HABER MERKEZİ
Bir yerde egemenlik ilişkileri varsa, zorunlu olarak orada devlet şekillenir. Devletin olduğu yerde ise baskı, onun en acımasız ifadesi olan sorgu merkezleri ve cezaevi kaçınılmazdır. Zalimler iktidarlarını önemli oranda, zora, zorbalığa ve korkuya dayandırırlar. Korkunun ve korkutmanın en etkili silahı ise devletin her yönüyle çıplak zor aygıtı olarak görünür olduğu sorgu merkezleridir. Egemenler kitleleri istedikleri gibi yönetmek ve tahakküm altında tutmak için her zaman cezalandırmakla korkutur, cezalandırırlar. Tehditle, şantajla ‘terbiye’ etmeye çalışırlar. Terbiye edilmeyenleri bekliyen akıbet ise yeryüzü cehennemidir. Yani vicdandan, izandan ve imandan yoksun, en faşizan yasa, yönetmenliklerin bile formaliteye dönüştüğü, yaşamın cehenneme çevrilerek, kişinin yaşadığına pişman edildiği sorgu merkezleridir.
Sorgu merkezleri işlevleri itibarı ile insani değerleri öğüten, sorgulananın kişiliğini parçalamayı hedefleyen mekânlardır. Tutsak edilenin kişilik, kimlik olarak hiçe sayılıp, bir nesne düzeyine indirgendiği ve yeniden biçimlendirildiği zeminlerdir. Bu tur mekânlara alınan kişi, onun kimliği, düşünceleri, duyguları, şahsiyeti yok edilmeye tabi tutulur. Kişiler tutsak düşüp o mekânlara atıldıklarında ruhsuz bir rakam düzeyine indirgenirler. Bundan dolayı hiçbir sorgu evinde isim-soy isim kullanılmaz. Sorgulanan bireylere rakam verilir ve öyle isimlendirilir, çağrılırlar. Sorgu evine düşen, cehenneme giden yolun ilk durağındadır. O noktadan itibaren, onun için kimliğini-ideallerini korumanın ve hayatı anlamlandırmanın tek dayanağı sadece kendisidir. Teslim olup başka bir şeye dönüşmek, yada kendisinden ısrar edip-direnmek sadece kendi iradesine bağladır.
Yeryüzünde genel olarak sorgu evleri, özelde ise gizli sorgu evleri insanlığın kanayan yarası olmaya devam ediyorlar. Sömürü, baskı ve tahakküme dayalı sınıflı uygarlık her uygulaması ile ötekileştirdiklerini yok etmeye çalışır. Bu nedenle süreklileşen bir biçiminde değişik ülkelerde, bu ülkelerin farklı merkezlerinde, inanç, ideal, kimlik ve kültürel farklılığından dolayı insanlar yasal yâda yasadışı sorgu merkezlerinde elektrikli, Filistin askılı vb. bin-bir yöntemle işkenceli sorgulara tabi tutuluyor, parça-parça doğranıyor, dirhem-dirhem eritiliyorlar.
İki kutuplu dünya gerçeğinde ABD bir çok ülkede gizli sorgu evleri oluşturmuştu. Bununla yetinmemiş askeri uçakları sorgu merkezi olarak düzenleyip kullanmıştır. Büyük bir ihtimale halende kullanmaktadır. Türkiye’de ise yasal ve yasadışı sorgu evleri, kurumsallaşmaları, isimlendirilmeleri, hata yer aldıkları semtlerin adları bile hep korku nedenidirler. Her zaman insanların yanında-yöresinde geçmeye cesaret etmediği birer korku merkezidirler. 1970’lerin İstanbul-Anadolu yakasındaki Ziverbey Köşkü’nün adı işkence ile özdeşleşmişti. Gözaltına alınan sol-sosyalist düşüncedeki aydınlar resmi gözaltı merkezleri yerine burada işkenceli sorgulardan geçirilmişti. Toplum bu mekanın ismini, kendisini, işkence mağdurlarının mahkeme salonlarındaki ifadelerinde ve çok sonraları anılarını anlattıkları kitaplardan öğrenmişti. 12 eylül faşizmi döneminde Ankara emniyeti bünyesinde dal,(derin araştırma lavabotuarı) kurulmuştu. Buraya düşenlerden hayata kalanlar, bedenen sağlam kalsalarda da, büyük çoğunluğuyla ruhen yıkıma uğratılmışlardı. Aynı durum İstanbul Selimiye kışlası, Gayrettepe emniyet müdürlüğü ve Diyarbakır’ın devegeçidi bölgesindeki sorgu merkezleri içinde geçerlidir. Başta solcular, sosyalistler, Kürtler ve aleviler olmak üzere binlerce kişi bu vb. yerlerde işkenceli sorgulardan geçirilmişti. Bundan dolayı buralar toplumun önemli kesiminin hafızasına korku sembolü olarak kazınmıştır. Toplumun keskinleşen özgürlük mücadelesine paralel olarak bu merkezlere yenileri eklenmiş ve bir süre sonra Türkiye baştan-başa bir sorgu merkezine dönüşmüştü. Evler, inşat sahaları, köprü altları, kışlalar, karakollar, kullanılmayan okul, fabrika vb. mekanlar birer sorgu merkezi olarak kullanılmaya başlanmıştı. 2000 yılardaki konjektörel gelişmeler, iç ve dıştaki mücadele, TC’yi değişim yâda yıkım tercihi ile karşı-karşıya bırakmıştı. TC, zaman kazanmak, restorasyonu gerçekleştirmek, için değişimi tercih etmiş gibi görünerek yasadışı sorgu evlerini kapatmış, gözaltında işkence vb. uygulamalara ara vermişti. İç ve dıştaki değişim isteyenleri bu yolla bir süre oyalamayı başarmıştı.15 Temmuz 2015 de ise restorasyonu başardığına inanarak tekrar başa dönülmüştür. Bu tarihten itibaren diri-diri insanları yakma ve yaygınlaşmış yargısız infazlar ile ülkenin her yanı bir işkence haneye dönüştürmüştür. Bu uygulamayı 2000’li yılarda kapatılan gizli sorgu merkezlerinin yeniden aktifleştirilmesi izlemiştir. Atatürk orman çiftliğindeki, Mit özel faaliyetler dairesi bünyesinde aktifleştirilen gizli sorgu evini, Mit bölge başkanlıkları bünyesinde aktif hale getirilen diğer gizli sorgu evleri izlemiştir. Bu durumu ise buralarda sorgulananların, küçük birer haber biçiminde gazete sayfalarına taşınan kayıp haberleri takip etmiştir. Bunlarda en dikkat çekici olanlardan biri ulusal basın ve sosyal medya da, yer alan Müjgân ekin, diğeri ise ‘106 gündür Ayhan Oran nerede’ biçiminde Sözcü gazetesinde yer alan kayıp haberleridir. Kuşkusuz bunları gözaltındaki başka kayıp haberleri izlemiştir.
