2017’de Kürdistan, Türkiye ve Irak’ta yaşanan gelişmeleri değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanları Besê Hozat ile Cemil Bayık, “2017 yılı büyük savaş ve mücadele yılıdır. 2018 yılı ise TC faşizminin yıkılacağı yıl olacaktır” dedi.
BEHDÎNAN – NÛÇE CIWAN
Medya Haber Kanalı’nda Esra Mikyaz ile Baki Gül’ün sorularını yanıtlayan KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat ile Cemil Bayık 2017 yılını değerlendirdi.
Hozat: OHAL rejimine rağmen ciddi bir irade ortaya çıktı. Bu yıldaki mücadele hem gerillanın savunma savaşı hem de halkın Bakurê Kürdistan ve dünyada gelişen mücadele şunu ortaya çıkardı. PKK giderek Kürdistan’da ve bölgede giderek büyüyen bir güç haline geldi. Kürt halkı bölgeyi demokratikleşmede bir aktör haline geldi. Reqa zaferiyle birlikte buna karşılık DAİŞ faşizmini yenilgiye uğrattı. AKP de DAİŞ’in yenilgisi şahsında kırılma yaşadı. Türkiye de AKP-MHP faşist iktidarı çöküş sürecine girdi.
Bayık: Rojava Kürdistanı’nda demokratik ulus esas alınıyor. Bunlar farklı çizgilerdir. Dolayısıyla bu çizgilerin farklı politikaları ve uygulamaları var. Demokratik ulus çizgisini ve çözümünü esas alan Rojava gelişiyor ve geliştiriyor, başarıya götürüyor.
2017 ilk günlerinde çok sert bir mücadele dönemiydi. Öz yönetim direnişleri ve topyekün bir savaş konsepti devredeydi. Kürt hareketi birçok yerde sıcak bir savaşın içindeydi. Bu neyin öngörüsüydü, neye dayanarak böyle söyleniyordu?
Besê Hozat: 2017 yılı büyük bir savaş ve mücadele yılı oldu. AKP ve MHP faşist iktidarı da çok ciddi bir savaşa hazırlık yaptı. Amaç gerillayı bahara çıkmadan tasfiye etmekti. Kapsamlı operasyonlar geliştirildi, her türlü teknik kullanıldı. Savaş ahlakı ve etiği bir tarafa bırakılarak korkunç bir savaş yürüttü. Devletin hedefi, kışla birlikte çok büyük darbeler vurarak gerillayı etkisiz hale getirme ve halkı da teslim almaktı. Böylelikle Kürt sorununu kendi gündeminden kendince çıkarma soykırım siyasetini de sonuca götürmeydi. Bu anlamda halka dönük de toplumsal siyasal alana dönük operasyonlar başladı, paralelinde gerillaya dönük de yoğun saldırılar gelişti. Fakat bu plan boşa çıkarıldı.
AKP’nin 2017 konsepti boşa çıktı diyorsunuz?
Besê Hozat: Tabi boşa çıktı. Amaç bahara kadar bu planını kusursuz biçimde yürütmek ve sonuç almaktı. Böyle bir iddia ve kararlılıkla yola çıktılar. Tüm Türkiye’deki faşist odaklarla da ciddi bir mücadele ve savaş da yürüttüler. Bu anlamda bu plan başarıya gitmedi. Büyük bir direniş, topyekün savaşa inkar ve imha konseptine karşı büyük bir direniş gerçekleşti. Gerilla cephesinden büyük bir direniş ve savunma savaşı geliştirildi. Birçok saldırı büyük bir irade savaş kabiliyeti ve yeteneği ile püskürtüldü. Bu anlamda savaş konsepti iflas etti. Türk ordusu büyük darbeler aldı. Gelinen aşamada da gerilla şimdi Kuzey Kürdistan’ın her yerinde çok ciddi bir mücadele ve savaş içinde büyük bir savaş ve direniş geliştiriyor. Gerilla kendi varlığını, mevzilerini koruyor. Bu görkemli direnişte çok değerli arkadaşları da şehit de verdik. Başta büyük komutanımız Delal Amed yoldaş olmak üzere çok sayıda değerli yoldaşımızı şehit verdik. Bu anlamda Şehit Delal Amed şahsında 2017 yılının tüm şehitlerini saygıyla anıyorum. Bu mücadele bu günlere geldiyse ve bugünlere büyüyerek geldiyse ve dört parça Kürdistan’ı kapsadıysa, yine bölge halklarını etkiliyorsa çok ciddi etkiliyorsa bu büyük kahramanların sayesindedir. Bu mücadeleyi büyük bir azim ve kararlılıkla başarıyla götüreceğiz. 2017 yılı da bunun ispatı oldu.
