Çocukken yakılan köyünün bulunduğu bölgeye yıllar sonra gerilla olarak geri dönen Komalên Ciwan Koordinasyon üyesi Eser Tekin (Andok Özgür), 7 Haziran 2016 da Licê’ye yapılan hava bombardımanında ölümsüzleşti. İran zindanlarında idam edilen Huseyin Xizrî ile aynı koğuşta kalan Eser Tekin’i anlatan annesi, 11 yıl göremediği evladı için “Oğlum gitti ve yüreğimde hasretlik olarak kaldı” dedi.
AMED – Komalen Ciwan Koordinasyon üyesi Eser Tekin (Andok Özgür) Amed’in Lice ilçesinde 3 gün süren hava saldırısında 7 Haziran 2016 da ölümsüzler kervanına katıldı. Zihninde davasına olan inancı, yüreğinde umudu, bedeninde gençlik ruhunu taşıyan Andok, ardında unutulmayacak 11 yıllık bir mücadelenin öyküsü ile Ali Çiçeklerin mirasını bıraktı. Andok aynı zamanda annesinin bir gün gelir diye sakladığı elbise ve kitaplarını da bıraktı. Amed’in Pasur (Kulp) ilçesindeki Andok Dağı eteklerinde kurulu İnika (Kayacık) köyünde doğan Andok, 6 yaşına kadar burada yaşadı. Doğduğu ev ve köyü 1993 yılında devlet tarafından yakıldı. Ailesiyle birlikte binlerce kilometre uzakta olan Manisa’nın Salihli ilçesine göç etmek zorunda kaldı. Burada ilkokula başlayan Andok, ailesine yardımcı olmak için okuldan arta kalan zamanlarda tarlalarda çalıştı. Doğduğu ve belleğinde silinmez anılar bırakan ata topraklarında halkına yapılan zulmü unutmadı. Andok, yıllar sonra ailesine ve çevresindekilere “Nasıl evimizi yaktılar niye buna müdahale etmedik. Bu zulme karşı olanlar terörist değildir” diyordu.
‘Burada kalırsam beni rahat bırakmazlar’
Andok, 2004 yılında Salihli Lisesi’nde 2. sınıfta okurken lise gençliğinde aktif çalışmalarda yer almaya başladı. Liseden 2005 yılında mezun olduktan sonra İzmir, İstanbul ve Amed’te yürütülen “Alternatif Özgür Liseliler” çalışmalarında yer aldı. Bu süreçte polis takibinde olan Andok, baskı ve tehditlere maruz kaldı. Bundan dolayı ailesine “Ben burada kalırsam ne beni ne de sizi rahat bırakırlar” diyerek yüzünü dağlara döndü. İran üzerinden Medya Savunma alanlarına geçerken 2007 Haziran ayında İran askerleri tarafından tutuklandı.
Xizri’ye yapılan işkence ve zulmü gördü
İran’da gözaltında tutulduğu 40 günlük süre boyunca ağır işkenceler gördü. İşkenceler nedeniyle yüzünün sağ tarafını hissetmeyen Andok, sırtında ise işkencenin izlerini taşıyordu. Urmiye Cezaevi’nde PJAK’li tutsaklarla birlikte kaldı. Burada 14 Ocak 2011 tarihinde idam edilen Kürt siyasi tutsak Huseyin Xizrî ile aynı odada kaldı. Xizri’nin cezaevinde gördüğü işkence ve zulme tanıklık etti. Burada yaşadıkları yaşamında derin izler bıraktı. Xizri’nin vasiyeti üzerine Amed’te taziye çadırı açılmıştı. Cezaevi ile ilgili ailesine “Gözümü her kapattığımda sürekli onlar gözlerimin önüne geliyor” diyordu.
Ailesine dava açıldı
Andok, cezaevinde baskı, işkence ve idamlara karşı açlık grevine girdiği için 6 aylık cezası 2 yıla çıkarıldı. Tebriz’deki cezaevine sürüldü. Cezaevindeki işkence ve baskılara rağmen Farsça öğrendi. Tek kelime bilmediği Türkçeyi de sürgünde öğrenmişti. Türkiye’ye teslim edilirken bile İran askerlerinin işkencesine maruz kaldı. Sahte kimlik kullandığı için gerçek kimliği ortaya çıkmayan Andok, Türkiye’de serbest bırakılarak, ailesine teslim edildi. Andok’un sahte kimlik kullandığı daha sonra devlet tarafından fark edilmesi üzerine, bundan haberi olmayan annesi ve kardeşine dava açıldı. Andok hakkında ise yakalama kararı çıkarıldı. Aileye açılan dava hala devam ediyor.
