PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, “Ufak bir ilçe olan Efrîn, halkı ve savunma gücü ile herkesin ‘NATO’nun ikinci büyük ordusu’ dediği vahşi devletin tüm teknolojisi ile binlerce eli kanlı çeteler ve katillerine karşı direniyor” dedi.
HABER MERKEZİ
Dengê Welat Radyosu’a konuşan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, “Önder Apo’nun durumu hakkında yeni bilgiler var. İşgalci Türk devleti şimdiye kadar hepimize yönelik yürüttüğü faşizmi da şiddetli bir şekilde İmralı’da yürüttü. Mücadelenin büyüğü zaten İmralı’da veriliyor. Buna karşı Önder Apo’nun çok anlamlı, tarihi ver insani duruşu söz konusu. Elimize yeni bilgiler ulaştı, ancak hepsini şu an açıklamak istemiyorum. Çünkü hareketimizin yönetimi yazılı biçimde resmi açıklamada bulunacak. Konu hakkında halkımızı ve tüm kamuoyunu bilgilendirecek” dedi.
Newroz’ hem Kürdistan’da hem de ülke dışında kitlesel karşılandı. Kürt halkının Newroz’da verdiği mesaj nasıl değerlendirilmeli?
Newroz bayramını başta Önder Apo’ya, tüm Kürdistan halkına, özellikle değerli Efrîn halkına, tüm Ortadoğu halklarına, devrim şehitleri ailelerine ve arkadaşlara kutluyorum. Çağdaş Kawa Mazlum Doğan şahsında bu değerli ve kutsal günde tüm devrim şehitlerini anıyorum.
Halkımız 2018 yılı Newroz’unu yeni başlangıçlar ile kendisine ve insanlığına sahip çıkma Newroz’una dönüştürdü. Newroz bayramını sadece kutlanacak bir gün olarak görmüyoruz; direnişin, ulusal ruhun, birlik ve özgürlük mücadelesinin yükseltildiği hamle günü olarak görüyoruz. Partimiz PKK’nin ilk adımı 1973 yılı Newroz gününde atıldı. Önder Apo Newroz’u ulusal, direniş günü, ulusallığını sahiplenme günü olarak ele adı ve bugün ulaştırdı. Halkımızda bu yılki Newroz’u bu çerçevede kutladı. İşgalci Türk devleti 3 yıldır özellikle Kuzey Kürdistan’daki halkımıza ve önderliğimize yönelik faşizan yaklaşımları söz konusu. Halkımızı sindirerek teslim almak istiyor. Ancak Cizre’den Amed’e, Amed’ten İstanbul’da Kürt halkı ve dostları tarafından kutlanan Newroz, işgalci Türk devletinin amacına ulaşmadığını gösterdi. Halkımız bu Newroz’da AKP-MHP faşizme ciddi bir cevap verdi.
Diğer yandan halk önemli mesajlar verdi. Kürdistan genelinde, Süleymaniye’den Efrîn’e, Efrîn’den Mahabad’a Kürdistan halkı Newroz’u Efrîn direnişini sahiplenme Newroz’una çevirdi. Bu değerli bu tutumdur. Efrîn direnişi etrafında şekillenen ulusal ruh Newroz’da kendisini dışa vurdu.
Newroz’un kutlandığı her yerde Kürt halkı Önder Apo’yu sahiplenerek özgürlük talebini dile getirdi. Baskı, zulüm ve yasakların olduğu yerlerde dahi halkımız önderliğin özgürlüğünü istedi. Bu çok önemlidir. Halkımız stratejik talebini, her zaman dile getirdiği istediğini tekrar etti. Nedir bu? Ulusal birlik. Kürdistan, Avrupa ve dünyanın dört yanında yaşayan halkımız ulusal birlik talebini dile getirdi. Böylesi önemli mesajlar verdi. Hem “Her yeri Efrîn yapacağız” sloganı ile Efrîn direnişini sahiplenerek Newroz’u Efrîn direniş ruhu ile karşıladı, hem de Önder Apo’yu sahiplenerek ulusal birlik çağrısında bulundu. Halkımızı tekrar selamlıyor ve teşekkür ediyoruz. Mücadelelerinde başarılar diliyoruz. Halkımızın bu duruş ve tavrını bir emir ve talimat olarak ele alıyoruz, özgürlük mücadelesinin başarısı için sorumluluklarımıza sahip çıkacağımızı, 2018 yılını da bu çerçevede büyük bir yıl haline getireceğimizi belirtiyoruz. Newroz görev ve sorumluluklarımız vurguladı. Devrimciler olarak sorumluluklarımızı yerine getirmek için elimizden geleni yapacağımızın sözünü bu Newroz gününde halkımıza veriyoruz.
