HABER MERKEZİ
Verimli Hilal’de ilk defa ana tanrıça Sterk veya Star adı altında göğe yükseltilerek ölümsüzleştirilen kadın, bu günde yeryüzünü güzelliklere açıp her düzeyde iyilik, doğruluk için mücadele etmek tanrıçalıktan pay almış güzel kalabilen kadının işidir. Ana tanrıça kültü, bu çağında temel ideolojik kimliği olmak durumundadır. Tanrıçalar çağında kadın kültü güneş, ay, yıldız gibi göksel değerlerle ifade bulurken, anlamlarda göksel ve yüceydi. Şimdilerde ise yerlerde sürünen değerlerin sözcüsü yapılmaya çalışılan kadın, tanrıça temsili doğal karakterini her gün yeniden diriltmelidir ki yaşam ancak bu şekilde anlam derinliğine yol açmaktadır. Tanrıça kültürünün neolitik tarım devriminin ürünü olduğu tartışmasız bir gerçek ve bu gün ilham kaynağı olarak önümüzde durmaktadır.
Tanrıçalıktan kasıt; kadının yüce değerlerini kendi kişiliğinde yaşatıp toplumu gerçek özüne döndürme çabasına yönelmeyi ifade ediyor. Ki Önderlik “Yeni tanrıça dininin müminleri gibi çalışacaksınız” dedi, bu bizim işimizin ve çalışmamızın ne olması gerektiğini de ortaya koymuş oluyor. Yitirilen insanlık değerlerini kazanmanın tanrıça kültüründeki adalet ve asaleti kişilikte somutlaştırmakla başlıyor. Tanrıça kültürü; kendini toplumuna adamasını bilen kadın gerçekliğini ifade ediyor. Kadının geçmişine bağlılığı bu gün yapacağı her işte yansırsa anlam kazanmış bir varlık olabiliyor.
Doğanın tahribine karşı amansız bir mücadeleci olmak, çarpık, homojen insan tipi üreten okul ve eğitim sistemleri yerine kendi doğasına dönen çocukların bilge öğretmeni olmak, bir erkeğin değil, bütün insanlığın kutsal amaçlarının kadını olmak, demokrasinin, politikanın, ekonominin asal üyesi olmak ve bu göreve layık olmak bütün olmaların, yeni oluşumların adı oluyor. Bu işler tanrıçalık yoluna girmiş kadının işleridir. Zira geçmişin tanrıçaları da bu işleri kusursuz yapmaya çalışan, kutsal kalmakta ısrar eden kadınlardı. Yaratan, doyuran, koruyan, eğiten, yöneten, üreten tanrıçalık ile bu gün topluma demokratik- ekolojik, cinsiyet özgürlükçü toplum paradigması, temelinde öncülük yapan kadınlık arasında oluşan farklar özsel değil, sadece koşulsaldır. Gelişen her türlü olumsuzluk sadece mücadele gerekçesidir. Mücadelede tanrıçanın en belirgin özelliğidir.
Önderliğin “Ay kadar sade, ay kadar derin, ay kadar ilham verici olmalısınız” sözünden de anlayacağımız gibi tanrıçalığın ilham verici derinliği ve sadeliği kişiliklerimizi kadının gerçek özüne ulaştıracak yegâne yol oluyor. Afrodit kadın tipinin güncelleştirilmesi bugünün çirkinliklerine karşı bir güzellik arayışı, aşkı özgürce yaşamak kadar, kendisi olabilmeyi ifade eden sahte yapılandırılmış kadın kişiliğinin tersine sadeleşen öz değerlerin kadın kişiliğinde somutlaşmasını ifade ediyor. Tanrıçalık bir toplumu, yeniden var etmenin bütün eylemlerinin yaratıcı gücünü, kadın gerçeğinin yaşama kattığı değerler bütününün anlam kazanması ve yüceltilmesinin bir sembolü olarak kutsallaşmış oluyor.
