Halklara, insanlığa, ezilenlere, çocuklara, kadınlara, ozanlara, şairlere, kısacası “ben insanım” diyen herkese göz kırpan bir kutup yıldızı… Özgürlüğe aşık, halkına gönül vermiş, ezilenlerin umudu olma yolunda büyük direnen Bêrîtan, yani Bêrîtan Hêvî, yani Gülnaz Karataş, yani Kürtlerin Jeanne D’Arc’ı…
HABER MERKEZİ- “Bêrîtan bize vasiyettir. O bize çağrıdır. O bizim için bir Jeanne D’Arc’tır. Onu esas alacağız, onurumuzdur o. Onun eylemi sevdanın, onurun eylemidir.” (A. Öcalan)
Ve gökyüzünde parlayan bir yıldız… Halklara, insanlığa, ezilenlere, çocuklara, kadınlara, ozanlara, şairlere, kısacası “ben insanım” diyen herkese göz kırpan bir kutup yıldızı…
Özgürlüğe aşık, halkına gönül vermiş, ezilenlerin umudu olma yolunda büyük direnen Bêrîtan, yani Bêrîtan Hêvî, yani Gülnaz Karataş, yani Kürtlerin Jeanne D’Arc’ı…
Jeanne D’Arc’ın olduğu yerde elbette ki teslimiyet, ihanet, hainlik ve puştluk da olacaktı.
Keklik soylu hainler…
Kendi soyuna düşman yaratıklar…
Kendi kardeşlerinin kanını içen drakulalar…
Kızkardeşlerinin kanlar içindeki bedenlerini düşmanlarına teslim eden ihanet çeteleri…
Yoldaşlarının başlarını altın tepside sömürgecilere sunan çağdaş Harpagoslar…
İşte o gün, yani 25 Ekim günü bu çetelerle, bu keklik soylu hainlerle, bu Harpagos’a sadık kalmış torunlarıyla yaşanan çatışmada çembere alınan Bêrîtan, takımını savunmaya alır ve onların geri çekilmelerini sağlar. Bu sırada yanağından, kolundan ve göğsünden yaralanır…
Bêrîtan’ın bedeni artık kanlar içindedir, kızıl kanla boyanmıştır artık Bêrîtan’ın kutsal bedeni. Düşmanın, keklik soylu hainlerin ve en kötüsü de sömürgecilere teslim edileceği artık kesinlik kazanmıştır.
Dêrsim geldi gözlerinin önüne Kürtlerin Jeanne D’Arc’ının… Dêrsim’de Türk askerlerinin eline düşen Dêrsimli Kürt kızlarının başına gelenleri anımsadı Bêrîtan…
Nuri Dêrsimi’nin kızı Fatê ve yüzlerce Dêrsimli Kürt kadını geldi hemen aklına… “Evet, Fatê olmalıyım, Fatê gibi haykırmalıyım, Fatê misali uçmalıyım bu uçurumlardan, Dêrsimli direngen kadınları olmalıyım, onlar gibi haykırmalıyım, onlar gibi durmalıyım halaya, onlar gibi düşmeden düşmanın eline vurulmalıyım; kızkardeşlerimin ruhlarına sadık kalarak, düşmanın eline sağ geçmemeliyim” dedi kendisinin de duyacağı bir ses tonuyla…
Kekli soylular durmadan “teslim ol kadın” diye sesleniyorlardı. Bir uçurumun en derin yerinde gizlenmiş halde hain sesleri dinliyordu Bêrîtan. Bir daha düşündü Dêrsim’i, bir daha getirdi gözlerinin önüne halkının katliamlardan geçirilmiş insanlarını, isyanlarda bedenleri düşman askerleri tarafından kirletilmiş Kürt kadınlarını anımsadı bir daha…
Ani bir hareketle yerinden kalktı. Etrafı keklik soylu ruhlar tarafından sarılı olduğunu gördü. “Buraya kadar” dedi yavaş bir ses tonuyla…
Ve devam etti: “Burası, bu uçurumlar, bu heybetli dağlar benim dünyaya baktığım, yoldaşlarımı düşündüğüm, Kürt kadınlarının adına son nefesimi verdiğim yer olacak. Burada, bu uçurumlarda Kürt kadının makûs tarihi son bulacak…
Birkaç saniye sonra bu uçurumlarda, şu an saçlarımı tarayan bu deli rüzgarın estiği bu vadilerde yankılanacak olan sesim, Kürt kadının ilelebet dinmeyen özgürlük sesinin en kutsal hali olacak.”
Ve Bêrîtan bir ok gibi yerinden fırlayarak, durduğu yerden yarım metre ilerde olan uçurumdan aşağıya bırakır kendini. Bir ceylan gibi, hayır hayır en yükseklerde uçan bir kartal gibi aşağıya doğru süzülür. Zılgıtlar eşliğinde yere çakılan bedeni on yıl sonra arkadaşlarının omuzlarında taşınarak şehitler mezarlığına gömülür.
***
Özgürlük Hareketi denilince ilk akla gelen kadındır elbette. Kürt kadını ilk kez Özgürlük Hareketi ile özgürlüğün ne demek olduğunu anlamış, görmüş ve bunun pratik gerçekliğine bu zeminde ulaşmıştır. Yüzlerce kadının büyük bir direniş temelinde fedaice pratikleşmesini, kendini tanımasını, özgürlük haykırışlarını ve asla teslim olmayacağına dair kararlılığını Özgürlük Hareketi ile tüm dünyaya haykırmıştır.
Özgürlük Hareketi’nin saflarındaki kadın tarzının, katılım biçiminin, iddia düzeyinin, kararlılığının, bağlılığının somutlaşması ve sembolü olarak Bêrîtan şahsında “savaşarak güzelleşen, güzelleşerek özgürleşen ve özgürleşerek sevilen” kadın gerçeği ve onun yaşam ilişkisine varabilmiştir.
Kadın açısından binyılların çirkinleştiren köleliğini yıkarak güzelleşmenin, özgürleşmenin başka bir yolunun olmadığı ve gerçekten ancak Bêrîtan gibi dik durarak, Zîlan gibi yanarak, Gurbet gibi özgürleşerek, Meryem gibi köleliğe başkaldırarak, Zekiye ve Rahşan gibi “Êdî Bes e” diyerek, kendini var etmesinin mümkün olabileceği anlaşılmıştır.