Newroz’da ön plana çıkan talep Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü oldu. Bunun için bir süredir birçok yerde eylem düzenleniyor. Öcalan’ın durumu hakkında yeni bilgi var mı?
Doğrudur, Önder Apo’nun durumu hakkında yeni bilgiler var. İşgalci Türk devleti şimdiye kadar hepimize yönelik yürüttüğü faşizmi da şiddetli bir şekilde İmralı’da yürüttü. Mücadelenin büyüğü zaten İmralı’da veriliyor. Buna karşı Önder Apo’nun çok anlamlı, tarihi ver insani duruşu söz konusu. Elimize yeni bilgiler ulaştı, ancak hepsini şu an açıklamak istemiyorum. Çünkü hareketimizin yönetimi yazılı biçimde resmi açıklamada bulunacak. Konu hakkında halkımızı ve tüm kamuoyunu bilgilendirecek.
Elimize ulaşan bilgiler şu yönlü: İşgalci Türk devleti Rusya ile stratejik ittifak içine girdi. Efrîn direnişinin durdurulması için bir heyet şeklinde İmralı’ya giderek Önderliğimize baskı uyguladı, talepte bulundu. Bu talep ve baskı Önder Apo tarafından reddedildi. Bundan dolayı da İmralı işkence sistemini daha da ağırlaştırdılar. Elimize bu yönlü bilgi ulaştı. Hareket yönetimimiz konu hakkında halkımızı resmi bir şekilde bilgilendirecek. Çünkü bu çok önemli bir durum. Türk devletinin Kürt halkına karşı topyekün düşmanlık yaptığını gösteriyor. Halkımızın direnişini kırmak için birçok güç ile ittifak yapmış durumda. Yapılan saldırılar ve takınılan tutum sıradan değildir. Bu saldırı geniş ve derindir. Ortaya bu sonuç çıkıyor. Kuşkusuz Önder Apo bu durumu sezerek gerekli tutumu sergilemiştir. Elimize ulaşan bilgilerden bunları anlıyoruz.
Öte yandan bu durum aynı zamanda düşmanın Efrîn halkımızın direnişi karşısında ne kadar sıkıştığını da gösteriyor. Yani direnişi kırmak için her türlü yol yönteme başvuruyor. İleriki süreçte konu hakkında daha çok bilginin paylaşılacağına inanıyorum.
Halk ve savaşçıların devam ettirdiği Efrîn direnişini nasıl görüyorsunuz?
Efrîn’de 63 gündür gerçekten de tarihi direniş sergileniyor. Yaşanılan durum siyasi, toplumsal ve askeri açıdan yeni bir şey. Ufak bir ilçe olan Efrîn, halkı ve savunma gücü ile herkesin ‘NATO’nun ikinci büyük ordusu’ dediği vahşi devletin tüm teknolojisi ile binlerce eli kanlı çeteler ve katillerine karşı direniyor. Efrîn direnişini kırmak için ayrıca Rusya ile ittifak yapmışlar. Dünyada hiç kimsenin engel olamayacağı bir konsept tasarlamışlar. Türkiye’nin jeo-stratejik durumunu pazarlayarak, Efrîn’e saldırısında herkesi arkasına almaya çalıştı. Buna karşı Efrîn halkı, savaşçıları ile yönetimi tüm dünyayı şaşıracak şekilde direndi ve direniyor. Bu yeni ve çok önemli bir durum. Niye yeni? Çünkü savaş tarihinde yeni bir durum. Yüksek teknolojiye karşı yürütülen bu mücadele sıradan ele alınamaz. Kuşkusuz bu tüm Kürt halkı, gençleri ve dostları için gurur duyulacak bir kahramanlıktır. Bunu bedeli olabilir, bedeller verildi. Bu çerçevede Efrîn merkezden çekilen halkımız zorluklar içinde olabilir, ancak hem Efrîn halkımız hem de tüm Kürdistan halkının bunun büyük ve onurlu bir durum olduğunu bilmesi gerekiyor. Düşmana karşı boyun eğmemiştir. Yürütülen direniş tarihidir.
Türk devleti tarafından saklanan başka bir bilgiyi daha paylaşmak istiyorum. Sıkışan ve çaresi kalan düşman, MİT aracılığıyla DAİŞ içerisinde savaşan 300 Çeçen hazırlayarak Özgür Suriye Ordusu adı altında Efrîn savaşında kullandı. Öte yandan, hepsi cihatçı olan 300 Kırgız’ı (kendilerine Kırgız Türkleri deniliyor) örgütleyerek, Efrîn’de savaştırdılar. Bu kesin bilgidir. Irak ve Suriye’de savaşan, daha sonra Türkiye’ye giden tüm cihatçı güçler, MİT tarafından Türkiye’de yeniden örgütlendirilerek, Efrîn’de savaştırıldı.
