Karayılan: ‘Türk devleti yenilgiyi yaşıyor, yenilmiş ve YPG-YPJ savaşçılarının ve Efrîn halkının direnişi kazanmış’ dersek, bu ne propaganda olur ve abartılan bir şey olur. ”
HABER MERKEZİ- Stêrk TV’de yayınlanan Bernameya Taybet’e konuşan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, “Türk sömürgeciliği bu hakikatleri görmek istemiyor. Aslında görüyor, ama itiraf etmek istemiyor. Dünya görüyor, o da itiraf etmek istemiyor. Çok kuru bir şekilde yalan söyleyerek yenilgisinin üstünü örtüyor” diye konuştu.
PKK Yürütme Komitesi üyesi Karayılan’ın programdaki değerlendirmeleri şöyle:
Öncelikle 15 Şubat Devletlerarası Komployu şiddetle kınıyorum. ‘Güneşimizi karartamazsınız’ şiarıyla eylem yapan, kendini feda ederek devletlerarası komploya ilk cevabı veren kahramanların şahsında, komploya karşı mücadele eden ve şehit düşen bütün yoldaşları anıyor, onlara verdiğimiz sözü yineliyoruz.
Komplonun üzerinden 19 yıl geçti, 20. yılına giriyoruz. Aslında Önder Apo duruşuyla, geliştirdiği paradigma ile komployu boşa çıkardı. Yine hareketimiz, Kürdistan özgürlük gerillaları ve halkımız Önderliğin arkasında kahramanlıkla durarak, 19 yıldır onurlu bir mücadele vererek, komployu sonuçsuz bıraktı. Her ne kadar komplo sonuçsuz kalmışsa bile, tamamıyla bitmemiştir. Yani komplo henüz tamamıyla bitmiş değil.
Komplonun verdiği zararları ve yeniden geliştirilmek istenilen komplonun tehlikesinin ortadan kalkması için, komplonun tamamıyla yenilgiye uğraması gerekir. Bundan sonra, hedef bu olmalı. Bu dönem gösterdi ki, komplo tamamıyla yenilmeyene kadar, özgürlük gelişmez, Önderlik özgür olamaz. İmralı sistemi var olduğu sürece Türkiye’de demokrasi olmaz, bölgede demokrasi gelişmez, Kürtlerin üzerindeki tehlike ortadan kalkmaz ve Türk sömürgeciliğinin Kürtler üzerinde yürüttüğü siyasi soykırımın sonu gelmez. Bunların sonunun gelmesi için komplonun tamamıyla yenilgiye uğratılması gerekiyor. Biz, komplonun 20. yılında bu esaslar üzerinde mücadeleyi derinleştirmek istiyoruz. Bütün halkımız, dostlarımız ve Kürdistan gençliği şunu bilmeli ki, komplonun yarattığı tehlikenin tamamıyla ortadan kalkması, özgürlük ve demokrasinin gelişmesi için, Komployu tamamıyla yenmemiz gerekir. Yani sadece komployu boşa çıkarmak yetmez ve yetmedi de. Bu geçen zaman bize bunu gösterdi.
EFRÎN SALDIRISI İLE KOMPLOYU YENİLEMEYİ HEDEFLİYORLAR
Şimdi Türk sömürgeciliği yeni bir konsept geliştirmiş. Bu yeni konsept aslında daha geniş bir komplonun geliştirilmek istenmesidir. Bu konsepti, yeni bir komplonun altyapısı yapmayı amaçlıyor. Bu Efrîn saldırısı ile bu süreç başladı. Onlar Efrîn saldırısı ile komployu yenilemek istiyorlar. Şimdi birçok arkadaş değerlendirmelerinde şunu ifade ediyor; “Efrîn saldırısı, komplonun devamıdır” bu doğrudur. Ama komplonun konsepti genişletilmiş. Yani komplo, sadece Önder Apo’yu hedeflemiyor. Doğrudur, şimdi Önder Apo İmralı zindanında eşi benzeri bulunmayan, çok zor koşullarda bir zulmün içerisindedir. Eşine rastlanılmamış ve hiçbir kimseye uygulanmamış bir yöntemi Önder Apo’nun üzerinde uyguluyorlar.
Orada bir savaş var ve Kürt siyasetine, halkımıza dönük bir saldırı var. Bu tamam. Ama yenilemek istedikleri komplonun amacı daha çok genişlemiştir. Mesela, amaçları sadece Efrîn değil; bununla bütün Rojava Devrimini ortadan kaldırmayı, Suriye’nin yeniden dizaynında, Kürdistan’ın Rojava’sındaki Kürtlerin statü almamasını amaçlıyorlar. Sömürgeci Türk devletinin esas amacı bu. Bunun için komplo geliştirmesi gerekiyor ve eğer bunu gerçekleştirirse bir sonraki hedefleri Güney Kürdistan’daki statüyü ya ortadan kaldırmak ya da daraltmak olacaktır. Yani Türk devleti yeni bir konsept uyguluyor ve bu konsept ekseninde Devletlerarası Komployu yenilemek istiyor. Bununla şunu amaçlıyor; Kürtlerin bütün kazanımlarını ortadan kaldırmak. Soykırım siyasetini başarıyla uygulayabilmek için bütün bunları yapıyor.
