Öz savunma denildiğinde bir insan ya da topluluğun veya bir hayvan ya da hayvan grubunun yaşamına ya da kendisine ait olana karşı yönelen bir saldırı karşısında kendisini koruması akla gelir.
HABER MERKEZİ – Öz savunma denildiğinde bir insan ya da topluluğun veya bir hayvan ya da hayvan grubunun yaşamına ya da kendisine ait olana karşı yönelen bir saldırı karşısında kendisini koruması akla gelir. O halde saldırı pozisyonunda olana bir şeye karşı bir canlının kendisini koruması için geliştirdiği yada kendisinde var olduğu mekanizmayı kullanma biçimi de diye biliriz. Tarihsel olarak ele aldığımızda ise doğadaki tüm canlıların doğal yapılanmasında mutlaka bir savunma mekanizması bulunmaktadır. Bu durum, yaşamın sürdürülmesi önünde ortaya çıkabilecek engelleri aşmaya yönelik olarak şekillenmiştir. Kirpinin okları, gülün dikeni, kartalın gagası ya da pençesi, kedinin tırnağı, ya da birçok duyu organının gücü gibi örnekler bu konuda sıralanabilir. Bu durum gösteriyor ki, doğal olarak farklı canlılar ortamında adına ne denilirse denilsin, var olan biyolojik-genetik düzenlemeler birinci dereceden yaşamın sürdürülmesiyle ilgili oluyor.
Bu da gösteriyor ki Tüm canlıların var oluşundan bu yana sistematik olarak yaşamlarını sürdürmeleri için geliştirdikleri farklı farklı savunma biçimlerini pratiğe koymasıdır. Özellikle insanların doğumundan belirli bir yaşa kadarki süre içinde dış etkenlere karşı savunmasız kaldığı ve canlarına son vermeye kadar gittiği görülmektedir. Buda gösteriyor ki özellikle insanların gerek doğal gerekse insanların saldırılarına karşı yaşamlarını sürdüre bilmeleri için çeşitli savunma mekanizmaları ortaya çıkarmaları gerekmektedir. özellikle Kılan ve Kabilelerin öncesinde dış etkenlerden korunmak için insanların mağaralarda kalmaları yada dağın yüksek zirvelerinde barınmaları gelişmişti. Tabi sonrasında doğada yaşanan yırtıcı hayvanlara karşı savunma araçlarının geliştirilmesi vb. şeylerin gittikçe yaygınlaşması olmuştur. Anlaşıldığı gibi öz savunmanın insanlarda kalınan koşul ve yaşanan süreç karşısında geliştiğini söylesek yerinde olacaktır.
Ya Kendini Savunur Yada Yok Olma İle Karşı Karşıya Kalınır
Bir ceylanın yada bir tavşanın savunma biçimi olan duyarlılık çoğu zaman kendisini saldırılara karşı korumuştur. Yada bir insanın dış saldırılara karşı araç ve gereçleri geliştirip kullanmaları yaşamlarını sürdürmelerini sağlamıştır. Düşünsene duyarsız olan bir tavşanın yada bir ceylanın ne kadar rahat yok edilebileceğini biliyoruz. Aslında diye biliriz bir insanında saldırılar karşısında savunmasız kaldığında ölüm ile sonuçlandığı kesindir. O halde bir tehdit olan “saldırıya” karşı ya karşılık verip kendini savunursun yada yok olursun kavramı bilmek lazım. Yani bir eko sistem olan dünyanın her hangi bir zincir halkasından kopmamak lazım. Bir atomun moleküllerinden ayrılmadığı gibi… aynı şekilde doğal savunma biçiminden olan ağacın mevsimlere karşı yaprak dökmesi, gülün dış tehditlere karşı dikenin olması canlı kalmak için yaptığı mücadele biçimidir. O halde insanlarında dış tehditlere karşı savunma mekanizmasını geliştirme mecburiyetindedir. Bu durumun tersine bakıldığında diye biliriz ki bir çok kabilenin günümüze kadar gelememesi baskı ve saldırılar karşısında her hangi bir savunma mekanizmasını oluşturmamasından kaynaklandığını yerinde bir tespit olur.
Öz savunmayı Geliştirmeyen Bir Bireyin Ya da Bir Tolumun Tarihi Tekerrür Eder
Bir toplumun ahlaki ve politik yeteneklerini özgür kılan ve koruyandır. O halde öz savunma bir canlı kalmayı sağlamak bir yandan ise yaşadığı ve inandığı değerler çerçevesinde özgürce yaşamayı sürdüre bilmesi için gerekli olan bir savunma mekanizmasıdır. Öz savunmanın özüne dönüldüğünde aslında varlık yokluk kavramı ile bir bütündür. Ya kendini savunur korur var olursun ya da aksine ebediyen yok olursun.