Türk devlet, çete güçleri ile Türkiye ve Kürdistan’ın birçok bölgesinden getirdiği seçkin özel kuvvetlerine rağmen Efrîn’de ilerleyemedi. 44. günde tıkandı, krize girdi. O tarihten sonra teknik ile vurdu ve Rus ittifakının onayı ile her şeye saldırdı. Tüm köyleri yıktı. Bir köye girmeden önce bombaladı. İlçelerde de aynı durum yaşandı. Hava saldırıları ve teknik ile ilerlemek istedi. Efrîn direniş öncüleri bu duruma karşı Efrîn merkezini boşaltmayı ve halkı güvenli bir şekilde çıkarmayı uygun gördü. Kuşkusuz hepimiz her zaman onların arkasındayız. Bana göre de verdikleri karar doğru ve yerindedir. Belki biraz geç de kalındı. Yani taktik değişimine ihtiyaç vardı.
Dünya genelinde, savaşlarda saldırı ve geri çekilme vardır. Zaten savaş iki temel üzerine oturtuluyor. Birinci saldırı, ikincisi geri çekilme. Savaşta her zaman bir yerde kalınmaz. Dünyadaki birçok savaştan, çoğu önemli başarıların yerinde ve zamanında geri çekilme ile gerçekleştiğini biliyoruz. Halkın ve YPG güçlerinin Efrîn merkezden çekilmesi, büyük başarının temeli olabilir. Hiç kimse bu durumu ‘kaybedildi ya da geri adım atıldı’ diye algılamamalı. Kürt halkı ile işgalci Türk devletinin Efrîn’de verdiği savaşın uzun süreceği ortaya çıktı. Dolayısıyla YPG komutanlığı ile Efrîn Kanton Yönetimi ortak karar alarak Efrîn merkezi boşaltı. Uzun süreli savaş için bu yerinde bir karardır. Eğer orada kalmak için ısrar etselerdi, savaş daha kısa sürerdi. Ya sonuç alırdı ya da darbe yerdi. Efrîn direnişi darbe yemiş değil. Direnişçiler köylerden, Efrîn dağlarından çekilmediler. Sadece Efrîn şehir merkezinden çekildiler. Bu da savaşta olağan bir durum. Savaşın uzun sürmesi ve başarını elde edilmesi için gerekli görüldü. Bu çerçeve de değerlendirmek gerekiyor.
Düşman Efrîn kent merkezini boşaltıldığını 2 gün sonra duydu. Boşaltıldıktan iki gün sonra, sivil görünümlü ajanları aracığıyla merkezin boşaltıldığının farkına vardı. Boşaltıldıktan iki gün sonra ‘ele geçirdik’ dediler. Şu an yağmalıyor. Birkaç fakir fukara kalmış, onlara da hakaret ediyorlar. Efrîn’de farklı bir kabilenin kaldığını biliyoruz. Kürt olmayan bu kabile işgale öncülük yapıyorlar. İşgalci Türk devletinin şu an Efrîn merkezde yaptıkları halkımızı çok öfkelendiriyor olabilir. Gerçekten de öfke duyulacak bir durum. Ancak bu geri çekilmenin geçici olduğunu herkesin bilmesi gerekiyor. 58 gün süren tarihi direnişin başarıya kavuşması için gerekli görüldü. Bu da başarı yolunda ilerlemenin sağlanacağını gösteriyor. Efrîn’deki Çağın Direnişi bu temelde ikinci aşamaya geçti.
Anlayabildiğimiz kadarıyla Efrîn devrimcileri ikinci aşama için yeni bir plan hazırlamışlar. Düşman sisteminin oluşmasını engellemek için Kurmanc Dağında gerillayı güçlendirip geliştirecekler. Bunun başarılı şekilde hayata geçmesi gerekiyor. İkincisi, az da olsa halkımızın bir kısmı orada kalmış, oradakiler varlığını korumalıdır. Geri kalan bölümü ise Efrîn girişinde uygun bir yerde yerleşmesi gerekiyor. Kantonların imkanları var ve edindiğimiz bilgilere göre uluslararası güçler de yardımda bulunuyor. Böylece Efrîn’den tamamen kopmayabilirler. İşgalcilere toplumsal, siyasi ve diplomatik baskıyı canlı tutmak için orada kalmalıdır. Bu gereklidir. Halkımız Efrîn’den kopmaması gerekiyor. Daha önce de belirtmiştik, Efrîn’den kopuş oldu mu, geri dönüşe izin vermeyecekler. Türk devleti şu an ortalıkta gezen ve Türkiye’ye sığınan bazı ajan ve hainleri, Efrîn Kantonu cezaevinden kaçan bazılarını bir araya getirerek, “Bunlar Kürt meclisidir ve Efrîn Kürtler tarafından yönetilecek” diyor. Bu her şeyden önce sahtekarlıktır, yalandır. Böyle bir şey yok, Kürtlerin orada temsilcisi yok.
