifade eden Tanrıkulu ve Argiş, kameralar kapandıktan sonra yoğun işkenceye maruz kaldıklarını anlattı.
HABER MERKEZİ – NÛÇE CIWAN
Mardin’in Nusaybin ilçesinde YPS’nin silahlı güçlerini çektiğini açıklaması ardından güvenlik güçleri tarafından medyaya servis edilen “Teslim olma” görüntülerinde yer alan Dilber Tanrıkulu ve Semra Argiş bulundukları cezaevinden gönderdikleri mektupla o güne dair yaşadıklarını anlattı. Görüntülerin kurgu olduğunu belirten Tanrıkulu ve Argiş tutuklu bulundukları Mardin E Tipi Cezaevinden gönderdikleri mektupta yaşadıklarının görüntülerin tam aksi olduğunu kaydetti. Daha önce gönderdikleri mektuplara el konulan Tanrıkulu ve Argiş, bu sefer aileleri aracılığı ile mektubu dışarıya taşıdı.
‘SEDYE İLE GETİRİLEN BENDİM’
Nusaybin’in Zeynel Abidin mahallesinde ikamet etiğini belirten Tanrıkulu, çatışmalar esnasında 62 kişi ile bir bodrumda kaldıklarını ifade etti. Oturdukları esnada bodruma top isabet ettiğini kaydeden Tanrıkulu, şarapnel parçaları ile bacağından yaralandığını vurguladı. Kan kaybetmeye başladığını dile getiren Tanrıkulu, “Çok susamıştım. Arkadaşlarım sadece dudaklarımı ıslatıyordu. 2 gün boyunca acılar içinde kaldıktan sonra 26 Mayıs 2016’da 42 kişi ile birlikte açılan koridordan güvenlik güçlerine doğru geldik. Yaralı olduğum için arkadaşlarım beni sedye üzerinde getirdi” dedi.
‘HASTANEYE GÖTÜRÜLÜNCEYE KADAR İŞKENCE GÖRDÜM’
Askerlerin kameralar önünde kendilerine kötü davranmadığını ifade eden Tanrıkulu, “Kameralar kapandığında beni sedye üzerinde taşıyan 2 özel harekat polisi beni sedyeyle birlikte yere attılar. Tampon ile duran kan akışım tekrar başladı. Bana ve diğer tüm arkadaşlara sürekli işkence yapıldı. Her geçen polis yüzüme tükürdü, tekme attı. Daha sonra ambulans geldi. Ancak darp ile alındığım ambulansta dahi, polis silahının dipçiği ile yarama bastırdı. Sağlıkçılar duruma müdahale yerine polis ile birlikte bana hakaret edip darp ettiler. Hastaneye götürülünceye kadar durdurulduğumuz her noktadaki polisler beni darp etti” dedi.
‘İLK MÜDAHALE EKSİK YAPILDI’
Nusaybin Devlet Hastanesinde tedavi edilmeden Mardin Devlet Hastanesine götürüldüğünü belirten Tanrıkulu, “Mardin’de bir gece boyunca yanlış tedavi uyguladılar. Oradaki sağlıkçılar bana ‘Sen niye gebermiyorsun’’ gibi hakaretler yaptılar. Yaramın açık olmasına rağmen bacağımı alçıya aldılar. Çok kan kaybetmeme rağmen, kan takviyesi yapılmadı. Bir gecenin ardından, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildim. Burada hemen ameliyata alındım ve kan takviyesi yapıldı. Daha sonra ilk müdahalenin ardından, 3 ağır ameliyat geçirdim. Bacağıma kalıcı platin takıldı. Hastanede 3 ay boyunca tedavi gördüm” dedi.
‘YARALI HALDE 5 GÜN BOYUNCA GÖZALTINDA KALDIM’
3 ay sonra tedavisi bitmeden gözaltına alındığının altını çizen Tanrıkulu, “5 gün boyunca gözaltında kaldım. Susma hakkımı kullandığım için psikolojik baskı uyguladılar. Şu anda tutukluyum ve 302’den yargılanıyorum. Ancak tek suçum doğup, büyüdüğüm her yani anılarımla dolu olan mahallemde kalmış olmamdır” dedi. Yaralı olduğu için hala cezaevinde kendi ihtiyaçlarını karşılamadığını kaydeden Tanrıkulu, “Kontrol için hastaneye sevk edildiğimde doktorlar beni tedavi etmiyor. Sakat kalma tehlikesi ile karşı karşıyayım” dedi.