KÜRT HALKI BÖLGEYİ DEMOKRATİKLEŞTİRMEDE BİR AKTÖR HALİNE GELDİ
KCK 2017 planlamasını, hedeflerini saldırılara rağmen yerine getirdi diyebilir miyiz?
Besê Hozat: Büyük oranda yerine getirdi. Öngördüğümüz temelde mücadelenin tüm alanlarında tamamen eksiksiz yerine getirdik dersek doğru olmaz. Yetersizlikler çıktı. Bu yetersizlikler olmasaydı çok daha büyük başarılar elde edecektik. Örneğin başta Bakurê Kürdistan ve Türkiye olmak üzere her yerde toplumsal direnişi geliştirme toplumsal mücadeleyi geliştirmeydi. Bu konuda önemli gelişmeler oldu. Fakat bu AKP-MHP iktidarını yıkmaya yeterli olmadı. Hedefimiz bu iktidarı yıkmaktı. Bu yeterli olmadı. Yıl hedefimiz bu faşist iktidarı yıkmaktı. Bu anlamda ciddi bir mücadele yürütüldü. Faşist iktidar rejim ciddi bir kaosun içine girdi. Ciddi bir çözülme dağılma durumunu yaşıyor. Bir çöküş sürecindedir. Bu iktidarı yıkacak gerilla direnişiyle beraber bir toplumsal direniş gücü özelde de Bakurê Kürdistan ve Türkiye halklarında açığa çıkmadı. Belli bir direniş gelişse de iktidarı yıkacak bir direniş ortaya çıkmadı. Bu bir eksiklikti ama önemli bir direniş düzeyi ortaya çıktı. AKP-MHP’nin amacı halkı tümden teslim almaktı. Bizim direnişimiz karşısında faşist iktidar bunu başaramadı. Halk direnişini sürdürdü. OHAL rejimine rağmen ciddi bir irade ortaya çıktı. Bu yıldaki mücadele hem gerillanın savunma savaşı hem de halkın Bakurê Kürdistan ve dünyada gelişen mücadele şunu ortaya çıkardı. PKK giderek Kürdistan’da ve bölgede giderek büyüyen bir güç haline geldi. Kürt halkı bölgeyi demokratikleşmede bir aktör haline geldi. Reqa zaferiyle birlikte buna karşılık DAİŞ faşizmini yenilgiye uğrattı. AKP de DAİŞ’in yenilgisi şahsında kırılma yaşadı. Türkiye de AKP-MHP faşist iktidarı çöküş sürecine girdi.
Gerilla tek adam rejimine karşı bir direniş geliştirdi. AKP ise kendi rejimini tahkim etmek için bir referandum gerçekleştirdi. Referanduma gençler ve kadınlar tepki gösterdiler. Sandıklardan da “hayır” çıkı. Siz nasıl ele aldınız bu süreci?