Bilindiği üzere işgalci bir devlet herhangi bir yeri işgal ettiğinde kendisine uşak oluşturur ve onlar aracılığıyla sistemini meşrulaştırmak ister. Türk devleti de şu an bunun peşinde, ancak niyeti teşhir olmuştur. Hiçbir dürüst Kürt, onların planına dahil olmamalıdır. Efrîn’i işgal planı, işgalin kalıcılaştırılmasının planıdır. Türk devleti oradaki varlığını meşrulaştırarak Efrîn’i kendisine katmak istiyor, Kürtleri de oradan çıkarmak istiyor. Onların amacı budur. Orada Türkleştirmeyi geliştirmek istiyor. Osmanlı hayali gibi orayı da kendi denetimine alarak, bazı Arap işbirlikçilerini oraya yerleştirmek istiyor. Türk devleti 1938’lere kadar Efrîn’i denetimine almak istedi. Hatay’ı Türkiye topraklarına katarak, sınırlar yeniden çizildikten sonra Türk devleti Efrîn’den vazgeçti. Ancak Türk devletinin Efrîn’e ilişkin hayali her zaman sürdü. Şimdi de bu hayalini gerçekleştirmeye çalışıyor. Dolayısıyla kendisine Kürdüm diyen her Kürt onlara yardımcı olmaması gerekiyor. Hainler ancak bu projeye yardımcı olur. Halkımız da terk etmemeli, mücadelesini ve var olan duruşunu korumalıdır. Rojava devrimi, dünyadan destek gören meşru bir devrimdir. Bunun yanında diplomasinin de yürütülmesi gerekiyor. Yani gerilla direnişi ile halkın duruşu yanında, yaratıcı diplomasi çalışmasının büyütülmesi önem arz ediyor.
Ülke dışında ve Kürdistan’ın dört parçasındaki halkımız da Efrîn savaşçı ve halkına destek olmalıdır. Örneğin, Avrupa’daki halkımızın direnişi devam etmelidir. Cenevre’de başlatılan grev çok değerli görüyoruz, eylemcileri yürekten selamlıyoruz. Bu tür eylemlerin devam etmesi gerekiyor. Efrîn merkezinden geri çekiliş, bir nefes olarak değerlendirilmeli, işgalci Türk devletinin bataklığına dönüşmesin vesile olması gerekiyor. Efrîn’in onlara hiçbir zaman lokma olmaması gerekiyor. Yemeğe kalkışanların boğazında bırakılmalı. Efrîn’in ikinci aşamada tarihi bir direnişe dönüşmesi ve başarıya ulaşması gerekiyor. Tüm halkımızın bu yönlü çabalaması gerekiyor. Efrîn halkımızın kendisi bu fedakarlığı yapması gerekiyor. Halkımızın zorluklar içinde yaşadığını biliyoruz, ancak meydana gelmiştir ve fedakarlık gerekiyor. Herkes yükün altına girmelidir. Savaşçıları tarihi rol oynadılar. Bu rolü yeni yol ve yöntem, gerilla taktiği ile devam ettirilmelidir.
Bu temelde bir çabanın gelişmesi durumunda, YPG/YPJ’nin gerilla taktiği, halkın çabası, diplomatik faaliyetler ile ülke dışındaki halkımızın girişimleri, 63 gündür yürütülen direniş başarıya ulaşacaktır. Beklenen, şehitlerin kanı ile sulanan bu kutsal direnişin zafer ile taçlandırılmasıdır. Önemli olan ikinci aşamayı inançlı, kararlı, cesaretli ve sabırla bir biçimde yürütmek ve Efrîn’i bu temelde özgürleştirmektir.
Türk devletinin Güney Kürdistan’a saldırısı ve Şengal’e yönelik tehditleri gündemin önemli konularından bir tanesi. Türk ordusu bu saldırılar ile neyi amaçlıyor?