‘KAMERALAR KAPANINCA İŞKENCE BAŞLIYORDU’
Yaşadıklarını o dönem mahalleden çıkan herkesin yaşadığını anlatan Argiş ise, mahalleden çıkan ilk 25 kişilik grubun içerisinde olduğunu kaydetti. İlk çıktıkları esnada güvenlik güçlerinin kameralar önünde kendilerine iyi davrandığına dikkat çeken Argiş, kameralar kapandığında ise kendilerine yoğun hakaret ve işkence yapıldığını ifade etti. Özel harekât polislerinin elbiselerini çıkarmak istediğini belirten Argiş, “Ben soyunmaya karşı çıktığımda özel hareket timleri bana karşıdan bağırarak, ‘’gel biz seni soyarız burada’ diyorlardı. Sürekli küfür ediyorlardı. Erkek arkadaşlarımızın götürüldüğü yerde ise çığlık sesleri yükseliyordu” dedi.
‘KADIN POLİSLERİN YANINDA TACİZ EDİLDİK’
Daha sonra götürüldükleri Süleyman Bölünmez Lisesi’nde de işkenceye maruz kaldıklarını vurgulayan Argiş, “Kadın Özel Harekat polisleri de bize işkence uyguluyordu. Bizi işkenceyle zırhlı araçlara bindirdiler. Araçta erkek polisler bizi taciz etti. Tepki gösterdik. Ancak kadın polisler ses çıkarmamamız için bizi darp etti” dedi. Bir spor salonuna götürüldüklerini kaydeden Argiş, “Ellerimiz ters kelepçe ile bir gün boyunca diz üstünde bizi beklettirdiler. Sadece kameralar açıldığı zaman yerlerimizden alınarak, sandalyeye oturtuluyorduk. Kameralar karşısında kamuoyuna servis edilmek için bize meyve suyu ve su vermeye çalışıyorlardı. Biz verdiklerini almadığımızda, yanımıza bırakmaya çalışıyorlardı. Çekimleri bitirdikten sonra bizi tekrar ters kelepçeli olarak diz üstü oturtuyorlardı. Meyve suyu almadığımız için bizi daha çok dövmeye başlıyorlardı” dedi.
‘DOKTOR İŞKENCE İZLERİNE RAĞMEN DARP RAPORU VERMEDİ’
Bir günün sonunda kendilerinin sıra ile sorgulandığını kaydeden Argiş, “Her sorguya götürülenin çığlık sesini duyuyorduk. Beni götürdüklerinde sivil olduğumu söyledim. Ancak fiziki ve sözlü tacizde bulundular. Bana uyguladıkları taciz ve işkenceden başka askerlerin komutanı çağırması ile kurtuldum” dedi. Daha sonra sorgu odasından çıkarıldığını belirten Argiş, ters kelepçeyle dizlerinin üzerinde bekletilmeye devam edildiğini ifade etti. Gece geç saatlerde darp edile edile doktora götürüldüklerini kaydeden Argiş, “Hepimiz gördüğümüz işkenceyi vücudumuzda taşırken, doktor yüzümüze dahi bakmadı. Hepimize ‘darp yoktur’ raporu verdi. Benim yediğim darptan gözüm morarmıştı” diye kaydetti.
‘İŞKENCECİLERE YÖNELİK ŞİKAYETİM TAKİPSİZLİK İLE SONUÇLANDI’
Doktor sonrası emniyet müdürlüğüne götürüldüklerini belirten Argiş, “Burada kameralar önünde elbiselerimiz çıkarıldı. Avukatlarımız ile görüşmemize izin vermediler. Emniyet yanı sıra adliyeye sevk edildiğimizde de işkenceye maruz kaldık. Hakim karşısına çıktığımızda ayakta duracak halimiz kalmamıştı. Burada işkence uygulayan polislerden şikayetçi oldum. Ancak daha sonra bu şikayetim ‘hangi arabada götürüldükleri belli değil, kimin kötü muamele yaptığını tespit edemedik’ gerekçesiyle takipsizlik ile sonuçlandı” dedi.
‘TÜM ARKADAŞLAR CEZA ALDIK’
İşkence altında alınan ifadelerle daha sonra kendilerine ağırlaştırılmış müebbet cezası verildiğini vurgulayan Argiş, “Ağır silahlarla her gün bombardımanın yapıldığı bir mahalleden çıktık. Üstümüze sinen barut izlerine ‘çatışma’ denildi. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, her yönüyle adil bir yargılama yapılmadı. Benimle birlikte 25 kişinin davası sonuçlandı. Genel itibariyle hepimizin davası ayrı ayrı görüldü. Dava sürecinde arkadaşlarımız işkence altında zorla ifade verdiklerini beyan etmelerine rağmen, hakimler tarafından hiç bir ifade alınmadı. Yüzleşme taleplerinin hepsi reddedildi” diye kaydetti