Halk Savunma Merkez Karargah komutanlarından Bahoz Erdal, Stêrk TV’de katıldığı bir programda önemli açıklama ve değerlendirmelerde bulundu.
HABER MERKEZİ – Halk Savunma Merkez Karargah komutanlarından Bahoz Erdal, Stêrk TV’de katıldığı bir programda, Türk devletinin yürüttüğü özel ve psikolojik savaşı değerlendirdi. Erdal, bu savaşın geçmişten günümüze nasıl yürütüldüğü, bugün yol açtığı sonuçlar ve gerilla mücadelesine ilişkin önemli tespitler ve uyarılarda bulundu.
Savaşın Türk ordusu ile gerilla arasında olmadığını belirten Erdal, ambargoya, ajanlaştırma faaliyetlerine, tutuklamalar, korku iklimine ve ailelere düşen sorumluluklara dikkat çekti. Erdal, her Kürt ailesinin bir savaş cephesi haline geldiğini kaydetti.
PSİKOLOJİK SAVAŞLA HALKTA KUŞKU YARATMA POLİTİKASI
Erdal, Türk devletinin özellikle özel savaşla, halk arasında kuşku oluşturmayı amaçladığına dikkat çekti. Aç bırakma, tutuklama ve öldürmeye varan bir yıldırma kampanyası yürütüldüğünü belirten Erdal, şöyle konuştu:
Türk devletinin yürütmüş olduğu özel savaşı sade bir dil ile, kendi yandaş basını yoluyla yürütmüş olduğu propaganda olarak adlandırabiliriz. Bu propagandanın amacı da halkımızın yürütmüş olduğu özgürlük mücadelesine karşı inançsızlaştırmak, halkın kendi gücüne karşı inancını kırmak, çaresizlik psikolojisini yaratmaktır. Aynı şekilde halkın gözünde devleti ‘büyük ve yenilmez, zayıflatılamayan’ bir güç olarak gösterip, insanlarımızın zihinlerinde devleti bu şekilde yenilmez bir güç olarak resmetmek ve böyle bir algı oluşturmak istemektedirler. Fakat sadece son dönemlerde yürütülen bu özel savaş propagandası değil, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, halkımız üzerinde soykırım eksenli özel savaş, sistemli olarak uygulanmaktadır. Bu özel savaş, yalana ve kandırmaya dönük olup, halkımız nezdinde ikirciklik yaratma, mücadeleye karşı kuşku oluşturma amacıyla yapılmaktadır. Bundan dolayı propagandadan tut, yalandan tut, tutuklama, aç bırakma ve öldürmeye kadar yapılan kırımlar bu amaca hizmet temelinde kullandıkları yöntemlerdir. Tüm bunların yapılma nedeni olarak da Kürt insanının Türk devleti karşısında boyun eğip, teslim alınması temelinde yapılmıştır. Yani Kürt insanının yüreğinde ve beyninde korku yaratılmak istenmektedir.”