Türk devleti üç senedir yeni bir konsept ile hareket ediyor. Ergenekon, MHP ve AKP gibi devlet içi güçler bu konsepte buluşup ittifaka gitmişler. Söz konusu konsept “Türkiye tehlike altında, bu tehlike Kürt halkı ile Kürt özgürlük mücadelesinden kaynaklanıyor. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. Bundan dolayı sadece Türkiye içinde değil, Türkiye’nin dışında nerede tehdit varsa oraya saldırmamız gerekiyor” iddiası ile yürütülüyor. Temelinde Kürt halkının tüm kazanımlarını kendisine tehdit görüyor. Örneğin Rojava şu an statüsü kazanmak üzere, böyle bir ihtimal gelişti. Türkiye bunu kendisine tehlike görüyor. Güney Kürdistan Federasyonunu kendisine tehlike görüyor. Açıklamalarına PKK’yi tehlike olarak gördüklerini söylüyor, ancak esasen Kürt halkının tüm kazanımlarını tehlike olarak görüyor. Kendi aralarında böyle konuşuyor. Zihniyetleri bu esaslar üzerinde şekillenmiş. PKK’yi darbeleyip Rojava devrimini tasfiye ettikten sonra Güney Kürdistanı da sıkıştırarak, kendi kontrolü altında muhtariyet haline getirmenin hesabını yapıyorlar. Planları budur.
Birçok kişi daha bunu anlamamış. Türkiye devletinin eski Türkiye devleti olduğunu, AKP’nin eski AKP olduğunu tahmin ederek hareket ediyorlar. Özellikle kimi Güney Kürdistanlı siyasetçiler böylesi yaklaşımlarda bulunuyor. Bu yanlış. AKP, ideolojik, zihniyet olarak MHP katılmış durumda. AKP bugün MHP’leşti. MHP de zaten örgütsel olarak AKP’nin yedeği haline geldi. MHP’nin 50 yıldır söylediğini Erdoğan her gün tekrarlıyor. Bu değişimin görülmesi gerekiyor. Kuşkusuz Erdoğan yeni değişmedi, eskiden de özünde bu vardı. İdeolojisi Türk-İslam sentezi üzerine kuruluydu. Zaten bu Turancılıktır, ırkçılıktır. Dolayısıyla bunlar bir gün de değişmedi. Ne zaman iktidar oldu o zaman rengini daha çok belli etti. Hakikat bundan ibarettir. Mesela, Erdoğan şu an Lozan’dan bahsediyor ve “Lozan antlaşmasını baskı ile kabul ettik ve imkan oluşması durumunda bunu düzelteceğiz” diyor. Bu ne anlama geliyor? “Misak-ı Milli sınırları bize aittir” anlamına geliyor. Yani Rojava ve Güney Kürdistanı kendi mülkü gibi görüyor. Rojava Kürdistanı işgal etme planı gibi, Güney Kürdistanı da işgal etmek için gizli bir konsepti var. Güney Kürdistan’ın her tarafında şu an yayılmak istiyor, ki Güney Kürdistan siyaseti karşı çıkmak istese de karşı çıkamasın. Güney Kürdistan’da şu an yürüttüğü plan budur. Bunun için de bazı şeyleri şişiriyor. Gerçekte öyle olmazsa da çok büyütüyor. Örneğin, “Güvenliğimize yönelik tehdit var” diyorlar. Nereden tehdit var diye sorulduğunda “Sincar’dan” diyorlar. Sincar ya da Şengal Türkiye’nin güvenliğine yönelik ne tür tehditte bulunabilir ki? Böyle bir şey yok. Yalandır. Ancak şişiriyorlar, gündemleştiriyorlar. Bununla neyi amaçlıyor? Irak devletini baskılayarak Güney Kürdistan’daki gücünü artırmak istiyor. Başika’daki gücü artırarak Güney Kürdistan’a daha çok yerleşmek istiyor. Bunun için de yalan bilgiler yayarak siyaset yapıyor.
Şengal’de ne oldu? 2014 yılı Ağustos ayında AKP’nin desteklediği DAİŞ Şengal’e saldırarak yüzyılın soykırımını yapmak istedi. Şengal’i çevreleyerek herkesi yakalamak istedi, Şengal’deki halkımızı, Êzidî Kürtleri yok etmek istedi. Bu amaç ile saldırdı ve dünya sadece izledi. Kimse ses etmedi. Ancak PKK olarak müdahale ettik. Buna karşı sessiz kalmadık ve büyük bir soykırımı engelledik. Êzidî toplumumuz bunu “ferman” olarak adlandırıyor. Doğrudur, Koço’da, ulaşamadığımız bazı bölgelerde bu gerçekleşti, ancak biz engelledik. 10 gün içinde yani 8 Ağustos’tan 18 Ağustos’a kadar 150 bin insanı Şengal’den Rojava’ya ulaştırdık. Büyük insani operasyon gerçekleşti. Büyük devletlerin yapamadığını hareketimiz o anda yaptı. Hatta bundan dolayı Irak Başbakanı sayın Ebadi teşekkür etti. Şengal’de çok insani bir durum yaşandı. O tarihten bugüne Êzidî toplumumuz çalıştı, çabaladı, örgütlendi, meclislerini oluşturdu, kurumlarını, öz savunma gücünü örgütledi. Halkımız herhangi bir saldırıya karşı kendisini savunabilecek düzeye ulaştı. Dolayısıyla Şengal’e müdahalemiz başarıya ulaştı, HPG görevini başarı ile yerine getirdi ve orada artık rolü kalmadı.
