HABER MERKEZİ
- Mapuçe halkı, Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesinden aldığı ilhamla, çeşitli Şilili gruplarla birlikte Şili ve Wallmapu Bölgesi Kürdistan’la Dayanışma Komitesi’ni kurdu.
- Bu komite, Kürt mücadelesi ile ilgili bilgileri yaygınlaştırmak için bir iletişim platformu ve onların örgütlenme modelini Şili ve Mapuçe bölgelerine taşımak için faaliyet yürütüyor.
- Jineoloji kavramı Şili ve Arjantin’de özellikle ilgi çekici. Komitenin üyesi Lua Montiel, “batılı ve kolonyal feminizmi aşmamıza ve kadın mücadelelerinin yeni bir deneyimini öğrenmemize yardımcı oluyor” diyor.
Kürtler Batı Kürdistan’da (Rojava) bir devrimin öncülüğünü yapıyorlar. Kapitalizme alternatif olarak geliştirdikleri sistem dünyanın dört bir yanında yankı buldu. Toplum olarak Demokratik Konfederalizm doğrultusunda örgütleniyorlar. Bu sistem, özgürlükçü yerel yönetim, toplumsal ekoloji ve feminizm fikirlerini bir araya getiren etik bir siyasi örgütlenme biçimi.
Rojava fikriyatının Latin Amerika’da kök saldığı yerlerden biri de, Şili ve Arjantin’deki en büyük yerli grubu olan Mapuçe halkının toprakları olan Wallmapu. Mapuçeler yüzlerce yıldır baskıya, yerinden edilmeye ve topraklarının ve bölgelerinin ellerinden alınmasına karşı mücadele etmekteler.
Kürdistan’la Dayanışma Komitesi
Mapuçe halkı, Kürt mücadelesinden ve özellikle de Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesinden aldığı ilhamla, çeşitli Şilili gruplarla birlikte Şili ve Wallmapu Bölgesi Kürdistan’la Dayanışma Komitesi’ni (Comite de Solidaridad con Kurdistán, Región Chilena y Wallmapu) kurdu.
Bu komite, Kürt mücadelesi ile ilgili bilgileri yaygınlaştırmak için bir iletişim platformu ve onların örgütlenme modelini Şili ve Mapuçe bölgelerine taşımak için faaliyet yürütüyor. Bu arada, Mapuçe halkının kendi kaderini tayin hakkını inkâr eden bir başka ülke olan Arjantin’de ise solcular ve feministler Kürdistan’ı ziyaret ettiler ve bu bölgede hayata geçirilen alternatif siyasi sisteme dair gözlemlerini kitaplaştırdılar.
Rojava, Suriye’nin kuzeyinde yer alan bir bölge ve bu bölgede yaşayan insanlar belki de tarihin en önemli devrimlerinden birini gerçekleştiriyor olabilir. Türk ve Suriye devletleri ile IŞİD’in askeri bir baskısına karşı, Kürt kadınları ve erkekleri halklarının özgürlüğü için birlikte savaşıyorlar.
Kürtler, şu anda Kobanê, Cizîr ve Efrîn’i içeren bölgelerini korumak için silahlı bir mücadele yürütüyorlar. Son bölge, yakın zamanda Türk devletinin silahlı güçlerince işgal edildi ve Kürtler geri almaya çalışıyorlar.
Yeni bir sistem inşa ediyorlar
Bu direnişin ortasında Kürtler, Demokratik Konfederalizm adı verilen ve kadın özgürlüğüne ve doğrudan demokrasiye dayanan yeni bir siyasi, sosyal ve ekonomik sistem inşa ediyorlar.
Toplumun radikal demokratikleşmesine yönelik bir proje bu ve liderleri Abdullah Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm kitabında ortaya koyduğu üzere, “Ulus devletin katı merkezli, düz çizgili, bürokratik yönetim ve idare anlayışına karşılık, tüm toplumsal gruplar ve kültürel kimliklerin kendilerini ifade eden siyasi oluşumlarla toplumun özyönetimini” gerçekleştirdikleri bir sistem. “Çeşitli düzeylerde atamayla değil, seçimle başa gelen yöneticilerle işler görülür. Asıl olan meclisli, tartışmalı karar yeteneğidir. Başına buyruk yönetim geçersizdir. Genel merkezi koordinasyon kurulundan (meclis, komisyon, kongre) yerel kurullara kadar her grup ve kültürün bünyesine uygun, çok yapılı, farklılıklar içinde birlik arayan kurullar demetiyle toplumsal işlerin demokratik yönetimi ve denetimi gerçekleştirilir.”
