HABER MERKEZİ
Ona dair söz söyleme şerefine erenler nispet yapıyor: “İyi sever Atakan!” Sevmenin büyük bir iş olduğu hissi herkesi sorguluyor. Sevmeyince sabır boş bir silah gibi. Vazosunda ölü bir tutam çiçek, anlamın boşluğunda sallanan bir idamlık, pes edenin fukaralığı ve sahte sevgi sözcüklerinden düzenbaz bir şiir gibi.
“Öncesine ve sonrasına,
söylenen ve söylenecek olana,
adının ardından düşen her bir söze aşk gibi biat edenleriz…”
Sabahın ayazı açıyor da zihni, bir de tedirgin ediyor. Çok fevri bir zaman. Gecenin suskunluğunu sinsi bir sürprizle başımıza yıkacak gibi. Neyse ki biz de pek tekin değiliz. Kıyıyı terk eder gibi emellerimize çekiliyoruz. Bu bizim de vaktimiz. Vakit herkesin. Senin, benim, bizim, alık bir kekliğin, pususunda bir hainin…
Kara bir çaydanlığın eşliğindeyiz ve çok odun götürür bir ateş. Ne kadar çok bizi bir araya getirdi, ne kadar da çok şiir tüketti. Mağrur çehremize alevin şavkı vuruyor. Uyan, uyan der gibi… Eski çağlarla buluşturuyor bizi belimize kuşandıklarımız. Açıyoruz, yeniden sarmalıyoruz sıkı, sımsıkı.
Bir karşılama komitesi gibiyiz. Mistik bir mizanseni çağrıştırıyor bekleyişimiz. Islak ayaklar, boynumuzda yanık kefiye, kurusundan bir parça nan, kınında bilenmiş ha çekildi ha çekilecek galeyan hatıralar. Kutsi bir ses sabahın ayazını sarmalıyor. Herşey icap ettiği gibi. Şimdi sabahın ayazı düşünsün bakalım.
Geleni beklemek ateş gibi…
Gözümüz görkemiyle birbirine meydan okuyan iki yürekli dağın tam ortasında. Gidenlerin ve gelenlerin son bakışını astığı bir boğaz bu. Dikilen gözlerin nişangahı. Şu aklımıza deşilen, şu yüreğimize gömülen, umut ektiren, acı çektiren. Boğaz demeselermiş keşke… Gideni göndermek ve geleni beklemek ateş gibi. Pişiyor insan. Ne çok piştik gelenin ve gidenin ateşinde…
Atakan gelecek dediler…
Atakan gelecek dediler. Bu karambol bu buluşma onun için. Gecenin zehrini, soğuğun kederini bu yüzden delip de geçtik. Bilmem kaçıncı bir Dersim seferinin ardından zaferden döneni karşılar gibi bir tören heyecanında gözlerimiz. Ne çok serüven birikmiştir şimdi. Ne deli hikayeler gelecek ardından. Yine gözlerini gözlerimizden kaçırıp kaç destan söylenecek. Adının altını çizenlere inat üstünü çizecek, mütevazi! Yok sayacak kendini… Güleceğiz ağız dolusu. Kahkahamızı duyacak herkes, yaşımıza başımıza aldırmadan…
Belki de kaç asırdır bekliyoruz…
Bekliyoruz. Beklemeye alışmak yıkık talihimizin en acı hastalığı. Bir çocuğun bayram arefesine hapsolması gibi. Ne unutmak bayramı ne de yaşamak. Bir köşede öksüz bayramlıklarımız… Devrimciliğin arafı bu. Belki de kaç asırdır bekliyoruz.
Ayazın ardındayız. Ayazın ardı ölü vakitlerin. Bir mezarlığın gri yollarında yürür gibi tüm sesler, kaybolmaz. Mezarlıkta kaybolmaz insan. Burada, durduğun herhangi bir yer en çok kendinde olduğun yerdir. Her yol, her mezartaşı boşuna gelinmemiş gibi bir duygu bırakır içimize. Sanki orada olmak için gelmişizdir. Nerde dursak isabet etmiş gibi. Gecenin içinden tüm sesler şimdi yine buluyor böyle adresini.
İnsan düşüşüne önce kendi gülermiş
Bir siren sesine irkiliyoruz. Buralarda hiç işitilmez oysa. Bir kötülük bir vahamet sinyali gibi. Bir panzer mi, belki de bir ambulans, olay yerinde miyiz? Etrafı kolaçan ediyoruz. Dağın koca gövdesi dikilmemiş olsa gözlerimizin önüne dersin belki kentin hükmü altındayız. Yanılıyoruz. Yanıldığına ne kadar da şükrediyor insan! Yanılmak oysa ki hayatın çelmesini yemektir, ey insan! Ne ironik! Bir insan düşüşüne önce kendi gülermiş.
