HABER MERKEZİ
24 Haziran genel seçimleri ardından, insan kaçırmalar ve kaybettirme girişimlerinde, belirgin bir artış ortaya çıktı. Önce kaybolan ve ölü bulunan çocuk vakaları, tüm kamuoyunun dikkatini çekecek bir yoğunlukta gerçekleşmeye başladı. Sonra Kürdistanlı iş insanları, yeniden kaçırılmaya ve ölümle tehdit edilmeye başladı. Bunlara paralel olarak da, ardı arkası kesilmeyen ajanlaştırma dayatmaları gelişti.
Son süreçte yoğunlaşan bu ajanlaştırma dayatmalarının hedef kitlesi, yurtsever gençliktir. Kaçırılıp ajanlık dayatılan, tehdit edilen insanların profiline bakıldığında, durum anlaşılıyor. Genelde aile ve yakın çevresi yurtsever olan genç insanlar hedefleniyor. Önceden kimlik araştırması yapılıyor, takibe alınıyor, belli zaaf ve zayıflıkları tespit ediliyor. Hatta bazı örneklerde, kişi fark etmeden bazı tuzakların içine çekiliyor. Uyuşturucu, sevgili ilişkisi adı altında fuhuş, pornografi, hırsızlık vb toplum ahlakının dışında görülecek bazı eylemlerin içine çekiliyor. Kişinin teslim alınmasında, iradesinin kırılmasında kullanılacak materyaller böylece oluşturuluyor. Zamanı geldiğinde ise kişiye daha açıktan bir yönelim içerisine giriliyor. Kişi kaçırılıyor; çeşitli adlar altında teslimiyet ve ajanlık dayatılıyor. Kabul etmeyince, kişinin önüne daha önce oluşturdukları düşürücü materyaller konuyor ve teslimiyete zorlanıyor. Birçok genç insan, içine çekildiği tuzağı önceden fark edemeyip düştüğü için, toplumsal çevresinin göstereceği tepkiyi göze alamayıp teslimiyeti istemeyerek de olsa kabul edebiliyor. Sonra da tam bir kişilik parçalanması ve ruhsal bunalımın içine giriyor. Suçlanıp, dıştalanacağını sandığı için, yakın çevresiyle paylaşmayıp kendisini yalnızlaştırdıkça, bataklığın içine battıkça batıyor.
İmha ve inkar siyasetinin önemli bir ayağı olarak geliştirilen bu zulüm dolu özel savaşın kirli uygulamaları, yeni değildir. 80’lerdeki cunta siyaseti, 90’larda özel savaşın bu tür kirli uygulamalarıyla devam etti. Gelişkin, yetişkin iş insanları, siyasetçiler, gazeteciler kaçırılıp katledildi. 90’lardaki faili meçhul cinayetlerin önemli sebeplerinden biri; kaçırılan yurtsever insanların onurlu, iradeli, yurtsever ve özgürlükçü duruşlarından taviz vermeyip, kendilerine dayatılan teslimiyet ve ajanlaştırmayı ret etmeleriydi. Son süreçte yaşanan kaçırılmalar, yine benzerdir. İnsan hakları ve hukuk çevreleri, ortaya çıkan bu durumları, 90’lı yılların uygulamalarına benzetmekte haklıdırlar. Aslında Erdoğan, 24 Haziran genel seçim meydanlarına Tansu Çiller ve Ağar ekibini çıkararak, 90’lı yıllara dönme siyasetinin işaretlerini vermişti. Bahçeli’nin de, Çakıcı ve katil ekibini cezaevinden çıkarma gayreti, aslında tabloyu tamamlıyor. Ancak, 90’lı yıllar ile bu gün arasında yaklaşık yirmi yıllık bir zaman farkı olduğunu görmek gerekiyor. Kirli plan, o yüzden tutmuyor.
Son yirmi yıl içerisinde, her yönüyle yaşanan birçok gelişme oldu. Hepsine şimdilik girmeyelim ama bir-iki faktörü belirtmeden de geçmeyelim. Kürtlerin bu günkü aydınlanma, siyasallaşma, kurumlaşma, örgütlenme ve kendilerini savunma düzeyleri ile 90’lı yılların düzeyi arasında, önemli farklar vardır. Bu günkü Kürt toplumu, özel savaşın kirli araçlarını daha iyi tanıyor. Yaşadığı soruları ve üzerindeki tehditleri dile getirebileceği, tüm topluma ifşa edip yardım alabileceği, birçok sivil demokratik kurum ve kuruluşu var. Yine elinde gelişen teknolojik imkanlar var. Anında iletişim ve anında ulaşım imkanları, bazen hayat kurtarabilir. Her yönüyle gelişkin, özgür basın ve medya kuruluşları var. 90’lı yıllarda Kürtlerin elindeki imkanlar bu düzeyde değildi.
