Özgürlük savaşçısı Sıdıka Yıldız “Ben bu düzene boyun eğmem” sözleriyle kazınıyor belleklere. Alın yazısı, kader onun benimseyeceği sözler değil, bu yüzden kadına yapılan tüm zulümlere karşı Ekin Wan anısına savaşmış ve orada Destan’laşmıştı.
WAN – Hakikate olan tutkusu ve dik duruşu ile özgürlük arayışçısı olan Sıdıka Yıldız (Destan Rüstem) daha küçük yaşlarda eril zihniyetin kadına biçtiği rolleri sorgulamaya başlayarak, özgürlüğe olan tutkusunu dağlara kazıyarak sonsuzlaştı. Sıdıka, Varto’da katledilip bedeni devlet güçleri tarafından teşhir edilen YJA Star’lı Ekin Wan anısına Dersim’de girdiği çatışmada ölümsüzleşti. 10 Ağustos’ta katledilen Ekin Wan’ın ardından 17 gün sonra 27 Ağustos 2015’te yaşamını yitiren Sıdıka, Van’ın Başkale (Elbak) ilçesinin Xaçkan (Esen Yamaç) köyünde dünyaya geldi. Sıdıka, daha küçük yaşlarda yaşamı sorgulayan ve var olan düzene başkaldıran bir kişiliğe sahiptir. Geleneksel, toplumsal cinsiyet rollerinin keskin bir şekilde yaşandığı bir toplumun dayatmalarını kabul etmeyen Sıdıra, kadının yaşadığı köleliği “kader, alın yazısı” gibi gören yaklaşımlara da çok tepkilidir.
‘Umut zaferden daha değerlidir’
Hiçbir kelimenin Sıdıka’yı anlatmaya yetmeyeceğinin altını çizen ablası Münevver Yıldız, kardeşini yaşamdaki dik duruşunu anlatmakla başlıyor sözlerine. Onu taktir ettiğini söyleyen Münevver, “Keşke onun gibi olabilseydim” sözlerini dilinden düşürmezken, Sıdıka’nın düşüncelerinin bir ütopya olmadığı yorumunu yapıyor. Sıdıka’nın var olan gerici zihniyete karşı, büyük başkaldırdığını söyleyen Münevver, “Sıdıka yanlış bir dönemde dünyaya geldi” diye belirtiyor. Bir başkaldırının hikayesini anlatmaya devam eden Münevver, Sıdıka’nın geride bıraktığı resim ve yazılarını yan yana dizerek, dilinden şu sözler dökülüveriyor: “Umut zaferden daha değerlidir.” Bu sözcük Sıdıka’nın yaşama bakış açısının bir özeti niteliğini de taşıyor.
‘Atı ölünce yas tuttu’
Köylerinde geçim kaynağının sınır ticareti olmasından dolayı at yetiştirildiğini ve Sıdıka’nın sık sık atlara bindiğini sözlerine ekleyen Münevver, Sıdıka’nın atlara olan sevdasını şu sözlerle anlatıyor: “Kendi atı da vardı. En sevdiği şey ata binmek ve dörtnala koşturmaktı. O zaman dünyalar onun olurdu. Onsuz bir dakika bile dayanamazdı. Evdeyken sürekli atıyla ilgilenirdi. Bir gün abim Sıdıka’nın atını da alır mazot kaçakçılığına gider. Sınırı geçmesiyle birlikte İran askerleri tarafından yoğun ateş altına alınırlar ve o gün Sıdıka’nın atı da vurulur. Sıdıka atının vurulduğunu öğrenince ısrarla sınıra gitmek istedi. Ama sınır güvenli olmadığından kaynaklı abim karşı çıktı. Sıdıka bir şeyi aklına koydu mu mutlaka yapardı. Bir gün arkadaşlarıyla birlikte gizliden sınıra gitmiş ve yere uzanmış atını görünce saatlerce ağlamış. Tabi Sıdıka’nın yası o kadar sürmedi. Eve döndükten sonra bile günlerce kimseyle konuşmadı. Yemek yemedi. Sessizce öfkesini biriktirdi.”
‘Kürt kadının yarasını sararak doktor oldu’
İlkokul 5’inci sınıfa giden Sıdıka’nın en büyük hayalinin büyüdükten sonra doktor olmak olduğunu kaydeden Münevver, “Daha küçük yaşlarda doktor olmayı umut ederken o yüzünü özgürlük dağlarına çevirdi. Aslında kangrenleşen Kürt kadının yarasını sardı. Hayallerini belki resmi bir hastanede yerine getirmedi. Ama o hayat okulunda Kürt anasının yarasını sararak çoktan doktor oldu” dedi.
‘Feodal düzene başkaldırdı’
Başkale’nin yapısını ve kadının söz hakkının olmadığını anlatan Münevver, “Bizler kadınların söz hakkının olmayışını bir alın yazısı gibi benimsemiştik. Ama Sıdıka öyle değildi. Babam yaşamını yitirdiği için, babamdan sonra en yetkili kişi abimdi. Onun sözünden çıkmazdık. Bir gün abim Sıdıka’yı çağırdı. Sıdıka gitmedi. Ben de ‘Sıdıka ne yapıyorsun abim seni çağırıyor demiştim’ o da bana dönerek ‘gitmeyeceğim’ dedi. O gün ilk defa abimin sözünü karşı gelen Sıdıka bize ‘ben asla sizlerin benimsediği yaşam tarzını benimsemeyeceğim’ dedi. Bu Sıdıka’nın duruşunu yansıttı aslında” ifadelerinde bulundu.
‘O hakikate ulaştı’
Gittiği gün annesine ‘ben okula gidiyorum’ dedikten sonra bir daha haber alamadıklarını ifade eden Münevver, “Gittikten bir yıl sonra bize sürekli mektup yollamaya başladı. Birkaç fotoğraf da göndermişti. Hatta son gönderdiği mektupta ‘benim gönderdiğim tüm mektupları ve günlükleri saklayın ben gelinceye kadar’ demişti. O dönecekti. Mektuplarının ana teması ‘bu topraklara bir gün özgürlük gelecek ve hepimiz yine bir arada olacaktık’ şeklindeydi” diye belirtti.