YPJ Komutanı Axîn Efrîn, Türk devletinin Efrîn saldırıları için pişman olacağını belirterek, “Türk devletinin çetelerini yenmiştik, şimdi bir kez daha yeneceğiz” dedi.
HABER MERKEZİ-NÛÇE CIWAN
YPJ Komutanı Axîn Efrîn, Cizre Fırtınası Hamlesi ve Türk devletinin Efrîn üzerindeki saldırılara ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.
CÎZRE FIRTINASI HAMLESÎ
Reqa hamlesi bitmeden Dêrazor hamlesine başladınız. Bunu gerektiren neydi?
Dêrazor hamlesi dördüncü ayını geride bıraktı, beşinci aya girdi. Biz bu hamleye başladığımız zaman daha Reqa hamlesi devam ediyordu. Bizim bu hamleye daha Reqa sürecinde başlamamız kendimize olan güvenimizden dolayıdır. Biz artık birçok cephede savaşabileceğimizi ve buna gücümüz olduğunu ispatladık. Büyük bir fedakârlık, inanç ve kararlıkla, aynı zamanda yeni ve gelişmiş savaş taktikleriyle bu iki hamleyi birlikte yürüteceğimizi biliyorduk. Bu nedenle Reqa hamlesinin bitmesini beklemedik. Dêrazor hamlesi büyük bir kararlıkla başladı. Bu hamleye başlamamızın bir nedeni de, Dêrazor halkının çağrısı üzerineydi. Biz hamleye başladığımız zaman Fırat’ın diğer tarafından Suriye rejimi de başlamıştı. O zamanın şartları ve şimdiki şartlar farklıdır. İlk başta Fırat’ın diğer tarafından Suriye rejimi, İran ve Rusya’nın da yardımıyla, bu tarafında da biz hamleye başladık.
Hamle şimdi ne aşamada?
Biz güçlü bir şekilde DAİŞ’in üzerine gittikçe ve onu mağlup ettikçe, Suriye rejimi ve diğer güçler de bizi geri çekmek için çaba sarf ettiler. Birçok defa bu güçler hamlemizi sabote etmek için bize vurdular. Bununla bizi güçsüz ve DAİŞ’e karşı savaşamaz gibi göstermek istediler. Bizi bu anlamda daraltmaya çalıştılar. Rejimin ve diğer güçlerin bu politikalarını biz boşa çıkarttık. Yüzlerce kilometrelik Dêrazor coğrafyasını biz özgürleştirdik. Onlarca köylerini biz özgürleştirdik. Bu inanç ve kararlılıkla bizler Irak sınırına ulaştık. Şimdi önümüzde 50 kilometrelik bir alan kalmış, özgürleştirmemiz ve bölge halkına teslim etmemiz gerekiyor. Fakat, önümüzde kalan bu 50 kilometrelik alan, hemen hemen diyebilirim ki geçirdiğimiz tüm hamle süreci boyunca en çetin olanıdır. Neden? Çünkü kaçan tüm DAİŞ çeteleri bu alana yerleşmiş. Bu gerek Reqa’dan kaçanlar olsun, yine rejim tarafından kaçıp gelenler, Irak’tan kaçıp gelenlerin hepsi Fırat’ın kıyısındaki özellikle beldelere yerleşmişler. Zaten önceden burada çok sayıda DAİŞ çetesi vardı. Bunların içinde de çok farklı yerlerden gelenler var. Şişaniler var, Rusya’dan, Türkiye’den, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen çeteler, Suudi ve Mısır’dan gelenler var. Birçok yerden gelen tüm DAİŞ çeteleri, diyebilirim ki burada toplanmış. Bununla birlikte, kaçıp geldiği tüm yerlerden getirdiği cephane ve tekniğini de burada toplamış. Çünkü burası DAIŞ’in son noktası. Bundan dolayı da çok çetin ve zorlu bir savaş süreci yaşanıyor. Buna karşılık güçlerimiz çok büyük bir irade ve cesaretle üzerine gidiyor. YPG, YPJ ve QSD savaşçıları tüm zorluklara ve saldırılara rağmen cesaret ve kararlılıklarından hiçbir şey kaybetmeden DAİŞ çetelerinin üzerine gidiyor. Gücümüz çok büyük bir başarı ve zafer gücüne sahiptir.
Dêrazor hamlesinin diğer hamlelerden farkı nedir?
Biz şuna çok iyi inanıyoruz ki, biz burada DAİŞ çetelerinin sonunu getireceğiz. Bundan dolayı biz çok mutluyuz. Birçok güç DAİŞ’e karşı savaştığını iddia etti. Biz birçok yerde DAİŞ’i yendik. Minbic ve DAİŞ’in başkenti olarak adlandırılan Reqa bunun son örnekleriydiler. Biz bu şekilde farkımızı ortaya koyduk. Dêrazor’un farkı ise şu; DAİŞ’in tümden sonunu biz yani QSD gücü getirecek. Kimse kendini kandırmasın. Demesin, Suriye’de DAİŞ bitti. Evet, belki büyük bir güç olarak kalmadı. Ama hâlâ birçok yerde DAİŞ varlığını sürdürüyor. İdlib, Şam gibi yerlerde DAİŞ hâlâ eylemlerine devam ediyor. Ancak toplu bir güç olarak burada bizim önümüzde kalmış ve onun sonu da QSD savaşçıları tarafından getirilecek.