Bunun için 6 aydır HPG güçlerini yavaş yavaş çekiyoruz. Zaten örgütümüzün de bu yönlü kararı mevcut. HPG’nin rolünü oynadığını ve artık geri çekilmesi gerektiğini açıkladı. 6 aydır azaltıyoruz. Irak devletinin de bundan haberi var. Türk istihbaratının da bundan haberi olmaması mümkün değil, onlar da biliyor. Ancak blöf yaparak, şişirerek, kendine göre gündem yaratarak Irak’a baskı yapmak istiyor, Irak ve Kürtleri karşı karşıya getirmenin senaryosunu hazırlamaya çalışıyor. Erdoğan ve Çavuşoğlu yalan söylüyor. Şengal’in Türkiye’ye tehdit olacak bir durumu yok. Türkiye sınırından 100 kilometre uzaklıkta bir yer. “Şengal ikinci Kandil oluyor” diyorlar, hiçbir alakası yok. Hiç kimse ne böyle bir şeyi düşündü ne de böyle bir durum var. Orada kalan son gücümüzü çektikten sonra orada hiç gücümüz kalmıyor. Artık Irak hükümeti orada. Irak hükümeti Êzidî toplumumuzun taleplerine sıcak yaklaşıyor, birbiriyle ilişki içindeler. Irak hükümetinin Êzidî toplumumuzun taleplerine sıcak yaklaşımını olumlu değerlendirdik. Bu temelde Êzidî toplumumuzun orada bize ihtiyacı fazla kalmamıştır. İleriki zamanda bize tekrar ihtiyaç duyulursa biz halkımızı yine koruruz. Bunu herkesin bilmesi gerekiyor. Şimdi gerekmiyor, bundan dolayı hareketimiz bu kararı aldı ve yürürlüğe koydu. Zaten yapılan açıklama ile resmileşti. Dediğim gibi, Türk devlet yetkililerinin bundan haberi var, ancak kendilerine göre gündem yaratarak amacına ulaşmak istiyor. Mesele bundan ibaret.
21-22 Mart gecesi Türk devleti Kandil’in Balayan bölgesindeki köylere hava saldırısında bulundu. Saldırıda 4 sivil hayatını kaybetti. Saldırıya ilişkin hem Güney Kürdistan yönetimi hem de Irak hükümeti açıklama yaptı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her şeyden önce bu kanlı saldırıda Kandil’de şehit düşen insanlarımızı anıyor, ailelerine başsağlığı diliyorum. Onlar bizim şehitlerimizdir, Kürdistan özgürlük devrimi şehitleridir. Kanları yerde kalmayacaktır, intikamları düşmandan alınacaktır. Bu değerli şehitlerimizin anılarını özgürlük mücadelesini yükselterek yaşatacağız.
Newroz günü Kandil’de görkemli, coşkulu kutlama gerçekleşti. Kutlamadan sonra gece yarısı köy halkımıza yönelik saldırı gerçekleşti. Bu bizlere, Kürt halkına “Coşkulu bir şekilde Newroz’u kutluyorsunuz. Bunu sizlere bırakmayacağım” mesajıdır. Kürt halkının kerametine yapılan bir saldırıdır. Kutsal bir günde yapılan bu saldırı sıradan değildir. Saldırı kapsamlıdır. Elimize ulaşan bilgilere göre savaş uçakları ile 4 yere saldırmışlar ve şehitler verildi. Kendisine Kürdüm, Kürdistanlıyım diyen herkes, kendisine vahşete karşıyım diyen herkesin Türk devletinin saldırılarına tavır takınması gerekiyor. Yapılan saldırılar haksızdır ve hiçbir zaman meşru değildir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi işgalci Türk devletinin kirli amacı var. Halkımızı her zaman baskı altında tutmak istiyor. Güney Kürdistan’a yönelik her zaman hava saldırısında bulunuyor. Tamam, bunu genel olarak güçlerimize karşı yapıyor ancak esasen tüm Güney Kürdistan ve siyasetine de mesaj veriyor. PKK mi Güney Kürdistan’da referandumu gerçekleştirdi? Hayır. Türk devletinin referanduma karşı tutumunu hepimiz gördük. Irak’a “eğer müdahale etmiyorsan ben ederim” imasında bulundu. Sınıra askerini yığarak tatbikat gerçekleştirdi ve müdahale edilmesini istedi. Acaba o da mı PKK’den kaynaklıydı? Hayır.