‘Bir gün büyüdüğünüzde hepiniz arkamızdan geleceksiniz’
Andok, PKK’ye katılmak ve mücadelesine buradan devam etmek davasının savaşçısı, militanı olmak istiyordu. Çevresindekilere “Ben bu yolu seçtim. Artık bu yol benim yolumdur. Ben bu zincirleri kıracağım göreceksiniz” diyordu. Özgürlük mücadelesine aktif katılımından yaşamını yitirişine kadar geçen 11 yıllık sürede, davasının mücadelesini verdi. Evde uyurken yatak üzerinde değil yere serdiği battaniye üzerinde yatıyordu. Nedenini sorduklarında ise “Rahata alışmayayım” diyordu. Çocukları çok seven Andok, onlara “Bir gün büyüdüğünüzde hepiniz arkamızdan geleceksiniz” diyordu. Andok, 2009 yılının Eylül ayında ailesini telefonla arayarak “Bana, Hüseyin Xizri’ye ve halkıma yapılan zulmün hesabını sormaya gidiyorum. Kendinize iyi bakın” diyerek yeniden dağların yolunu tuttu.
Kaldığı her yeri kütüphaneye çevirirdi
Andok, en sıkıntılı ve mutsuz anlarda gülmeyi, espri yapmayı, umudu büyütmeyi, çevresindekilere moral vermeyi iyi bilirdi. Türkü özellikle de gerilla marşlarını söylemeyi, halay çekmeyi, çok severdi. Bunların yanında güzel resim çizer ve şiirler de yazardı. Arkadaşları onu saygılı utangaç biri olarak tanırdı. Andok, aynı zamanda inatçı ve tuttuğunu koparan bir insandı. Okumayı, kendisini geliştirmeye çok önem veren Andok, kaldığı her yeri kütüphaneye çevirdi. Gençlik çalışmalarında arta kalan zamanlarını kitap okumakla geçirirdi. Okuduklarını paylaşmayı ve tartışmayı çok severdi.
Andok’un askıda elbiseleri 9 yıldır öyle duruyor
Andok, çok sevdiği annesi Saniye Tekin’e hitaben Urmiye Cezaevi’nde yazdığı günlükte şunları kaleme aldı: “Güzel annem, biz onurlu ve özgür bir yaşamın mücadelesini verdiğimiz için buradayız. Onurlu, özgür ve kendi rengimizle var olduğumuz bir yaşamın mücadelesini veriyoruz. Annemin dilini özgürce konuşamadığım, kendi renklerimizde yaşayamadığım bir hayatı ne yapayım… Özgür ve onurlu günlerde Amed Sur’larının önünde görüşmek umuduyla.”
Anne ise çok sevdiği oğlu Andok’un bir gün eve geri döneceği umuduyla oğlunun kullandığı bütün elbiseleri, özel eşyaları ve okuduğu kitaplarını evde yıllarca sakladı. Anne kimsenin bunlara dokunmasına, kullanmasına da izin vermedi. Andok’un tarlada çalışırken giydiği iş elbisesi ise banyodaki askıda 7 yıldır asılı duruyor. Anne oğlunun kokusu gitmesin diye de bu iş elbiselerini yıkamadı. Oğlunun Urmiye Cezaevi’nden gönderdiği günlük, kalemler, el işi boncuklar, fotoğraf albümleri de annenin çeyiz sandığında duruyor. Oğlundan kalan hatıraları sergilemek için evinde bir köşe hazırlayan anne Tekin, hatıraları burada sergileyecek.
‘Benim yolum Andok’un yoludur’ diyerek…
Andok, tarihi Sur direnişinde ölümsüzleşen kuzeni Erdal Tekin (Zana Andok) ile çocuklukları birlikte geçti. Aynı okulda okumuş ve aynı mahallede büyümüşlerdi. Erdal, PKK’ye katılmadan önce ailesine yazdığı mektupta, “Benim yolum Andok’un yoludur” demişti. Yıllar sonra birbirlerini çok seven iki arkadaşın yolu zorla göç ettirildikleri Amed’te tekrar kesişti. Erdal 24 Şubat’ta Sur’da, Andok ise 7 Haziran 2016 da Lice’de ölümsüzler kervanına katıldı.