Türk devleti, Kürtler üzerinde yeni bir komployu uygulamayı amaçlıyor. Tabi komplonun üzerinden 19 yıl geçti. Bugün koşullar çok değişti. Her şeyden önce Önder Apo’nun yeni geliştirdiği paradigma, Kürt halkının stratejisini güçlendirdi ve Kürt halkının elini güçlendirdi. Bugün Kürdistan’ın bütün parçalarında Kürt halkı daha güçlü, imkanları daha fazla, örgütlenmesini daha güçlendirmiş ve kazanımları var. Birincisi bu.
İkincisi; Kürdistan özgürlük gerillalarının, Kürt halkının mücadelesi bugün bütün parçalarda daha da yükselmiş ve özellikle DAİŞ ve El Nusra çetelerine karşı, Ortadoğu’da yaşanan Üçüncü Dünya savaşında Kürt halkı öne çıktı. Bütün insanlık için tehlike vardı. Yani DAİŞ tehlikesi, sadece Kürt halkı için değildi, bütün insanlığın üzerinde büyük bir tehlikeydi ve aslında bu tehlike tamamıyla bitmiş değildir. Ama bütün insanlığın üzerindeki bu tehlikeye karşı, Kürt halkı çok ilgi çekici bir mücadele geliştirdi. YPG-YPJ hangi esaslar üzerine kuruldu? Mesela Türkiye sömürgeciliği “YPG terördür” diyor. Halbuki YPG-YPJ 2012 yılında El Nusra ve DAİŞ çetelerine karşı halkını korumak adına kuruldu.
AKP/MHP REJİMİ İLE İNSANLIK ÜZERİNDEKİ TEHLİKEYİ YENİDEN ŞAHLANDIRILIYOR
Yani El Nusra ve DAİŞ çeteleri dışında, YPG-YPJ’nin kimseye karşı bir askeri faaliyeti yok. Bu söylemlerinin tamamı yalan. YPG, Türk devletinin bölgede DAİŞ eliyle geliştirmek istediği teröre karşı oluşmuş bir yapı. Ama şimdi AKP bunu tersine kavratmak istiyor. Çok açık ki, AKP’nin desteğiyle bölgede Selefi örgütler ve El Kaideciler güçlendirildi ve bu güçlere karşı en önde savaşanların tümü Kürt halkıydı. Kürdistan’ın Başur’unda, Rojava’sında, Bakur’unda ve Rojhılat’ında, Kürt halkı her yerde bu dalgaya karşı göğüs gerdi, direndi ve binlerce şehit verdi. Bugün Kürdistan halkının etrafında örülen duvar, özellikle Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin etrafında örülen duvar artık birçok yerde delindi ve yıkıldı. Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin Kürdistan’da Şengal’e müdahalesi, Kobanê direnişi ve şimdi Efrîn direnişi ile genelde Kürt halkının mücadelesi, Ortadoğu’da ve dünyada bugün bir sempati ile karşılanıyor. Kürt halkının mücadelesi bugün daha fazla meşrulaşmıştır. Mesela Kürdistan’ın Güneyindeki statü bugün meşrudur, Kürdistan’ın Rojava’sındaki statü de meşru durumda. Efrîn’deki halkımızın direnişi, kamuoyunda bir insanlık görevi olarak meşru görülüyor. Yani insanlık üzerindeki tehlike bugün AKP-MHP rejimi ile bir kez daha şahlandırılıyor. Çünkü Efrîn’de YPG-YPJ’ye karşı AKP-MHP’nin yanında savaşanlar, yine aynı güçlerdir. Bu güçler, El Kaidedir, DAİŞ’tir ve El Nusra’dır. Kısaca bir kez daha bu şekilde bir tehlike gündemdedir. Kürt halkı bugün bütün insanlık için mücadele yürütüyor ve dünya bunu görüyor. Her ne kadar o vicdansız devletler, kapitalist modernite zihniyeti bunları görmezden geliyorsa da kamuoyu görüyor ve Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne bir destek var. Bu da ikinci ve önemli bir imkandır.
Bir üçüncü imkan olarak da şunu söylemek mümkün, o da Türk sömürgeciliğinin teşhir olmasıdır. Mesela Türk devleti bugün yalnız başına yola çıkmış, Amerika, Avrupa, Rusya, herkesin onlarla olmasını ve 1999 yılındaki gibi yeni bir komployu yaşamsallaştırmak istiyor. Ama o zaman Türk devletiyle Komploda yer alan güçler, şimdi onlarla değiller. Çok açık bir yöntemle baskıcı bir siyasetle Kürt halkının üzerinde soykırım yürütmek istiyorlar. Şimdi Efrîn’de yaptığı şeyler gözler önündedir. Kim onunla olabilir ki? Şimdi bir sessizlik olabilir, ama Türk devleti eskisi gibi diğer güçlerle birleşme imkanı bulamaz ve komployu güncelleştirip, başarıya götüremez.