PKK’de kadın özgürlük mücadelesi de hiçbir zaman salt kadına haklar vermeye dayalı bir stratejiye dayanmamış, toplumsal hayatın yeni değerler üzerinden yeniden düzenlenmesiyle özdeş ele alınmıştır. Bugün de Önderliğimizin kadın hareketi açısından öne sürdüğü model ve perspektifler aynı yaklaşımdan bağımsız değildir. Demokratik- ekolojik, cinsiyet özgürlükçü toplum paradigması, temelinde hakimiyet ilişkileri yaratan bir sistemin aşılmasını hedeflerken, uygarlık tarihinin başından beri hakimiyet ilişkilerinin nesnesi konumuna getirilen doğa ve kadınla özgür bir yaşam etrafında şekillenmektedir.
Bugün de PAJK bir özgürlük hareketi olarak; Tanrıçalaşma olarak formüle edilen özgür kadın kimliğini, aynı özle yaratmak istiyor. Buda özgür yaşam gerçeğini ortaya çıkarabilecek kadın kimliğine atılmış yeni bir adım, yeni bir düzeydir. Özgür kadın kimliğini tarihin en gizlide kalmış kuytularından alıp günümüze taşımanın ve özgür kimliğini bulmuş kadın ile yeni bir toplumsal sitem yaratmanın formülüdür.
Tanrıçalaşma kültüründen esinlenerek; özgürlük yoluna girmiş kadın, bugün amacını tanrıçanın yaratıcılık özelliği, ihtiyaçların bilinci ve bu yönlü arayışlarda gelişen yüksek duyarlılık, azim ve emekle gösterip yaşatabilir. Bu konuda yüreğinde inanç taşıyan kadın; kendi şahsında bir toplumu yüceltip, insanlığa kaybettirilen saygınlığı tekrar kazandırabilir. Bu anlamda tanrıçalık soyut bir kavram ve kimlik değildir. Özgüvenle yola koyulmak, duygu, düşünce, yetenek ve iradesiyle hareket etmek de tanrıçalığın temel özelliklerindendir. Sevgi, hoşgörü, sadakat, gibi kavramlar yaşam tarzı olarak benimsendiğinde verili sistemin tam karşıtı bir karakter ortaya çıkar ve bu tanrıçalığın direniş dolu yolunun belki de ilk basamağıdır. Güncelde tanrıçalık en büyük direnişçilik olarak anlaşılmalıdır, özgürlüğü tekrar insanlık adına ısrar ve inatla kazanma direniş ve mücadelesi en belirgin tanrıça özelliklerinden sayılmalıdır.
Özgürlüğü en büyük aşk olarak ele almak, bu temelde egemen sistemin tüm aldatıcı aşk söylemlerine karşı, aşkın gerçek gücü haline gelmeyi başarmak da tanrıçalık bilincinin bir ürünüdür. Bilmek gerekir ki amacı özgürlük olanlar; kadın karakterini tarihle ele almak, bugünün iddia düzeyini de kadın özünün yaratıcılığıyla özümsemek durumundadır. Özünü bulmuş kadın gerçekliğinin neler yarattığını ve neler yaratabileceğini bilmek, kendini sosyalizme, insanlığa adamanın ön koşuludur.
Bu anlamda devrimci olduğunu iddia edenler bu tarihi bilinçle çirkinliğe karşı savaşım yürütüp, güzellik yaratma eylemine girişebilir. Gerçek devrimciler; soylu olana inanmak ve insanlık değerlerine sahip çıkarak varlıklarına anlam katabilirler. Bir devrimciye en çok yakışan kimlik, bütün toplumu benliğinde somutlaştırmış tanrıçaların çocuğu olmaktır. Bu kimliğin onuru ile işe koyulmak gerçek namustur. Özgürlüğün diğer adı olan bitimsiz enerji ile çalışmak ise, insanlığın öz değerlerine bağlı kalmakta ısrardır. Bunu başaran devrimci tanrıçaların öz çocuğu olma onuruna ulaşan, insandır.
Medya Doz
Bitti.