Cemil Bayık: Türk devletinin iddiası neydi Besê arkadaş da belirtti. Devletin iddiası PKK’yi tümden tasfiye etmekti. Ama başaramadı. Çünkü büyük bir direniş oldu, destansı direniş oldu. Özyönetim süreci devleti çökertme noktasına getirdi. Kendi basınları da söyledi. Amed’de Cizre’de sendrom yaşadırlar. Özyönetim direnişleri destansı ve büyük direnişlerdir. Tarihte belki de böylesi direnişler pek azdır. Türk devletinin faşist iktidarını çökme noktasına getirdi. Ardından 8 Mart, Newroz direnişleri çok görkemliydi. Cizre’de bitireceklerdi. Cizre’nin muazzam bir cevabı oldu. 8 Mart, Newroz özyönetim direnişlerinin bir devamıdır. Onlar Türk devletinin iddialarının gerçek olmadığını, toplumu uluslararası kamuoyunu yanıltmaya çok net bir biçimde ortaya koydu. Bunun üzerinden referandumu gelişti. Referandumda eğer “hayır” oyları yüksek çıktıysa bunun özyönetim direnişleriyle 8 Mart ile Newroz ile kesin bağı vardır. Eğer özyönetim direnişleri öyle güçlü gelişmeseydi, faşist iktidara sendromu yaşatmasaydı; yine bunun üzerinden 8 Mart ve Newroz görkemli, gelişip güçlü yaşanmasaydı referandumda “hayır” oyları öyle güçlü çıkmazdı. Eğer “hayır cephesi” güçlü çıktıysa tamamen bu direnişlere bağlı olarak ortaya çıktı. Bunun görülmesi gerekiyor. Erdoğan ve MHP faşizmi aslında direnişlerin, 8 Mart ve Newroz direnişlerinin yansımasını çok iyi gördüler. Amaçlarına ulaşamadıklarını tam tersine olduğunu gördüler ve referanduma müdahale de bulundular. Onun için müdahalede bulundular onun için bildiğimiz sonucu ortaya çıkardılar.
Referandumda “hayır” daha fazla çıkmıştı. Referandumda özyönetimlerin geliştiği alanlarda hayır oranı %7 0-90 oranında çıktı. Bu size neyi gösterdi?
Cemil Bayık: Bu iddialarını öyle doğru olmadığını, Kürt halkının iradesini kıramadıklarını halkı teslim alamadıklarını, kolay kolay da teslim alamayacaklarını öyle PKK’yi tasfiye etme Kürt soykırımını gerçekleştiremeyeceklerini ortaya koydu. Onlar özellikle yaktılar yıktılar göçerttiler. Kürt halkının iradesini kırmayı amaçladılar. 8 Mart Newroz ve ardından referandum amaçlarına ulaşamayacaklarını tam tersine Kürt halkının kendi kimliklerine ve değerlerine daha fazla sahip çıktığını ortaya koydu.
TÜRKİYE CEPHESİ ZAYIF KALDI
Türkiye cephesinden nasıl bir sonuca evrildi?
Cemil Bayık: Türkiye cephesi özyönetim direnişlerini onlar üzerinden gelişen 8 Mart ve Newroz direnişlerini doğru değerlendirebilseydi, bu referanduma daha güçlü yansıyabilirdi. O zaman Erdoğan-Bahçeli faşizmi yaptıkları müdahaleden bile sonuç alamazlardı. Hatta belki müdahale bile yapamazlardı. Eğer müdahalede bulunabildilerse bu biraz da Türkiye’deki “hayır cephesi”nin zayıf kalmasının bir sonucudur. Çünkü özyönetim direnişlerini anlayamadılar. Ona bağlı gelişen halkın direnişini ve öfkesini anlayamadılar. Onun için Türkiye cephesi zayıf kaldı. Faşizm aslında bundan yararlanarak adımlar attı. Eğer Türkiye solu ya da demokrasi güçleri Kürdistan’daki gibi mücadele yürütebilselerdi yine Kürdistan’daki mücadele ile bağı doğru kurabilselerdi, kesinlikle demokrasi cephesi daha güçlü ortaya çıkacaktı. Referandumda işte istedikleri sonucu alabileceklerdi.
GERİLLANIN TÜRİKYE GENELİNE YAYILMIŞ BİR MÜCADELESİ VAR
Çöktürme planının yürürlükte olduğu bir yıldı, 2017. Geçtiğimiz günlerde Süleyman Soylu bütçe görüşmelerinde “Biz gerillaya katılımı engelledik” biçiminde bir açıklama yaptı. 2017 yılında gerilla direnişi ve katılımlar konusundaki değerlendirmeniz nedir?
