Tarihi Surların direnişlere tanıklığı Milattan öncelere dayansa da en korkunç savaşını 2015-2016 tarihleri içerisinde yaşadı. Öyle ki Sur içerisinde direnenler geçmişte hendek kazarken 2016 tarihi direnişinde de halk hendekler kazarak Sur’lara sırtını dayadı.
Hendek ve Surların tarihsel birlikteliği
AMED- Surların üzerinde yer alan kabartmalar, kitabeler, figürler ve desenler ile diğer izlerden Diyarbakır’dan 33 medeniyetin geçtiği tespit edilebiliyor. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Diyarbakır’a Hurriler, Hitit, Hurri-Mitanni, Aramiler, Asur,Urartu,İskit, Medler, Pers, Büyük İskender, Selevkos, Part, Büyük Tigran, Roma, Bizans, Araplar (Bekr Bin Vail Kabilesi), Emevi, Abbasi, Büyük Selçuklular, Artuklular, Osmanlılar’dan oluşan 33 uygarlık ve sayamadığımız birçok uygarlık uğramış. Diyarbakır’da hüküm sürmüş 33 medeniyet içerisinde, Surlar için ilk kazmayı vuranların Hurriler (Subartu) olduğunu söyleniyor. “Hurri”, Babil yazmalarında, “mağara” karşılığı olarak kullanılmış bir sözcük. M.Ö. 2 bin 300 yılında, neredeyse bütün bölge ile kuzey Suriye’yi içine alan büyük bir krallığa dönüşmüşler. “Subartu”, “Mezopotamya” gibi “iki nehir arası” anlamına geliyor. Asur metinlerinde de, Asur ülkesinin kuzeyinde kalan ve Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki bölge “Subartu” olarak tanımlanıyor.
‘Kalkan balığının gözünden doğduk’
Surlara yukarıdan bakıldığında tam olarak bir kalkan balığını andıran surların gövdesi Roma, başı ise Hurri uygarlığının izlerini taşır. M.Ö 3 bin yılında, muhtemelen gözetleme amacıyla kurulan ilk kale, bugün 16 burç tarafından çevrilmiş olan İçkale’nin rakım olarak en yüksek kısmında yer alır. Yine Diyarbakır surlarına yukarıdan bakıldığında İçkale’nin kalkan balığının başını oluşturduğu, ilk surun inşa edildiği Amida Höyüğü de kalkanın gözüne denk gelir. Yolu Diyarbakır’dan geçen bir yolcu, “şehr-i Diyarbekir nasıl meydana geldi” diye sorarsa, hiç tereddüt etmeden “biz bir kalkan balığının gözünden doğduk” diyebiliriz. M.Ö. 30 ile M.S. 330’lı yılları kapsayan Roma döneminde surlarla ilgili çalışmaların yapıldığı, ancak asıl büyük çalışmanın M.S. 307 ile 337 arasında Büyük Konstantin’in hükümdarlığı döneminde gerçekleştirildiği biliniyor. Roma döneminde, Surkent görünümündeki şehir için Hurri şehri veya Amida ismi kullanılırdı.
‘Büyük savaş sonrası antlaşma’
359 yılındaki Roma-Sasani savaşından sonra şehir 363 yılına kadar Sasani egemenliği altında kalır. Dört yıl boyunca Diyarbakır üzerinden devam eden Roma, Sasani rekabeti 363 yılındaki bir anlaşmayla kısa bir süre ertelenir. Bu dört yıllık süre Diyarbakır’ı sadece askeri ve stratejik olarak değil, nüfus açısından da etkilemiştir. Sasani Kralı II Şapur ile Roma (Bizans) İmparatoru Jovianus’un imzaladığı 363 yılı barış anlaşması ile Sasaniler Diyarbakır’dan çekilirler. Aslında, bu durum bir çekilmeden ziyade bir takasa benzer. Bu takasta Sasaniler’e Diyarbakır’dan çekilme karşılığında Nisibis (Nusaybin) verilir. Roma için, aynı zamanda dini bir merkez olarak kabul edilen piskoposluk payesi sahibi Diyarbakır ne kadar stratejikse, o dönem Mezopotamya’nın en büyük şehirlerinden olan Nusaybin’de o ölçüde askeri, stratejik ve ekonomik bir merkezdir. Nusaybin Roma’nın doğudaki en büyük askeri üssü ve 6’ncı Yüzyıldan itibaren de Roma ve Sasani tüccarlarının gümrük kapısı haline gelir.