Evet, Kürtler üzerindeki zulmün dozajı daha fazla artmıştır, ancak Kürtlerin bu zulümle baş etme imkanları da katbekat çoğalmıştır. Bu tür durumlar karşısında, var olan bu imkanların sonuna kadar kullanılması gerekir. Kaçırılan, tehdit edilen gençler, aile ve yakın çevrelerinden çekinip, kendilerini kesinlikle yalnızlaştırmamalıdırlar. Üzerlerindeki tehdit ve tehlikeyi fark eder etmez, ilgili kurum ve kuruluşlara hemen anında başvurup, üzerlerindeki kirli oyunu derhal deşifre etmelidirler. Durum ne olursa olsun, hem yakın çevrelerinden hem var olan kurum ve kuruluşlardan acil yardım istemelidirler. “Dışlanırım, itibarsızlaşırım, teşhir olurum, gururum kırılır” gibi kaygı ve korkulara girmemelidirler. Çünkü var olan özel ve genel savaş tehdidi, sadece kendileriyle sınırlı değildir, tüm Kürtlerin üzerinde aynı benzer tehditler vardır. Kürtlerin “varlığı” ve yarattığı değerler, hala büyük tehdit ve tehlikeler altındadır. Devrimci mücadelenin de bunun için hala sürmekte olduğunu, içine sürüklendikleri bu özel ve genel savaştan kurtulmak için daha devrimci yollara da başvurabileceklerini de ayrıca bilmelidirler.
Erdoğan ve AKP’si bu konuda; muhtar, müftü ve imam kılığındaki özel ordusunu devreye sokmuş bulunuyor. HDP’li seçilmiş muhtarları görevden alarak ya da tutuklatarak, yerlerine kendi ajan muhtarlarını yerleştiriyor. İşbirlikçi muhtarları aracılığıyla, Kürdistan’ın bütün köy ve mahallelerini, kendi kontrolüne almaya çalışıyor. Aslında bir yolunu bulabilse, Kürtlerin neredeyse evlerine bile Kayyum atayacak. Muhtarların yanı sıra, bir de Saray’a topladığı yüzlerce cami imamına da çok tehlikeli emirler verdi. Köy ve mahalle imamlarına hitaben, “doğu ve güney doğuyu boş bırakmamak gerekir” dedi. Bir de gençliğe yeterince el atmadıkları yönünde, onları eleştirdi ve gençlikle çok özel ilgilenmeleri gerektiğini söyledi. “Gençlere hitabınız çekici değil, bu üslubunuzla gençliği çizgimize çekemiyorsunuz, kandıramıyorsunuz, etrafımıza toplayamıyorsunuz, kendinizi onların gözünde çekici kılmalısınız, yenilemelisiniz, yoksa gençlik elden gidiyor” dedi. Yani imamlara verdiği emirle, gençleri AKP’nin kirli saflarına çekmek ve kendi kirli işlerinde kullanmak için, her türlü kirli yol ve yöntemi kullanmaları emrini verdi.
Sonuç itibariyle; Kürdistan gençliği şu anda MİT’in, Saray çetelerinin, mahalle muhtarlarının, müftü ile cami imamlarının denetim ve gözetimi altına alınmak istenmektedir. Kürdistan gençliğinin, kendi halkı üzerindeki soykırım tehdidine karşı mücadele istem ve azmi bastırılmaya, sindirilmeye ve kırılmaya çalıyor. Saray iktidarının yurtsever Kürt gençliğini hedef alan bu özel ve psikolojik savaş oyunlarına karşı, gençler uyanık olmalı ve son derece örgütlü davranmalıdırlar. Özgür geleceğin kendi ellerinde olduğunu unutmamalı, ülkesinin ve halkının büyük bedellerle yaratılan “yeni varlık haline” ve değerlerine bağlı kalmalıdırlar.
Kaynak: Yeni Özgür Politika/Zilar Stêrk