Besê Hozat: Türk devleti bir özel savaş devletidir. AKP bunu daha bir üst boyuta taşıdı. Mevcut durumda AKP-MHP faşist rejimi tamamen bir özel savaş rejimidir. Bütün politikaları toplumu aldatmaya, manipüle etmeye dayalı yürütüyorlar. Gerillaya dönük de yaptıkları bütün haberler, çok fazla çarpıtmadır. Yalandır. Yönlendirmedir algı oluşturmadır. Görüyoruz. Son iki yıldır, önce birkaç haftada bitireceğiz, az kaldı birkaç haftayı aya yükselttiler. Sonra bir mevsim kışın bitecek baharın sonu sonra görkemli bir gerilla direnişi ve mücadelesi var. Sonra gerilla her yerde oldu. Gerillanın Karadeniz’de, Ege’de, Akdeniz de ve Türkiye geneline yayılmış bir mücadelesi var. Bu özel savaş rejimi toplumu aldatarak kandırarak ayakta tutacak. Yalan yanlış bilgiler ile kendisini ayakta tutuyor. Son derece milliyetçi ve mezhepçi bir siyaset ve özel savaş yürütülüyor. Toplumda da bu milliyetçi duygular sürekli kabartılıyor. Bu temelde aslında topluma bir biçim verme toplum mühendisliğini de geliştirmeye çalışıyorlar toplum bu biçimde aldatılıyor.
Dağlarda kendimizde tanık olduk. 40. yıl kutlamalarına katılan yüzlerce yeni ve genç gerillaları görüyoruz. Yüzlerce gerilla bir arada kutlama yapıyor.
Besê Hozat: Süleyman Soylu bir bakandır. Son bir buçuk yılda verdikleri rakamları toplasan 20-30 bini bulur. Her gün rakamlar veriliyor. Peki bunlar gerillanın sayısı dağda 5-6 bin kişi var diyorlar ama bunun üç dört katını öldürdüklerini söylüyorlar. Aklı biraz çalışan insan buradan bile yola çıksa bu rejimin özel savaş rejimi olduğunu, toplumu aldattıklarını görür. Şimdi gerillaya katılım yoksa kendince de bu kadar her gün tasfiye ediyorsan; nasıl gerilla bu kadar her yerde mevzilerini koruyarak varlığını ve direnişini devam ettiriyor! Basit bir düşünce biçimi bile bunun ne kadar yalan ve gerçek olduğunu kavrayabilir.
EN BÜYÜK TEKNİK COĞRAFYADIR, İNSAN İRADESİ VE İNSAN GERÇEĞİDİR
Basit matematik hesapları ile de bu anlaşılabiliyor. Sosyal medya da çok tartışılan bir görüntü vardı. Gerilla şöyle bir şey demişti “Siz uyduruk tekniğinizle bizim insan irademizle savaşamazsınız” benzeri bir değerlendirme yapılmıştı. Bunu nasıl değerlendirdiniz?
Besê Hozat: Gerillanın düşmanın oluşturduğu tekniğe karşı tedbirleri gelişiyor. Gerilla bu konuda son derece yaratıcı. Daha önce de birçok teknik kullandılar, ilk süreçlerde belli kayıplar yaşandı. Tanımamadan bilmememden kaynaklı yeterince tedbir geliştirilemiyordu. İlk süreçlerde yabancı olduğu için bilmiyordu. Ama kavradıkça ona göre taktik geliştiriyor. Mevzilenmesini üstlenmesini ona göre belirliyor. Bu anlamda gerilla kayıpları da azalıyor. Süreçle bu teknik ve saldırı da boşa çıkarılıyor. Bu yıllarca yapılan şeylerdir. Şimdi de keşif uçakları kullanıyorlar gerilla üzerinde bu konuda da ilk süreçlerde kayıplar yaşandı. Şimdi de disiplinsizliğin, duyarsızlığın olduğu yerlerde kayıplarımız oluyor olmuyor değil. Düşmanın tekniği ve taktiğini bilen alanlarda ona göre bir disiplin ve çalışma tarzı gerilla kuralları daha derinlikli incelikli uygulanıyor. Bazı yerlerde de en ileri düzeyde saldırılara rağmen kayıp yaşanmıyor.