GERİLLA DEVRİMCİ BİR GÜÇ, TOPLUMSAL BİLİNCE SAHİP
Özel savaş ve psikolojik savaşın çok kirli yöntemlerle yürütüldüğünün altını çizen Bahoz Erdal, son yıllarda başvurulan yöntemler ve sonuçlarını şöyle değerlendirdi:
“AKP iktidar sürecinde Türk devleti, bir kez daha özel savaş ve psikolojik savaşı çok farklı kirli yöntemlerle yürüttü. Bu dönem iki farklı süreç olarak değerlendirilebilir. İlk süreç için, AKP faşist iktidarı halkımız nezdinden kendisine karşı farklı fikirler oluşturmak istiyordu. Sanki kendi iktidarları, Kürtleri tanıyor, sorunu çözmek istiyor ama önünde farklı engeller varmış gibi bir algı oluşturma çabasındaydı. Bu engellerden ilki olarak önce orduyu hedef göstermiş daha sonra Fetullah Gülen cemaatini, en son olarak da sorunun çözümü önünde dış güçler engel oluyormuş gibi bir algı oluşturmak istemekteydi. Bu şekilde halkı, güçlü ve yoğun bir şekilde verdiği mücadelesinde gevşetip “Kimliğimizi kabul eden bir hükümet var” diye kendi iktidarına karşı umut oluşturmak istedi. Bu algı operasyonun 2014- 2015 yılına kadar, sistematik olarak sürdürdü. 2015 yılından bu yana, AKP arkasına almış olduğu devletin tüm gücüyle, bu sefer şu algıyı oluşturmak istedi. “Ben devletim ve güç sahibiyim, büyük bir ordu ve gelişmiş savaş tekniğine sahibim. Sizin bize karşı savaşma gücünüz ve imkanınız yoktur” gibi bir düşünce oluşturup, bunu da havuz medyası aracılığıyla halkımıza karşı terör silahı olarak yürütmüştür. Kuşkusuz her iki süreçte de bazı insanlarımız bu özel savaş saldırılarından etkilenmiş de olabilir. Fakat sonuç olarak bu durum çok fazla uzun sürmemiştir. Çünkü işgalci güçlerin mevcut yaklaşım ve saldırıları ortadadır. Gerillaya karşı bu durumların farklı bir etkisi yoktur. Gerilla devrimci bir güç olup, tarihsel ve toplumsal bir bilinç formuna sahip olmak durumundadır. Gerilla mevcut düşmanın gerçekliğini iyi tanımaktadır. Çünkü her gün çetin savaşları yaşamaktadır. Kendi mücadele tarihini iyi bilmektedir. Kendi gücüne, taktik ve stratejisine inanıyor. Fakat bir ihtimal ki toplumumuz üzerinde düşmanın bazı etkileri olmuş olabilir. Fakat biz inanıyoruz ki, gerillanın yaratmış olduğu kazanım ve geldiği mücadele düzeyi ile halkımız Türk devletinin bu Kürt soykırımcı zihniyet ve yüzünü daha da iyi görmektedir.”
90’LARDAN GÜNÜMÜZE DEĞİŞEN SAVAŞ KOŞULLARI
“Son üç yıldır Türk devletinin özellikle Erdoğan iktidarının tüm umudu, savaş tekniğidir” diyerek, teknik yoğunluklu yürütülen savaşa dikkat çeken Erdal, 90’lı yılların başından günümüze değişen savaş koşullarını şöyle değerlendirdi:
“Bu savaş tekniği içerisinde, özellikle savaş uçakları ve keşif uçaklarına güvenmektedir. Çünkü savaşa karşı bir inançları ve umutları kalmamış ve gerçek anlamda ordularına hiç güvenmemektedirler. 35 yıldır yürütmüş oldukları tüm kirli savaş yöntemlerine artık bir bütün olarak herhangi bir inançları kalmamıştır. Keşif uçaklarını 2008’den beri gerillaya karşı kullanılmaktadır. Kuşkusuz bu teknik, gerillanın hareketi ve tarzı üzerinde bir etki yaratmakta ve bazı engeller de oluşturmaktadır. Bu bir gerçektir. Fakat Kürdistan gerillası bir savaş gücü olarak, 35 yıllık savaş sürecinde kendisini, taktik ve tarzını her türlü koşul ve imkana göre değiştirebilip yenileyebildiğini ispatlamıştır. Bunun fazlasıyla örnekleri vardır. Hatırlıyorum 91 yılına kadar, gerilla ve Türk devleti arasında gerçekleşen savaşta çok fazla teknik kullanılmamıştı. Daha çok karadan savaş yürütülüyordu. 91’de Türk devleti kobra helikopterlerini satın aldı ve 91’i 92’ye bağlayan kışta, Bakur’daki kamplarımıza yönelik saldırıların çoğunu, bu helikopterler ile gerçekleştirdi. Türk devleti tüm umutlarını buna bağladı ve “bu helikopterlerle gerillayı tasfiye edeceğiz” diyerek, Bakur’da kobra kullandılar. Başur’da da savaş uçaklarıyla saldırdılar. O süreçleri takip edenler bilirler, kışın her gün abartılı gerilla kayıpları vererek, “şu kadar gerilla öldürdük cenazeleri karların altındadır, baharda cenazeleri ortaya çıkacak” diye çok fazla bu silahlar üzerinden propaganda yaptılar. Gerçekten de savaşta yeni kullandıkları silahlardı. Fakat kısa bir süre içerisinde gerilla güçleri, bu tekniğe karşı tedbirlerini alıp gereken adımları attılar. Daha sonra bu silahlar artık savaş içerisinde normal silahlar haline geldi.”
