HABER MERKEZİ – Kitaplarında ve İmralı görüşmelerinde Türkiye’nin darbe tarihine ilişkin çarpıcı tespitlerde bulunan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, hem “darbe mekaniğine” hem de “AKP’nin kendi cuntasını oluşturarak, Kürtleri tasfiye etmeye çalıştığına” dikkat çekiyordu.
Türkiye’nin darbe tarihi, darbelerin oluş biçimi ve hedeflerinin yanı sıra perde arkasındaki aktörlere dair önemli çözümlemelerde bulunan Öcalan, sık sık anlatmaya çalışıp uyarılarda bulundu. Özellikle “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü’ adlı kitabında, 12 Eylül darbesini “Gladio savaşlarının ikinci dönemi” olarak tanımlayan Öcalan, 12 Eylül konusundaki görüşlerini “ABD elçisinin tezgahlayanları için ‘Bizim çocuklar iyi iş başardı!’ diye takdirlerini ifade ettiği bu darbenin kısa dönem için amaç ve sonuçları bilinmektedir. Darbenin amacı başta sol güçler olmak üzere içteki tüm muhalif hareketlerin ve şikayet odaklarının susturulması ve tasfiye edilmesi, yerine rejim anayasası gereğince küresel finans kapitalin hegemonyasına bağlanmış, ihracata (dış sömürüye açılma) dayalı bir ekonomik düzenle Türk-İslam ideolojisine dayalı yeni bir sosyal, siyasal ve kültürel faşist sistemin tesis edilmesidir” sözleriyle dile getirdi.
Belirleyici olan Gladio’dur
12 Eylül’ün darbenin yine yansıtılmak istendiği gibi Türk güçlerinin güdümünde gerçekleştirilmediğini vurgulayan Öcalan, şu değerlendirmeyi yaptı: “Gladio’nun 1960’lar sonrasında yoğunlaşan ve 12 Mart muhtırasıyla tırmandırılan savaşlarının doğal bir sonucudur. Belirleyici olan NATO’nun, Gladio’nun merkezi ve Türkiye uzantılarıdır. Türk iç güvenlik güçlerinin rolü destekleyici olmaktan öteye gitmez. Bu dönemde PKK’ye yönelik Gladio faaliyetleri genelde sol kapsamında değerlendirilmiştir. Herhangi bir sol örgüte yönelik olarak uygulanan bastırma ve tasfiye etme yöntemleriyle PKK’nin üzerine gidilmiştir.
Bu süreçte Necati Kaya’nın (Pilot) benimle mutlaka görüşmek istemesi ve çok gergin ruh hali üzerinde durmak gerekir. Ayrıca Dev-Yol başta olmak üzere bazı sol güçlerle 1982’de geliştirmeye çalıştığımız Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi çalışmaları sırasında, Dev-Yol içinden bazı kişilerin sergilediği kuşkulu tavırları ve bu doğrultudaki çalışmaların sabote edilmesi sızma ve tasfiye güçleriyle bağlantılı olabilir. Dönemin Dev-Yol liderliğine soyunan Taner Akçam ve ‘Sarı Cemal’ denilen unsurun tasfiyeci pratikleri, sadece Dev-Yol’un tasfiye edilmesi açısından değil, PKK’ye yönelik tasfiyeler kapsamında da üzerinde önemle durmayı gerektirir. O dönemde ASALA’ya ve Önderi Agop Agopyan’a yönelik suikast ve tasfiye benzeri çabalar (ki başarılı olmuştur) PKK’ye karşı da geliştirilmiş ama başarıya ulaşmamıştır. Her iki tasfiye ve suikast çalışmasında sol maskeli unsurlar kullanılmıştır. 12 Eylül faşist darbesi sonrasında solun tasfiye edilmesinde sadece kaba baskı ve işkenceler rol oynamamış; örgütlerin bünyesindeki (PKK dahil tüm örgütler söz konusudur) sızmaların da bu tasfiyelerde önemli rolleri olmuştur.”