Mapuçeler Kürtler gibi…
Tıpkı Kürdistan’ın varlığının inkâr edilmesi ve Türkiye, İran, Irak ve Suriye ülkesel sınırlarına hapsedilmesi gibi, Mapuçe halkının tarihsel toprakları da Şili ve Arjantin devletleri tarafından sömürgeleştiriliyor. Bugün, bu toprakların yalnızca %5’i Şili’de resmen Mapuçe toprağı olarak tanınmış durumda. Wallmapu’nun çoğunluğu, bölgenin doğal kaynaklarını sömüren zengin ailelerin, devletin veya şirketlerin kontrolü altında.
Mapuçelerin kendi kaderlerini tayin hakkının inkârı yeni bir şey değil. İspanyol sömürgeciliğinden bu yana, Mapuçe halkı, Şili devletinin sayısız baskıcı ve haksız eylemiyle zorla göçe maruz bırakıldı ve toprakları ellerinden alındı. Türkiye’nin Kürtlerine çok benzer şekilde, Mapuçeler ulusal polis ve ordunun şiddeti altında topraklarının ellerinden alınışına şahit oldular. Kürt çocukları gibi Mapuçe çocukları da polis tarafından vurulup öldürüldü.
Mapuçe yeniden militarize ediliyor
Mapuçe halkı 2015 yılında Türkiye’nin güneydoğusundaki Sur, Cizre ve diğer Kürt bölgeleri askeri sıkıyönetim altındayken de bir ortaklık hissetti. En yüksek sayıda Mapuçe’nin yaşadığı bölge olan Araucanía da ordu güçlerinin en güçlü varlığının olduğu yerlerden biri.
Bu yerli grubu şu anda hakları ve toprakları için mücadele ediyor ama hükümetlerin hiçbiri özerkliklerini tanımıyor. 1973’te, 73-90 arası devam etmiş olan Augusto Pinochet rejimi altında, rejim karşıtı Mapuçeler işkenceye maruz bırakıldı, sürgün edildi ve kaybedildi. Mapuçe toprakları şu anda sağcı Piñera başkanlığı altında yeniden militarize ediliyor.
Mapuçe ve Kürt mücadeleleri, tamamen farklı iki kıtada ve kültürde sürmesine rağmen, sanıldığından çok daha bağlantılı. İki grup da kendi kaderlerini tayin hakkı ve tarihsel topraklarını korumak ve kendi kaynaklarının kontrolü için mücadele eden ve bu nedenle devlet şiddetine maruz kalan yerli halklar. Aynı zamanda, ABD tarafından başlatılan sözüm ona “teröre karşı savaş”ın da ceremesini çekiyorlar.
Türk devleti ve Türkiye’nin baskıcı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyen diğer ülkeler açısından, Kürt hareketi, bu silahlı mücadele Kürt halkına karşı amansız bir devlet şiddetine yanıt olarak ilan edilmiş olmasına rağmen (dillerini konuşmaları bile yasaktı), devlete karşı silahlı mücadele yürüttüğü için bir terör hareketi sayılıyor.
Türk devleti sadece kendi kimliklerini inkâr eden Kürtleri destekliyor: Yani hem özgürlük hareketine karşı çıkan hem de Erdoğan’ı destekleyenler. Türkiye’de, Türkiye’nin Suriye’deki Kürt bölgelerini işgalini eleştiren sosyal medya gönderileri bile insanın terör suçlaması ile karşı karşıya kalmasına neden olabiliyor. Erdoğan’ı destekleyenlerse terörist olarak görülmüyor elbette.
Kesintisiz ırkçılık
Bu durum, güneydeki Mapuçe halkının başına gelenle aynı. Sömürgeleştirme sürecinden bu yana Mapuçeler en az üç gruba ayrıldılar: Kesintisiz ayrımcılığa ve ırkçılığa maruz kalmaktan kurtulmak anlamına gelecekse kimliklerini terk etmeyi kabul edenler, kayıtsız kalanlar ve dillerini konuşmaya devam edenler (Mapuçe dili de yasaklanmıştı) ve/veya topraklarını ve özerkliklerini geri almak için siyasi ve toplumsal örgütlenmelere aktif şekilde katılanlar.
Devletin dikkatinin üzerinde toplandığı grup, tıpkı Kürtlerde olduğu gibi bu sonuncular. Mapuçe kimliği adına mücadele yürüten insanların var olması, sadece Mapuçelerin çok olduğu yerlerin değil, politize olduğu yerlerin de militarizasyonuna neden oldu. Onları kriminalize etmek için devlet belirli bir yasa çıkardı: Antiterör Yasası. Bu yasa ilk kez Pinochet diktatörlüğü döneminde rejime karşı olan aktivistleri tutuklamak, işkence etmek veya suçlamak için çıkarılmıştı. Diktatörlük sona erdiğinden beri ise politikleşmiş Mapuçeleri hapse atmak ve hatta idama mahkûm etmek için kullanılıyor.
