Türk Genelkurmayı, geçen yıl gerilla tarafından düşürülen Kobra helikopter için “teknik arıza” deyip soğutmaya bırakırken kısa süre sonra Gerilla TV, düşürülme görüntülerini yayınlamıştı. Görüntülerde çekimi yapan ses, “1,2,3,4,5…15. Kobra keet. Seet xweş…” derken füzenin isabet ettiği Kobra alev alarak düşüyordu. İşte o sesin sahibi şehit Arhat, arkasından sesini, sözünü, yüreğinden taşırdıklarını sığdırmaya çalıştığı bir günlük bıraktı.
HABER MERKEZİ
“1,2,3,4,5…15. Kobra keet. Seet xweş…” sesini ilk duyduğumda Zagros dağlarındaydım. ‘Arhat’ın sesi bu’ dedim. Fakat etrafımda tanıyan kimse yoktu. “Ali arkadaş ya da İntikam arkadaştır” diyenler de oldu. Ben emindim. Ne ince ne kalın, heyecanlı ve zaferin sevincini doruklarda yaşayan bu sesin tek sahibi olabilirdi: Gerilla Arhat…
Amed’in Bismil ilçesinin Girhabeş (Karatepe) köyünde doğup büyüyen Arhat, orta ve lise öğrenimini tamamladıktan sonra 2011 yılında üniversiteyi okumak için Türkiye metropollerine doğru yola çıkan bir Kürt gencidir. O, çoğu öğrencinin hayalini süsleyen Hacettepe Üniversitesi’ne felsefe okumak için yola koyulurken, ezbere dayanan bir felsefe dersi görmeyi hiç düşünmemiş, aklından bile geçirmemiştir. Büyük hayaller ve arayışlarla gittiği Hacettepe’de gördüğü ilk derslerde hayal kırıklığı yaşar. Evreni, doğayı, insanı, yaşamı anlamak isteyen bir bilgi avcısıdır. Henüz yolun başındayken okuduğu okul ve göreceği derslerin arayışlarına engel olmasının ötesine gidemeyeceğini anlar. O nedenle bilgiye, hakikate, sonsuzluğa giden yol arayışları gelişir. PKK’yi ve Kürdistan gerillasını düşünür. Sorgu dünyasını derinleştirecek; evrenin, doğanın, insanın ve yaşamın dilini öğrenip hakikate ulaşacağı en iyi yerin Kürdistan dağları olacağını düşünerek yol alır. Tereddütü yoktur. 22 Nisan 2012’de Ankara’dan koparak hakikat yolculuğuna başlar. Yaklaşık beş yılını adar. Yaşamının 20 yılına sığdıramadığını PKK saflarında, gerilla yaşamında, doğa ile iç içe olduğu beş yıla doludizgin sığdırır. Daha fazlasını da sığdıracaktı…
6 AY SONRA GÜNLÜĞÜNÜ GÖRDÜM
Şehadetinden 6 ay sonra elime geçen günlüğünü okudum. Gerillaya katıldığı ilk günden ve hemen hemen son gününe kadar not düşmüş savaşçı tarihine. İçinde Abdullah Öcalan, Sema Yüce, Viyan Soran, Zilan ve diğer bazı şehitlerin resimleri var. Okumadan karıştırdığım günlüğün her sayfasının içinden yere düşen çiçeklere kayıyor gözüm. Ben Arhat zarifliğinde olmazsa da düşen çiçekleri sayfaların arasına yerleştiriyorum. Yoldaşı Zenda, yere doğru eğilip düşen çiçeklerden bir tanesini yerden aldı. Avucuna aldığı çiçeğe bakıyor, gözleri nemleniyor, inceden bir tebessüm sarıyor yüzünü. Sanki Arhat’ın hayali canlanıyor gözünde. İçime dokunan, yüreğine işleyen şu sözler dökülüyor yanan genzinden: “Biliyor musun, Heval Arhat, 2015 yılının 8 Martı’nda kampta bulunan bütün kadın arkadaşlara tek tek uğrayıp bu çiçeklerden vermişti. O yaşamın her detayını çok ince düşünürdü. Düşünüyorum da acaba defterinin arasında sakladığı bu çiçekler hangi kadın arkadaşına veremediği ve yanında sakladığı çiçeklerdir…”
Gerilla Zenda’nın bu sözlerini duyunca acaba daha ne kadar göremediğim gizemli yönleri var, diye düşünüyorum. Oysa tanımak için çok vaktim olmuştu ve tanıdığımı da zannediyordum. Sonra günlüğün ilk yazılarını okumaya başlıyorum.