GERİLLA FAŞİZMİN TÜM UMUTLARINI BOŞA ÇIKARDI
“Yine ilk olarak, 93-94 yılları arasında tanklar üzerinden termali kullandılar. O da o zaman yürütülen savaş içerisinde yeni bir teknikti ve belli bir mesafeye kadar da vurabiliyordu. Bu anlamda ona da büyük umutlar bağlayıp, “termali tankın üzerinde konumlandırdık, bundan sonra gerilla hareketini sıfıra indireceğiz. Bu şekilde sonuç alacağız” dediler. Gerilla kısa bir süre içerisinde bunu da tanıyıp, gereken tedbirleri geliştirdi. Bilindiği gibi 2007’de Erdoğan Amerika’ya gidip Bush ile görüşme yaptıktan sonra Amerika predator denen bu keşif uçaklarını Erdoğan’a verdi. Halkımız da yakından biliyor ki T.C devleti bunlara çok büyük umutlar bağladı. 2007’yi 2008’e bağlayan kışta Türkiye’nin tüm basını büyük bir propaganda yürüttüler. “Amerika’dan aldığımız yeni teknikle bu sefer sonuç alacağız” dediler. Türk ordusunun komutanı olan Büyükanıt o zaman “tüm kampları ve hareketleri izliyoruz ve denetimimizdeler” diyerek, bu heyecan ve umutlar ile 2008 baharında Zap alanını işgal ettiler. Şimdi de yaptıkları şey o dönemde yaptıklarıyla, aynı şeydir aslında. 2007’de başlayan bu keşif uçaklarının sayıların arttırıp, diğerlerini taklit ederek farklı şekillerini yaptılar. Bunları savaşta kullanarak tüm umutlarını buna bağlamışlar. Öyle bir propaganda yapıyorlar ki sanki bu uçaklar Türkiye devletini mevcut durumdan kurtaracak. Evet, bu tekniğin savaşta etkiler var, nasıl ki kobranın, F-15’lerin, termalin savaşa ilk girdikleri süreçte savaş üzerinde etkiler olduysa, hiç kuşkusuz bu uçakların da bir etkisi vardır. Fakat gerillanın kendini yenileme kabiliyeti ve yaratıcılığı bunu etkisizleştirebilmektedir. Gerilla son dönemlerde, güçlü eğitim ve yenilenme süreçlerini yaşadı. Geliştirdiği savaş tecrübesinin birikimi yol ve yöntemdeki yaratıcılığıyla, atacağı adımlar ile bu tekniği de etkisizleştirip Türk faşizminin tüm umutlarını da boşa çıkarıp havada bırakacaktır.”
AMARGONUN AMACI KÜRDÜ AÇ BIRAKMAKTIR
Türk devletinin savaş çakarı ile sonuç alamayınca yine klasik yöntemlere başvurduğunu söyleyen Erdal, özellikle halka uygulanan ambargoya işaret etti.