Machi Linconao’nun tutuklanması
Mapuçe toplumunun önde gelen yaşlılarından, sağaltıcı Machi Francisco Linconao’nun başına gelenler bunun örneği. Linconao, zengin bir çift olan Lucksinger-Mackay’in yangında ölmesi ardından devlet tarafından suçlandı. Bu çift Mapuçe nüfusunun en yoğun olduğu bölgelerden birinde yaşıyordu. Çift birçok şirketin sahibiydi ve Şili’nin en zengin ailelerinden biri olarak tanınıyordu.
Machi Linconao, iki devlet görevlisinin evine onu bu cinayetle ilişkilendiren sahte deliller yerleştirmesi ardından hapse atıldı. Linconao’nun aslında Mapuçe topraklarını savunduğu için tutuklandığını herkes biliyordu. Açlık grevinin ve ülke çapında siyasi dayanışmanın ardından serbest bırakıldı ve devlet en sonunda onu mahkûm etmek için kullanılan kanıtların sahte olduğunu kabul etti.
Bir kadın paradigması
Mapuçe ve Şilili aktivistler, Kürdistan ve Şili’deki halk hareketlerinin bu şekilde kriminalize edilmesine kolektif şekilde karşı çıkmak için Şili ve Wallmapu Bölgesi Kürdistan’la Dayanışma Komitesi’ni kurdular.
Bu komitenin üyesi olan Lua Montiel, Toward Freedom’a “Kürt siyasi projesini ve onun merkezinde yer alan kadın özgürlük hareketini yaygınlaştırmak” için faaliyet yürüttüklerini söyledi. Grubun organize ettiği faaliyetlerin bazıları komite üyelerinin eğitimi için kurslar ve Demokratik Konfederalizm hakkında atölyeler.
Kadınlar, “bir kadın paradigmasının yaratılması” anlamına gelen Jineoloji üzerine konuştukları toplantılar yapıyorlar. Jineoloji, Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesinden doğan bir kavram ve Montiel’e göre, “kadınların ve toplumun bilime ve bilgiye erişebilmesini” ve bu ikisi arasındaki bağlantıların güçlendirilmesini amaçlıyor.
Batılı ve kolonyal feminizmi aşmak için
Jineoloji kavramı Şili, Arjantin ve Latin Amerika’daki diğer ülkeler için özellikle ilgi çekici çünkü Montiel’in de açıkladığı gibi, “batılı ve kolonyal feminizmi aşmamıza ve onların yüz yüze oldukları savaş bağlamını dikkate alırsak, kadın mücadelelerinin yeni bir deneyimini öğrenmemize yardımcı oluyor.”
Benzer şekilde, Arjantin’de Kürt özgürlük hareketini destekleyen ve hareketin fikirlerini yaymak ve Latin Amerika’ya taşımak için diğer komitelerle işbirliği içinde faaliyet yürüten sayısız insan var. Örneğin bu komite, Arjantinli yazarlar Rom Vaquero Díaz ve Leandro Albani tarafından yazılan Mujeres de Kurdistán, La Revolución de las Hijas del Sol (Kürdistan’dan Kadınlar, Güneşin Kızlarının Devrimi) kitabının tanıtımı için bir etkinlik düzenledi.
Kürtlerin ektiği tohum Latin Amerika’da
Latin Amerika’daki halklar Kürt deneyimini sadece öğrenmekle kalmayıp, bu örgütlenme tarzını atölyeler, makaleler ve yeni örgütlenme stratejileri üzerinden Şili ve Mapuçe halklarına da taşımak istiyorlar.
Şili Mapuçe komitesinin üyesi Nahuel Valenzuela’nın söylediği gibi, bu grup “geniş bir aralıktan bireyliklerin yanı sıra özellikle anarşist alanlardan ve devrimci ve sosyalist eğilimlerden kolektifleri dahil etmek isteyen geniş bir sol alan olarak düşünülebilir.”
Kürtlerin ektiği tohum Latin Amerika’da bu deneyimi paylaşmak isteyen aktivistler sayesinde kök salmaya başladı bile. Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu gibi Kürt mücadelesi de benzer deneyimleri paylaşan yeni grupların, komitelerin, örgütlerin ve insanların ortaya çıkmasına ilham veriyor ve onları tek bir mücadele gibi bir araya getiriyor: Gerçek özgürlüğümüz için mücadele.
* Pilar Villanueva feminist bir aktivist ve Zanganos Dergisi editörü.
Kaynak: Toward Freedom
Çeviri: Serap ŞEN
Yeni Özgür Politika