HABER MERKEZİ
Türk Ordusu, HPG gerillalarına karşı yürüttüğü savaşta savaş hukuku, kural ve kaidelerini tanımadığı gibi savaş yiğitliğine ve cesaretine de sahip değil.
Aynı şekilde Türk medyasının da basın etiği ve kuralına göre izlediği bir yayın çizgisi yok. Siyaseti de böyle.
Bir şairin dediği gibi “teke tek dövüşte yenemedikleri” gerillaları kimyasal silahlarla katlederken, “o katliam emrini veren terörist öldürüldü” gibi manşetleri atmayı en kutsal görev bilen medya.
Wan Eyalet Komutanı Mehmet Kaplan (Mehmet Goyi) yaşamını yitirdiğinde, 2008 yılında Amed’de hava pilotlarına yönelik bir eylemin sorumlusu diye manşetler atılmıştı. Oysa Mehmet Goyi eylemin yapıldığı tarihte Amed’de değildi. 2004 yılından sonra Amed’e hiç uğramadı.
HPG Askeri Konsey Üyesi, Amed Eyalet Komutanı Numan Amed’in (Ertem Karabulut) şehadetinde de aynı özel savaş propagandasına başvurdular. Numan Amed, 2006 yılında Amed’de olmadığı halde, üstelik Türk İntikam Tugayı’nın açıktan yaptığı, kendi internet sitesinde üstlendiği, bombalama emrini verenin Türk subayı olduğu mahkeme tutanaklarına girmesine rağmen, Amed Koşuyolu katliamının bile Numan Amed’in talimatıyla yapıldığına dair yalan haber yaptılar.
Onlar HPG gerillalarını her ne kadar duygusuz, katliamcı, cani, vahşi, canavar göstermeye çalışsalar da aslında kendilerini ifade ediyorlar.
Numan Amed gibi HPG komutanlarının ne kadar insancıl, ne kadar duygu inceliğine sahip ve bir o kadar fedai ruhlu PKK militanları olduğunu da çok iyi biliyorlar.
Numan Amed’in “normal insanlar Kürdistan’da gerilla olamaz, ancak normal insan olmayı aşanlar gerillacılık yapabilir” sözünden daha iyi gerillayı tanımlayan bir ifade olabilir mi acaba?
O, özü itibarıyla gerillayı böyle tanımlarken, ben de çok kısa ve öz olarak Numan Amed’i şöyle tanımlayabilirim: Kürdistan halkının zarafet dolu, servi boylu, yakışıklı, güler yüzlü, sempatik ve içli sohbetiyle çekim merkezi olan ender gerilla komutanlarından biriydi Numan. Gerilla elbisesi içinde heybetli bir duruşu vardı. İki üç defa kendisiyle röportaj yaptığım için tanışıklığımız vardı. Kendisini iyi tanırdım.
Onu anlatmak için yazılacak çok şey var ama bunun yerine 2007 yılında Amed’e gitmeden önce Kürtçe verdiği röportajından bazı bölümleri buraya aktarmak istiyorum. Numan Amed kimdir, yaşamını yitirene kadar nasıl yaşadı, Kürdistan dağlarını neden mesken tuttu, gerillayı nasıl tanımlıyordu, Numan Amed’in 20 yıllık gerilla mücadelesini, kendi sözleriyle okuyun istedim. Onu kendisinin anlatımlarıyla tanıyın istedim.
KENDİ ANLATIMLARIYLA NUMAN AMED
“Adım Numan Amed. 1973 Bismil doğumluyum. Ekonomik olarak orta halli, sosyal olarak köylü bir ailede şekillendim. Ailenin ikinci çocuğuyum. Aile kalabalıktır. 11 kişiydi. Kişiliğim ailede şekillendi. Bir yaştan sonra toplumun da etkisi belirleyici oluyor. Kendi halinde biri olarak büyüdüm. Benden büyük ağabeyim Kürdistan dışına çıktığı için ailede en büyük çocuk olarak ben öne çıkıyordum. Bu nedenle tutuluyor, güveniliyordum. Herhalde deniyordu ki okuyacak, memur olacak! Ben ise buna fazla istekli değildim. Liseyi bitirdim, isteseydim daha da devam edebilirdim ama etmedim.
