Cizre’de tarih yazanlardan biri de Derya Karahan (Axin Mahir Dicle) oldu. Uzun soluklu direnişten gelen Derya, son direniş mevzisi olarak Cizre’de yer aldı. Derya, “Ben buraya oturmaya gelmedim. Nerede bir zulüm varsa orada yer almak için geldim” diyerek Cizre direnişinde yaşanacak katliam ve zulüm politikasına karşı dimdik duracağının mesajını verdi.
AMED
Cizre’de 79 gün süren ‘sokağa çıkma yasağı’nda yurttaşların bulunduğu ‘birinci vahşet bodrumunda katledilen Sultan Irmak 30 Ocak günü, ambulansların gitmemesi nedeniyle yaşamını yitirmişti. Yaralı olarak 8 gün boyunca bodrumda direnen Sultan’ın cenazesi yüzlerce kişiyle birlikte Habur, Şırnak, Antep, Mardin, Urfa’da Adli Tıp Kurumlarına kaldırılmıştı. Vahşet bodrumunda 8 gün yaralı olarak direnen Sultan’ın cenazesi aralarında Berjin Demirkaya, Derya Koç, Tuba Eminoğlu, Sakine Şiray, Güler Eroğlu, Emel Dağhan, Nursel Dalmış, Fatma Demir, Mevlüde Özalp’in de bulunduğu 66 kişiyle birlikte teşhis edilmişti.
Urfa’da cenazesi teşhis edilen Sultan, Diyarbakır’ın Silvan ilçesine bağlı Yeşerdi (Gundê Cano) köyünde 11 Şubat günü uğurlanmıştı. 4 ay boyunca Derya Karahan (Axin Mahir Dicle)’yi kendi çocuklarıymış gibi defnedip sahip çıkan Sultan Irmak’ın ailesi 4 ay sonunda yapılan DNA sonucunda defin edilenin Derya Karahan olduğunu anladı. Derya’nın ailesi Diyarbakır Sur’da katledilen Mizgin Koçyiğit ve Güler Eroğlu’nun cenazelerinin karışmasının aileler üzerinde yarattığı etkiyi içten hissettiklerini ve bu nedenle Sultan’ın ailesine giderken çok fazla sarsıldıklarını belirtti. Ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya gözlerini açan Derya, 9 Ocak 1986 tarihinde Diyarbakır’da doğar. Ailenin ilk çocuğu olan Derya o süreçlerde anne ve babasının parti çalışmalarında yer almasından kaynaklı devletin baskı ve katliam politikasıyla erken yaşta tanışır. Anne ve babasıyla başlayan direniş geleneğini üstlenen Derya, babasıyla beraber halk çalışması yürütür. Gençlik çalışmalarında uzun süre yer alan Derya, babasıyla ‘yoldaşlık’ ilişkisi üzerinden çalışmalarına katılır.
‘Derya mücadelenin en güzel yüzü oldu’
Derya 15 Şubat 2004 tarihinde, Kürdistan topraklarında PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tutuklandığı günü protesto edildiği sırada yapılan kitlesel eyleme katılır. Katıldığı eylem sırasında devletin yoğun saldırılarıyla karşı karşıya kalan Derya, Sur’da bulunan tarihi Dört Ayaklı Minare önünde gözaltına alınarak tutuklanır. 10 ay boyunca tutuklu olarak yargılanan Derya, 10 ayın sonunda cezaevinden çıkar. Cezaevinden çıktıktan sonra mücadeleye daha fazla sarılan Derya, cezaevi tutsaklığının ardından 18 Haziran 2005 tarihinde gerillaya katılır. Derya’nın yaşam mücadelesini anlatan annesi Gülizar Karahan, Derya’nın yaşamı boyunca hiçbir zaman üst başına önem vermediğini aksine sadece kendisini koruyacak bir şeylerin kendisi için yeterli olduğunu söyledi. Derya’nın çevresindekilere fazlasıyla değer verdiğini söyleyen Gülizar, “Kızım çalışmalara katılmadan önce ben aktif olarak yer alıyordum. Derya çalışmalara katılınca mecburen biraz geri durdum. Sürekli olarak yoldaşlarının bir eksiği var mı diye düşünürdü. Kendini hiçbir zaman düşünmezdi. Belki de mücadele etmek kendinden önce yoldaşını düşünmekten geçer. Benim kızım da kendisine yakışanı yaparak önce ‘yoldaş’ dedi. Mücadelenin en güzel yüzü oldu” diye belirtti.
‘Derya’nın öfkesi bozuk düzene karşıydı’
Derya’nın çocukken de elindeki her şeyi arkadaşlarıyla paylaştığının altını çizen Gülizar, Derya’nın en büyük öfkesinin yaşanmaması gereken bozuk düzene olduğunu belirtti. Derya’nın gözü kara ve korkusuz olduğunu fark ettiği bir anını anlatan Gülizar, “Derya korkusuzdu. Bir eylem vardı beraber katılmıştık. Bir ara fark ettim iki polis birbirlerine kızımı gösteriyor. Derya benim ve arkadaşımın yanına gelerek ortamıza girdi. Birden polisin biri bize doğru yöneldi ve birden Derya’nın omuzlarımızdan destek alarak polisin göğsüne tekme atarak kaçtığını gördüm. Ne olduğunu anlamadım. Ardından anladım ki kızım bir kez daha tutuklanmamak adına ölümü göze alarak koşup kurtulmayı seçti. O gün kızımın cesaretine aşık oldum” dedi.