Tabi biz buna sadece askeri tarafından bakmamalıyız. Siyasi, askeri, kültürel yani bireyi ve toplumu özgür kılabilecek her türlü savunma mekanizmasını esas almak lazım. Öz savunma denildiğinde sadece askeri yönü ele alındığında yetersiz ve zayıf kalacaktır. Özellikle kültürel olarak güçlü bir şekilde öz savunmayı geliştirmediğinde toplumu gerçeğinden uzaklaştırıp bitme noktasına kadar getirecektir. Hatırlatılması için insanların Neolitikte kendi değerlerini ve topraklarını korumak için Kewan timleri adında savunma timlerini oluşturmuştu. Ancak şuana bakıldığında bu tür savunma sistemin yok denilecek kadar azdır. Zaten soykırım ve asimilasyon politikası da bundan dolayı gelişmiştir. İktidar gücü karşısında öz savunmayı geliştirmeyen topluluk, ya asimile edilip özünden uzaklaştırılmış ya da soykırımdan geçirilip varlığı süpürülmüştür. Bu gerçeklikle karşılaşan türde çok sayıda örnekler verebiliriz. Türkiye’de onlarca dil ve kültürden bazıları olan Asur, Kıldan, Laz ve Kürtçenin tamamen olmasa da büyük bir kısmı asimile olmuştur. Dili ile var olan bir topluluk savunmayı geliştirmediğinde yok olmayla karşı karşıya kaldığını toplumlar tarihinde sayısız örnekleriyle karşılaşmışız. Özellikle Türkiye de gelişen tekçi zihniyet birçok kültürü yok olmayla karşı karşıya bırakmıştır. Resmi dilin Türkçe olması ve birçok alanda dillerin konuşmayı yasaklanması o toplumun yok olmasına neden olmuştur. O halde diye biliriz ki öz savunmayı toplumun tüm değerlerini koruma açısında doğal bir ve hayati bir ihtiyaç olarak geliştirilmesi gerekiyor.
Aksi taktirde kozmos bir kültürün yaşandığı dünyada makineleşen bir toplum ve kendisini inkar eden bir birey ile karşı karşıya kalırız. Buna örnek ise kürtlüğünü inkar eden Kürt, Türk olarak kendisini gören Laz olup çıkarız. Yani insanın var oluşundan buy yana gelişen kültür ve değerlerin tamamen pasifleşip sadece günlük kullanılan pasif bir araç haline gelecektir.
Orta Doğuda Öz Savunmasız Kalan Kürtler
Yukarıda da değindiğimiz gibi öz savunma Bir toplumun ahlaki ve politik yeteneklerini özgür kılan ve koruyandır. Bunu esas aldığımızda o zaman Kürtler ahlaki ve politik yeteneklerini pasif bırakmış bitme derecesine kadar gelmiştir. Hatta faşist TC’nin yaydığı Kürtlerin kart kurttan geldiği cümlesine bile bakarsak yeterli olacaktır. Bu tür anlayışlar karşısında savunmayı geliştirmeyen Kürt topluluğu kadim bir kültürü olduğu halde kart kur ile nitelendirilmesi her şeyi açığa koymuştur. Ya kendini savunursun yada bitersin cümlesi esastır. Gelenek ve göreneklerini korumak, dil ve inançlarını korumak tamamen öz savunmaya girmektedir. Özellikle dil ve kültür yönünde toplumun kendisini geliştirip yaygınlaştırması faşist ve emperyalist güçlere karşı kendisini koruya bilecektir. Tabi buda eğitim ile mümkündür. Topluma hitap edecek bilgi ve düşünceleri yayarak dil ve kültürünü esas alacak şekilde eğitimler vermek vb gelişmeler öz savunmayı geliştirecektir. Tabi bunun aksi, şuan ki gerçeğimizi ortaya koymaktadır. Sümerlerin dikili taşlarından yazılı tarihi olan kadim tarihe sahip Kürtler kart kurt tan geldiği nitelendirilmiştir.
Nüfusu 50 milyonu bulan Kürt halkının azınlık olarak görülmektedir. Özellikle orta doğu güçleri içinde Kürtler ve kürtlük kavramı geçmemesi şaşırtıcı gelmemelidir. Buna benzer Laz’ın Asuri ve keldan’ların da yok olmaları ile aynıdır. Askeri siyasi ve kültürel bakımından savunmasız kalan Kürtler ve Kürdistan yüz yıllardır asimile edilmeye ve yok olmaya mahkum edilmiştir. Siyasi ve askeri olarak tanınmaması yetmiyormuş gibi bide Kasrı şirin ve Saykspikos antlaşması ile tamamen parçalatılmıştır. Eğer Kürtler içinde öz savunma gelişmiş olsaydı bütün bunların olması mümkün olmayacaktı. Kültür ve inançları doğrultusunda özgürce yaşayacağı kesindi. Buna örnek vermek gerekirse en son Rojava ve Bakür Kürdistanda gelişen öz savunma direnişlerinin Kürt halkını tekrardan kökünden yeşetmiştir. Canavarlaşan sistem karşısında fedaice direnen toplumun gerçeği ortaya çıkmıştır. Kubani, Şengal, Sur, Cizir, Nusaybin vb. yerlerde özgürlük şiyarı ile bilinçleştirilen toplum canı pahasına toprağını savuna bilmiştir. Kültür ve Ahlakını yok sayan sisteme inat kendisini geliştiren eğiten toplumun mühteşem direnişleri aslında bir toplumun öz savunmayı nasıl geliştirebileceğine örnek olmuştur.
Yani diyebiliriz ki bir toplumun yaşamını özgürce sağlaya bilmesi için kesinlikle öz savunmayı geliştirmesi gerekir. Kültürel ahlaki değerlerin tamamen koruya bilmesi ve ben varım diye bilmesi için ideolojik ve politik bir toplum yaratılmalıdır. Buda eğitim ve öz savunmanın en üst zirveye getirilmesi gerekmektedir.
Kaynak;
Reçber Şerzan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html- http://kursam.net/index.html