Nerede kaldılar. Kurye mi gecikti. Yine beklenmedik bir pusuya mı direniyor sabrı. Atakan bu! Birazdan, geldi-gelecek. Gelmez duygusu konmuyor hiç içime mevzu bahis o olunca. Söyleniyor herkes birazdan, geldi-gelecek…
Bilgelik herkesin üstüne oturmaz
Onun için cebimde sorular biriktirdim. En çok soru sormayı seviyorum Atakan’a. Her sorunun en güzel cevabı hep ondaymış gibi. Ne güzel her sorunun en güzel cevabına sahip olmak. Soru sormak kul işi gibi. Soru varolandır. Var olanla ilgileniyor kul. Oysa cevap ilahın işi. Cevap yaratılandır. Bilgelik de herkesin üstüne oturmaz mesela. Bilgelik evrenin en estetik yaratımlarından. Bilgeliğin yolunda rolünü taşıyabilen bir artist gibi olmalı insan. Hayatın en devrimci rolüne soyunan artist gibi Atakan.
Gelmedi henüz. Beklerken zaman geçmiyor yine. İnsan geçse zamandan. Koştursa nefes nefese. Sürüklense zaman peşinden insanın. Atakan’ın zamanı böyle sanırım. Onun devinimi bu işte. Onu böyle düşlüyorum ben. Onun saati bildik zamanı resmetmiyor. Bir asrın yükü birkaç saniyeye biniyor bazen, birkaç saniyelik bir zaman bir yüzyıl gibi yaşanıyor. Bir tetik boşluğunu çekerken geçen zaman bir yüzyılın saltanatını yıkıyor. On yıllarca anlatılanı tekrar başa dönüp bir daha anlatmak zorunda kalıyor insan. Saatler birkaç asır geriye alınıyor. Atakan söylüyor hep “zaman faşist” diye! Ve biz biliyoruz faşistlerle yalnızca savaşılır.
‘İyi sever Atakan’
‘O’nu beklerken ne kadar da ‘o’ dolu gönlümüz. Onu düşlüyorum, birazdan gelecek olsa da.
Tanıdıkların tanımadıkların heyecanı yarışıyor gün açacakken. Adını duymak yeter olmuş bu buluşma için. Ona dair söz söyleme şerefine erenler nispet yapıyor: “İyi sever Atakan!” Sevmenin büyük bir iş olduğu hissi herkesi sorguluyor. Sevmeyince sabır boş bir silah gibi. Vazosunda ölü bir tutam çiçek, anlamın boşluğunda sallanan bir idamlık, pes edenin fukaralığı ve sahte sevgi sözcüklerinden düzenbaz bir şiir gibi.
İyi seviyor oysa Atakan. Naif, alımlı, sorumlu ve kavgacı… Böyle seviyor. Çağın zalimliğine ayak diretircesine… Öyle çok seviyor, öyle güzel seviyor, öylece seviyor. Benim yerime de o sevse der mi hiç insan.
Sabrediyoruz geçen zamana. Sabır eskilerin silahı. Bir eskiler biliyor, anlam vaktin mayasında tutuyor. Aşk beklemekle doğan kahrın kanatları altında büyüyor. Bu yüzden insanın ihtiyarına sabır aşk gibi yakışıyor. Bekliyoruz Atakan’ı, sabretmek yakışıyor.
Atakan bir düş insanı. Düş kurmak bir başkaldırı ne de olsa. Ama düş kurmak kolları sıvamak gibi. Ter döküyor insan, bazen kan! Gelirse diye hazırladım kendimi. Soracam ona, öylece dümdüz: “Tutunabilir miyim düşlerine? Düşlerimi bir ucundan bağlayabilir miyim hayallerine, kör bir düğümle? Gidişi olan ve gelişi olmayan bir yer var mı ama seninle?”
Ben hep Atakan’ı düşlerim. Şimdi bile sabahı kucakladığımız tam da şu vakitte bir gerilla zamanında. Savaş meydanında elinde kalkanı ile. Bize doğru yürürken en önde bakışlarında kazanmanın onuru ile. Şimdi bu boğazdan böylece çıkacak gibi.
Yine bir siren sesine irkiliyoruz. Buralarda hiç işitilmez oysa. Bir kötülük, bir vahamet sinyali gibi. Kesin bir panzer, belli ki bir ambulans, olay biziz yeri de burası.
Gözlerimizi boğaza çaktık. Belli belirsiz siluetler, Atakan kalkanlar üstünde! Metalden bir zorbanın şavkı çakıyor; kırmızı-mavi!
Bizde bir tören havası. Binler, ipten bir gerilla sırası, göğüslerinde gurur. Atakan’ın düşlerinden bir şiyar çekiyor komutan. Bir dakika Atakan’ın sevgisiyle doluyoruz. Atakan kalkanlar üstünde, On iki savaşçı taşıyor, içimizden geçip gidiyor. Bir söz düşüyor ellerinden, yüreğimize düşüyor: “Zaman Faşist!”
Kaynak: Yeni Özgür Politika/Doğan Çetin