Serhat eyaleti bu konuda örnektir. Çok kapsamlı operasyonlar geliştirildi. Buna karşı çok sağlam bir gerilla disiplini olduğu için yine düşmanın taktiğini ve tarzını çözdüğü için ona göre bir taktik, hareket tarzı konumlanma ve mevzilenme biçimini yürüttü. Böylece düşmanın tüm saldırıları boşa çıkarılıp, düşmana çok ciddi kayıplar verdirildi. Destansı direnişler sergilendi. Yıl boyu eylem halindeydi. Ben, Serhat eyaletini kutluyorum. HPG’nin de bu konuda kutlama mesajları oldu. Gerçekten örnek bir durum ortaya çıkardı. Gerilla düşman taktiği üzerine yoğunlaşır, hareket tarzını mevzilenmesini üstlenmesini ona göre oluşturursa tekniği ve taktiği düşman taktiğini boşa çıkarır. Biz bunu yeni yaşamıyoruz ki bu konuda ciddi bir tecrübemiz var. Bunları yeni nesle de çok iyi kavratma ve anlatmak gerek. Bu konudaki yetersizlik, hak etmediğimiz ağır kayıplara da neden oluyor. Bu düşmanın güçlülüğünden, tekniğin ileri olmasından değil. Geçmişte en ileri tekniği gerilla boşa çıkardı ve çok büyük darbeler de vurdu. Şimdi de örnek eyaletlerimizi var. Bu boşa çıkarılacak bir şeydir. Coğrafya gerillanın elindedir, gerilla bu coğrafyanın yerlisidir. En büyük teknik coğrafyadır, insan iradesi ve insan gerçeğidir. İnsan kendisini güçlü bir irade haline getirir, ciddi örgütler, disipline ederse coğrafyayı da mükemmel biçimde derinliğine ve genişliğine incelikli kullanırsa düşmanın her türlü tekniğini boşa çıkarma kabiliyetine sahiptir. 40 yıllık mücadele bunu sayısız örneği ve ispatıyla doludur. Bu da boşa çıkarılır. Bununla sonuç almaz. Bu savaş tarzıyla AKP-MHP rejimi kendisini bitişe götürür.
SAĞI-SOLU SUÇLAYACAKLARINA KENDİ DURUMLARINI GÖRMELİLER
Güney Kürdistan’da 2017 Eylül’ünde bir referandum yapıldı. Bugüne kadar da Güney Kürdistan’da oldukça önemli gelişmeler oldu. Son durumları nasıl ele alıyorsunuz?
Cemil Bayık: Güney Kürdistan’a dönük oldukça önemli değerlendirmelerimiz oldu. Bunlar yaptığımız değerlendirmeleri doğruluyor. Şimdi Güney Kürdistan’da yaşanan durum aslında yıllardır yürütülen siyasetin bir sonucudur. Bu hem sömürgeci soykırımcı güçlere karşı Kürdistan’ın diğer parçalarına yönelik hem de bizzat Güney Kürdistan’daki partilere ve topluma yönelik siyasetler yürütüldü. Şimdi bu siyasetler Kürt halkına ne genelde ne özelde herhangi bir şey kazandırmadı. Tam tersine Kürtlere büyük zarar verdi. Halk bu siyasetin kendilerine kaybettirdiğini gördü. Bu siyaseti eleştirdi. Bunun terk edilmesini istediğini gördü. Ama referandumdan sonra da bu siyasetin sürdürüldüğünü halk görüyor. Siyasette herhangi bir değişikliğin yapılmadığını görüyor. Bu siyaset zaten halka büyük acılar yaşattı. Birçok kazanımını elinden çıkardı, kaybettirdi.
