HABER MERKEZİ
Ortadoğu toplumunda uygarlığın başından itibaren kent ve çevre sorunları yaşanmaya başlamıştır. Sümer kentleri içinde ve arasında ilk kuruluşlarındaki öykülere bakıldığında nasıl bir ortamda geliştikleri anlaşılmaktadır; sorunlarla dolu bir ortam. Bunlar kabile ve kölelikten kaynaklanan sorunlardır; kentleşme bağrında köleleşmeyi, dolayısıyla devletleşmeyi de taşımaktadır. Pazarın kurulmuş bulunması beraberinde ekonomik sorunu da getirmektedir. Değişim oranlarını yani fiyatları kim kararlaştıracaktı? Kentin iaşesi ve savunulması başlı başına sorunlardı. Oluşan iktidar klikleri (rahip, yönetici ve komutan) arasındaki sürekli çekişme, devrim ve karşı devrim sorunlarına yol açmaktaydı.
Kent devleti en eski ve en yaygın iktidar biçimidir
Kentle birlikte gelişen kent yönetimi ve devleti, tüm uygarlık çağlarının vazgeçilmeyen fenomeni olagelmiştir. Kent devleti en eski ve en yaygın iktidar biçimidir. İmparatorluk ve ulus devletleri daha sonra ortaya çıkmışlardır. Tarihte ağırlıklı biçim ezici ağırlığıyla kent veya yakın çevresiyle sınırlı yönetimi ve devletiydi. Kentlerin aralarında yoğun rekabeti sürekli çatışmalara yol açmaktaydı. Bu çatışmalar kentlerin olanaklarını tüketiyordu. Bulunan çare hegemon ve metropol kent kavramı oldu. Uruk, Ur, Babil, Asur, Persepolis, Atina ve Roma bu tür hegemon kentlerdir. Daha sonraları imparatorluk merkezleri olarak rol oynadılar. Tarihin ilk imparatoru olarak Akad hanedan kurucusu Sargon’u görmekteyiz. İmparatorluk hegemon kentin diğer kent ve çevreleri üzerinde denetim kurmak ve toplumsal artılarından pay almak anlamına gelmektedir. Ticaret, tarım ve endüstri daha geniş pazar ve maddi olanaklarıyla yürütüldüğü için çok kâr bırakıyordu. Dolayısıyla geniş imparatorluk tipi iktidar örgütlenmesi epey kârlı oluyordu. Sargon Babil ve Asur İmparatorluğu’nda bu eğilimi rahatlıkla izleyebilmekteyiz. Özellikle Asur İmparatorluğu hammadde ve mamul madde ticaretinde uzmanlaşmıştı. Kârın kaynağını güçlü bir biçimde korumak istemesi, iktidar için en vahşi sahneleri sergilemekten çekinmemiştir. İnsan kellelerinden duvar ve surlar inşa ettiklerini övünçle belirtiyorlardı. Persler aynı doğrultuda daha esnek ve ahlaki yöntemlerle sonuç almak istiyorlardı. Bu dönemlerin süper kenti Babil’di. 72 milletin kaynaştığı sorunlu ve sorumlu görkemli kentti. Pers kentleri Babil’i örnek alıyorlardı. Greko-Romenlerin kent hamlesi daha ileri bir çözüm olmakla birlikte aynı sorunları paylaşmaktaydı; yönetim, iaşe, savunma başta olmak üzere. Ortadoğu’da Hellenik sentez kent mimarisinde ileri bir aşamaydı. Görkemli kuruluşlara tanık olmaktayız. Fakat yalnız başına bir kentin bir tapınağının bile toplum üzerinde boyutlu sorunlara yol açtığını tespit etmek zor olmamaktadır. Bir Mısır Firavun piramidinin toplumu nasıl tükettiğini bu bağlamda değerlendirmek daha da çarpıcıdır.
Endüstricilik kentler için felaket sonuçlara yol açtı
Batı Avrupa uygarlığının kent hamlesi, ticaret ve pazar temelinde gelişen ekonomik kentlerdi. Başlangıçtan itibaren kapitalin damgasını taşımaktaydı. Kırsal alan ve kent içinde zanaatkar kesimi üzerine sürekli hegemonya peşinde olmuştur. Bu durum sert sınıf mücadelelerini beraberinde getirmiştir. Kentlerin içinde ve aralarındaki rekabet ilkin imparatorluk ve krallık eğilimlerini tahrik ederken sanayi devrimiyle birlikte ulus-devlete teslim olmak zorunda kalmışlardır. Alman ve İtalyan kentleri tarihte kentlerin özerkliğini en son terk etme ve ulus-devlete teslim olma (19. yüzyıla kadar) konumunda becerisini göstermiştir. Sanayi devrimi bence çözüm değil, kentlerin sonu ve ölümünün başlangıcıdır. Endüstricilik ve bürokrasi 19. yüzyılla birlikte kentleri çığ gibi büyütmüş, hiç anlamı olmayan kanser tipi bu büyüme çevre için de tam felaketle sonuçlanmıştır. Kent sadece kendini öldürmüyor. Çevreyi dolayısıyla kırsal toplumla da tüketip öldürüyor. Sonuç toplumun devasa sorunlarla boğuşmasıdır. Genel işsizlik ve yoksulluğun üretim merkezi olmasıdır. Hegemonyasını yitirmiş Ortadoğu kenti, kentsizlik ve kentin dolayısıyla toplumsallığın en önemli araçlarından birinin sürekli ölmesi ve öldürmesi merkezi haline dönüşmesidir.
* Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü kitabından alınmıştır.