Şimdi gerçekten büyük çatışmalar var. Çok yoğun bir savaş yaşanıyor. Önümüzde sayıca fazla olan bir güç var. Ancak şunu da söyleyeyim; inanç ve güç noktasında DAİŞ çok ciddi bir kırılma yaşıyor. Her gün gruplar gelip teslim oluyorlar. Ayrıca kendi içlerinde de çok büyük ayrışmalar var. Bölgedeki çeteler ve dışarıdan gelen çeteler arasında büyük anlaşmazlıklar var. Bu nedenle içlerinde çok ciddi bir dağılma yaşanıyor. Her ne kadar sayıca bir yoğunlukları varsa da, aynı zamanda içten de bir çürüme var. Bizim hedefimiz; önümüzdeki süreç hamleyi başarılı bir şekilde bitirmektir.
SİVİLLERİN DURUMU
Dêrazor merkezden de sizin tarafınıza geçen ve yine sizin hamleyi yürüttüğünüz taraftan da çok sayıda sivil var. Sivillerin durumuna yönelik ne söyleyebilirsiniz?
Hamlenin başında DAİŞ çetelerinin sivillere yönelik katliamları oldu. Bu sivillerin çoğunluğu rejim tarafından alanımıza geçmeye çalışan sivillerdi. Biz bir taraftan hamleyi yürütürken bir taraftan da sivillerin güvenliğini sağlamak için tüm gücümüzle yoğun biz çaba içinde olduk. Hamlenin başında Şedadê’de ve Hesekê’de kurduğumuz kamplara yerleştirdik. Bu sivillerin tüm ihtiyaçları ve barınmaları için olanakları kendi imkanlarımızla gidermeye çalıştık. Köyler ve alanlar özgürleştirildikçe bu siviller alanlarına geri dönmeye başladılar. Şu an özgürleşen tüm köy, mezra ve beldelere halk geri dönmüş ve yaşamlarına devam ediyorlar. Ayrıca geri dönen bu halkın ihtiyaçları için bizim oluşturduğumuz özel birimler tarafından karşılanıyor.
‘BESLEDİKLERİ ÇETELERİ YENDİK’
Türk devletinin son günlerde Efrîn’e yönelik saldırıları oldu. Siz de Efrînlisiniz ve orada YPJ komutanı olarak kaldınız. Bu saldırıları nasıl değerlendiriyorusunuz?
Uzun zamandan beridir Erdoğan ve Türk devleti Rojava’ya yönelik tehditlerde bulunuyorlar. Efrîn’e yönelik sürekli Erdoğan’ın tehditleri vardı. Bu son birkaç gündür de bu tehditlerini yoğunlaştıdılar. Şimdiye kadar tehdit boyutundaydı. İlk kez vuruşta oldu, Efrîn üzerine. Fakat biz ilk kez Rojava’da Türk güçlerine karşı savaşmayacağız. İşin gerçeğine bakılırsa, şimdi yendiğimiz DAİŞ, aslında Türk devletinin yenilgisidir. Yine, ‘Özgür Ordu’ gibi başka güçlerle Rojava’da savaştığımız zamanı aslında Türklerle savaştık sayıyoruz. Bugün bizimle, Rojava, Kuzey Suriye ve Suriye’de savaşan tüm çeteler Erdoğan ve Türk devletinin kucağında besledikleri çetelerdir. Eğer bugün Erdoğan bu kadar büyük bir öfke ve hırsla Efrîn’in üzerine geliyorsa, tüm bunlar DAİŞ’in yenilgisinden duyduğu öfkedendir. Bu, aslında Erdoğan’ın yenilgisidir. Şimdiye kadar yendiğimiz tüm güçler onların besledikleri güçlerdi. DAİŞ, Rojava ve Kuzey Suriye’de yeniliyor. Bu, Erdoğan’ın yenilgisidir.
Türk devletinin her zaman şöyle bir siyaseti olmuştur: Kendi içinde ne kadar çürümeyi ve yenilgiyi yaşasa da her zaman kendi dışında savaşı yürütmek istiyor. Yoksa Türk devleti şimdi büyük bir kriz içindedir. DAİŞ ile savaşın bitmesi aslında Kuzey Suriye’de yeni bir sürecin başlamasıydı da aynı zamanda. Bu da Kuzey Suriye projesinin hayata geçirilmesiydi. Bu projeye öncülük eden de Kuzey Suriye toplumudur. Yani Kürt, Arap, Süryani, Türkmen ve Hıristiyan halklarının birlikte oluşturacakları yeni bir yaşam modelidir. Bu projenin zeminini oluşturan da bizim QSD gücümüzdür. Gerçekten de QSD gücü bu projenin yaşamsalaşan bir örneğidir. QSD gücü içinde tüm halkların temsiliyeti görülüyor. Kuzey Suriye’de de bu artık somutlaşacaktı. Erdoğan’ın tahammül etmediği budur. Bu nedenle Erdoğan’ın istediği bizi ve Suriye’yi sürekli savaş içinde tutarak bu projenin yaşamsallaşmasını geciktirmektir.