En azından bu sürecin bir özeleştirisini bekliyordu. Yeni bir siyasetin ortaya çıkarılmasını bekliyordu. Fakat halk şunu gördü, herhangi bir değişiklik yok. Yine aynı hükümet yine aynı politikalar; üstelik de Güney’deki halka acılar yaşatan sömürgecilere çağrılar yapılıyor. Geçmişten beri bize yardımcı oldunuz, şimdi de yardımcı olacaksınız biçiminde bir yaklaşım sergilendiğini gördü. Demek ki bu durumu yaratan Güney yönetimi olup bitenin farkında değil aynı siyaseti yürütüyor. Bu siyaset giderek bizim yaşamımızı tehlikeye atıyor diye bir sonuca ulaştı.
Halk bu siyaseti kabul etmiyor. Çeşitli protestolar yapıyor. Aslında bu durumu yaratan iktidardaki partilerdir. Sağı-solu suçlayacaklarına kendi durumlarını görmeliler. Bizzat kendileri bu sonucu yarattı. Çünkü yürütemediler. Giderek siyasi, diplomatik, askeri, ekonomik, toplumsal sorunlara yol açtılar. Artık sistemi yürütemez hale geldiler. Şimdi işte bu sonuçlar onunla bağlantılı ortaya çıkan sonuçlardır. Onun için kimseyi suçlamamaları gerekiyor. Özeleştiri vermeleri gerekiyor hızla demokratik bir yönetim oluşturmaları gerekiyor. Güney Kürdistan’daki herkesi bu yönetime katmaları gerekiyor. Siyasette toplumda demokratikleşmeyi esas almaları gerekiyor. Irak ile sorunlarını diyalog yoluyla çözmeleri gerekiyor. Bütün Kürdistan parçalarına yönelik ulusal birlik politikasını esas almaları gerekiyor. Eğer ulusal birliği esas alırlarsa yine demokratik bir yönetim esas alırlarsa, siyasette ve toplumda demokratik bir açılımı esas alırlarsa Irak ile demokratik bir diyalogla ilişkilenmeyi esas alırlarsa sorunlarını çözebilirler. Şu andaki haliyle sorunları çözmek şurada kalsın daha da ağırlaştırırlar. Zaten toplumda bunu görüyor toplum buna öfke duyuyor. Elbette ki bu halkın öfkesinden yararlanmak isteyen güçler var.
Halkın eylemleri, tepkisi doğru okunmazsa, Güney Kürdistan’ı dış güçlerin müdahalesine açık hale getirilmez mi?
Cemil Bayık: Halkın büyük tepkisi var, öfkesi var, iktidara. Bunu ortaya da koyuyor. Aslında bununla iktidarı uyarıyor. Eski politikalarınız bize çok şey kaybettirdi. Siz bu politikada ısrar ediyorsunuz, bu politika bizim yaşamımızı tehlikeye sokacaktır, mesajını veriyor. Soykırımcı güçlerde halkın bu tepkisinden yararlanmak istiyorlar, kendi amaçları için kullanabilirler. Yani Güney Kürdistan’ı daha çok istikrarsızlaştırıp var olan kazanımları da ortadan kaldırabilirler. Ölümler var, istikrarsızlık var, diyerek bunu gerekçe yapıp müdahale yapabilirler. Onun için Güney halkımızın kendisini örgütlemeli böylesi bir duruma meydan vermemeli. Böylesi bir durumda da mücadele etmeli.
Şu anda yönetimde olan partilerin de bu tehlikeyi görmeleri gerekiyor. Buna hizmet eden tutumlar sergilememeleri gerekiyor. Halkın üzerine gitmemeleri gerekiyor. Yaralanmalar ölümlerden bahsediliyor. Halbuki halk en demokratik hakkını kullanıyor. Sorunların demokratik çözümünü istiyor, ama yönetim belli ki halkın bu istemine kulak asmıyor. Halkın istemlerini bastırmaya çalışıyor, bu halkın öfkesini daha da büyütebilir. Onun için yönetimin halkla bütünleşmeyi sorunları halk ile birlikte çözmeyi esas alması gerekiyor.