Erdal şöyle konuştu:
“Türk devleti, son dönemlerde “savaş uçaklarıyla sonuca gideceğiz” diyorlardı. Fakat bununla herhangi bir sonuca varamadığını görünce, tekrardan eski klasik yöntemlere başvuruyor. “Kürdistan halkı ve bölgesine ambargo uygulayacağız, gerillayı aç bırakacağız” diyerek, sanki gerilla onların askeri gibi parayla savaşıyormuş gibi düşünüyorlar. Yani bu ahmaklar, gerillanın büyük dava insanı olduğunu, mücadelede büyük bir bağlılık ve inanç temelinde savaştıklarını daha anlamamışlar. Bu yoldaşlar, özgürlük davasının savaşçıları, halkının ve ülkesinin fedaileridirler. Devrim için canlarını her an vermeye hazırdırlar. Yaşam koşulları zorlaşıp, düşman saldırıları arttıkça, gerillanın düşmana karşı olan kin ve öfkesi daha da artmakta, buna karşı da mücadeleye olan bağlılık ve inançları üst düzeye ulaşmaktadır. Her şeyden önce geçen 35 yıllık süre zarfında gerilla, en zor imkan ve koşullarda yaşayıp savaşabileceğini ispat etmiştir. Bu anlamda, artık gerilla kendi kendine yeterli bir düzeye ulaşmış ve Kürdistan halkımız da eskisi gibi değildir. Onların bahsettiği şeylerde zaten gerçekleşecek olan şeyler değildir. Eğer ki gerçekleşse bile, mücadele tarihimizde yaşanmış olduğu gibi, gerilla ağaç yapraklarını da yese, toprağı da yese, ayakkabısız kalıp, karın içinde battaniyesiz de kalsa tüm bunları yenecek güçlü irade ve kararlılığıyla, işgalci güçlerin tüm planlarını altüst edecektir. Bu hakikati düşmanın da anlaması gerekiyor.”
Erdal, “Gerillayı lojistiksiz bırakma bahanesiyle Kürdistan’a ambargo uygulamak istiyorlar” diye ekledi.
Bu yöntemi daha önce deneyip sonuç alamadıklarını bildikleri için, bu şekilde gerillayı zor bir duruma sokamayacaklarını kendilerini de çok iyi bildiğini ifade eden Erdal, şöyle devam etti:
“Bu ambargoyla, esas olarak halkımızı cezalandırmak istiyorlar. Halkımızı tutuklama ve katletmeyle teslim alamayacaklarını gördükleri için, bir kez daha aç bırakmaya çalışarak halkımızın iradesini teslim almaya çalışıyorlar. Bu ambargonun esas amacı gerilla değil, halkımızı hedef alan bir saldırıdır. Hiç bir ülkede görülmemiştir ki toplum bazında yaşlılara, kadınlara ve çocuklara karşı böyle bir uygulama yapılsın. Bu kirli yöntemlerin, dünyada hiçbir örneği ve benzeri de yoktur.”
AJANLAŞTIRMA FAALİYETLERİ
Türk devletinin yoğun bir şekilde ajanlaştırma faaliyetlerine de değinen Erdal, bunun Osmanlı’dan bu yana “Kürdü Kürde kırdırtma” politikası olduğunu hatırlattı.
Erdal şöyle konuştu: “Türk devleti, Osmanlıdan bu yana her zaman Kürdü Kürde kırdırıp bu şekilde sonuç almayı istemiştir. Şimdide aynı yöntem denenmektedir. Her ne kadar Kürdistan özgürlük gerillası, bu gerçekliği ortaya koymuş ve bu anlamda halkımızı uyarıp, faşizan yöntemleri sonuçsuz bırakmışsa da Türk devleti bir kez daha bu yöntemde ısrar etmektedir. Koruculuk sistemi Kürdistan’da yenildi ve şu anda Türk devletinin omuzları üzerinde bir yük durumundadır. Zaten son süreçte, birçoğunu da koruculuktan attılar. Şu anda, ailesi korucu olan ama kendisi düşmana karşı gerilla saflarında savaşan arkadaşlar bulunmaktadır.
Türk devleti; MİT, jandarma ve emniyet işbirliğiyle son dönemlerde, özellikle istihbarat üzerinde durmaktadır. Devlet, şunu iyi biliyor ki eğer ellerinde yüzde yüz netleşmiş bir istihbarat yoksa, Türk devletinin o tekniği tümden etkisiz ve anlamsızdır. Yani bu tekniğin bir işlevinin olabilmesi için, onlara gerilla kampları ve hareket tarzına yönelik somut bilgilerin gitmesi gerekiyor. Bu savaşı istihbarat ve teknik üzerinden yürütmek istiyorlar. Peki istihbarat onlara nasıl gider? Gerillayla bir ilişkisi olmayan kişiler, onlara somut bilgiler götüremezler. Çünkü gerilla hakkında herhangi bir bilgi sahibi değildirler. Gerillayla yakından alakalı ve iletişimi olan kimlerdir? Yurtsever insanlarımız, milislerimiz, gerilla aileleri ve şehit aileleridir. Bundan dolayı düşman da özellikle bu aileler üzerinde durmaktadır. Bu aileler içerisindeki bireylerin bir zafiyetini yakalayıp, daha sonra da onları çağırıp tehdit ediyorlar. Onlara “Ya siz bize bilgi verirsiniz, ya da biz sizin bu zayıflığınızı biliyoruz buna göre yaklaşırız” diyerek onları korkutmak ve ağır cezalar ile tehdit ediyorlar. Bunun gibi örnekler yaşanmıştır.