‘Devlet çocuklarımızı tanıyacağımız tek iz bırakmadı’
Derya’nın yaşamı uğruna ölecek kadar çok sevdiğine vurgu yapan Gülizar, Derya’nın esareti bir kez daha tercih etmeyerek özgürlük mücadelesine katıldığına dikkat çekti. Derya’nın mücadeleye katılımının ardından 27 Şubat 2008 tarihinde TSK’nın Zap kırsalına gerçekleştirdiği saldırı sonucu ağır yaralandığını söyleyen Gülizar, çocuğunu görmeye giden bir kadının kendisine gelerek Derya’nın durumunun iyi olduğunu bildirdiğini aktardı. Derya’nın Zap operasyonunda bacaklarından ağır yaralandığını ifade eden Gülizar, “Derya o operasyondan çok ağır şekilde kurtulmuştu. Ayağından ameliyat olmuştu ve bu nedenle Sultan’la karıştırılmış. Sultan’ın ayağında platin olmasından ve cenazeler tanınmayacak halde olmasından kaynaklı aile bizim kızımız demiş. Devlet insanların evlatlarını tanıyacağı tek bir iz bile bırakmadı. Bu durum devam edecek gibi görünüyor. Ailelere birden fazla acı çektirmek için her yolu deniyorlar. Her şeye rağmen kızımla gurur duyuyorum. Tüm saldırılara rağmen Deryam mücadelesini yarı yolda bırakmadı” diye konuştu.
‘Derya’nın yoldaşlarına bağlılığı çok büyüktü’
Derya’nın babası Mustafa Karahan, Derya’nın mücadeleye katılmadan önce çalışmalarda aktif yer aldığını belirterek, tüm çalışmalarında kendisinden bir kez dahi yardım istemediğini söyledi. Derya’nın kendi başına ayakları üzerinde yaşama tutunduğunu aktaran Mustafa, Derya’nın verdiği mücadele karşısında kendisinin hiçbir şey yapmadığını kaydetti. Mustafa, “Derya evin ilk çocuğu olmasından kaynaklı yeri bende çok farklıydı. Bir baba kız olmaktan öteydi aramızdaki ilişki. Çünkü biz Derya ile yoldaş olabilmiştik. Partide yan yana olmamıza rağmen tek bir gün bir şeye ihtiyacımız var diyerek yanıma gelmedi. Kimse onunla baba-kız olduğumuzu bilmedi. Derya’nın yoldaşlarına bağlılığı beni hep etkilerdi ve gidişiyle de beni daha çok etkiledi. Derya’nın mücadeleci bir duruşu en başından beri vardı. Kadın noktasında çok titiz davranırdı. Bana çok bağlı olmasına rağmen annesine karşı her hareketimi ölçer ve eleştireceği noktada konuşurdu. Tüm kadınların kadın kimliğini yüceltmesi gerektiğini söylüyordu” diye belirtti.
‘Kadın ve çocuklar katledilirken duramam’
Derya’nın cezaevi pratiğinin arından bambaşka bir kişiliğe büründüğünü aktaran Mustafa, Derya’nın çıktıktan sonra çalışmalara daha fazla katıldığını söyledi. Derya’nın katılmadan önce kendilerini gizli numaradan arayarak buzdolabının üzerine bakmalarını söylediğini ifade eden Mustafa, “Derya bize mektup bırakmıştı. O mektupla bir daha geri dönmeyeceğini anladık. Zaten Derya burada tutsak olmaktansa o dağlarda özgür olmayı çoktan tercih etmişti. Mektubu okuduğumuzda şu cümlelere yer vermişti: ‘Anne-baba ben burada artık dayanamıyorum. Kendi topraklarımda çocuklar katledilirken eli kolu bağlı şekilde izleyemiyorum. Her an tutuklanacağımı düşünerek yaşamaktansa özgür dağlardan katledilen çocuklar için mücadele yürütürüm. Çocukları, kadınları katleden bir devlete karşı en büyük mücadele orada verilir. Beni anlayacağınızı düşünüyor ver kararıma saygı duyacağınızı biliyorum” diye anlattı.
‘Derya nerede bir zulüm varsa orada yer aldı’
Derya’nın kardeşi Alev Karahan ise, Derya’nın Cizre’ye geldikten sonra kendisini aradığını vurgulayarak, Derya’nın kendisine Cizre’de olduğunu kimseye söylememesi gerektiğini tembihlediğini belirtti. Alev, “Derya Cizre’ye geldiğinde beni aradı. Açtığımda telefonun ardındaki kişinin ablam olduğunu hemen anladım. Nasıl olduğunu sorduğumda bana çok yakın bir yerde olduğunu söyledi. Cizre’nin tehlikeli olacağını kalmaması gerektiğini söylediğim de bana verdiği cevap, ‘Ben buraya oturmaya gelmedim. Nerede bir zulüm varsa orada yer almak için geldim’ şeklinde oldu. Çatışmaların yoğunlaştığı günlerde tekrar aradı. Durumlarının iyi olmadığını söyleyerek: ‘Buradan artık çıkamayacağız. Tüm olumsuzluklara rağmen biz moralimizi yüksek tutuyoruz. Korkmuyoruz ama halk bu katliam girişimine sessiz kalırsa çok kötü şeyler olacak’ dedi. Zaten 24 Ocak’tan sonra Derya’ya ulaşamadım. Ablam mücadelenin en güzel anlarında yerini aldı. Hep zulme karşı baş kaldırdı” dedi.