‘HEDEFLERİ KUZEY SURİYE PROJESİ’
Türk devletinin zihniyetini herkes biliyor. Diktatör bir zihniyetle her zaman tek millet, tek devlet sloganları atan bir zihniyete sahip. İçinde renklilik olan, demokrasi ve eşitlik olan bir toplumu kabul edemiyorlar. Bu nedenle bize ve bizim topluma saldırıyorlar. Rojava’dan kendi sınırına ‘teröristlerin’ geçtiği tamamıyla bahanedir. Ve doğru da değildir. Biz niyeti biliyoruz. Onların asıl hedefi, Kuzey Suriye projesine saldırmaktır. Ayrıca kendi ülkesi içinde yaşadığı askeri, ekonomik ve toplumsal krizi ve çürümeyi saklamak için, dışarıdan kendisinin de güçlü olduğunu ve var olduğunu gösterebilmek için saldırıyorlar.
‘TÜRKİYE’DE KRİZLERİN İÇİNDE BOĞULACAK!’
Diğer taraftan Türk devletinin Efrîn’e saldırması kendisini bir bataklığın içine saplamaktır da. Erdoğan bu yaklaşımlarıyla Türkiye’yi tümden krizlerin içinde boğacak. Zaten Erdoğan her televizyona çıktığında bir devlet başkanı gibi değil; diktatör, bir ordu komutanı gibi konuşuyor.
‘HALK VE SAVAŞÇILAR ONLARI PİŞMAN EDECEK’
Biz şuna inanıyoruz ki, nasıl ki biz ulusal gücümüzle Kobanê’de DAİŞ’i yerle bir ettik, Efrîn’de de bunun iki katı bir ulusal birlik ve güçle Türk devletine karşı savaşacağız. YPG, YPJ, Cebel el-Ekrâd gücü ve Ceyşül Suvar gücü uzun bir zamandır bir hazırlık içindedirler. Büyük bir hazırlık ve onların kararlı ve inançlı duruşlarıyla onlar geldiklerine pişman olacaklar. Bunun en büyük kanıtı da Efrîn’deki halkın yürüyüşüydü. Efrîn’deki bazı YPG komutanlarının söylediği gibi, Türk devleti görsün ki Efrîn’deki tüm halk YPG ve YPJ’dir. Efrîn halkı bu duruşuyla gösterdi ki artık Kürt halkı bir ulusal bilince sahiptir. Türk devletinin kendi kafasında oluşturduğu Kürt yok artık. Toprağına, çocuklarına ve özgürlüğüne bağlı bir halktır. Kürt halkı artık büyük bir inanca sahiptir. Sonuna kadar şuna da inanıyor ki onun askeri gücü sonuna kadar onu savunacaktır. Türk devleti kendisince şu hesabı yapıyor: Efrîn’e saldırdığında halkın kendisini sınırlara vuracağını sanıyor. Bu nedenle sınırda geçiş kapıları yapıyor. Önceden bizim utanç duvarı dediğimiz duvarı ördüler. Şimdi de o duvarlarda kapılar açıyorlar. Ancak Efrîn halkı şunun çok iyi bilincindedir ki, onu katleden celladı onu koruyamaz! Zaten halk yürüyüşüyle herkese gösterdi ki hiçbir güç onları yenemeyecektir. Türkler Efrîn’e gelmekle büyük bir pişmanlık yaşayacaklardır. Ayrıca Efrîn halkı, Efrîn’in dağlarında büyüdüler. Hiçbir zaman Türk devletine geçiş vermeyeceklerdir. Yine Efrîn’in sarp ve dağlık bir coğrafyası vardır. Türk devletinin orada dayanması mümkün değil.
SURİYE VE RUSYA’NIN SESSİZLİĞİ
Suriye ve Rusya’nın buna karşı sessizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Efrîn’de sözde bizim ile diyalogta olan bazı güçler var. İttifak demiyoruz. Çünkü, birbirleriyle ittifakı olan güçler her şekilde bunu korur. Bu nedenle biz diyalog diyoruz. Bu güçlerden biri de Rusya’dır. Şimdiye kadar Rusya tarafından hiçbir tepki gelmedi. Sessiz kaldı. Bu da bir anlamda onaylamaktır da Türklerin saldırılarını. Yine Rusya’nın bu yaklaşımı aynı zamanda Kürt halkına karşı tarihte yapabileceği en büyük hata olur. Rejimin sessizliği de aslında bir şekilde kendi iradesizliğini kabul etmektir. Şunu açık bir şekilde kabul etmektir de; ben devlet olarak yokum ve yenildim.
Bir kez daha söyleyeyim; biz ilk kez Türk devletiyle Rojava’da savaşmayacağız ve onları ilk kez yenmeyeceğiz. Defalarca Rojava’da Türk devletine karşı savaştık ve gene savaşacağız.