HAKİKAT YOLCULUĞUNDA KESİNTİSİZ DEĞİŞİM
Gerillaya geldiği ilk günlerde düzenli bir şekilde yazmış. İlk yazılarında, 20 yıl içinde yaşadığı ve kendi isteğiyle reddettiği kapitalist sistem ve kapısını yeni araladığı PKK yaşamı arasında gelgitler yaşadığını en çıplak haliyle yazmış. Gerillaya katıldığı ilk günlerde özlemi, heyecanı, sevgiyi, kaygıyı ve yeni yaşamı tanıma isteğini zirvede yaşamış.
Hemen hemen her sayfasında acaba PKK’de ne zaman değişeceğim, nasıl bir değişim yaşayacağım, sorularına cevap aramış. Yıllar sonra, dağlarda, PKK yaşamında, Kürt mücadelesinin neresinde olacağım, sözlerini devamlı tekrarlamış. Ben de sayfaları çevirdikçe “değiştim” dediği anı arıyorum. “Ben değiştim”“ dediği an, yeni savaşçı eğitiminin sonlarına geldiği andır. O kendindeki değişimi devrenin sonlarında fark ediyor ama bir okuyucu olarak çevirdiğim günlüğün her sayfasında Arhat’ın gerilla yaşamına ayak bastığı andan o sözleri kullandığı zamana kadar kesintisiz bir değişim içinde olduğunu görüyorum.
SEVGİSİ VE ÖZLEMİ UMUDUNDA
Mesela sık sık anne özlemine değiniyor. Her değişen günle beraber günlüğüne dokunan kalemle dil bulan sözcükler, biraz daha değişiyor. Annesine ilişkin bir bölümde şunları kaleme alıyor: “Annemi unutmamı kimse istemiyor benden. Onu ömrüm boyunca seveceğim. Bir gün görme istemimi hep koruyacağım. Fakat şunu da unutmuyorum. Ben devrimciyim. Sadece kendim ve ailem için yaşamıyorum. Şu anda her şeyden önce düşünmem gereken bir savaş; Kürdistan’ın hakikati, savaş gerçekliği var. Sen nasıl ki benim annemsen, diğer tüm Kürdistanlı, Ortadoğulu analar da benim annemdir. Onları da senin kadar seviyorum. Ve size olan sevgimi, ancak savaşarak kanıtlayabilirim. Size olan bağlılığımı ancak özgür bir ülke armağan ederek gösterebilirim. Bir gün görüşecek miyiz, bilemiyorum ama ben, insanlık savaşımızın zafere ulaşacağı inancını sonsuz bir şekilde taşıyorum…”
HAYATA DOKUNDUĞUNU HİSSEDİYOR
Günlüğünün 16 Mayıs 2012 tarihli sayfasında hayata dokunuşunu detaylandırıyor: “Kendimi dağ koşullarına alıştırmam, dağla özdeşleşmem gerek. Çiçeklerin, ağaçların kokusunu içime çekmem lazım. Korkmadan suya girebilmeliyim. Doğanın içindeyim, doğal bir varlığım. Doğayla bütünleşmem gerek. Kulak vermeliyim öten bir kuşa. Kelebeğin kanat çırparken verdiği mücadeleyi, zarifliği görebilmeli ve duyduğu sevinci yüreğimin derinliklerinde hissetmeliyim. Yıldızları seyretmekten zevk almalı, aya selam yollamayı öğrenmeliyim. Olabildiğince temiz, dürüst olmalıyım. Olmalıyım ki; o çok istediğim Nirvana’ya ulaşabileyim. Dağ yaşamımda her geçen günle birlikte taşıdığım bu düşüncelerle aslında hayata dokunduğumu hissediyorum…”
UNUTULMAYAN ÖZELEŞTİRİ İSTEMİ
Arhat saflara katıldığı ilk günden itibaren kadın özgürlük çizgisine anlam vermeye çalışıyor. Erkek zihniyetine karşı kızgın bir savaş açarak devrim mücadelesi boyunca kendini her zaman kadın arkadaşlarına yakın görmek, onları anlamak, hissetmek ve onlarla birlikte özgürleşmek istiyor. Bunu günlüğünün birçok yerinde görmek mümkün. Saflara katıldıktan yaklaşık bir yıl sonra ablaları ve annesi için şunları kaleme alıyor: “Ablalarımı ve annemi düşünüyorum. Yemeğimden, içeceğime ve giyeceğime kadar her şeyimi hesapsız yaparlardı. Oysa benden bir şey istediler mi canım isterse yapardım. Nasıl öyle davranmışım, diyorum. Peki ya onlar benim o halimi nasıl kabul etmiş, mevcut duruma nasıl boyun eğmişler?