Müjgân Ekinci Gün tv’nin haber sunucusudur. Aynı zamanda Sur belediyesi meclis üyesidir. Açık muhalif kimliği ile tanınmaktadır. Bu kimliği ile Başur Kürdistan’ da geçip bir süre kalınca, zaten radarında olduğu MİT’in daha fazla dikkatini çekmiştir. Bu nedenle gezisinin dönüşünde İstanbul’dan Ankara’ya giderken Mit mensupları tarafında kaçırılmıştır. Kaçırılıp Ankara Atatürk orman çiftliği (AOÇ) Mit bölge binasının giriş-çıkışı yasak olan özel faaliyetler dairesi başkanlığına ait gizli sorgu merkezine götürülmüştür. Burası normal gözaltılar için hazırlanmış, aynı anda birçok kişinin tutulduğu, sorgulandığı bir mekân değildir. Dışta bakınca her hangi bir binadan ayırt edici özelliği olmayan, bir yapının alt katında dört ayrı hücre, dar bir sorgu yeri ve görevlilerin kaldığı birkaç odadan oluşmaktadır. Müjgân ekin kaçırılıp burada bir hücreye konulmuştur. Yusuf Serkan Paksoy’un başında olduğu ve kendisinin işkence yaptığı bir Mit grubu tarafında sorgulanmıştır. Sorguda devlet yetkililerinin korumaları için alınan elektrikli tabanca kullanılmıştır. Burada sorgulananın hayata kalmasının tek şartı yüzde-yüz teslim olması ve işbirliği yapmasıdır. İstenenleri vermeyen, kabul etmeyenleri bekleyen akıbet ise öldürülme ve bir köşeye gömülmedir. Müjgân Ekin bu durumun farkındaymıydı, değilmiydi bilinmez. Kendisi farkında olsa yada olmasa hızla bu sona doğru yol almaktadır. Belki birkaç saat, belki de birkaç gün sonra öldürülüp bir köşeye gömülecekken, bir mucize gerçekleşir. Gözaltı meselesi kamuoyuna yansıyıp, kaçırma anı görüntüleri basında dolaşmaya başlar. Böylesi bir anda kendisi ile hiçbir alakası olmayan, tanışmışlıkları bulunmayan başka biri daha tutuklanıp buraya getirilir. Bu kişi Mit’in 10 yıllık meslek memuru Ayhan Oran’dır. Daha önce MİT’in operasyon dairesinde görev yapmıştır. Birçok kötülükte parmak izi bulunan bu kişi Fetö’cü diye kaçırılarak buraya getirilmiştir. Ayhan Oran buraya getirilince sorgucuları ve sorgu yerini öğrenmesin diye mekandakilerin bir-biriyle konuşması yasaklanır. Işıklar söndürülür. Çoğu zaman ışıklar sönük tutulur. Seslerden tanınırlar diye Müjgan ekinin sorgusu da yapılamaz hale gelir. Bir süre sonra ise burada sorgu yapılamaz diye Müjgan ekin başka bir mekana taşınır. Burası yılardır kulanılmamış bir yerdir. Bu nedenle hazırlık gerektirmektedir. Bu arada kaçırma olayı ve görüntülerine ilişkin haberler-tepkiler çığ gibi büyümektedir. Kanıtlanmış ve kabullenmiş her hangi bir suçu olmasa da öldürüp kurtulma seçeneği sık-sık gündeme getirilir. Fakat ortaya çıkan görüntüler, delileler asgari bir soruşturmada tüm failleri ele vermeye yetecek düzeydedir. Bu nedenle ara formül olarak Mit özel faaliyetler dairesinin ana çalışma merkezi olan Suriye götürüp atma fikri baskın çıkar. Yusuf Serkan Paksoy’un öncülüğündeki MİT’çiler Müjgân Ekini götürüp Cereblüs’ta bir yol kenarına bırakırlar. Bu gizli sorgu merkezinde tutulan başta Mit mensubu Ayhan Oran ve değişik yerlerde kaçırılıp getirilen muhaliflerin akıbeti ise halen gizemini korumaya devam etmektedir.
Kaynak:Can Toprak
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html- http://kursam.net/index.html