BAŞUR’DA ULUS DEVLET ESAS ALINIRKEN, ROJAVA DEVRİMİ DEMOKRATİK ULUS İLE KAZANIYOR
Şimdi fiili olarak Güney Kürdistan halkı, Rojava örneğinden yola çıkıyor ve hükümete de Rojava’yı veriyor…
Cemil Bayık: Rojava Kürdistanı’nda gerçekleşen ile Başurê Kürdistanda gerçekleşen farklı şeylerdir. Güney Kürdistan’da ulus-devlet esas alınıyor. Oysa Rojava Kürdistanı’nda demokratik ulus esas alınıyor. Bunlar farklı çizgilerdir. Dolayısıyla bu çizgilerin farklı politikaları ve uygulamaları var. Demokratik ulus çizgisini ve çözümünü esas alan Rojava gelişiyor ve geliştiriyor, başarıya götürüyor. Güney Kürdistan’da ulus-devlet çizgisini esas aldığı için bu gelişmeye yol açmıyor, aksine Kürtlere kaybettiriyor. Zaten referandumu ulus devlet çözümünü geliştirmek için ortaya attılar. Onun bir basamağıydı. Ulus devletin Güney Kürdistan’a neye mal olduğu gözler önünde. Bu çizgi Kürtlere kazandırmıyor. Tam tersine kaybettiriyor. Demokratik ulus çizgisi kazandırıyor, çünkü Kürtler diğer halklarla birlikte yaşamı essas alıyor. Parçalanmayı değil, milliyetçiliği değil, tamamen birlikte yaşamı esas alıyor. Kürtler belki bütün halklardan daha çok acı çekti ama kendisi için ne istiyorsa diğer halklar içinde aynı şeyi istiyor. Parçalanmayı ortadan kaldırıyor. Gerçek kardeşliği gönüllü birliği esas alıyor. Bütün halklar demokratik ulus da kendi değerlerine ulaşıyor. Onun için kabul ediyor. Ulus devlet çözümünde çizgisin de etnik kimliğe dayalı bir devletleşme esas alınıyor. Bu hiçbir halk tarafından kabul edilmez hele hele sömürgeci güçlerin zihniyeti dikkate alınırsa bu çizgiyle çözümle Kürtlerin özgürleşmeyeceği çok rahat anlaşılabilir. Zaten Güney’de de bu çok somut bir biçimde ortaya çıktı. Onun için halkımızın buradan sonuçlar çıkarması gerekiyor. Çıkardığını da görüyoruz. Bugün Başur’da halk Rojava’yı kendisine esas almak istiyorsa nedeni yaşadıklarından çıkardığıdır. Çünkü o Kürtlere kazandırıyor.
DEVLET HALKLARA ÖZGÜRLÜK GETİRMEZ
Referandumun sonuçları çok ağır oldu. Güney Kürdistan’a ait toprakların neredeyse yarısından fazlasına merkezi hükümet el koydu. Kerkük’ten halk göç etti. Halk ayaklanmaları devam ediyor. Bunun üzerine anti-Kürt ittifakı gelişiyor. Rojava’da ise devrim, Kuzey Suriye devrimine evrildi. DAİŞ Raqa’da kendi başkentinde yenildi. Uluslararası alanda itibar kazanan Kürtler oldu. Toplumun bu iki çizgiden ne anlaması gerekiyor?
Besê Hozat: Biz her zaman devletin halklar özgürlük getirmediğini söylüyoruz. Güney’deki durum bizim bu söylemimizi bir kez daha açığa çıkardı. Şimdi bu referandum niye yapıldı? Tabi esas olarak aslında bir bakıma demokratik ulus çizgisinin önünü kesmek için yapıldı. Bu da bir hakikatti. Rojava’da bir demokratik sistem kuruluyordu. Bu bir modeldi. Dört parça Kürtleri için de bölge halkları açısından da yüz yıldır bölge ulus devletler eliyle büyük bir kaos içindedir. Gerçekten halklar büyük acılar yaşıyorlar sürekli bir savaş ve şiddet söz konusudur. Ulus devletler kurulduğundan beri büyük bir savaş yaşanıyor. Şimdi buna alternatif olarak Önder Apo bir proje paradigma ortaya koydu. Bu paradigma demokratik ulus paradigmasıydı.