Evrende bir güç var. Bu gücü inkâr etmiyorum, inanıyorum. Eğer bir isteğin olursa ve bunu içten istersen bu güç, tüm olanaklarıyla istekleri yerine getirir. Zamanı geldiğinde bunun gerçekleşmesini isteyeceğim. Bir gün kız kardeşlerimi, annemi ve ninemi bir kere de olsa görebilmeyi isteyeceğim. Onlardan özür dilemek için…”
GERİLLANIN DİLİ VE GÖZÜ OLMAK
Gerilla yaşamının iki yılını dağ basın çalışmalarına veren Arhat’ın en büyük istemi gerilla, PKK savaşı ve Kürdistan gerçekliğinin dili olmaktı. Bunun için de kızgın savaşın merkezinde olma istemini katıldığı andan son soluğunu verinceye dek hep korudu. Arhat, meslektaşı ve ustası Xelîl Dağ’ın yolunu seçti. Dağ basın çalışmalarında ustası gibi elindeki kamerasıyla çoğu zaman yoldaşlarının bir gülüşünün peşinden koştu. Fırsat buldukça devrim anında yoldaşlarının taşıdığı heyecan ve morali sığdırdı kadrajına. Kızgın savaş sahasında duygu ve düşüncelerini aldı arşivine ve yoldaş ruhuna. Yaşamlarını bütünlük içinde çekmesi gerektiğini ve verdikleri mücadeleyi yansıtmasının önemli olduğunu biliyordu. Kürdistan’da yaşamlarıyla destan yazan yoldaşlarını çekmekten her zaman büyük mutluluk duydu.
KOBRA’YI NASIL ÇEKTİĞİNİ ANLATIYOR
Sürecin seyrini değiştirecek olan karenin peşinden koştu çoğu defa. Mesela Kobra’nın düşüş anını her detayıyla planladı ve o çerçevede hareket etti. Arhat, düşüşü çektikten sonra günlüğünde şöyle yer veriyor: “ilk defa bir eyleme katılacağım için çok heyecanlıyım. Saat 04.45’te eylem başladı. Arkadaşlar tepeye girdiler. Ve çok çetin bir savaş başladı. Tepeye giren her arkadaş fedai bir ruh taşıyordu. Ben ve Tolhildan arkadaş da Kobra’nın gelmesini bekliyorduk. Tolhildan arkadaş savaşta çok tecrübeli bir arkadaştır. Dürbünü elinde taşıyor, Kobra’nın gelmesini bekliyordu. Bir anda Kobra sesini duyduk. Sanırım saat 05.45 civarlarıydı. İkimiz de çok sevindik. Düşman etrafımızı havan, misket bombaları ve savaş uçaklarının fırlattığı roketlerle tarıyordu. İlk defa bir eyleme katılmama rağmen son derece soğukkanlıydım. Bu eylemi çok detaylı çekmek istiyordum. Tolhildan arkadaş hedefe odaklanırken ve füze Kobra’ya değene kadar kameram hep açıktı. Füzenin değmesiyle birlikte bende büyük bir heyecan oluştu. Ağzımdan, ‘Kobra ket, Kobra ket. Seet xweş, seet xweş…’ sözcükleri çıktı. Oysa o esnada slogan atabilirdim. Heyecandan unuttum. Kobra’yı düşürdüğümüz gün Türk Genelkurmayı açıklama yaptı. ‘Kobra teknik bir arızadan kaynaklı düştü’ dedi. Ben de gerçeği ortaya koymak için bir an önce görüntülerin televizyona ulaşmasını istedim. O görüntüler hem Türk medyasını hem de Genelkurmay’ın yalanlarını teşhir etti. Halk üzerinde büyük etki yarattı…”
HEP YAŞAMA TUTUNDU
Ölüm olacaksa yeni bir yaşama adım olmasını istedi. Çoğu defa özgürlük için hiçbir şey yapmadığımı düşündü. “Biz bu düşmanı alt etmeden, ülkemizi özgürleştirmeden bize durmak haram. Ölümü kendime yasaklıyorum. Eğer bir ölüm olacaksa gününü, saatini ben belirleyeceğim. Ve bir ölüm olacaksa bu da yeni bir yaşamın başlangıcı olacaktır” sözlerinden sonra birçok eyleme de katıldı. Savaşın en kızgın anında bile ölüm ile onlarca defa burun buruna gelirken yaşama tutunmayı başardı. Ölüme adeta meydan okudu. ‘Düşmana inat yaşayacağım’ diyerek cevap verdi. Çünkü özgürce yaşamak ve bu yaşam için mücadele etmek onun hakikat aşkıydı. Hakikat aşkıyla uğurlanırken Kürdistan halkının tarihine adını nakşetti. Seet xweş Arhat…