‘Şehir hava alsın diye valilik kararı uygulandı’
Surlar, geçmişten bugüne yaklaşık 5 bin yıllık tarihleri içerisinde, savaşlar nedeniyle yıkıldı, yine savaşa önlem olarak yapıldı veya güçlendirildiler. Savaş nedeniyle yıkım ve yapımın kendi içerisinde bir mantığı var; ancak “şehir hava alsın” diye surların yıkılmasına karar vermek, 5 bin yıllık sürecin en barbarca girişimi olmuştur. 1932 yılında dönemin Diyarbakır valisinin kararıyla Dağkapı burcunun batısına doğru uzanan sur duvarları ile iki burcun yıkımına başlanmış. Surlar üzerinde çok büyük emeği olan ve o dönemde Diyarbakır’da surları araştıran sanat tarihçisi Albert Gabriel, derhal Ankara’ya giderek bu duruma müdahil olmuş ve o dönem, konuyla doğrudan ilgili olmamasına rağmen, bu meseleyi ulaşabildiği Milli Eğitim Bakanına iletmiş ve yıkımın durdurulması kararını aldırtmıştır.
‘Yıl 2016 Valilik ve devlet tarafından yeniden talan kararı’
Yıl 2016 ve yine Sur’lar bir kararla talan edildi. Tarihi direnişlere tanıklık eden Sur’lar bugün rant için talan ediliyor. 2015 yılıyla birlikte dili, kimliği, kültürü yasaklanan halkın kendini yönetme talebine karşı Sur ilçesine giren JÖH, PÖH, SAS, Bordo Bereliler, Korucular ve çok sayıda özel birlikler binlerce yıllık tarihe saldırmaya başladı.
Binlerce yıllık savaşlara dahi göğüs geren Surlar 2015-2016 yılında tarihinde görmediği bir yıkımla karşılaştı. Geçmiş dönemde de olduğu gibi halk direnişini hendekler aracılığıyla hayata geçiriyor.
‘Hendekler kazılıp direniş 73 gün sürdürülür’
Milattan Sonra 349 yılında II.Constantinius Amida’nın etrafını surlarla çevirdi. Bu yarım Diyarbakır şeklindeydi. Surların sınırı Dağ kapıdan Gazi caddesinden geçiyordu. Antakyalı tarihçi Ammianus Marcellinıs’un verdiği bilgilere göre: Milattan Sonra 359’da II.Şahpur tarafından Sasanlıların Diyarbakır’ın fethinde nüfus 20 bin civarındaymış.120 bin civarında ordu ile saldırılmasına karşı direniş 73 gün sürer. Bu savaşta Pers ordusu 30 bine yakın kayıp verir. Kalenin etrafında hendekler açılır ve kalenin içerisinden dışarıya doğru büyük kayalar atılarak direniş sürdürülür. MS.503 yılı mayıs ayında Patricius ve Hypatius yönetiminde 40 bin kişilik Bizans ordusu Diyarbakır şehri önünde ordugah kurar ancak kaleyi geri alamazlar.
‘Yedi Kardeşler burcunun direnişi’
Diyarbakır surları üzerinde 82 burç vardır. Bu burçların en büyükleri için çeşitli efsaneler anlatılır. Bu Burçlardan biri de Yedi Kardeşler Burcu’dur. Geçmişte yaşanan direnişleri kısmi olarak okuyucularımızla paylaşıyoruz. Tarihi Sur’un hikayelerini dinlediğimiz tanıklar o hikayeleri şöyle anlatıyor: “Bu dönemde düşman Diyarbakır surlarını kuşatır. Günlerce süren kanlı çarpışmalardan sonra kale düşer. Ancak, yedi kardeşin savunduğu, şimdiki Yedi Kardeşler Burcu bir türlü teslim olmamaktadır. Düşman tüm gücüyle yüklenir, sonuç alamaz. Uzlaşmak üzere elçi gönderir. Yedi Kardeşlerin elçiye cevabı şöyle olur: “Biz bir şartla teslim oluruz. O da canımızın bağışlanması. Burayı yalnız kralınıza ve komutanlarınıza teslim ederiz. Gelip burca girsinler ve kaleyi teslim alsınlar, sonra da canımızı bağışlasınlar.” Kral bu şartı kabul eder. Komutanlarıyla birlikte burca girer. Girer girmez büyük bir patlama olur. Yedi Kardeşler barut mahzenini ateşlemiştir. Kale havaya uçar. Kral, komutanlar ve yedi kardeş ölür. Düşman ordusu dağılır. Bu olaydan sonra bu burcun adı Yedi Kardeşler Burcu olur. Bugün olduğu gibi dünde direnenler Sur’u bırakmadan yaşamlarını yitirdiler.”