Herkesin bu hakikati iyi bilmesi gerekiyor: Türk devleti Kürde karşıdır, Kürt halkının tüm kazanımlarına karşıdır. PKK olmasaydı, PDK hedef olurdu, YNK hedef olurdu. Ancak şu an “Ben PKK’yi hedefliyorum” diyerek Kürtleri vuruyor ve Kürt halkının tüm kazanımlarına saldırıyor. Şimdi de kendisini yavaş yavaş Güney Kürdistan’a yerleştirmek istiyor. Bunun doğru okunması gerekiyor. Hakikat budur. Kürdistan özgürlük gerillasının oluşturduğu denge olmazsa, Türk devleti Güney Kürdistan Kürt Federasyonu’nun 24 saat bile yaşamasına fırsat vermez. Eğer bugün federasyonu direkt hedef haline getiremiyorlarsa, bu onların şu an baskı altında olduğundan, Kuzey devriminin gündemde olmasından ve Kürdistan özgürlük gerillasının korkusundan kaynaklanıyor. Tüm güney siyasetçilerin bu gerçeği görerek hareket etmesi gerekiyor.
Bu durum ulusal tavrı gerekli kılıyor. Bu son dönemde, özellikle işgalci Türk devletinin Efrîn’e saldırısı ile tarihi direnişin ortaya çıktığı dönemde Güney Kürdistan halkı herkesten önce yurtseverliğini sergileyerek tüm parçaların önüne geçti. Bu çok değerli bir duruştur. Bu duruşu selamlıyorum. Ulusal, demokratik ve insani bir tutumdur. Gerçekten de insana moral veriyor. Efrîn’e sahip çıkan Güney Kürdistan halkımız ulusal birlik sloganını haykırıyor. Bu çok değerli bir şeydir. Güney Kürdistanlı birçok milletvekili, siyasetçi, yazar da aynı çerçevede açıklamada bulunarak tavır takındı. Bunlar onur duyulacak yaklaşımlardır. Ancak yetki sahibi olan, hükümeti temsil edenler aynı dil ve tutumdan uzak davranıyorlar. Nasıl? Hiçbir tarafı küstürmemeye çalışıyor. Örneğin, Irak devleti şöyle bir açıklamada bulundu: “Endişeliyiz. Türk devletinin saldırısı halkımıza yönelik tehdittir. İnsanlarımız şehit düştü.” Amerika açıklama yapıyor, “Endişeliyiz. Irak hükümetinden habersiz bu saldırıların olmaması gerekiyor” diye. Ancak bölgesel hükümet yetkilileri ne diyor? Onlar da diyor, “Bizde endişeliyiz, saldırı oldu. Fakat PKK köylerde ve köy çevresinde olmaması gerekiyor. Onları varlığı saldırılara sebep oluyor.” Yani Türk devletinin saldırısını haklı kılmaya çalışıyor. Bu ne anlama geliyor? Bu nasıl bir yaklaşım? PKK’nin orada olup olmadığını nereden biliyorsun? Aldığın bilgi doğru mu yanlış mı? Bu düşmandır ve Kürt halkına saldırıyor, Kürt insanın şehit düşürüyor. Bir Kürt, yetki sahibi olsun ya da olmasın, bunu kınaması gerekiyor ve “Halkımıza yönelik saldırılara artık yeter” demesi gerekiyor. Açıkça böyle bir tavır göstermesi gerekiyordu. Ancak bakıyoruz, takındıkları tavır bundan uzak. Önce endişesini dile getiriyor, daha sonra saldırıyı meşru kılacak dili kullanıyor. Bu da insanı üzüyor.
Kürt özgürlük hareketi ile işgalciler arasında mücadelenin yaşandığı bu dönemde ulusal birliğe her zamandan daha çok ihtiyaç duyuluyor. Herkesin bu halka yönelik saldırılara tavır takınması gerekiyor. Bu konuda bölgesel hükümet yetkililerinin en azından açıklamada bulunanların yaklaşımını eksik buluyoruz. Bu tür yaklaşımlar halkımıza yönelik düşman saldırılarını meşrulaştırıyor. Gerekçeler yaratıyor. Gerçeklik bu değildir. Sizin bu halka saldırmaya ne hakkınız var? İnsanın artık yeter demesi gerekiyor.
