DTK eski Eş Başkanı Hatip Dicle, Erdoğan ve Ergenekon ittifakında Deniz Baykal’ın rolüne ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.
HABER MERKEZİ-NÛÇE CIWAN
Artı TV’de Fehim Işık’ın hazırlayıp sunduğu Artı Doğu programında konuşan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) eski Eş Başkanı, İmralı Heyeti Üyesi Hatip Dicle, Ergenekoncular ile AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında kurulan ittifakın, CHP eski Genel Başkanı Antalya milletvekili Deniz Baykal’ın girişimiyle sağlandığını söyledi.
‘2002’DE ERDOĞAN’IN ÖNÜNÜ BAYKAL AÇTI’
2002’de siyaseten saf dışı bırakılmak istenen Erdoğan’ın yeniden Meclis’e seçilip Başbakan olmasında Deniz Baykal’ın etkili olduğunu söyleyen Dicle, “Deniz Baykal’ın geçmişte yaptıkları önemli; 2002’yi hatırlayalım. Kaynak da veriyorum. Avni Özgürel, bunu daha sonra yazdı. Biliyorsunuz, Baykal ile Erdoğan Boğaz’da baş başa bir yemek yediler. Erdoğan’ın o zaman siyasi hayatı bitmiş durumda. Ceza almış. Milletvekili adayı bile olamıyor. Bu nedenle başbakanlığı Abdullah Gül üstlenmiş. Bu yemek sırasında Deniz Baykal, generaller adına Erdoğan’a şöyle bir öneri götürüyor. Baykal, ‘generaller’ derken siz onu Kemalistler ve Ergenekoncular anlayın. Onlar adına diyor ki ‘Abdullah Gül bize göre, İngiltere ve Amerika’ya daha yakın.’ Baykal Erdoğan’a, ‘Sizi Abdullah Gül’den daha milli görüyorlar. Diyorlar ki, eğer orduyla, bir anlamda Kemalistlerle hareket edecekse, Erdoğan’ın önünü açabiliriz’ mesajını aktarıyor. Bu, Erdoğan tarafından kabul ediliyor. Erdoğan’ın önü böylece açıldı. Siirt’te seçimler yapıldı, Erdoğan milletvekili oldu, Başbakan oldu, Abdullah Gül de Dışişleri Bakanı yapıldı. Deniz Baykal’ın böyle bir geçmişi var.”
‘CEMAAT İTTİFAKI BOZULUNCA ERDOĞAN ESKİ İTTİFAKINA DÖNDÜ’
Erdoğan’ın daha sonra Fethullah Gülen Cemaati ile ittifak kurduğunu söyleyen Dicle, bu ittifakın 2013’te bozulmasından sonra Erdoğan’ın Ergenekoncularla yeniden ittifaka yöneldiğini belirtti. Dicle, şöyle dedi: “Son yıllara biraz daha yakından baktığımızda 2013 yılının bir dönüm noktası olduğunu görürüz. Biliyorsunuz, AKP Fethullah Gülen Cemaati ile ittifakı sayesinde devlet içinde mevzi sahibi olmuştu. Bunun haricinde devlet partnerleri olarak Ergenekoncular ile Kemalistler ki Kemalistler başta ordu olmak üzere devlet içinde güçlü kesimler alarak yer alıyorlardı. MHP, bir devlet partisi olarak çalışıyordu. BBP, hatta Vatan Partisi yine öyle. Dikkat edin, belki küçük bir parti ama Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’ndan emekli olan genel başkan yardımcıları var. Devletin derin çekirdeği dediğimiz o çekirdek bu süreç içinde Kürtlere karşı gerçekten 1925 Islahat Planı’nı hatırlatacak derecede bir tutum içindeler. Erdoğan 2013 yılı sonunda 17/25 Aralık operasyonları sonrasında Fethullah Gülen Cemaati ile ayrıştı. Günümüzde Zarrab davasına kadar giden süreç o dönem başladı. Bir süre sonra yaşananları, yani 2014’ü hatırlayın. 2014’te Erdoğan arayış içindeydi. Fethullah Gülen ile Erdoğan karşı karşıya gelip Gülen yapılanması etkisizleşmeye başlayınca, devlet içinde yani yargıda, orduda, poliste, bürokraside örgütlü olan diğer güçlerin neredeyse tamamı Erdoğan karşıtıydılar.”