KOMPLOYU YENECEĞİZ
Bu saydığımız 3 hususu gözler önüne serdiğimizde şunu söylemek mümkün; Türkiye sömürgeciliğinin ikinci kez komployu güncelleme ve uygulama imkanı yoktur. Ama kendileri komplo çizgisini sonuca götürmek için şiddet kullanıyor, saldırıyor, savaş yürütüyor, faşizmi kullanıyor, kendi içinde diktatörlüğü geliştiriyor. O bunları yapabilir. Ama biz diğer dünya güçlerinin eskisi gibi gelip, sonuna kadar Türk devletinin yanında yer alacağına inanmıyoruz. Belki bir aşamaya kadar kendi çıkarları için onlarla bir olabilirler. Bu olabilir. Fakat artık Kürtlerin de siyasetinde diplomasi var, ilişkileri var ve bunun imkanları var. Kürt halkı artık imkan sahibi. Onun için bu komployu yeneceğiz. Hem de komplo Efrîn’de tıkanacak ve yenilgiye uğrayacak. O sebepten gerçek anlamda kutsal bir direnişi sergileyen Efrîn halkı, çok onurlu bir tutumda bulunuyor. Eğer Efrîn’e yapılan saldırıda başarılı olurlarsa, bu saldırılarını genişletip tüm Kürdistan’a yayacaklar. Onun için çok önemlidir. Artık Türkiye sömürgeciliğinin 20 yıl öncesindeki gibi koşulları ve imkanları yok, koşullar daha çok Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nden yana. Ondan dolayı komplo çabaları sonuç almayacak, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi kazanacaktır diyorum.
Efrîn direnişi bugün 30. güne girdi. Türk sömürgeciliği bu saldırılarına başladığı zaman bir hafta içinde sonuca gideceğini umut ettiği biliniyor. Dünya güçlerinin de aynı fikirde oldukları görülüyor. Onun için bu saldırıya göz yumdular. Onlar, “kısa bir süre sonra bitip, gidecek” diyorlardı. Erdoğan, “bir hafta içinde sonuç alacağız” diyordu. Ama şimdi bir ay doldu, Türk sömürgeciliği Efrîn’de ilerleyememiş bile! Haritaya bakıldığında bu çok açık bir şekilde görünüyor. Yani bazı yerlerde 5 km, bazı yerlerde 6 km, bazı yerlerde de 7 km’yi tank, top ve hava saldırısı desteğiyle ancak bu kadar ilerleyebilmişler, onun dışında herhangi bir ilerleme kaydedemiyorlar. Aslında dünya alem, herkes Türk devletinin yenilgisinin farkında, Türk ordusu yenildi ve bunu kendileri de gayet iyi biliyorlar. Erdoğan dünkü konuşmasında üstü kapalı bir şekilde aslında bunu itiraf etti. Yani ilk gün “onlar kaçıyor biz kovalıyoruz, kısa bir süre içinde Efrîn’i halledeceğiz” diyen Erdoğan, dünkü açıklamasında “sonuç alacağız, ama bunun için zaman veremem” diyor. Bu gerçeklik gözler önündedir.
YALAN PROPAGANDA İLE BAŞARISINI GÖSTERMEK İSTİYOR
Eğer bu konuda şimdi, ‘Türk devleti yenilgiyi yaşıyor, yenilmiş ve YPG-YPJ savaşçılarının ve Efrîn halkının direnişi kazanmış’ dersek, bu ne propaganda olur ve abartılan bir şey olur. Hayır, her şey askeri olarak gözler önündedir. Haritaya bakın, çaba ve planlarına bakın, Türk sömürgeciliği başarılı değil. Ama bunu kabul etmek istemiyor, ısrarı bundan. Medya-basın hükmüyle, yalan propaganda ile başarısını göstermek istiyor. Mesela her gün sayı veriyor, başarısını öldürdüğü insan sayısıyla göstermeye çalışıyor. “Şimdiye kadar 1595 kişiyi öldürmüşüz” diyorlar. YPG ve QSD açıklamalarına bakıyoruz, böyle bir şey söz konusu değil. Yani bu konuda da yalan söylüyorlar. Yine “YPG’lilerin 600 sığınağını imha ettik” diyorlar! Madem imha ettiniz, neden ilerleyemiyorsunuz, kim sizinle savaşıyor? Yani yalanlarla yenilgilerinin üstünü örtmek istiyorlar. Bunlar üretilmiş senaryolardır. Zaten Türkiye dışındaki basın, özellikle Kürt basını bu yalanlarını açığa çıkarıyorlar.
Bir de bunu görmek gerekiyor; Türk sömürgeciliği ordusunun içinde (kendine göre) savaşçı -ki biz onları tanıyoruz- eğitim görmüş ve seçilmiş olanların hepsini Efrîn’e götürmüşler. Mesela Bolu Tugayı, Kayseri Tugayı; Şırnex, Colemêrg, Tatvan, Serhat ve Amed’teki güçlerini Efrîn’e götürmüşler. Yani ne kadar savaşçı gücü varsa ve onlarla olan çetelerin hepsini Efrîn’e götürmüşler, ama yine de başarılı olamıyor. Şimdi onlara “çete” diyorlar, ama gerçekten ‘çete’ kelimesi çok genel kalıyor. Aslında onlar El Nusra ve El Kaide’nin kalıntılarıydılar. Çoğunluğunu kamplardan topladılar, parayla asker yaptılar, böylelikle onlara ‘Özgür Ordu’ adını verdiler. Ama onların Özgür Ordu ile hiçbir alakaları yok, satılık çetelerdir.