Yurtsever bir aile olup çevrede tanınan bir aile olmasına rağmen, düşman ailenin içindeki bir kaç zayıf kişiyi düşürerek, onlar üzerinden gerilla hakkında bilgi edindiği olmuştur. Bunun için, Türk devleti tüm yoğunluğunu yurtsever ailelere vermiş ve o aile içerisinde zayıf kişileri düşürüp, bu şekilde onları bu saldırılara ortak hale getirmek istiyorlar. Bu anlamda yurtsever ve şehit ailelerimizden isteğimiz, düşmanın bu tuzaklarına karşı duyarlı ve temkinli yaklaşmalarıdır. Zayıflık dedikleri, gerillayla herhangi bir iletişim ve bağı görür ve tespit ederse, düşmanın geliştireceği özel ve psikolojik savaşa karşı, cesaretli ve duyarlı olunmalıdır. Bu gibi insanlarımız, yurtseverlik ve insanlık görevlerini kendi özgürlük davalarının sorumluluğu için yapıyorlar. Bu anlamda hem kendileri duyarlı olmalı ve hem de birbirlerine karşı sorumlu ve duyarlı davranmalıdırlar. Çünkü düşman, değer aileleri ve en yurtsever ailelerimize karşı kuşku yaratmak, onların eliyle Şehitlerden ve devrimden intikam almak istemektedir.”
AJANLAŞMAYA KARŞI YURTSEVER AİLELERE BÜYÜK SORUMLULUKLAR DÜŞÜYOR
Ajanlaştırma politikasına karşı yurtsever ailelere seslenen Erdal, gerekli duyarlılık ve tedbirlerin geliştirilmesini istedi.
Erdal bu konuda şunları ifade etti: “Bunun için yurtsever ailelere büyük sorumluluklar düşmektedir. AKP, Ergenekon ile birlikte özel güçler oluşturmuşlardır. Eski yıllarda bize karşı Kürdistan’da yıllarca savaşmış, subaylar ve komutanlardan oluşan güçler oluşturulmuştur. Örneğin gizliden bize karşı oluşturmuş olduğu, SEDAT adında bir güç var ve bu biraz da basına yansıdı. Bu gibi benzeri güçler oluşturmuşlardır. Daiş’i Suriye’de eğitip savaş taktiklerinde geliştirenler de yine onlardı. Çünkü Daiş yeni bir güçtü, bu kadar savaş taktiği ve tarzını nereden öğrenebilmiştir ki? Örneğin gerilla tarzını, yine patlayıcıları kullanmayı elbette bu güçler öğretti. Şimdi hem Suriye’de, hem Irak’ta ve hatta Bakur’da her bölgede bir kaç kişiyi düşürüp, ki eskiden hançer timleri olarak adlandırılıyordu bunlar, şimdi de daha küçük birimler halinde bir, iki veya üç kişi şeklinde, tazı gibi kullanılıyorlar. Yani daha yeni ve ince bir siyaset tarzı ile Kürdü Kürde kırdırtmak istiyorlar. Birinci hedefi, özellikle yurtsever çevrelerdir. Çünkü yabancı ve gerilladan uzak olan kesimler, onlara gerilla hakkında bilgi veremezler.
