HABER MERKEZİ
Mevcut dünya sınırlarında hiçbir ülkenin kutsal sayılabilecek, saygıya değer, sevilecek kadını yoktur, demek çok keskin bir yargı ama acımtırak bir doğru. Kutsallıktan boşalan bir çağın, yalan ile örülmüş bir tarihselliğin eşiğinde duran insanlık, bu günahla yaşayarak her gün kavruluyor. Kadını tutuşturmayı amaçlayan ateş artık bütün evreni, insan olmaya dair bütün anlamları yakıyor. Kadınlara eskileri hatırlayabilecekleri, tarihi gerçeği ile yaşayabilecekleri bir mekân bırakılmamıştır. Bütün ülkeler erkek aklın yaratımı olan haritalarla bölünüp parçalanınca, kadının tutunacağı bir mekândan da söz edilemez ve kadın açısından kendine ait bir zaman yaratmak istemek, en ölümcül savaşa girişmektir.
Eril örgünün simgesi olan sisteme kılıç çekmektir. Kadın olmak en zor insan konumunda olmanın ifadesidir. Erkek gerçeğinin yaşadığı soruna her çapta bir değerlendirme ya da yorum bulabilirsiniz, ama kadın sorununa ancak evrensel çapta bir akıl ve duygu ile yaklaşılırsa doğruya yaklaşılmış olunur. Yaşadığımız kamusal alanlarda nereye dönsek bir erkek kurumu ile karşılaşırız, kuramını binlerce yıl icra etmiş, kurumunu ve kurum konumunu sağlamlaştırmış bir erkek dünyasında kadınlar adeta nefessiz bırakılmıştır. Kadınlar için her gün üretilen bir cinsiyetçilikle yaşamak gerçek aklın ölümüdür. Nasıl bir yalanla karşı karşıya olduğunu bilmek daha doğru bir yaşam arayışına vesiledir, ama yalanı benimseyerek yaşamak affı zor bir vicdansızlıktır. Eril ideoloji; eril dilinin sivriliğini yontarak her hücreye sızmayı şimdilerde iş biliyor. Ve böylece toplumun iç dinamikleri çürütülüyor. Hayat tanımsız bir kadınlık ve ucubeleşmiş bir erkeklikle gerçek anlamından boşalıyor.
Toplumsal gerçeğin yaratımında öncü olan kadın bugün toplumsal tüketiciliğin öncüsü yapılmaya çalışılıyorsa, bunu kapitalizmin insanlık değerlerinden aldığı intikam olarak algılamamız hiç de yanlış değildir. Çünkü kapitalizm kendi karşıtı olan ahlaki politik toplumun mimarının kadın olduğunu çok iyi biliyor. Bu açıdan kadını politika dışındaki alanlarda sömürüyor, ahlakın çürütülmesinin nesnesi haline getiriyor. Kapitalizmin en büyük silahı, tarihsel akış içinde kutsal olanı yaratan elleri, bugünün eylemleri içinde devşirebilmesidir. Kapitalizm en çok sevgiliyi sevgiliye öldürten, çocuğu babaya öldürten, kadını erkeğe öldürten sistemdir. Gerçek kadının özü sınıfsız, ırksız, devletsiz, despotsuz olunca açığa çıkabilir, gerisi yeni kadın katliamlarına kapı aralamaktan öteye gitmez.
– Bugün dünyada her üç kadından biri fiziksel şiddet görüyorsa,
– Her yıl yaşları 5 ile15 arasında değişen iki milyona yakın kız çocuğu fuhşa zorlanıyorsa,
– Dünyada her 6 dakikada bir kadına tecavüz ediliyorsa,
– ABD’de her yıl dört milyon kadın şiddete maruz kalıyorsa,
– Güney Afrika’da her 90 saniyede bir kadına tecavüz ediliyorsa,
– Çin’de 1 milyon kız çocuğu sadece kız oldukları için anne karnında öldürülüyorsa,
– Irak’ta savaşın ilk aylarında yirmi bin kadına tecavüz edildiyse,
– Her yıl 2 milyon kadın uluslararası kadın ticaretinde kullanılıyorsa,
– 15- 40 yaş arası birçok kadın toplumsal cinsiyet kökenli şiddet nedeniyle ölüyor ya da yaralanıyorsa,
– Kürdistan’da her yıl yüzlerce kadın bedenini ateşe veriyor, intihar ediyor, namus cinayetlerine kurban gidiyor ve hiç tanımadığı bir erkeğe para karşılığında satılıyorsa,
– Her üç kadından biri dövülüyor, cinsel ilişkiye zorlanıyor ya da taciz ediliyorsa,
– Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70’i ‘sözde’ erkek arkadaşları tarafından öldürülüyorsa Ve bu oranlar her gün biraz daha yükseliyorsa…
Ölüm yalancı ve zalim erkekliğin yarattığı bu karanlık dünyada kol geziyor, yaşamın kutsallığına kıyam getiriyor demektir. Ve her gün binlerce kadın sesli ya da sessiz aramızdan ayrılıyorsa, ölümün soğuk nefesi kadınların ensesinden, bedenlerinden ve ruhlarından hiç eksik olmuyorsa, yeni doğacak her varlık ana rahmine geri dönmek istiyor demektir.
Ölümün her türlüsünü yaşamaya açık bırakılan kadın kişiliği asla uzun vadeli yaşamları düşüncesinin merkezine koymaz, kısa vadeli, yanıp tutuşmak ve sonra tükenmek gibi, algılarsanız yaşamı, güzel eylem sahibi olamazsınız. Bunca çirkinliğe tabi tutulan kadın ne gerçek anlamda yaşayabilir nede bu kadınla onurlu yaşanabilir. Size hep çirkin muamele ediliyorsa, kendinizi aşağılık hissetmemeniz için bir gerekçe yoktur. Hakaretler hayatınızın her anında karşınıza çıkıyorsa, içinizden kimseye güzel söz söylemek gelmez. Size mülk gibi yaklaşılırsa, aklınıza kendinize ait olma fikri gelmez, başkasına ait olanın, kendi özüne bir güzellik ekleme gibi bir fikri gelişemez. Böyle inşa edilmiş bir kadın aynaya kendisi için bakmaz, kendisi için var olmaz, ruhuna sahip çıkamaz. Bedenine saygı duymaz, ısmarlama duygularıyla gerçek anlamlar yaratamaz. Sistemin yaratımı olan kadın kendinden başka herkesindir. Alıştırılmış kadın köleliği böyle bir şeydir, korku ve karanlıktan ibaret, sonradan inşa edilmiş sosyal bir yapılanmadır ve bu gerçekliğin kadın doğası ile hiç bir alakası yoktur. İnşa edilen iradesiz cins kimliklerine karşı koyup kendini tanrısal bir güçle yeniden yaratmadan nefes almanın anlamı bile tartışmalıktır.
Medya DOZ
Devam edecek…