İMRALI GÖRÜŞMELERİNDEN BİR ANI
Konunun daha kamuoyuna yansımadan önce İmralı görüşmelerinde de gündeme geldiğini aktaran Dicle, devlet heyetinin de bulunduğu bir görüşmede Öcalan’ın tepkisini şu sözlerle anlattı: “Bir anı olarak anlatayım. 2014’ün sonlarıydı. Ekim Kasım aylarından söz ediyorum. Bir gün devlet heyetiyle İmralı’da bir görüşme sırasında Sırrı Süreyya Önder arkadaşımız, ‘Başkan’ım çok sağlam bir kaynaktan aldığımız bilgiye göre bir grup AKP milletvekili cezaevinde Ergenekon’un önde gelen sanıklarıyla görüşüyorlar. Örneğin İlker Başbuğ, Doğu Perinçek’le’ dedi. Başkan bunu çok ciddiye aldı. Dönüp Kamu Güvenliği Müsteşarı’na ‘Sizin, bu tür bir gelişmeden bilginiz var mı’ diye sordu. ‘Hayır efendim, gelişmeden haberimiz yok’ diye yanıtladı. Belki de bildiği halde bir şey söylemek istemedi. ‘Ama bu konuyu sorup daha sonra size bilgi verebiliriz’ dedi. Başkan bu bilgiyi çok ciddiye aldı. Bir dakikaya yakın odada sessizlik oldu. Hiç kimse konuşmuyordu. Başkan daha sonra, ‘Eğer AKP, Ergenekoncuları bize tercih edecek ise o da yoluna gider, biz de yolumuza gideriz’ dedi. Gerçekten sonra açığa çıktı ki böyle bir ittifak yapılmış. ‘Yalçın Akdoğan aracılığı ile ordumuza kumpas kuruldu, Fethullah Gülen şöyle yaptı, Cemaat şunu dedi’ diye başladılar durumu değiştirmeye. Dikkat edin Fethullah Gülen’in yapılanması üzerinden başlatılan KCK davaları hariç Balyoz Davası ve diğer bütün davalar bir anda düştü.”
‘KÜRT KARŞITLIĞI ÜZERİNDEN YENİ KONSEPT ÜZERİNE UZLAŞTILAR’
Dicle, 2014’te Kürt karşıtlığı üzerinden yeni bir konsept üzerinde uzlaşıldığını şu sözlerle anlattı: “2014’ün sonuna doğru Erdoğan, Ergenekoncular, MHP, BBP, Vatan Partisi gibi yapılara bir teklif götürmüş ve ittifak kurmuştu. 2015’teki 7 Haziran seçiminden sonra Erdoğan’a yeni bir teklif götürüldü. Bu ittifakın devam edip etmeyeceği soruldu. Biliyorsunuz, Erdoğan 256 milletvekili ile Meclis’e gelmişti ve hükümet kuramaz durumdaydı. Bu ittifakın devamı, aynı zamanda savaş politikasının yaşama geçirilmesiydi. Çünkü Erdoğan’a ilettikleri tek şart, Kürtlerle kurulan masanın devrilmesiydi. Kürtlere karşı asla tahammülleri yoktu. Devletin, İttihat Terakki’den gelen kuruluş felsefesini kabul etmesini istiyorlardı. Bir uçtan diğer uca savrulmalarının nedeni budur.”
‘BAYKAL YENİDEN DEVREYE GİRDİ 1 KASIM’A İTTİFAKLA GİDİLDİ’
2002’den sonra Deniz Baykal’ın 2015’te bir kez daha devreye girdiğini sözlerine ekleyen Dicle, “7 Haziran sonrası hatırlıyorsunuz, en yaşlı üye olarak Meclis Başkanı olan Baykal ile Erdoğan arasında, Saray’da bir görüşme oldu. Bunun perde arkasına ilişkin söylenenler var. Ben doğruluğuna inanmasam, bunu aktarmam. Baykal yine generallerin, tıpkı 2002’de olduğu gibi mesajını Erdoğan’a götürüyor. Erdoğan’a, ‘Yeni bir tablo var. 256 milletvekili kazandınız. Bu, Türkiye açısından kötü bir durumdur. Size 2014 yılında kararlaştırdığınız konsepte tamam mı, devam mı, dediğiniz soruluyor’ diyor. Açıkçası, Kürtlere karşı savaş konseptine devam edip etmeyeceğini soruyorlar. Erdoğan, Baykal’a olumlu cevap veriyor, ‘Evet, sizinle birlikteyim, bu ittifaka ve sözlerime bağlıyım’ yanıtını veriyor. Bunun üzerine hatırlarsanız ki o günün gazetelerini karıştırdığımızda da görürüz, Erdoğan, 7 Haziran’dan sonra 1 hafta boyunca hiç konuşmadı sustu. İlk açıklamayı da MHP yaptı, ‘Biz seçimi tanımıyoruz’ dedi. Seçimi tanımama, işte o görüşmede alınan bir karardır. 1 Kasım’a giderken de ittifakla gidildi. MHP’nin milletvekilleri 80’den 40’a düştü. BBP destekledi. Hatta Saadet Partisi’nin bir kanadından da destek aldı. Erdoğan, 317 milletvekili çıkararak savaş hükümeti kurdu. Baykal’ın rolüne ilişkin bunları söyleyebiliriz. Şu anda tedavi görüyor. Biz yine kendisine şifa dileyelim ama Baykal’ın bu süreçte böyle bir rolü oldu. Onun gerçek yüzünü biz böyle biliriz.”