Kapitalist sistemin yarattığı savaş ve kaoslar sonucunda yerinden göç etmek zorunda kalan milyonlarca göçmen bulunmaktadır.
HABER MERKEZİ – Kapitalist sistemin yarattığı savaş ve kaoslar sonucunda yerinden göç etmek zorunda kalan milyonlarca göçmen bulunmaktadır. Yürütülen göçmen politikası sonucunda milyonlarca çocuk, ölüme sürüklenmektedir. Bunun yanında çocuk tacirliği ve çocuk kaçırmaları gün geçtikçe artmaktadır. Bugün dünyada hemen hemen 50 milyon çocuk köklerinden koparılmış durumdadır. Bu çocukların 28 milyonu hiçbir paylarının olmadığı çatışmalar nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalmış ve daha milyonlarcası da daha iyi, daha güvenli bir yaşam için yollara düşmüştür. Kaçtıkları çatışmaların ve şiddetin travmasını yaşayan çocuklar göç yollarında geçişleri sırasında denizde boğulma, kötü beslenme, aşırı su kaybı, insan tacirlerinin eline düşme, kaçırılma, tecavüz ve hatta cinayet gibi çeşitli tehlikelerle karşılaşmaktadır. Çocuklar, geçiş yaptıkları ve sonunda ulaştıkları ülkelerde de çoğu kez yabancı düşmanlığının ve ayrımcılığın hedefi olmaktadır. Evlerinden ayrılmak durumunda kalan mülteci çocuklar, gittikleri yerlerde ırkçı yaklaşımlara maruz kalıyor, mülteci olmayan diğer çocuklara kıyasla gittikleri okulları en az 5 kere değiştirmek zorunda kalıyorlar. Göçmen çocukların sorunların başında birebir ölümle karşı karşıya kalması, gittikleri ülkelerde dışlanarak toplum dışında tutuluyor ve cinsel taciz, tecavüz olaylarıyla birebir karşı karşıya kalıyorlar. Bunlar ise yaşadıkları gözle görünür sorunlardır. Birde gözle görülmeyen ve başka toplumlar tarafından asimile edilmeleri, kendi dillerinden, kültürlerinden özellikle koparılmaları ve bu doğrultuda eğitilmeleri başlı başına en büyük sorunlardan biridir. Bu çocukların 28 milyonunu, ülke içi ve ülkeler arası çatışmalar ve şiddet yüzünden evlerini terk etmek zorunda kalan çocuklardır. Yaşadıkları sorunlarla ve ölüme terk edilmeleri ise sıradan bir sorun değildir. Bu sistemlerin çocuklar üzerinde uyguladıkları asimile politikasıdır. Uygulanan asimile politikasının daha anlaşılır olması için çocuk ölümlerine ve kaçırılmalarına bakmakta yarar var.
• Doğdukları ülke dışında başka bir yerde sığınma arayan insan topluluklarında çocuklar görece daha fazla yer almakta ve sayıları da giderek artmaktadır. Çocuklar dünya nüfusunun üçte birini oluşturdukları halde tüm mültecilerin yarısı çocuklardan meydana gelmektedir.
2015 yılında UNHCR koruması altında olan tüm çocuk mültecilerin yaklaşık yüzde 45’inin çıkış yerleri Suriye ve Afganistan olmuştur.
• 10 milyon çocuk mülteci dâhil olmak üzere, 28 milyon çocuk şiddet ve çatışmalar yüzünden ya kendi ülkelerinde başka yerlere giderek ya da sınır ötesine geçerek yerlerinden edilmiştir.
Mülteci statüsü henüz belirlenmemiş 1 milyon sığınmacı çocuk bulunmaktadır. Tahminen acil insani yardımlara ve kritik hizmetlere erişime ihtiyaç duyan 17 milyon çocuk da kendi ülkelerinin sınırları içerisinde evlerini terk ederek başka bölgelere göç etmiştir.
• Ülke sınırlarını kendi başlarına geçen çocuk sayısı da giderek artmaktadır. 2015 yılında yanlarında kimsesi bulunmayan 100 binden fazla çocuk 78 ülkeye sığınma başvurusunda bulunmuştur. Bu 2014 yılındaki sayının üç katıdır. Yanlarında kimsesi bulunmayan çocuklar, kaçakçılar ve insan ticareti yapanlar başta olmak üzere, belirli odakların sömürü ve istismarına en açık durumdaki grubu oluşturmaktadır.
• Yaklaşık 20 milyon kadar başka ülkelerden gelen çocuk göçmen de aşırı yoksulluk ya da çete şiddeti dâhil olmak üzere çeşitli nedenler yüzünden evlerinden ayrılmıştır. Bu çocukların çoğu, belgeleri olmaması, hukuksal durumlarının belirsizliği ve durumlarına ilişkin sistematik bir izleme bulunmaması gibi nedenlerden dolayı istismara maruz kalma ve gözaltına alınma gibi risklere özellikle açıktır ve bunlar gözden kaçırılan çocuklardır.
Türkiye son dönemin en çok sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülkesidir ve bu sebeple dünyada en fazla çocuk mülteci barındıran ülke durumundadır. Ülke nüfusuna olan orantıya göre ise bu alanda açık ara en önde giden ülke Lübnan’dır. Buna karşın mülteci barındıran ülkelerin gelir düzeylerine bakıldığında, gelire göre en fazla mülteci yoğunlaşması olan ülkeler Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Etiyopya ve Pakistan’dır. Çocukların gönderildikleri ülkelere bakarsak tablo daha net ortaya çıkacaktır.