Bu anlamda inanıyoruz ki halkımız tüm bunları görüyor, gereken duyarlılığı ve tedbiri de geliştireceklerdir. Legal çalışma alanından tutalım, sivil toplum kurum ve kuruluşlarına, köylerden muhtarlara kadar herkes bu konuda duyarlı olmalıdır. Bu son süreçte bu kadar muhtarı görevden almalarının temel nedeni işte budur. Koruculuktan fayda kalmadığı için, köy muhtarlarını ajanlaştırmak istiyorlar. Kabul etmeyenleri ise, görevden alıyorlar. Halkımızın buna karşı duruş ve tavrı yurtseverliğin bir gereği olmakla birlikte, değerli ve anlamlıdır. Çünkü ajanlığı kabul etmemiş, kendi halkının kanında elleri olmasını istememiş ve buna karşı da tavır sahibi olmuşlardır.”
EN TEHLİKELİ YÖNELİM ÖZEL SAVAŞTIR
Türk devletinin topum üzerindeki en tehlikeli yöneliminin özel savaş olduğuna dikkat çeken Erdal, şöyle devam etti: “Türk devleti AKP iktidarı sürecinde, “Biz savaş ile PKK’yi ve Kürt halkını teslim alamadık, bunun için Kürt halkına ve Kürdistan devrimine her yönüyle saldırmamız gerekiyor ki sonuç alabilelim” diyerek mücadele karşısında yenilgisini itiraf etti. Bu saldırıların bir yönü askeri, diğeri yönü ise siyasi saldırılardır. Askeri olarak tecrübelerimiz vardır. Türk ordusuna karşı, 35 yıllık bir savaş tecrübemiz vardır. Yer yer zorlanmalar yaşasak da herhangi bir bölgede bir birliğimiz darbe yese bile, askeri anlamda, özgürlük gerillası bugün sadece Kürdistan gerillası değil, tüm Ortadoğu’nun gerillasıdır. Gerilla öyle bir güce ulaşmış ki, Türk ordusunun gücü gerillayı zayıflatmaya yetmemektedir. Siyasi anlamda da Kürt halkının belli bir tecrübesi oluşmuştur. Bazen sorunlar ve yanlışlar oluşuyor olsa da, Kürtler siyaseti de öğrenmişlerdir. Fakat halkımız için şu anda en çok tehlikeli olan şey, sistematik bir şekilde yürütülmekte olan özel savaştır. Bu özel savaş, toplum üzerinde yürütülmek istenen en tehlikeli yönelimdir. Halkımızın en çok bu konuda duyarlı olması gerekiyor.”
AİLELER ÇOCUKLARINI KORUMALI, İHANET ETMEMELİ
Kürt aileleri çocuklarına sahip çıkmaya ve korumaya çağıran Erdal, bazı ailelerin “çocuklarına ve kendi kimliklerine karşı büyük bir ihanet yaptıklarını” söyledi.
Erdal şunları söyledi: “Ailelerimiz çocuklarına sahip çıkmalıdır ama doğru bir şekilde sahip çıkmalıdırlar. Mesela katılan gençlerden bazıları şunları söylüyor. “Anne ve babalarımız Kürtçe kanalları izlememize izin vermiyorlardı” Neden? Çünkü öyle düşünüyorlar ki, eğer çocukları Kürtçe kanalları izlerlerse, gerilladan ve özgürlük mücadelesinden etkilenir ve katılabilirler. Yine genç arkadaşlar “ailemiz bize devrimden, savaştan, düşmanın aile üzerindeki zulmünden bahsetmiyorlardı. Hatta bazı şehit aileleri bile vardı ki, Şehit arkadaşlardan etkilenip katılmayalım diye, bizim yanımızda Şehit arkadaşlardan bahsetmiyorlardı” diyorlar. Yine aileler “Çocuğumuz olaylara karışmasın, okulunu okusun ve ileride bir geleceği yaşamı olsun” diyerek sözde çocuklarını korumak adına böyle yaklaşıyorlar. Hatta bazı anne ve babalar vardır ki, evin içinde çocukları ile Türkçe konuşuyorlar. ‘Türkçeyi erken öğrenip, ileride okulda başarılı olsun ki iyi bir üniversiteye gidebilsin’ diye düşünüyorlar. Yani bu şekilde aileler, belki iyi bir niyet ile bunları yapıyorlar. Fakat tüm bunlar birer büyük günahtır. Bu yaklaşımla aileler çocuklarına ve kendi kimliklerine karşı büyük bir ihanet yapmaktadırlar. Yani bu şekilde çocuklarını koruyamaz, ileriye dönük bir gelecek vaat edemez. Kendi isteğin ile çocuklarını Türkleştirmek iyi bir niyet ile düşmana hizmet etmektir.