Milliyetçilikten, dincilikten, cinsiyetçilikten bu ideolojilerden uzak devletçilikten uzak halkların demokratik özgür eşit temelde halkların bir arada yaşamını hedefleyen bir toplumsal yaşam sistemiydi. İşte şu anda Rojava’daki modelde böyle bir modeldi. Demokratik ulus paradigmasına dayalı bir sistem modelidir. Devletçi değildir. Devletti reddediyor. Milliyetçi ideolojiyi dinci, cinsiyetçi ideolojileri reddediyor. Tamamen halkların kardeşliğini savunuyor. Kadın-Erkek eşitliğini ve özgürlüğünü savunuyor. Bu bir model olarak şekilleniyor. Şimdi Reqa zaferiyle birlikte bu model Suriye geneline de yayılacak. Suriye’nin geleceği demokratik federal bir sistem olarak şekillenebilecek. Bunun zeminini de kapısını da Raqa zaferiyle açtı. Raqa bir Arap kenti. DAİŞ başkenti yapmıştı. Bu ideolojilerin en zirvede temsilini DAİŞ yapıyordu. Son derece faşist bir bizimde halklara saldırıyordu. Tüm değerleri ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Şu anda AKP’nin Bakur’da Türkiye’de yaptığı gibi. Şimdi Raqa ile birlikte bu ideoloji bu milliyetçi, faşist dinci ideoloji tamamen çöktü. Giderek tüm Suriye’ye yayılma zemini de oluşturdu.
DEMOKRATİK, ÖZGÜRLÜKÇÜ ÇİZGİ BAŞARI KAZANDI
Yani referandumla Rojava ve Suriye’deki gelişmelerin ortaya çıkardığı sonuçları birileri Güney’de kendi hanelerine yazmak istedi. Ve bir rol çalma mı oldu?
Besê Hozat: Çalınmak istendi. Bunun girişimiydi referandum. Reqa zaferi sonuca gidiyordu. Suriye’de çözüm süreci, böyle bir süreçte referandum gündeme geldi. Raqa ile birlikte çözüm süreci siyasal çözüm tartışılıyordu, bölgenin dizaynı tartışılıyordu. Bu çözümde Kürtlerin geliştirdiği proje alternatif bir proje olarak gündemdeydi. Gittikçe vücut buluyordu. Çok ciddi anlamada bölge halklarını etkiliyordu. Bir model olarak tüm Kürdistan’ı etkiliyordu. Bunun önünü kesmek için ulus devletçi bir proje referandumla gündeme konuldu. Böylece bu gündem kapatılmak istendi. Büyük bir trajediyle de bu giriş sonuçlandı. Şu anda Güney gerçekten büyük bir kaosun içindedir. Çok ciddi tehlikelerle de karşı karşıyadır. Demokratikleşmenin yeni bir yönetim kurmanın da zemini ortaya çıkmış durumdadır. Fakat çok ciddi tehlikelere de açık bir durum var. İlkel milliyetçi, işbirlikçi anlayış ve zihniyet Güney kazanımlarını da ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya getirdi. Özelde 40 yılı aşkındır, ama en somut ve çıplak biçimiyle son altı yıldır, Kürdistan’da demokratik özgürlükçü çizgi ile işbirlikçi ilkel milliyetçili çizginin mücadelesi söz konusuydu. Gelinen aşamada demokratik özgürlükçü çizgi başarı kazandı. İşbirlikçi, ilkel milliyetçi çizgide tasfiye oldu.
YARIN: MİTÇİLERİ YAKINDA KAMUOYU İLE PAYLAŞACAĞIZ