HABER MERKEZİ
Etimolojik olarak Ari, Ur, Hurri kelimelerinin Sümerce kökenli olduğu ve tepe, plato, dağlı grup anlamına geldiği kanısındayım. Sümerlerin Kuzeydoğu komşularına, yaşadıkları coğrafyadan ötürü dağ-tepe halkı demeleri mümkündür. Kaldı ki aynı coğrafyada yaşayan Kürtlere halen dağlı halk anlamına gelen birçok deyiş yakıştırılır. Dağ halkı deyimi bu nedenle anlaşılırdır.
Hurriler Hint-Avrupa kabile gruplarına etimolojik açıdan dahil edilse de tüm bu gruplardan daha çok otantik yani yerli bir karaktere sahiptir. Yorumum Dördüncü Buzul Döneminin sonundan beri aynı bölgede yaşayan ve neolitik devrimi başat rolde geliştiren aynı topluluk olduklarına ilişkindir. Tüm jeobiyolojik, arkeolojik, antropolojik, etimolojik ve etnik araştırmalar halen aynı bölgede yaşayan halkın çok eski, otantik karakterinde hemfikirdir.
Neolitik dönem toplulukların Verimli Hilal’in merkezinde Pençav’dan Nil’e kadar uygarlıksal gelişme için gerekli olan maddi ve manevi kültür öğelerini 6000 yıl öncesinde olgunlaştırdıkları bilimce tespit edilebilmektedir. Gordon Child’in bu olgun neolitik dönemi, 16. Yüzyıl sonrası Avrupası’na benzettiğini aktarmıştım. Birçok araştırma benzer sonuçlara varmaktadır. Fırat ve Dicle’nin kıyılarında ve arasında bu dönemlerin yaygın koloni hareketlerine rastlamaktayız. Arkeolojik kalıntılar çok somuttur. Neolitik devrimin en eski ve çok verimli alanlar olması nedeniyle tıpkı günümüzde AB ve ABD’ye yönelik göçler gibi her taraftan nüfus hareketlerinin alana yönelik olması beklenebilir. Verimli ve zengin bölgeler her zaman çekici olmuşlardır. Merkezi uygarlık kavramı kadar “merkezi tarım çağı” kavramı da insanlık tarihini doğru yazmak ve okumak için gereklidir.
l Doğru tarih doğru insandır
Otantik halk olmaya ilişkin Urfa Göbekli Tepe tapınağının 12.000 yıllık mirası esasında her şeyi açıklıyor. Bölgenin kabile sistemine dayalı halkı, çok eski ve çok gelişmiş bir kültüre sahiptir. Bizzat alan kazılarını yürüten arkeologların görüşleri de tarihin yeniden yazımının şart olduğu yönündedir. Burada şoven bir yaklaşım içinde olmadığımı önemle belirtmeliyim. Söz konusu olan tüm insanlık için doğru tarih yazımı konusudur. Doğru tarih yazımı da insanlık için her şeyden daha çok gerekli olduğu tartışılamaz. Çünkü doğru tarih doğru insandır, doğru insan doğru yaşamdır.
Hurri kabilelerinin üzerinde giderek gelişen baskıdan ötürü M.Ö. 4000-3000 döneminde aşiretlenmelere doğru evrim gösterdiklerini gözlemleyebiliyoruz. Hurri elitlerinin hem savunma, hem yayılma konumunda oldukları eldeki belgelerden anlaşılmaktadır. Asur baskısına karşı sürekli direnme gereğini duymaktalar. Zengin maden ve kereste yatağı üzerinde olmaları Asur krallarının sürekli üzerlerine gitmelerine yol açıyor.
Hurriler M.Ö. 2000’lere doğru yaklaşık olarak bugünkü Kürtlerin yaşadığı alanlara sahip veya hükmedebilecek konuma gelmiş gözüküyorlar. Özellikle Sümer, Babil ve Asur kolonilerini bazen yakıp yıktıklarını höyük kazılarında gözlemleyebiliyoruz. Urfa-Bozova-Tutriş Höyüğünde M.Ö. 2000’lerde bu yönlü bir koloni olma ihtimali bulunan yerleşimlerde yakıp-yıkmalara tanık olmaktayız. Geçerken şunu da belirtmeliyim ki, Hurrice dilinin proto Kürtçe (Ön Kürtçe) olduğunu sıradan bir etimolojik çalışma yapan herkes kavrayabilir. Dağların derinliklerinde bozulmadan kalan Dersim’de, Bingöl’de ve Zağroslar’daki lehçelerin Hurri diline daha yakın olmaları bu gerçeği daha çok doğrulamaktadır.
l Tek ilkeleri güç ve çıkardır
İslamiyet’in yayılış döneminde Hurri-Med kökenli halk direnişleri ilk defa Kürt adıyla tarih sahnesine çıkarlar. Aşiret ve kabile direnişçiliği dinsel hareketler karşısında ikinci planda kalır. Sasanilerin M.S.650’de devlet olmaktan çıkmaları ve Doğu Roma’nın (Bizans) Toroslar ötesine çekilmesi Kürtlerin direnişi ve kabullenilişi açısından yeni bir dönemdir. Geleneksel işbirlikçi kesim küçük beyliklerine sahip olma temelinde İslamiyet’in tüm hanedanlarıyla (Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı vb.) işbirlikçiliğine devam eder. Mervaniler gibi devlet olarak örgütlenme çabaları uzun sürmez. Selahattin Eyyubi’yi Kürt ama Arapları yöneten bir hanedanlık kurucusu olarak değerlendirmek daha yerinde olacaktır. Küçümsemek için belirtmiyorum, başka türlü yapamazdı. Direnişi aile adına zayıf, İslam adına güçlüdür. Bu dönemde Kürt yoksulları Kurtmanç adıyla daha çok uygarlık sisteminin dışında kalırlar. Kurtmanç hem kabile, hem uygarlık sisteminden kopmuş küçük aileler halinde kent ve köylerde daha çok da yarı-göçebelik, maraba ve ırgatçılık yaparak bu anlamda direnerek varlıklarını sürdürmek isterler.
İdeolojik düzeyde ailecilik ve kabileciliğin halen çok güçlü olması bu anlatım çerçevesinde anlaşılırdır.
Tarihin en eski ve otantik kabilelerin mirasını sürekli devralan grupların son temsilcisi olarak Kürtlerin bu zihniyet dünyalarını anlamak mümkündür. O kadar uygarlık ve siyaset olgusu dışında bırakılmışlardır ki, böyle kavram ve olguları pek tanımaz ve anlamazlar. Daha doğrusu ideolojik hegemonyalar ve tortuları dolayısıyla anlamalarına imkan tanınmaz. İşbirlikçi üst tabakanın konumu değişiktir. Uygarlık ve siyaseti tanırlar. Çıkarlarına pratikte kim dokunmuyorsa ondan yana geçinirler. Hiç bir ilkeleri yoktur. Tek ilkeleri güç ve çıkardır. Kim iktidardaysa ve çıkarlarına evet diyorsa ihanet edemeyecekleri hiç bir toplumsal değerleri yoktur. Özcesi ahlaki ve politik topluma ilişkin tüm değerlere ihanet temelinde bir çıkar ve güç ilişkisiyle yaşamlarını güvenceye almak çok az toplumda rastlanan bir özellik olarak Kürt işbirlikçiliğinde tarihsel olarak yapılanmış gibidir.
Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü kitabından alınmıştır.