Belki içlerinden bazıları fakirlikten, para için onlara katılmış olabilirler. Ama onlardan sorumlu olanlar kendini ve ülkesini satıp, Suriye’nin işgali için Türk devletinin yanında yer alıyorlar ve onların önünde korumalık yapıyorlar. Onlarda ne onur ne de haysiyet vardır. Arap halkı için hiçbir hizmetleri yoktur. Onlar Arap halkının topraklarını da Arap halkını da Türk sömürgeciliğine peşkeş çekiyorlar. Bu anlamda onlar satılıktırlar, çapulcudurlar. Ama onlar kaybettiler, çoğunluğu öldü.
Zaten Türk devleti şimdiye kadar onların ölülerinden birini bile ölü saymıyor, sadece kendi ölülerini veriyor. Türk devleti kendi ölülerini de çoğunlukla gizliyor, ama kendi ölülerini az da olsa veriyor, onların ölülerinden hiç bahsetmiyor. Ne kadar ölmüşler ne kadar yaralıları var, hiç bahsetmiyor. Ama bizim bilgimiz var ve yanılmıyorsam dün basında da çıktı; bunlar dağılmış, çoğu ölmüş, yani tasfiye olmuşlar. Onun için Türk sömürgeciliği El Nusra’yı devreye koymuş. Şimdi son hafta Cindirês’teki bazı köylere saldıran ve tutan kol El Nusra, El Kaide ve DAİŞ’in zindanda tutuklu olan çeteleriydi. Onları serbest bırakıp Efrîn’de savaştırıyorlar.
Efrîn’de, DAİŞ’in olmadığını ve YPG’nin elinde birçok tutuklu DAİŞ’li olduğunu ve bunların Uluslararası Koalisyon güçlerinin gözleminde olduğunu, bütün dünya biliyor. Bu herkesin bilgisi dahilinde, gidip onları görüyorlar ve bu gizli bir şey değil. Yani sadece YPG’nin elinde değiller. Ona rağmen Türk devleti “YPG, DAİŞ çetelerini zindandan çıkarıp, bize karşı savaştırıyor” diyor.
Neden bu yalanları söyledi diye düşündürücü geldi! Biz araştırdık, kendilerinin öyle yaptığını anladık. Onlar, önceden yanlarında tutuklu olan DAİŞ çetelerini “sizi bırakacağız, ama YPG’ye karşı savaşacaksınız” sözüyle bırakmışlar. Yani Türk devleti Efrîn’de kirli bir savaş yürütüyor. Her türlü yalan ve kirliliği bu savaşta yürütüyor. İlerleyemiyor; bakın haberlerde “Türk ordusu Şiyê köyünde zehirli gaz kullandı” diye söylendi. İnsanlar hastanelerde muayene edilmiş ve sonuçlardan anlaşıldığı gibi, onlara karşı dünyada kullanılması yasaklanan sinir gazı kullanmışlar. Her gün Türk ordusu açıklamalarında “yasal silahlar kullanıyoruz” diyorlar. Bu yalandır, her şey gözler önündedir.
KURU BİR ŞEKİLDE YALAN SÖYLEYEREK YENİLGİSİNİN ÜSTÜNÜ ÖRTÜYOR
Bakın; Efrîn’de 500 binden fazla insan yaşıyor ve 30 gündür orada her an bombardıman yapılıyor, köyleri yıkmışlar, şehre top, obüs atıyorlar. Bütün o yerlerde siviller var, ama Türk devleti “şimdiye kadar bir sivili bile öldürmemişiz” diyor. Tamam, biz de dünyaya söylüyoruz; gidin bakın, bu söylenenler doğru mudur, değil midir? “YPG’nin Kürt basınında yayınladığı fotoğraflar, başka yerlerde yaşanan olayların fotoğraflarından alıntıdır” diyorlar. Dün Efrîn hastane sorumluları açıklama yaptılar ve açıklamalarında “şimdiye kadar 170 sivil yaşamını yitirmiş ve 460 sivil de yaralanmış” dediler. Onları orada tedavi edip, göndermişler. Bunları doktor heyeti söylüyor.
Yani hakikat gözler önündedir ama Türk sömürgeciliği bu hakikatleri görmek istemiyor. Aslında görüyor, ama itiraf etmek istemiyor. Dünya görüyor, o da itiraf etmek istemiyor. Çok kuru bir şekilde yalan söyleyerek yenilgisinin üstünü örtüyor. Efrîn’e yaptığı saldırıyı meşru göstermek istiyor. Türk devletinin bu saldırılarının hiçbir meşruluğu yoktur. Efrîn’de bir halk ve bir toplum vardır. Orası Suriye topraklarıdır, Türkiye’nin değil! Çok açık bir şekilde saldırıyor, hem de vahşet bir şekilde en gelişmiş ve yasaklanmış silahları kullanıyor. Efrîn’de insan haklarını ihlal ediyorlar. Bunun altını çiziyorum: Türkiye sömürgeciliği Efrîn’de insan haklarını çiğniyor. Ama maalesef birçok devlet bunu bilmesine rağmen sessiz kalıyor. Birçok gözlemci bu gerçeği biliyor, ama şimdilik sessiz kalmayla yetiniyorlar. Mesela, Suriye İnsan Hakları Gözlemcisi bunu açık bir şekilde dile getirdi. Herkes o kurumun tarafsız bir kurum olduğunu biliyor; Kürtlerin yanında değil, tarafsızdır. Türk devletinin Efrîn’de insan haklarını çiğnediğini ve sivilleri katlettiğini onlar da söyledi. Yani o kadar açık ve göz önündedir. Türk devleti, vahşi bir devlettir, terörist bir devlettir ve Efrîn’de terör yürütüyor. Efrîn’de DAİŞ ve El Nusra çetelerini savaşa katıyor ve onlarla Kürt halkı üzerinde vahşet geliştirmek istiyor.