Öte yandan, Türk devleti yavaş yavaş Güney Kürdistan toprağına daha fazla yerleşmek istiyor. Fırsatını bulduğu anda bir kilometre, iki kilometre ilerliyor. Yıllarca kalacakmış gibi üsleniyor. Zaten “kalıcıyız” diyorlar. Anlayamadık, acaba Güney Kürdistanlı siyasetçiler Türkçe mi bilmiyorlar, yoksa kimse onlara tercüme mi etmiyor! Bunlar “kalacağız ve çıkmayacağız” diyorlar. Bu işgaldir. Buna karşı tavır konulmalı, ancak herhangi bir karşı duruşu göremiyoruz. Güney Kürdistan halkımız Güney’deki Türk askeri üslerinin çıkmasını istiyor. Bu çok değerli bir şeydir. Bu girişimin sürdürülmesi gerekiyor. Yetki sahibi olsun ya da olmasın hiçbir siyasetçinin bu talebe karşı çıkmaması gerekiyor. Çünkü bu meşrudur. Zaten bu devletin niyeti farklı, niyeti dostça değildir. Tüm Kürtleri kontrol altına almak istiyor. Bazılarını ‘dostane’ bir dil ile, bazılarını ise cebir ile Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmak istiyor. Herkesin Türk devletinin bu niyetini görüp, Türk devleti işgaline karşı tavır takınması gerekiyor.
Efrîn’e ve Güney Kürdistan’a yönelik saldırısından sonra, Türk devletinin “her yerde saldıracağız, işgal edeceğiz” projesinin artık Kürdistan siyaseti tarafından görülmesinin ve buna karşı tutum sergileneceğini umuyoruz. Çağrımız ve umudumuz bu yönlüdür.
Son olarak mesajınız ya da eklemek istediğiniz herhangi bir görüşünüz var mı?
Öyle anlaşılıyor ki 2018 yılı Kürdistan özgürlük mücadele tarihimizde çok önemli bir yıl olacak. Doğrudur, mücadele tarihimizi önemli seneler ile doludur, ancak 2018 yılı en önemli yıl olacaktır. 2018 yılı düşmanın Efrîn’e saldırısı ile başladı ve Efrîn’de tarihi direniş ortaya çıktı. Bu bir ruh yarattı. Efrîn kahramanlarının yarattığı ruh ile Newroz ruhuyla her yerde direniş gelişecektir. Kürt halkı bugün Kürdistan’ın üç parçasında; Kuzey, Rojava ve Güney’de işgalci Türk devletine karşı direniyor. Türk devleti sadece Kuzey ile sınırlı kalmıyor, Kürdistan’ın üç parçasına yönelik hesap yapıyor. Doğu biraz bunun dışında. Orası biraz daha özel. Orayı insan farklı değerlendirebilir. Ancak Kürdistan’ın üç parçası şu an Türkiye tehdidi altında. Bu tehdide karşı bu yıl tarihi direniş gelişiyor. Biz bu yılı gerçekten de büyük başarı yılı haline getirmek istiyoruz. Böylece hem Rojava ve Güney’de Türk devleti saldırganlığının elini kırmak ve boğmak, hem de Kuzey Kürdistan’da hamle gerçekleştirmek istiyoruz.
Bu yılı artık zirve yılı yapmak istiyoruz. Bizler ile Türkiye işgalciliği arasında gerçekleşen savaş zaten bu yılı zirveleştirecek. Kürdistan ve Önder Apo’yu özgürleştirme yürüyüşünde bu yılı yeni bir aşama taşımak istiyoruz. Bu inanç ile hareket ediyoruz. Tüm halkımız ve dostlarımız bu düşünceler ile 2018 yılına yaklaşması gerekiyor. AKP-MHP faşizmini kırmak için 2018 yılında büyük imkanlar mevcut. Halkımız da Newroz’da bu yaklaşımı sergiledi. Newroz ruhuyla, Efrîn direniş ruhuyla eğer Kürdistan’ın her yerinde hareket edersek, öncülük rolümüzü üstlenirsek, başarının bizim olacağına, Kürdistan halkının olacağına inanıyoruz.
Bu duygu ve düşünceler ile tüm halkımızın ve arkadaşlarımızın Newroz’unu içtenlikle tekrar kutluyorum. Yeni yılda halkımıza, tüm arkadaşlara ve Ortadoğu halklarına başarılar diliyorum.