Ortaokulda Kürtlükle tanıştım. O dönemler Kürt toplumu açısından mücadelenin zirveleştiği bir dönemdi. Gençlik ve serhildan örgütlenmelerinde yer aldım. 90’lar sonrası serhildanlar ve şehadetler PKK’ye katılmamda etkili oldu.
1993 yılının başında üç arkadaşla birlikte Amed Eyaleti’nde gerilla saflarına katıldım. Gerilla zorluklarını da hesapladım. Hatta kendimi denedim de, yapabilir miyim diye.
Dörtlerin gecesini okumuştum. Oradaki fedailik, iradi duruş çok etkileyiciydi. Acaba bu iradi duruşu sergileyebilir miyim diye kendi kendime sorarak bu kararla katıldım. Duygusal değil, bilinçli bir katılımdı.
Amed’in tüm bölgelerinde kaldım. 96 sonbaharında Önderlik sahasına gittim. 2 devre Önderlik eğitimi gördüm. 97 sonbaharında da tekrar Amed eyaletine yöneldim. 99 geri çekilme sürecinden sonra Güney’e geçtim. Güney’in hemen hemen tüm alanlarında kaldım.
En çok 94 yılında zorlandım. Düşman topyekûn saldırıya geçti. Amed’de köyler yakıldı. İnsanlar katliamdan geçirildi, ama düşman istediğini yapamadı. Gerilla saldırılara karşı kendisini koruyabildi, direnebildi, savaşabildi. Hemen hemen her günümüz çatışma ya da eylemdi.
NE SÖYLEDİKLERİ DEĞİL NASIL YAŞADIKLARI BENİ ETKİLEDİ
Benim de en aktif, pratik ve girişken olduğum yıldı 1994. Savaşan arkadaşların cesareti bana örnek oldu. Önderlik diyor ya; ‘Ne söylediğinden çok nasıl yaşadığın önemli,’ işte benim için de öyle oldu. Yaklaşımlar, maneviyat güç oldu.
Bu biçimiyle Önderlik sahasına gittim. Önderlikle buluşma her PKK militanının istemi, hayali oluyor. Bunu duyunca uçar gibi oldum. Şaşırdım, çok sevindim. Başta heyecanlandık. Heyecanımız hemen geçti. Önderlik davranışıyla, üslubuyla insanı rahatlatıyor. Önderlikten ayrılmak zordu. Önderlikle vedalaştım. Hemen ardından beni tekrar çağırdı, bana dedi ki, ‘Kolay ölmeyeceksin!’ O sözü vermek biraz zordu, savaş gerçekliği var. Ama Önderliğe söz verdim; ‘Başkanım kolay ölmeyeceğim.’ dedim.
Normal insanlar çetin mücadele gerçekliğine katlanamaz. Psikolojik ağırlığı var. Düşünsel ağırlığı var. Fiziksel zorluğu var. Normal bir insan kaldıramaz. Normali aşmış insanlar ancak bunu başarabilir.
Sen savaşıyorsun nihayetinde, savaş kadar ciddi bir mücadele yoktur. Bir gerilla olarak bunu yapıyorsun. Gerillacılığı tanımak başlı başına bir sorundur. Bizim gibi imkânları sınırlı olan bir toplumun ayakta kalabilmesi, başarabilmesi herkesin başaramayacağı bir durum oluyor. Teorik olarak bakıldığında rahat gelebilir. Pratik olarak savaşın içine girildiğinde çok farklı oluyor. Savaşın gerçekliğine göre katılmak güç istiyor. İrade istiyor. Yüksek bir kabiliyet istiyor. Dağda yaşamak bile başlı başına bir mücadeledir.
HEDEFSİZ YAŞANMAZ, GERİLLA NE İÇİN MÜCADELE ETTİĞİNİ BİLİYOR
Tüm bunlara ancak kendisini feda etmekte karar kılan bir insan güç getirebilir. Dağa anlam yükleyeceksin. Yürüttüğün mücadeleye anlam yükleyeceksin. Savaşa anlam yükleyeceksin. Anlam yükleyeceksin ki, onunla bir olacaksın. Anlam yükledikçe güçlü oluyorsun. Amaçsız, hedefsiz olmaz.
Gerilla kendisini adıyor. Bir yere bağlanıyor. Bir yere kenetleniyor. Ne için mücadele ettiğini biliyor. Ne için feragat ettiğini biliyor. Amaca bağlılık, senin her türlü zorluğun üstesinden gelmen için güç kazandırıyor.