Ama Kürt halkı buna karşı ne yapıyor? Gerçek anlamda Devrimci Halk Savaşını yürütüyor. Yani Efrîn’de yaşananlar, halk savaşıdır. Öyle bir halk ki, göğsünü her türlü tehlikeye germiş, savaşçılarıyla birlik içinde; onlar kazanmışlar. Bugün onların başı dik olsun, Kürt halkı, Suriye, Türkiye ve bütün bölgede demokrasi isteyen kesimler, Efrîn direnişi ile gurur duyuyorlar. İlk başta bu kutsal direnişte şehit düşen kahramanları anıyorum. Avesta’ların, Barin’lerin, Mazlum’ların ve Arteş’lerin şahsında bütün direniş şehitlerini anıyorum ve onlara verdiğimiz sözü yineliyorum. Doğrudur, onlar Efrîn’de kutsal bir direnişte şehit düştüler, ama onlar bütün Kürt halkının şehitleridir, onlar bütün bölgenin özgürlük ve demokrasi şehitleridir. Yine Efrîn’de düşman vahşetine karşı kahramanlık destanını yazan savaşçılara selam gönderiyor ve onları kutluyoruz. Kürdistan halkının, Efrîn halkının yürüttüğü direniş takdire şayandır. Onları da selamlıyor ve kutluyoruz.
EFRÎN’DE ZAFER KAZANMIŞTIR
Kısacası halkımız Efrîn’de zafer kazanmıştır ve bu kesin bir zaferdir. Hiç kimsenin tereddüt yaşamaması gerekiyor. Bir ayı geride bıraktı, bununla birlikte artık halkımızın Efrîn’deki başarısı netleşti. Halkımız kazandı. Ama düşman bunu kabul etmek istemiyor, devam etmek istiyor. Bu savaş daha da uzun sürebilir. Bu da doğrudur. Başta Efrîn’deki halkımız ve bütün savaşçılar, Kürt halkı, destek veren özgürlükçü ve demokrasi yanlısı halklar şunu iyi bilmeli ki, bu savaş uzun sürecek. Çünkü karşımızda yenilgiye doymayan bir düşman gerçekliği var. Yani Türk sömürgeciliği –ki bunlar Jön-Türk’tür- kolay kolay “biz yenildik” demez, bunu kabul etmezler. Destek almak için olanaklarını devletlere peşkeş çekiyorlar. Bütün imkanlarını kendi durumlarını kurtarmak için kullanacaklar. Bu çerçevede ısrar edecekler. Dolayısıyla savaş da uzun sürecek. Ama artık kimin kazandığı netleşti, başarının kimin olacağı görülüyor. Türk devleti kaybetti, kaybettiklerini geri alıp düzeltmek istiyorlar. Onlar artık kaybetti ve bu açıkça görülüyor.
Şimdi Türk sömürgeciliği şehre kadar ilerlese bile öyle görünüyor ki, daha fazla zayiat verecek. Yani iç kısma girerse etraflarındaki eylemlilikler fazla olacak. Öyle görünüyor ki, Efrîn’in dağ ve bayırlarının hepsi onlar için bir savaşçıya dönüşecek. Efrîn savaşçılarının tutturduğu yöntem, çok değerli bir yöntemdir. Belki bazı eksiklikleri olabilir, ama esas tarz ve yöntemi almışlar. Eğer bu yöntemle derinleşirlerse başaracaklarına inanıyoruz. Gözlemlerimize ve ay sonu sonuçlarına göre bu sonuç belirtmek mümkündür. Bütün tarafsız gözlemciler bu sonuca ulaşırlar. Çünkü sonuç görünüyor. Nasıl? Gerilla tarzını da yürütüyorlar, savunmayı da yapıyorlar, şehri de savunuyorlar. Her şekilde savaşmayı biliyorlar. Bu bir performans. Türk sömürgeciliğinin, Türk ordusunun, YPG ile başa çıkamayacağı görüldü.
Yine, Türk ordusu, “Reqa’ya gideceğim” diyordu. Eğer Reqa’ya gitseydi iki yılda bile Reqa’yı alamazdı. Ama bu güçler, yani YPG-YPJ ve QSD 4 buçuk ayda Reqa’yı aldı. Yani bu güçlerde böyle bir öz var. Neden? Çünkü inançlı, inanç sahibi ve fedaidirler. Onun için bu güç, halkı da destek verirse yenilmez bir güç olur.