‘Gördüğü işkencelere rağmen bize moral verdi’
Tutsak kaldığı Urmiye Cezaevi’nde Eser’i ziyaret eden kuzeni Fehmi Tekin, ziyaret gününü dair bir anısını şöyle anlattı: “Tutuklanmasından kaynaklı moralimiz çok bozuktu ancak bunu Eser’e yansıtmamaya çalıştık. Ancak Eser bu ruh halimizi anladı. Gördüğü her türlü işkence ve psikolojik baskıya rağmen kendinden emin ve neşeli bir şekilde bize ‘kendinize gelin toparlayın kendinizi. Düşman sizi bu halinizle görürse zafer kazandığını zanneder’ diyerek moral verdi.”
‘Bu çocuk kesinlikle gerilla olacak’
Andok’un arkadaşlarıyla birlikte köyde ceviz toplarken bir gerilla grubuyla karşılaştığını söyleyen kuzen Tekin, o gün yaşananları şöyle anlattı: “Gerillalar şakayla karışık bizden topladıkları cevizleri istedi. Biz cevizlerimizi verdik. Andok ise ‘Hayır. Ben cevizleri kendim topladım. Bunlar benim hakkım. Kimseye vermem’ dedi. Bunun üzerine gerilla komutanı arkadaşına dönüp gülerek, ‘Ben bu çocuğu çok sevdim. Bu çocuk büyüyünce haklarını almak için bize katılacak. Kesin gerilla olacak’ dedi. Ardından cebinden bir kalem çıkarıp ‘Ben seni çok sevdim bu kalem sana hediyem olsun’ dedi. Ardından eğilip Andok’un yanağından öpüp başını sıvazladı. Andok’un yıllarca sakladığı bu kalem ise askerlerin yaktığı ev ile birlikte yanıp kül oldu.”
‘Gitti ve yüreğimizde hasretlik olarak kaldı’
Yıllardır görmediği oğlunu bir gün görmek umuduyla yolunu gözleyen Andok’un annesi Saniye Tekin ise, “Onu bulmak ve son bir kere de olsa görmek için gitmediğim yer kalmadı. Onu görmek için Kandil’e kadar gittim. Ama göremedim. Oğlum gitti ve yüreğimde hasretlik olarak kaldı” dedi. Askerlerin 1993 yılında “Siz PKK’yi besliyorsunuz” diyerek 2 katlı evlerini yaktığını anlatan anne Tekin, “Çocuklarımla birlikte evin yanışını ağlayarak izledik” dedi.
Salihli’ye göç ettiklerini söyleyen anne Tekin, burada ilkokula başlayan Andok’un her gün 2 saat yürüyerek okula gidip geldiğini dile getirdi. Oğlunun okulda çok başarılı olduğunu söyleyen Tekin, ancak Andok’un üniversiteye gitmek istemediğini söyledi. Tekin, “Liseyi bitirdikten sonra ‘Benim işim var gidiyorum’ diyerek bana 3 defa sarıldı. Ardından evden ayrıldı” diye aktardı.
‘Oğlumun gittiği yol temiz alnımız ak’
Andok doğduğu toprakları çok sevdiğini ve bunu her seferinde kendisine söylediğini belirten anne Tekin, “Ben ona ‘Niye köyü o kadar seviyorsun. Doğru düzgün hatırlamıyorsun bile’ derdim. Bana ‘Anne ben oraları çok iyi hatırlıyorum. Çok seviyorum’ diyordu. Bu yüzden PKK’ye katılırken Andok ismini almış” dedi. Anne, Andok’un çok adaletli olduğunu bu yüzden haksızlığı kabul etmediğini belirtti. Çok sevdiği oğlunun şahadetine neden olan AKP ve devlet politikalarına tepki göstererek, “Oğlumun gittiği yol temiz alnımız ak. Allah hakkımızı onların yanında bırakmasın. Benim oğlum öldü başkaları ölmesin” dedi.
Erdal Tekin’in (Zana Andok) annesi Sıttı Tekin de, Andok ile Zana’nın çocukluktan beri birbirlerini çok sevdiğini belirterek, “Çocukken birlikte oynuyor, yemek yiyor ve okula gidiyordu. Salihli’de sabah simit satıyor öğleden sonra ise okula gidiyorlardı. Hangisi o gün simit satamazsa diğeri kazandığı parayı onunla bölüşüyordu. İkisi de zulmü ve zoru kabul etmedi. Merhametliydiler, ellerindeki kuru ekmeği insanlarla paylaşıyorlardı. Erdal, Eser’in gitmesine çok üzüldü” dedi.