Diren Üniversitesi’nden Gökhan Alkan ”Mevcut kapitalist sistemin dışında arayışların zeminini giderek güçlendiriyor. Ayakta kalabilmek için daha da otoriterleşen rejimler, mücadeleleri de radikalleşmeye doğru itiyor. Türkiye’de de durum böyle. Gençliğin, yeniden devrimin yoluna koyulacağı günlerin eşiğindeyiz. Elbette, yepyeni koşullarda” diye konuştu.
HABER MERKEZİ – 68’in 50. yılı vesilesiyle “68 ve günde devrimci gençlik hareketi”ne ilişkin günümüz gençlik hareketlerinin ’68 gençlik hareketine ve ‘71 devrimci kopuşuna ilişkin Diren Üniversite adına Gökhan Alkan değerlendirmelerde bulundu. Alkan, “Sınıf mücadelesinin artan temposu, gençliği hızla politize etti. Artık, üniversite sınırları içerisine sığmayan gençlik, ülkedeki toplumsal düzenin köklü olarak değiştirilmesi yoluna koyuldu. ‘Nasıl bir yoldan yürünmesi gerekir’ sorusuna yanıt olarak ‘devrim stratejisi’ tartışmaları canlandı” diye konuştu.
68’in 50. yılını geri de bırakıyoruz, 68 bizim coğrafyamız açısında da önemli bir yıl. Bugünkü devrimci hareketin temellerinin 68 kuşağının ortaya çıkışı ve gelişimi o içinde filizlendiği ve olgunlaştığını söylemek mümkün. O dönem açığa çıkan gençlik enerjisini, ruhunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
60 sonrasında Türkiye devrimci hareketi tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Kuşkusuz her yeni dönem, maddi koşullardaki köklü değişikliklerin yansıması olarak ortaya çıkar. Dünyada ve Türkiye’de 50’li yıllarda yaşanan gelişmeler, 60 sonrası hareketin maddi zeminini oluşturuyor.
Çin devriminin sonuçlanması, Küba devrimi, Vietnam devrimi, art arda ortaya çıkan ulusal kurtuluş savaşları, dünyanın her yanında devrimci hareketleri ve gençliği etkiledi. Eş zamanlı olarak Avrupa’da gelişen sınıf mücadelesi ve öğrenci hareketi de aynı şekilde etki yarattı.
Türkiye ölçeğinde de 1950 sonrası kırda kapitalizmin gelişmesi sonrası şehirlere yığılan nüfus, sınıf mücadelesinin canlanmasına kaynaklık etti. 1960 sonrası yaşanan bu canlanışa üniversite gençliğinin mücadelesi eşlik etti. 1950-1960 yılları arasında Menderes iktidarı dönemindeki yoğun baskılar da, özgürlük ve demokrasi parolasıyla yaşanacak siyasi patlamanın birikimini yarattı.
Türkiye devrimci hareketinin yolunu açan bir önceki döneme kıyasla yeni dönemde gelişen hareket, geniş kitlelerle buluşma şansı yaşayabildi. Kitlesel eylemlerin kabarışı, bu dönemin karakteristik özelliklerinden oldu. Dönemin devrimci kadrosu, bu kabarışın coşkusuna, enerjisine, dinamizmine büründü.
Üniversite gençliği bu süreçte ilk adımını, ülkedeki yoğun baskıya karşı demokrasi ve özgürlük talebiyle attı. Aynı zamanda eğitim sistemine ve üniversitelerde yaşanan sorunlara karşı öne sürülen talepler de mücadelede önemli yer tutuyordu. O dönemde Fikir Kulüpleri Federasyonu’ndan (FKF) Dev-Genç’e, üniversite gençliğinin örgütleri, mücadelenin ilk adımının siyasi seviyesindeydi. Sınıf mücadelesinin artan temposu, gençliği hızla politize etti. Artık, üniversite sınırları içerisine sığmayan gençlik, ülkedeki toplumsal düzenin köklü olarak değiştirilmesi yoluna koyuldu. “Nasıl bir yoldan yürünmesi gerekir” sorusuna yanıt olarak “devrim stratejisi” tartışmaları canlandı.
Gelişen devrimci mücadele, finans kapitalin 12 Mart 1971 faşist darbesiyle karşılık buldu.
‘68 hareketinde bir sıçrama yaratan ‘71 çıkış ve açığa çıkan kopuşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
71 darbesi, öncesinde gelişen hareketin önünü kesmeyi başaramadı. Mücadele, kısa bir kesintinin ardından devam etti. Gelişen mücadeleyi taşıyamayan örgütler aşıldı, mücadelenin yeni seviyesi, yeni örgütlerin ortaya çıkarttı.
Yükselen işçi sınıfı hareketi, devrimci hareketin ve dolayısıyla stratejilerin şekillenişinde etkisini gösterdi. Öncesinde ağır basan ve ana gövdesi şehirlerde olduğu halde kırları-köylülüğü temel alan, “emperyalist işgale karşı ulusal kurtuluş savaşı” çizgisi, işçi sınıfı hareketinin gelişimiyle erozyona uğradı. Kapsamlı bir strateji değişikliğine yol açmasa da yüzler daha fazla kentlere doğru çevrildi.
O kopuşma bugün gençlik için nasıl bir yol göstermektedir, gençliğin önüne nasıl bir güncel politik görev koymaktadır?
Gezi gençliği, yeni bir kuşaktır. Doğru anlaşılması gerekir. Öncelikle bu konuda bir şeyler söylemeye çalışalım. Gençliğin politizasyonu sürecinde, 90’lı yıllarda bir kırılma yaşanmıştır. Arada, uzunca bir durgunluk dönemi söz konudur. Bu döneme, “tarihin sonu” ve “ideolojilerin ölümü” parolalarıyla postmodernizm damgasını vurmuştur. Sonrası, gelecek umudunu yitiriş, yaşamın ipini elden bırakış, güne teslim oluş…
2000’lerin sonuna doğru gençlik hareketi yeniden canlanmaya başlamıştır. Bu canlanma, yeni bir kuşak üzerinden yaşanmıştır. Ancak, uzun durgunluk dönemi, önceki birikimin yeni kuşakla buluşmasını ve politizasyonun kaldığı noktadan gelişimini sürdürmesini engellemiştir.
Şimdi adeta tekrar ilk basamaktan merdiveni tırmanış başlamıştır. Postmodernizm duvarında büyük gedikler açılmıştır. AKP iktidarı döneminde şekillenen bu kuşağın temel özlemi doğal olarak özgürlüktür. Mücadelenin genel ortalaması, “muhaliflik” seviyesindedir. Henüz yeni bir toplumsal düzen arayışı, dolayısıyla “devrim,” “sosyalizm” tartışmaları ana gündem değildir.
Son olarak şunları söyleyebiliriz. Tarihin tekerleğinin hızlandığı, sınıf savaşımı temposunu arttığı bir dönemdeyiz. Kapitalizmin içinden çıkamadığı krizi, dikiş tutmayan bir dünya tablosu yarattı. Savaşlar, yoksulluk, ekolojik felaketler, diktatörlükler, tablonun ana renkleri. Bu tablo, mevcut kapitalist sistemin dışında arayışların zeminini giderek güçlendiriyor. Ayakta kalabilmek için daha da otoriterleşen rejimler, mücadeleleri de radikalleşmeye doğru itiyor. Türkiye’de de durum böyle. Gençliğin, yeniden devrimin yoluna koyulacağı günlerin eşiğindeyiz. Elbette, yepyeni koşullarda…
Kaynak: Özgür Gelecek