Birbirini tutmayan açıklamaları var, bunların sebebi yaşadıkları yenilgidir. Esasında onlar yenilmişler ve umdukları gibi olmadığı için birbirinden çelişkili açıklama yapıyorlar. Mesela “Onlara Osmanlı tokadını vurduk” diyorlar, önce Amerika’yı, sağı solu bununla tehdit ettiler. Şimdi de “onlara Osmanlı tokadını vurduk” diyorlar, halbuki tokadı yiyen onlar. YPG onlara en büyük tokadı atmıştır. Onlar, artık bu tokadı asla unutmazlar! Ama her zaman olduğu gibi, söyledikleri sözler onlardan büyük ve “biz onlara tokat vurduk” diyorlar. Tokat nasıl vurulur, Efrîn halkı onlara gösterdi. Ben o inançtayım.
Açık bir şekilde Efrîn’de Türk devleti şiddet ve terör uyguluyor. Efrîn halkı huzur içinde yaşıyorlardı, onlar terörü Efrîn’e götürdüler. Türk ordusunun yanında yer alanlar zaten her zaman insanları katletmişler. DAİŞ meselesini kısmi anlattım, biraz daha üzerinde duracağım; bundan iki hafta önce Türkiye’nin Adalet Bakanı açıklamasında, zindanlarda 50 bin Fetö üyesi, 10 bin PKK’li, 1300 DAİŞ’lilerin olduğunu, dile getirdi.
Almanya’nın Münih kentinde, Güvenlik Konferansı adı altında bir konferans düzenlendi. Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım oradaki konuşmasında, “zindanlarımızda 10 bin DAİŞ’li var” dedi. Şimdi kimin söyledikleri doğru? Yalan söyledikleri çok açık bir şekilde ortada, zindanları DAİŞ çetelerinden boşaltılmış ve artık DAİŞ’li tutukluları yok. Türkiye zindanlarında 1300 DAİŞ’li tutsak vardı, onları da çıkarmışlar.
İlgili güçlere çağrı yapıyoruz, gidin gözlemleyin, teftiş edin, bakın Türkiye zindanlarında tutuklu DAİŞ’li var mı, yok mu? DAİŞ’lileri bırakıp Efrîn’de savaştırıyorlar. Zaten AKP ve DAİŞ önce müttefiklerdi. DAİŞ’i DAİŞ yapan, güçlendiren kendileri değil miydi? Bugün basında “biz İsmail adında birini yakalamışız, bu kişi DAİŞ’in sorumlularından beşincisidir” diyorlar. Birinci, ikinci ve üçüncüyü söylüyorlardı, ama beşinciyi de yeni duyuyoruz! Böyle bir şey yok. Yalnızca DAİŞ’in içinde Türk devleti ile sorunları olanları tutukluyorlar. Birbirleriyle anlaşmalıdırlar. Türk devleti açık bir şekilde yalan söylüyor. Ve Efrîn’de insanlığa karşı bir savaş yürütüyor, terör saldırısını yürütüyor.
SALDIRILARI MEŞRUYMUŞ GİBİ GÖSTERİYORLAR
Coğrafyayı, evleri, yakıp yıkıyorlar, insanları; çocuk ve kadınları öldürüyorlar ve bunu da meşru bir şeymiş gibi gösteriyorlar. Maalesef Almanya’da gerçekleşen konferansta insanlar Türk başbakanını dinlemiş. Bundan da anlaşıldığı gibi, biz Kürt halkı şunu iyi bilmeliyiz ki; biz kendimiz, kendi öz gücümüzle, takatimizle kendimizi dile getirip, kamuoyuna gerçekleri dayatmalıyız. Kendi kendimize bunu yapmalıyız. Hiç kimse başka bir kimseden bir şey ummamalı. PKK olarak bu bizim ilk bakış açımızdı. Önder Apo yola çıktığı gün, kendi öz gücüne dayanarak çıkış yaptı. Her şeyi kendisi ile, kendi yöntemi ile ele aldı; tek kişi ile yola çıktı ve bugüne kadar geldi. Öz güç bizim için öncelikli bir yöntemdir; sadece kendine güveniyor, kendi gücüyle her şeyi yaratıyor. Bu gerçeklik bir kez daha ispatlandı.
Türk sömürgeciliği bazı ekonomik imkanları güçlere peşkeş çekiyor. Almanya ile ne anlaşma yaptı? Deniz Yüceli serbest bıraktılar, biz onun için bir şey demiyoruz. Ama deniyor ki, “neye karşı bıraktılar?” Almanya’nın Leopar cephanesini vermesi karşılığında bıraktılar. Yani Kürt halkının üzerinde kirli bir pazarlık yürütülüyor. Kürt halkının kanı üzerinden kirli bir pazarlık yapılıyor. Bunu bilmemiz gerekiyor. Bugün biz artık kendi kendimizi yürütebiliyoruz. Şimdi kamuoyunda biz kendi davamızı kavratabiliriz. Bütün halkımız bunun bilincinde olmalı. Kürdistan’daki siyasi ve toplumsal örgütlenmeler bunu bilmeli. Onun için bir olunmalı, aralarında birlik olmalı. Hem biz bir olalım, ulusal birliği geliştirelim, hem de özgürlükçü ve demokratik güçlerle, sol, özgürlük ve demokrasi ve halkların kardeşliğinden yana olanlarla, Önderliğin Demokratik Ulus perspektifine inancı olanlarla ittifakı güçlendirelim, el ele verip, var olan devrimi Ortadoğu devrimine dönüştürelim. Şimdi bütün devrimcilerin esas görevi bu.
