HABER MERKEZİ
‘YÖK, siyasi iktidarların üniversitelerdeki kalemi ve kılıcı’
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin ürünü olan Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 37 yıl önce bugün kuruldu. Kuruluş amacı akademik araştırmaları yönlendirme ve forma kavuşturmak olan YÖK, üniversiteler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanıldı ve bu özelliğinden bugüne kadar hiçbir şey kaybetmedi. YÖK, siyasi iktidarların üniversiteler üzerindeki hem kalemi hemde kılıcı olma işlevi itibariyle, akademik yaşamı felç eden başat kurumlardan biri olarak, her dönemin iktidarları tarafından kendi politikalarına uygun hale getirildi. Tamamen iktidarların talimatları doğrultusunda hareket eden, sermayeyi üniversitelerde etkin kılmak ve bilimsellikten uzak gerici bir eğitim anlayışıyla öğrencileri müşteri olarak sömürebilmek için çaba harcadı. Özellikle anadilde, parasız ve bilimsel eğitimin düşmanı olan bu kurum, Türk devlet sisteminin amaçlarına uygun adımlar atmakta hiçbir beis görmedi. Bu kurumun kurulmasıyla üniversitelerin, özerk olmaları ilkesi şurada kalsın, siyasi iktidarlara göbekten bağlı “eğitim” mekanları haline getirildi.
YÖK, sosyal ve siyasal atmosferden bihaber gençlik kitleleri yetiştirme amacı taşımaktadır
Kürdistan ve Türkiye’deki üniversitelerde okuyan gençlere, toplumsallıktan ziyade bireyselliği, politize olmanın yerine ise lümpen bir yaşamı dayatan YÖK, ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve siyasal atmosferden bihaber gençlik kitleleri yetiştirme amacı taşımaktadır. Politik gündemlerle ilgilenen ve toplumsal sorunların çözümü için elini taşın altına koymak isteyen gençlerin önünü alan, bu noktada yaptırımlar uygulayan bir özel savaş kurumu olarak değerlendirmek de mümkündür. Zaten bu kurumun 12 Eylül’ün ürünü olması bile, varlık nedenini ve misyonunu anlamaya kafidir.
YÖK, en aktif dönemi AKP ile beraber yaşamaktadır
Kurulduğu günden 2000’li yılların başlarına kadar kemalist rejimin tekelinde olan YÖK, başörtü yasağı ve üniversitelerde yaşanan sorunların gündeme gelmesiyle mesul kurum olarak görülmüştü. Özellikle başörtü yasağı konusunda tek muhatap kurumlardan biri olarak, dönemin mağdurlarının tepkilerinin de tek hedefi olmuştu. AKP hükümetleriyle birlikte YÖK, kemalist rejimin ideolojik kaftanını çıkarıp, Türk-İslam zırhını giyindi. Böylelikle iktidarların siyasi tutumlarına göre hareket eden bu kurum, artık AKP’nin isteklerine göre şekillendirecekti kendini. YÖK’ü üniversiteleri siyasetin güdümüne sokmak için en etkin kullanan iktidar AKP oldu. AKP’nin 2012 yılında TBMM’ye sunduğu, “Yükseköğretim Yasa Tasarısı”nın yasalaşmasıyla üniversiteler geri dönüşü zor bir yola girdi.
YÖK, tamamen bilimden uzaklaşmış, AKP’lelişmiştir!
Bu yasayla birlikte Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan atanan rektörlerin “uygun” gördüğü öğretim üyelerinin 75 yaşına kadar çalışabilmesine yönelik düzenleme yapıldı. Yine öğretim görevlilerinin üniversitelerdeki konumlanışı da bu yasanın yürürlüğe girmesiyle tamamen Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörlerin insafına bırakıldı. Akademinin artık gittikçe teorik ve bilimsel açıdan zayıflamasının önü açılmış oldu. Rektörlerin Cumhurbaşkanlığı tarafından atanması ve bu rektörlerin üniversiteleri iktidar partisinin ideolojik ölçütlerine göre dizayn etmesi, gelecekte nasıl taraflı bir neslin oluşmasına zemin hazırladığını görmüş oluyoruz. AKP’nin öngördüğü biçimde şekillenecek olan üniversiteler, artık bir eğitim ve bilim yuvasından çıkarak, sistemin amaçlarına hizmet edecek ve gelecekte de bu yolda çalışacak nesiller yaratmaya dönüşmüştür.
Sistemin bu gidişatını kaldıramayacak, bir isyan doğuracaktır
Gençliğin bilimsel, özerk, anadilde ve parasız eğitim taleplerinin neredeyse artık gündem bile olmadığı bu süreçte, siyasi iktidar YÖK ve benzeri kurumlarla varlığı giderek derinleştirmektedir. Ama tarihten bildiğimiz ve gördüğümüz kadarıyla, sistemin bu gidişatını kaldıramayacak ve nihayetinde isyan edecek bir potansiyelin olduğu kesindir. Zira gençliğinin birikim ve donanımı böylesi dar bir anlaşıyla yürütülemez. Dolayısıyla daha engin bir mecraya ve platformalara duyulan ihtiyaç duygusu, er ya da geç kendini hissettirecek ve konuda gerekli değişimin önünü de açacaktır. YÖK gibi darbe kalıntısı olan ve siyasi iktidarların kullandığı bu araçlar, akademik ve bilimsel mecranın nasırı olarak görülmelidir. Bunlara karşı mücadele de en öncelikli pratiklerden olmalı. Çünkü giderek geriye saran bir nesil ile karşı karşıyayız.
Arhat BA