Bir anne, bir baba kendi çocukları ile Türkçe konuşarak, onlara kendi dillerini unutturarak ne dünyada, ne de ahirette kabul edilmeyen bir suç işlemektedirler. Bazıları diyor ki, “Biz Müslümanız” sen nasıl bir Müslümansın ki, Allah-u Teala’nın verdiği dili inkar ediyor, çocuklarını kendi ana dillerinden uzaklaştırıyorsun. Bu büyük bir suç ve günahtır. Senin ne hakkın var ki çocuklarını kendi öz tarihinden ve kültüründen uzaklaştırıyorsun. ‘Düşman o aileye geçmişte neler yapmış’ neden tüm bunları çocuktan saklayarak, onları kendi tarihi geçmişinden koparmaya çalışıyorsun. Eğer sen gerçek bir anne ve baba isen, bu çocuklara kendi öz tarihi belleğini ve terbiyesini öğretmek zorundasındır ki yarın öbür gün bu çocuk kendini o düşmana karşı korumayı ve mücadele etmeyi bilsin.”
KENDİ TARİHİNİ VE DİLİNİ UNUTMUŞ BİR TOPUM YARATMAK İSTİYORLAR
“Bu anlamda tüm geliştirilmek istenen bu saldırılar düşman tarafından bilinçli bir şekilde gerçekleştirilmektedir” diyerek sözlerini sürdüren Erdal, Kürt kültürü ve diline yönelik saldırılara karşı duyarlı olunmasını istedi.
Erdal şöyle konuştu: “Düşmanın Kürt kültürü ve dilini yok etmeye yönelik saldırılara karşı, aileler de duyarlı olmalı ve onları boşa çıkarmalıdırlar. Her anne ve her baba için bu görev ve sorumluluk birer dini, yurtseverlik ve insanlık görevidir. Her aile çocuğuna düşmanın geçmişteki ve şu anda yapılan saldırıları anlatmalı, onları düşman karşısında güçlendirecek tarihsel bilinçten yoksun bırakmamalıdır. Çocuklarını doğru tarih, toplumsal sorumluluk ve ahlaki ilkeler temelinde yetiştirmelidirler. Şimdi düşman bizden kaç kişiyi şehit düşürse, o bizi zayıflatmıyor tam tersine güçlendiriyor. Düşman şu anda fiziki bir soykırımdan ziyade, bu şekilde Kürt kültürünü ve dilini yok etmeye çalışarak, kendi kendine karşı yabancılaşmış bireyler ve kendi tarih ve dilini unutmuş bir toplum yaratmak istemektedir.”
SAVAŞ SADECE GERİLLA İLE TÜRK ORDUSU ARASINDA DEĞİL
Savaşın sadece gerilla ve Türk ordusu arasında olmadığını, bir bütün olarak Kürt halkına yönelik bir savaş yürütüldüğünü belirten Erdal, şöyle devam etti:
“Mevcut durumda savaş, sadece gerilla ve Türk ordusu arasında gerçekleşen bir savaş değildir. Savaş bir bütün olarak, Türk işgalci devletinin halkımız üzerinde yürüttüğü topyekun bir savaştır. Çünkü Kürtlerin varlığını kabul etmeyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Şu konuyu önemle vurgulamak istiyorum ki, Erdoğan geçenlerde Moldovya’ya gitti. Orası küçük bir yerdir ve az bir sayıda Türk nüfusu yaşamaktadır. Fakat Erdoğan: “Buradaki Türklerin özerkliğinin olması gerekiyor, kendi dil ve kültürlerini korumaları gerekiyor” dedi. Aynı şekilde Almanya’ya Bulgaristan’a Kerkük’e yani nereye gidiyorsa Türkler için bu şeyleri söylüyor. Bu anlamda her Kürt insanın bunu anlaması gerekiyor. O Türkler orada azınlık bile değil, sadece bir grup insandırlar. Kuşkusuz o sayıdaki bir grup insanın da kendi kültürlerini yaşama hakları vardır. Ama biz bir halkız, kendi topraklarımız üzerinde yaşıyoruz.”