Türk devleti demokrasi ve özgürlük dalgalarının önünü kapatmak için bu saldırıyı gerçekleştirdi ve şimdi bu konuda daralmayı yaşıyor. Onun için her türlü yalanı söylüyor, her şeyi tersine yorumluyor. Kısaca kirli bir yaklaşım sergiliyor ve bununla hiçbir sonuç alamayacak. Bu devletin yetkilileri şunu iyi bilmeli, onlar Efrîn halkıyla yüz yüzedir. Onların karşısında direnenler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve gençlerdir. Onlar böyle bir halkla yüz yüzedirler. Bunun karşısında onların gözlerini hep kapatmak istiyorlar.
Türk devlet yetkileri şimdi ne söylüyor? “Efrîn halkını çıkaracağız, onların yerine yanımızdaki göçmenleri yerleştireceğiz” diyorlar. Hele bir bakın! Yani Kürtleri Efrîn’den çıkarıp, Halep, Humus ve Hama’dan Türkiye’ye giden göçmenleri Efrîn’e yerleştirecekler! Hatta ve hatta kendim duydum, aralarında şöyle diyenler bile var; “Efrîn halkını oradan çıkarıp Kobanê’ye, Fırat nehrinin diğer kıyısına göndermemiz gerekiyor. Onlar Fırat yakasının Doğusuna gitmeli, sonra onların üzerinde duracağız.” Açık bir şekilde halkımızı Efrîn’den çıkarıp işgal etmek istiyorlar, bu şekilde ulusal soykırımı geliştirmeyi amaçlıyorlar. Yani bu siyasi bir soykırımdır. Bir de bunu da söylemem gerekiyor; gerçekte mümkün değil ama farz edelim ki, bunları gerçekleştirdiler; Türk devleti bu yeni Osmanlı zihniyetiyle işgalcilikle asla Suriye’den çıkmaz.
Ne yapacak? Halebi hedefleyecek, Suriye’yi kendine göre örgütleyecek. Türk devletinin amacı bu. Onun için elbet bütün Suriyeliler, Suriye’yi sevenler, bütün Suriye’deki Arap yurtseverler, rejim de dahil bu hakikati düşünmeliler; Türk sömürgeciliği ne yapmak istiyor? Doğrudur, belki bugün Kürtleri vuruyor, ama Şam’daki yetkililer, başkentte oturan yetkililer gönüllerini hoş tutmasınlar, bu saldırı yarın onlara karşı da kullanılacak. Yani bu saldırı sadece Efrîn’e karşı yapılmış bir saldırı değil, aynı zamanda Suriye’ye yapılmış bir saldırıdır. O sebepten Suriye’deki bütün yurtsever, demokrasi isteyen kesimler, Türk sömürgeciliğinin bu amacına karşı durmalı ve harekete geçmeli. Bu gereklidir. Resmi bir şekilde saldırıyor, bunu inkar da etmiyor açık bir şekilde ifade etmekten de çekinmiyor. Mesela şimdi Cerablus’ta bütün köşelerde Erdoğan’ın resmini asmışlar, Türkiye’nin bayraklarını kaldırmışlar, kaymakamlarını bırakmışlar, yani orayı kendi topraklarının bir parçası yapmışlar. Ve bunu daha da genişletmek istiyorlar. Onun için gerçek anlamda yurdunu seven, demokrasiden yana olanlar, AKP-MHP sömürgeciliğine, işgaline karşı durmalıdır.
EFRİN DİRENİŞİ YERDEN GÖĞE KADAR SAYGI DUYULACAK BİR DİRENİŞTİR
Efrîn Direnişi için ne dersek az kalır. Hem savaşçılarda fedai bir duruş, taktik geliştirme ve geliştirdikleri yöntemler çok değerlidir, hem de Efrîn halkının duruşu yerden göğe kadar saygı duyulacak bir duruştur. Efrîn halkı bulunduğumuz asırda bir tarih yazıyor. Halkların mücadelesinde Efrîn dağlarında bugün bir tarih yazılıyor. Gerçekten de Efrîn halkımız yeni bir örneğe imza atıyor. Yani inançlı, topraklarına bağlı, yurtsever bir halk; tank, top ve hava saldırılarına karşı göğüs geriyor. Bu yüksek teknolojiye karşı halkların iradesi nasıl başaracak; bunun gerçek örneği Efrîn’de açığa çıkıyor. Bu temelde biz Efrîn halkına bir kez değil, bin kez teşekkür ediyoruz, onları kutluyoruz.
Neden? Çünkü bugün Efrîn’de büyük bir emek, büyük bir cesaret ile kahramanlıkla direniyorlar ve bununla hepimizin başı dik. Her Kürdün böyle yaklaşması gerekiyor. Türk sömürgeciliğine karşı bütün Kürt halkı, Arap, Türk, Türkmen, Fars halkları, bölgede demokrasi isteyen kesimler gurur duyuyorlar. Yani insanlık bu direnişle gurur duyuyor. Çünkü böyle kararlı, toprağına bağlı, toprağını terk etmeyen bir halk gerçeği var ve bu şekilde savaşçılarına güç katıyorlar. Efrîn’deki halkın duruşu savaşçılara güç katıyor. Efrîn’deki halkımız, duruşunun çok anlamlı olduğunu bilmeli. Savaşçılar onlardan cesaret alıyor, ilham kaynağı oluyor, daha fazla kudret sahibi oluyor ve bununla güçlerine güç katıyorlar. Belki bugün halkımız, Efrîn merkezinde, belki de Cindirêsê’de sığınaklarda kalıyorlar, ama o ceng meydanındaki duruşları, savaşta kadın ve erkek egidlerde güç ve cesaret yaratıyor. Gerçekten de halkçı ve kolektif bir direniş var. Halk savaşı var. Bu savaşı herkes yürütüyor.
