HABER MERKEZİ
Kültür aslında toplumun bedenleşmiş hali, birbiri içine geçmiş değerlerin silsilesi olmak kadar toplumsal tarihinde gerçek anlamda ruhunu ifade eder. Bir toplumun manevi dünyasını şekillendiren, zihin ve duygu dalgalanmalarına anlam katan, insanın kültürleşebilme özelliğidir ve bu özellik tarihin akış seyrini bambaşka mecralara akıtmıştır. Görüyoruz ki kültüründe hem ruhu hem de bedeni vardır. Bu anlamda kültür toplumun canlı mekanizmasıdır. Toplumun kendini var ettiği maddi ve manevi düzey, kültürün maddi olarak bedenleşmesini, manevi olarak ta ruhsal sürekliliğini devam ettirmesine bağlıdır. Kültürü evrenselleştiren gerçek ise insanın anlam arayan özelliğidir.
İnsanın diğer canlılardan en önemli farkı üç temel güdüsünü(beslenme, üreme, korunma) estetik bir şekilde yaşamasıdır, akıl ve duygu süzgecinden geçen güdülerin estetiğe kavuşması insanın kültürel ve ahlaki bir varlık olmasından kaynaklıdır. Estetik yaşam biçimi sadece beslenme, üreme ve korunmadan ibaret değildir, eğer öyle olsaydı insanın hayvandan farkı kalmazdı. Hayvanlar güdülerini yaşarken nasıl yaşamalıyım sorusunu kendilerine sormazlar, onlar sadece yaşamaya odaklanmış olarak yaşarlar. İnsan ise soru sormadan tek bir adım bile atmaz, insanın nasıl sorusuna verilecek olan cevap ahlaki ve politik toplum normlarına göreyse mutlaka ortaya bir anlam çıkar. Özünden saptırılmamış insan anlamsal olarak çoğalabilen insandır. İnsanın anlam arayışı estetik algısını açığa çıkaran ve el attığı her maddeye bir isim vererek anlam kazandırma istemi de bu özelliğinden kaynaklıdır.
Maddi kültür ve manevi kültür; toplumun yarattığı her eşyada varlığını sürdürür, yaşamın devamı için yaratılan bütün araç gereçler manevi kültürün yani zihni aktivitenin eseri olup maddi kültüre dönüşür. Bir anlamda manevi kültürü yani zihinsel örgüyü cisimleştirmek yaşamı sonsuzlaştırır. Manen düşünebilen varlık, madden eyleme geçtiğinde anlamlar deryası ortaya çıkar. Bir tarlanın işlenmesine, ekilip biçilmesine, kuyuların kazılmasına, hayvanların beslenip ürünlerinin kullanılmasına maddi hayat koşulları deriz.
Ve bilinmelidir ki hiç bir şey insanda üretim yaparkenki zekâ gelişimini sağlayamaz, buğdayı ekmek, gelişim evrelerini takip etmek insanda olağanüstü merhamet barındıran bir algı geliştirir. Aynı zamanda zaman olgusunda yetkinleşmeyi geliştirir, üretimle uğraşan insan şimdiyi ve geleceği en iyi kavrayabilen insan oluyor. Maddi koşullar bedenen yok olmanın önünde engelken, maneviyatta anlam olarak çoğalmayı sağlar ve bu gerçeklik toplumsal yaşamın sürdürücüsü olan mayadır, inanç biçimidir. Toplumsal gerçeklik haricinde yeryüzünde başka hiçbir oluşum bu kadar maddeleşip aynı oranda da manalaşmamıştır. Toplumsallıkla kültürel değerler insanların duygu ve düşüncelerine işleniyor, kalıcılaşıyor.
Buna maddi değerlerin maneviyata, manevi değerlerin de maddi birer olguya dönüşmesi diyebiliriz. Yani düşüncenin-pratikleşmesi- yada düşünce diyalektiğinin toplumsallıkla birlikte yaşaması adını verebiliriz. Toplumun maddi varlığının manevi alana yansıması da dilde, ahlakta, zihinde, politik kavrayışta mükemmel gelişmelere yol açmıştır.
İnsanın anlamı çoğaltan özelliği, toplumsallıktan kaynaklanmaktadır. İnsanın fizik ötesine taşınma özelliği tekili evrensele duyurabilecek güçtedir. Anlamın maddeyi aşabilir olduğunu ve maddenin de bu şekilde anlam potansiyeline ulaşabilir oluğunu bilen yine insandır. Ve bu en büyük mana somutlaşmasıdır. Anlamsal çoğalmanın insana ve insanın ilişkilendiği her şeye yansıması, insanın maddeyi çözebilme özelliğinden kaynaklanır. Kültürel bir varlık olan insan, metafizik özellikleriyle anlam deryasında yüzebilen bir yapıya sahiptir.
Medya DOZ
Devam edecek