Türk Devleti Göçmen Çocukları Çeteleştiriyor
Türkiye’de yaklaşık 1.6 milyon Suriyeli mülteci çocuk yaşamaktadır. Bu çocuklardan 2017 öğrenim yılı başlangıcında 350 bini hala okul dışındadır. Bunlara yönelik her hangi bir çalışma yürütülmemekle birlikte okula alınan göçmen çocuklar ise yurtlara alınarak devlet sistemiyle kendilerine göre şekillendirilmektedir. Kaldıkları yurtlarda cinsel tacize ve tecavüze uğramaktadır. Kendilerini ifade edemeyen çocuklar psikolojik ağır travmalar yaşamaktadır. Türkiye’de göçmen çocuklar eğitim adı altında yurtlarda çeteler tarafından eğitilmektedir. Çeteler tarafından eğitilen çocukların eline silah vererek din adı altında cihat yapmaya gönderilmektedir. AFAD bünyesinde Gaziantep’e bağlı Nizip kampında kalan 14 yaşındaki Ali Abdullah, “ben burada okula başladım. İlkokula başladığımda çok umutluydum ve büyük bir heyecanla okula başladım. Daha sonra beni bir yurda gönderdiler. Burada eğitimden çok bize namaz kılmayı, dua okumayı, din için gerekirse ölüme gidilmesi gerektiğini anlattılar. Bize Suriye’de savaşa gitmemiz için sürekli baskı yapıyorlardı. Orda terörist var onlar dine inanmıyorlar kafirdirler. Onlara günlerini göstermeniz gerekiyor. Orada savaşanları öldürürseniz cennete gidersiniz diyorlardı” dedi. Ali sadece bir örnek, Ali gibi binlerce çocuk şu anda çetelerle birlikte savaşmaktadır. Hem de kendi halklarına karşı savaştırılmaktadır.
AFAD Kamplarında Göçmen Çocuklara Tecavüz Artırılıyor
Antep’in İslahiye ilçesinde de, AFAD’a bağlı çadır kentte kalan ve yaşları dört ile sekiz arasında değişen Suriyeli beş çocuğun, 87 yaşındaki Ahmed H. tarafından herkesin gözü önünde defalarca cinsel istismara uğradığı öğrenildi. Bunu bilen AFAD yetkilileri ve devlet yetkilileri ise yapılan cinsel istismara sesiz kalarak üstünü örtmeye çalıştı. Yine AFAD bünyesinde olan Gaziantep’in Nizip kampında çalışan bir temizlik işçisinin Eylül 2015’te sekiz ila 12 yaşlarındaki 30 erkek çocuğuna bir buçuk ile beş lira arasında değişen ücret karşılığında kampın tuvaletlerinde cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıkmıştı. Bu olay bakanlığa bildirilmesine rağmen bakanlık hiçbir girişimde bulunmamış tam tersine haberi yapan siteyi eleştiri topuna tutmuştu. Yine bu olayın üstü bakanlık tarafından örtülmeye çalışıldı. Sadece bunlar yaşananların birkaç örneği, yansıyamayan ve örtbas edilen olayları siz düşünün? Türkiye’de göçmen çocuklar her yerde dışlanmakta ve dilendirilmektedir. Bunlar nasıl dilendiriliyor peki kendi kendilerine mi yoksa sistemin eliyle yapılan dilencilik mafyasıyla mı? Aslında bu açıktır, Türk devletinin yarattığı mafya sistemiyle çocuklar kaçırılarak veya kandırılarak dilenci yapılmaktadır. Ya da organ mafyaları tarafından organları çalınarak çöp kutularına, denize atılmaktadır. Türkiye’de göçmen çocuklara yaklaşımlar bunlar olurken Avrupa ve batı ülkelerinde de göçmen çocuklara yönelik yaklaşımlar pek de farklı değildir.
Avrupa Göçmen Çocuklara Ölüm Kapıları Açıyor
Avrupa ülkelerindeki göçmen çocuklara baktığımızda İlk olarak Avrupa Polis Örgütü Europol’ un yaptığı açıklamada, son 2 yıl içerisinde 10 binin üzerinde göçmen çocuğun Avrupa Birliği (AB) ülkelerine geldikten sonra kaybolduğunu ve binlerce çocuğun gittikleri ülkede kayıtlarını yaptırdıktan sonra izlerini kaybettirdiklerini söylüyor ve bu çocukların çeteler tarafından seks işçiliğine ve köleliğe zorlanabileceği uyarısını yapıyor. Uyarı yapılmasına rağmen çocuk ölümlerine, çeteler tarafından kaçırılmalarına, seks işçiliği olarak kullanmalarına karşı herhangi bir önlem alınmamaktadır. Tam tersi göçmenliğin daha hızlı gelişmesi için bütün kapılar sonuna kadar açılıyor. Bu açılan kapılar tabi ki ölüm kapılarıdır. Almanya’da bir milyona yakın göçmen çocuk bulunmaktadır ve bunlara yönelik ciddi bir çalışma bulunmamaktadır. Alman hükümeti çocukları koruyamadığı gibi çocukları ölüm yollarına sürmektedir.
Kaynak: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi/Sara Gulan