Gözlemlediğim kadarıyla bu savaşı sadece savaşçılar değil bütün halk yürütüyor. Herkes bir yöntemle, bir şekilde savaşıyor; bazıları konuşarak, bazıları mevzilerini koruyarak, bazıları köylerini terk etmeyerek, bazıları savaşarak, bazıları bilgi vererek, bazıları yemek yaparak, bazıları da su getirerek. Yani herkes bir şeyler yapıyor. Biz görüntülerden bunu görüyor, bunu anlıyoruz. Bir de dışarda, uzaktan konuşmak kolay gelebilir. Halkımız kusura bakmasın. Biz onların içinde bulunduğu durumu çok iyi anlıyoruz. Orada olmayabiliriz, ama orada ne büyük fedakarlıklar yaşanıyor, biliyoruz. Nasıl bir cesaret ve kahramanlıkla mücadele yürütülüyor hissediyoruz. Halkımız, daha önce de belirttiğim gibi, bir tarih yazıyor. Asrın direnişini geliştiriyor. Onun için bütün demokrasi ve özgürlükçü güçler için büyük bir örnektir. Şehit verdiler, halktan da şehitler yaşandı. Onların hepsi devrim şehitleridir, bu halkın şehitleridir. Kutsal toprakları uğruna kan dökmüşler, bundan daha değerli ve onurlu başka bir şey yok. Onlar her zaman bizim ve halkımızın başının tacıdırlar, şeref ve onurudurlar. Kahraman Efrîn halkı ve yanında şerefli savaşçılar bugün bütün dünyaya bu mesajı veriyorlar. Buna karşı, onların yanında biz Kürtler, hem Hareket olarak, hem halk olarak üstümüze düşen neyse, onu yapmalıyız. Kimin üzerine ne görev düşüyorsa, onu yapmalı. Bütün Kürdistan gençliği, Kürdistan halkı, Bölge halkları Efrîn’deki savaşçılarının ve halkının bu fedakarlık ve kahramanlıklarına karşı sessiz kalmamalı. Eğer insanlar sessiz kalırlarsa, tarih onları yargılar. Onun için her Kürt gençliği, kadını, erkeği, Kürdistan gençliği mutlaka bu konuda üzerine düşen görevi yerine getirmeli.
Bugün Avrupa’daki halkımız eylemlilik içinde. 19. Devletlerarası Komploya ve Efrîn’e yapılan saldırıya karşı Strasburg’da çok büyük bir miting gerçekleşti. Bu büyük bir fedakarlık, biz bu eylemlere katılan bütün halkımızı kutluyoruz. Ama daha fazlasını yapmalıyız. Efrîn’deki kahramanlık ve fedakarlığa karşı yapılacak daha çok şey var. Özellikle Kürdistan’ın Rojavasın’daki halkımız; Kobanê, Cizre, hatta Minbic, Tapqa, Reqaa’daki, Kuzey Suriye’deki halkın sadece yürüyüşle destekte bulunması yetmez. Kitle olarak Efrîn’e gitmeliler. Oraya gittiklerinde orada kalmalı, daha fazla destek vermeli ve ortaklaşmayı geliştirmeliler. Bu sorumluluk herkese aittir.
Gerçekten o anaların konuşmalarını dinlediğimizde, o gençlerin, geleceğin generallerini dinlediğimizde, kendi kendimize “biz bu halk için, bu sevgili, değerli halkımız için, değil bir kez, bin kez de canımızı feda etsek yerindedir” diyoruz. Gerçekten de bu böyledir. Çok değerli bir halk var. Çok büyük bir fedakarlık var. Bu kahramanlığa karşı bulunduğumuz yerde görevimizi yerine getirme ve sorumluluğunda olma çabasındayız. Bu herkes için böyle olmalı. Her yerde ulusal bir ruhun geliştiğine inanıyorum, bir kaynama var. Efrîn halkının öncülüğünde, bütün Kürdistan’da bir kaynama var. Bu kaynama, kahraman savaşçıları ve kahraman ve şerefli Efrîn halkını başarıya ve sonuca götürecektir. Bu yürüyüş, demokrasi yürüyüşüdür, özgürlük yürüyüşüdür, halkların kardeşliği yürüyüşüdür, Ortadoğu’nun gelecek yürüyüşüdür. Yani bu kadar değerlidir. Ve halkımız bugün Efrîn’de bunun öncülüğünü yapıyor. Bununla gurur duymalılar. Belki bedel verilecek, şehadet yaşanacak, ama büyük bir onuru yaşıyorlar ve halkımız, herkes onların arkasında. Onlar yalnız değildir, onlar kazanacak. Bu inanç ve umudu taşıyoruz. Bu umut ve bu inançla bir kez daha bütün direnişçileri ve Efrîn halkını selamlıyor, saygılarımızı sunuyoruz.