İslamcı-Milliyetçi cunta
Öcalan, 11 Mayıs 2011’de İmralı Adası’nda avukatlarıyla yaptığı görüşmede de AKP hükümetinin darbe pratikleriyle olan ilişkisine dair dikkat çekici tespitlerde bulundu. Bu görüşmede, “AKP, 2002’den bu yana kendi cuntasını oluşturarak, bu cuntadan aldığı destekle Kürtleri tasfiye etmeye çalışıyor” diyen Öcalan’ın tespitleri şöyle: “ABD ile anlaşarak kendi cuntasını oluşturdu. ABD-AKP anlaşması sonucunda geleneksel ulusalcı-milliyetçi cunta yerine, İslamcı-milliyetçi cunta oluşturuldu. AKP böylece hegemonik iktidarını kuruyor. ABD de bu yeni cuntaya destek verdi. Zaten geçmişin ulusalcı-milliyetçi cuntası teşhir olmuştu, açığa çıkmış ve yıpranmıştı. Bu cuntayla işlerin yürümeyeceğini anlayan ABD, AKP ile birlikte İslamcı-milliyetçi cuntayı oluşturdu. Tabi bunların hepsi ABD’nin bölgesel politikaları dahilindedir. AKP cuntası vardır! Yeni İslamcı-milliyetçi cunta, ulusalcı-milliyetçi cuntadan daha derin, daha tehlikeli ve daha örgütlüdür. Yapılanmaları daha güçlüdür. Bu cuntanın ABD ile anlaşması daha derindir. İşte AKP bu derin İslamcı-milliyetçi cuntaya dayanıyor.”
12 Eylül’le hesaplaştığı filan yok
Öcalan’ın kitabında üzerinde durduğu bir diğer konu, AKP hükümetinin her fırsatta dile getirdiği “12 Eylül ile hesaplaşma” söylemi. AKP’nin kamuoyunda 12 Eylül ve Kenan Evren ile hesaplaşıldığı yönünde bir algı yaratma çabası içerisinde olduğunu belirten Öcalan, buna dair “AKP’nin 12 Eylül’le hesaplaştığı filan yok. Bunların hepsi tezgâhtır, oyundur. Aslında Evren’in ifade vermesi daha önce hazırlanan bir senaryonun sonucudur. AKP, Kenan Evren’in zorla ifadesini almıyor. Evren, kendi isteğiyle ifadesini veriyor” dedi.
Darbe mekaniği uyarısı
Öcalan, “diyalog süreci” döneminde kendisiyle görüşen İmralı Heyeti üyelerine de yine önemli değerlendirmelerde bulundu. Öcalan, özelikle Sakine Cansız’ın 9 Ocak 2013’te Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez ile birlikte Paris’te katledilmesi üzerine Gülen Cemaati üzerinde daha fazla yoğunlaştı.
23 Şubat 2013’te İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmede Öcalan, işlenen bu cinayetler ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın 7 Şubat 2012’de Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya’nın talimatıyla ifadeye çağrılması üzerinden “Bir darbe mekaniği var, fakat derinliğini tam fark edemiyorum” diyecekti. Öcalan, Gülen cemaatine ilişkin ise şunları kaydetti: “Cemaatin merkezi ABD’dir. Bana göre Fetullah bir zavallıdır. Benim buraya alınmamla birlikte Fetullah da ABD’ye alındı. Bir yazar ‘Fetullah Gülen, Nur Hareketine sızdı’ diyor, ‘Kesin bilmiyorum, Kemalistlerin sızması’ diyor. Fetullah Gülen ABD’de yaşıyor. Yüz yirmi devlette okul açmış. Bu para nereden geliyor? Florida kontrgerillanın eski merkezidir. Türkeş ve Latin Amerika’daki kontrgerilla orada yetiştirildi. Yeni merkez ise Utah’tadır. Emre Uslu vb. orada eğitildiler. Kontrgerilla sağda ve solda örgütleri ele geçirdi. Kontrgerilla ABD merkezlidir.”