BİZDE HERŞEY GEREKTİĞİ KADARDIR
Çetin savaş koşullarında amaçsız, hedefsiz yaşamak zordur. Hangi amaç için yaptığını bilmezsen, yapamazsın. Yaşamını bir çizgi temelinde örgütlemezsen, seni duygusuzlaştırır. Biz dağa çok farklı bakıyoruz. Bizim dağa yüklediğimiz anlam farklıdır. Dağlar bizim için özgürlük alanlarıdır. Bizim için mücadele sığınağıdır. Hem kendini korumanın, kendini geliştirmenin hem de doğru mücadele için kendini örgütleme alanlarıdır. Bu anlamda bizim dağa yaklaşımımız farklıdır. Dağı bu anlamda severiz. Gerillacılık bu anlamda güzeldir.
Bizde her şey gerektiği kadardır. Bizde hiçbir şeyin aşırısı olmaz. Önderliğin felsefesi böyledir. Bir hedefe ulaşma temelindedir. Dağa yaklaşımımız da, savaşa yaklaşımımız da böyledir. Bu, PKK militanlığının farkıdır. Apocu militanlığın farkıdır.
PKK militanlığı hiçbir militanlığa benzemez. Apoculuk yeniden insanı yaratma işidir. Aslında bütün insanlığı ilgilendiren felsefik bakış açısıdır.
Apocu militanlığın sorumluluğu ağırdır. Bu hedef seni dağda yaşatıyor. Hiçbir insan Apocu militan kadar kendisinden feragat edemez. Apocu militanlık en üst militanlık ölçüsünü yakalamaktır. Apocu militanlığın binlerce örneği var. Yaşayan örnekleri var.
PKK’nin bir militanı olmaktan gurur duymak gerekiyor.
Savaş gerçekliği, daha fazla savaş içinde öğrenilir. Buna göre savaşı tanımış olur. Düşmanın gerçekliği öğreniliyor. Düşman halkımıza nasıl saldırıyor. Gerillaya nasıl saldırıyor. Bunlar öğreniliyor. Bu bir gerçeklik. Acımasız bir gerçeklik.
Burada bir dengesizlik var tabii. Savaş gerçekliğimizde öyle bir durum var. Bizim karşımızda büyük bir ordu var. Hatta bir ordu değil, daha farklı güçler de var. Bizim gücümüz nicel olarak az, teknik açıdan da öyle.
BU İŞ YÜREĞİ BÜYÜK, BEYNİ BÜYÜK İNSANLARIN İŞİDİR
Hangi iradedir ki, bu güç adaletsizliği içinde kendini ayakta tutabiliyor? Hatta buna karşı duruyor. Buna karşı mücadele ediyor. Hangi iradedir? Bizim böyle bir savaş gerçekliğimiz var. Bu gerçeklik içerisinde olan savaşçılık anlayışımız var. Şimdi her yerde bu savaşçılık anlayışına rastlanabilir mi? Hayır.
Herkes buna güç getirebilir mi? Mümkün değil.
Düşmanın avantajları var. Bizim de avantajlarımız var. Amaca bağlılık önemlidir.
Bu iş beyni büyük, gerçekten yüreği büyük, cesareti büyük insanların işidir. Bu herkeste oluşmaz. Bu normal insanın işi olmaz. Apocu militanlığın, PKK militanlığının özellikleri oluyor bunlar. Bir insan salt ölmeye, öldürmeye gelir mi hiç? Bir amaç için olmazsa, bunu yapanlar çıkar mı? Çıkmaz.
Biz savaşıyoruz, başarılar elde ediyoruz. Düşman bundan korkuyor. Amaca bağlılığımızdan korkuyor. Yaşam anlayışımızdan korkuyor.
Önümüzde bir yolculuk var. Tekrardan uzun bir süreçten sonra Kuzey’e gideceğim. Çeşitli görev ve sorumluluklar bizi bekliyor. Örgütün güveni var. Benim de kendime güvenim var.
Bu yolculuğa çıkarken amaç nedir, tabii ki başarıdır. Benim amacım ve hedefim, bu
güvene layık olmak, bu görevin gereklerini layıkıyla yerine getirmektir.”