KÜRT VE KÜRDİSTAN ADINI HERŞEYİ SİLMEK İSTİYORLAR
Erdal, Türk devletinin Kürt ve Kürdistan adına ne varsa yok edip tarihten silmeyi hedeflediğini vurguladı.
“Türkler bu coğrafyaya gelmeden önce de, Kürt halkı burada kendi dili ve kültürüyle yaşıyordu. Ama şu anda Kürdün kendi diliyle konuşmasına bile tahammülleri yok. Kürt ve Kürdistan adına ne varsa, ortadan kaldırıp yok etmek istiyorlar. Türk devletinin tek amacı sadece PKK gerillasını şehit edip PKK’yi tasfiye etmek değil, bir bütün olarak Kürt ve Kürdistan adına ne varsa yok edip tarihten Kürtlüğü silmek istemektedir. Yani bir Kürt insanı bunu nasıl kabul edebilir? Doğada yaşayan en küçük canlının yuvasına dokunulduğunda, küçük bir canlı olmasına rağmen, bir refleksi bir tepkisi vardır. Biz bir halkız, bir milletiz, tarihimiz ve bin yıllara dayanan bir kültürümüz dilimiz var. Halk olarak bu coğrafyada köklerimiz var.”
KARŞI KOYMUYORSAN GÜNDE 5 VAKİT NAMAZ KILSAN DA ANLAMI YOK
Türk devletinin Kürt karşıtlığına ve soykırım saldırılarına karşı koyulması gerektiğini kaydeden Erdal, Müslüman Kürtlere de seslenerek, eğer bir refleks gösterilmiyorsa, “Değil ki günde beş vakit namaz kılsın, sabahtan akşama kadar namaz kılsa da o kişinin namazının bir anlamı ve önemi yoktur” dedi.
Erdal şunları dile getirdi: “Devlet bu kadar Kürt karşıtlığı ve soykırımı temelinde üzerimize geliyorsa, o halde buna karşı da her bir Kürt insanı, Kürt kadını ve gencinin bir refleksi olmayacak mı? Herhangi bir insanın bu kültürel soykırıma karşı bir refleksi yok ise, o kişi insanlığını yitirmiştir. Değil ki günde beş vakit namaz kılsın, sabahtan akşama kadar namaz kılsa da o kişinin namazının bir anlamı ve önemi yoktur. Onun yeri cehennemdir, çünkü o kendini inkar etmiştir. Oysa Allah seni Kürt olarak var etmiştir. Dilin Kürtçe, ülkense Kürdistan’dır. Sen nasıl bir Müslümansın ki, kendini bu düzeyde inkar edebiliyorsun. Eğer sen insan ve bir değer sahibiysen nasıl oluyor da bunu kabul ediyorsun. Bu devlet ki Kıbrıs’taki bir kaç grup Türk için “devlet haktır “ diyor. Yine Moldovya için de “özerklik” diyor. Fakat biz milyonlarca nüfusa sahip, kendi toprağı üzerinde yüzyıllarca yaşamış bir halkız. Devlet bu topraklar üzerinde yaşayan bu kadar kadim bir halk olmamıza rağmen, Kürt halkını bu şekilde soykırımdan geçirmek istiyor. Sen de tüm bunların üzerine “Ben çocuklarımı seviyorum, onların başı belaya girmesin” adı altında ya da bazı aileler çocukları gerillaya katılmasın diye sen o çocuğu sağır ve dilsiz büyütüyorsun. Tarihi kökleri olan kimliğinden koparıp, Türkleştiriyorsun. Bundan daha büyük yaşanacak bir ihanet durumu yoktur.”
HER KÜRT AİLESİ BİR SAVAŞ CEPHESİDİR
Erdal, “Bu anlamda bu yoğun ve zorlu mücadele sürecinde, her Kürt ailesi, bir savaş cephesi durumundadır. Bu yönüyle onlara da büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Savaş sadece dağda gerilla ve Türk ordusu arasında değildir” vurgusunda bulundu.
Kaynak: ANF/Dicle FERAT