HABER MERKEZİ
Kadının ne olduğuna dair sayısız imge, sembol ve yargı yaratılmıştır. Ama her imge sis perdesini daha da kalınlaştırmıştır. Yine hiçbir insana uygulanmayan ahlaksızlıklar, günahlar kadına uygulanınca gizli kapaklı yapılır, tecavüzler örtüktür, kadınların erkeğin uyuyan güdülerini uyandırdığı ise açık… Kadınlara gizliden sahip olunur, kapalıdır ama kadınların günahı agoralarda, recm meydanlarında ödetilince her şey açıktır…
Artık açıklık ve kapalılığında erkek sisteminin vicdanında öğütüldüğünü öğrenmiş bulunuyoruz. Gerçekten açık olan ne, kapalı olan nedir, bu açıklık ve kapalılık neye ve kime göredir… Birbirine zıt olan bütün kavramlar en çok kadın varlığı baz alınarak deneyimleşmeye devam ediliyor, örneğin temizlik ve kirlilik kavramları bu konuda başat rol oynuyor; sözde günahları kanla temizlemek, namusunu kanla temizlemek, kirlilik olmuyor, çünkü erkeğin hafızası tanrılar adına çok kan döküldüğüne odaklanmıştır. Tanrı’ya kan sunmak kirliliği kovmakla eşitlenince kurbanlarda her çağda kadınlar oluyor. Töre cinayetleri kanla namus temizliğinin, erkek tanrının yargılarına göre kurban seçmenin adı değil de nedir? Yine aynı törelerde, gerdek gecesi sabahında sergiye çıkarılan kanlı çarşaf helal çiftleşmede dökülen kanı temiz namus diye gösterir, kan dökülmezse kadını haram, kirletilmiş sayan zihniyet, elbette ki temizlikten kan dökmeyi anlayacaktır. Öldürdüm demeyecek onun yerine namusumu temizledim diyecektir…
Tecavüzcü zihniyet, kan dökmeye meyillidir; iktidara bulanmış bir algıyla kızlığı bozarken, zihninde her zaman tecavüze açık bir kadın da yapar. Bu bozma ve yapma eylemi, çirkin kadın yaratmanın ve kutsiyeti ele ayağa düşürmenin eylemidir. Hayatın merkezine böyle çirkin emellerle yapılandırılmış bir ilişki ve cinsellikle yaşamak zorunda kalmak çok gurur kırıcıdır ve bunu en iyi anlayabilecek kadındır. Ayrıca hiçbir tecavüz kısa vadeli zevkler için yapılmaz, tam tersi uzun vadeli ruhsal bir esareti amaçlar. Kadın bedenindeki estetik ve güzelliğin böylesi bir hoyratlıkla suiistimal edilmesi, insanlığın cinsel olarak onur kırılması yaşamasının sebebidir. Günümüz çiftleşmelerinin birbirini çoğaltmak için mi, yoksa birbirini tüketmek için mi yaşandığı bu yüzden bir muammadır.
Aslında bu büyük utancı içinde barındıran ilişkiler gerçeği kendini her an farklı şekillerle kavramlaştırarak bataklığın içinde nefes alma yanılgısından kurtulmuyor ve bazı kavramların perdesi arkasında saklanıyor. Gerçekten sormak lazım; temiz-kirli, açık-kapalı, günah- sevap, içeri-dışarı, namus -namussuzluk, özel- genel, mahrem ve namahrem sözleri hangi zihnin inşasıdır. Kadın dışında ideolojik olarak bu kadar kurgulanmış, başka bir varlık var mıdır? Bu denli kendinin dışında herkesin olan başka bir madde ve mana var mıdır? En sistemli ve derinlikli ideolojikleştirme kadın etrafında geliştirilince, esaretin en katmerlisi kadın beyninin kıvrımlarında yaşanmaktadır. En trajik olan ise kadının bu kurgulara, ideolojilere inanmasıdır…
Kadının layık olmadığı fikir ve zikirler kendini dinlere, topluluklara nasıl böyle kabul ettiriyor sorusu bizi tarihi yolculuklara çıkarıyor. Kadının gerçek tarihine ters, hakaretlerle dolu bunca uygulama, neyin karşılığında ve ne hakla yaşatılıyor, en ağır bedeller ne uğruna ödetiliyor sorularının cevabı bugünkü kadınların ruhunda hala bir sır gibi saklanıyor. Örneğin İslamiyet’ten önce üç kadın tanrıçanın, Lat, Uzza ve Menat’ın mekânı ve onların putlarının yükseldiği gökyüzünün altında, günümüz Mina tepesinde şeytan taşlanıyor, aslında yüzyıllar öncesinin üç kadın tanrıçası huşu içinde taşlanıyor.
Kadın çok ileri düzeyde yüceltme kadar aynı ölçüde derin bir alçaltmanın da nesnesi konumundadır. Eğer bir nesneyi kendine ait hissediyorsan, ona her türlü yakıştırmayı yapabilirsin; hem tapabilir, hem de lanetleyebilirsin, hem masumiyetin-ahlakın, hem de ayartıcı şeytansı özelliklerin ve kirliliğin cisimleştiği bir tanım ile isimlendirebilirsin. En çok kurgulanan varlık olarak kadın, mitolojilerin de dinlerin de felsefe ve sanatın da vazgeçilmez, işlevsel öğesidir. Kadın, etrafında adeta bir dünyanın, toplumun ve insanın bilinç ve ruh olarak yeniden kurulduğu bir senaryo yazılmıştır. Kadını kimliksiz, tanımsız bırakan sistem, bununla da yetinmemiş, kadın aracılığı ile erkeği ve bütün toplumu da cinsiyetsiz ucubelere dönüştürmüştür.
Bu gerçekliğin dışavurumundan da anlayacağımız gibi şimdiye kadar kadına dair niyetler ve zihniyetler sadece kadını değil toplumun bütün değerlerini hedeflemiştir. Bugünün kadınını ifade edecek binlerce çirkin özellik sıralanabilir, ama bu ne verili sistemi ne sistemin mimarı erkeği temize çıkarır, nede tarihin bütün külliyatını kadın kimliğinde görmemizi engelleyebilir. Zaten bugünün sisteminde şekillenen kadının en büyük yanılgısı; güncel çirkinlikle yaşayıp, tarihi güzelliği hatırlamamasıdır.
Kadın şahsında çarpıtılan tarih, toplumun bütün algısını, kültür ve ahlakını değiştirmiştir. Ve ters yüz edilen bir tarihle yaşamak kadar onur zedeleyici bir şey olamaz. Hem de gerçekler insanlığın örtülmüş hafızasında çığlık çığlığayken…
Bilinmelidir ki kadını ve gerçek tarihi merkezine almayan her türlü ideoloji, bilim ve mücadele biçimi başarıya ulaşamayacağı gibi üstü bin bir yalanla örtülen evrensel gerçekleri de doğru bir şekilde yaşayamaz. Çünkü yaşama dair her şey kadının kaybedişinde gizlidir, gerçek tarihle buluşmak ise arayış sahibi olacak kadar soyluluk gerektirir. Kendine insanım diyen hiçbir insan bugün bize sunulan çarpık tarih anlayışıyla yaşayamaz, eğer yaşıyorsa yalana bulaşmış, vicdandan boşalmış olarak yaşıyordur. Kadının geçmiş tarihini görmezden gelip bugün insanca yaşayabileceğini düşünmek, hele insanlık için mücadele ettiğini iddia etmek en vahim hafızasızlığın yansımasıdır.
Medya DOZ
Devam edecek…