Enfal, her Kürdün içten hissettiği bir hüzündür, öylesine seçilmiş bir kavram değildir ve 1988 yılının Şubat ayı ile Eylül ayının başlarına kadar devam eden altı ayrı coğrafi bölgede yürütülen ve oldukça planlı birbirinin devamı olan sekiz askeri operasyonu kapsamaktadır. Saddam cephesinde durum böyleyken İran rejiminin de, Kürtleri (KDP-YNK) Saddam Hüseyin rejimine karşı aktif kullanmaya çalıştığını eklemek gerek. Başurê Kürdistan halkının iki rejim arasında yaşadıkları onlarca Enfal’dir.
HABER MERKEZİ
İran ve Irak Savaşında Kürtler
22 Eylül 1980 yılında İran-Irak savaşı baş gösterdiğinde İran, Kürtleri (KDP ve YNK) Saddam Hüseyin rejimine karşı aktif kullanmaya çalıştı. 1975 Cezayir anlaşmasıyla dağılıp teslim olan KDP, her iki ülke arasındaki savaşı fırsat bilerek İran üzerinden bölgede tekrardan inisiyatifi ele geçirmeye çalıştı. Çünkü Saddam Hüseyin İran ile savaşırken Kürdistan’daki birçok askeri garnizonu çekmiş ya da küçültmüş, buradaki birlikleri Basra cephesine nakletmişlerdi. Bırakılan bu boşlukta KDP, İran devletinin gücünü arkasına alarak bölgede güç olmaya çalışırken; İran devleti de KDP’yi ve KDP’nin Başurê Kürtleri üzerindeki etkisini kullanarak Irak rejimine darbe vurmak istiyordu. KDP tamamıyla İran devletinin denetimine girmiş ve onların istediği tarzda hareket etmeye başlamıştı. İran, 1983’te Irak sınırları içinde bulunan Güney Kürdistan’ın sınır kasabası olan Hacı Ümran kasabasını KDP’lilerin öncülüğüyle ele geçirir. Irak rejimi bu durumu kendisine yapılmış bir ihanet olarak algılar. İran’ın Kürdistan’ın sarp dağlarında Irak’a karşı ikinci bir cephe açmış olması Irak’ı epey zorlamıştı. Irak için bu, Basra bölgesine yığmış olduğu askeri birliklerin Kürdistan’a kaydırılmasıydı. Sorumluluğu da Barzani ailesinde bulur. O dönemde yabancı bir gazeteye konuşan Irak kabinesinden bakan Haşim Hasan el–Aqrewi; “İranlılar bu insanlara kirli görevler yaptırmaya çalışıyorlar. Bölge coğrafyasını çok iyi bildikleri için, İranlılar onları sadece Humeyni Muhafızları’nın ve İran kuvvetlerinin kılavuzları olarak kullanıyorlar.”(67) Bu duruma çok öfkelenen Irak rejimi buna karşı çok sert ve acımasız sözüm ona misilleme eylemi gerçekleştirir. Eylemi daha önce Barzan bölgesindeki köylerinden ve yerleşim birimlerinden zorla çıkarılıp Hewlêr ile Kerkük yol üzerinde ki mücemma’at dedikleri merkezi kamplara yerleştirilen Barzani aşiretinden olan köylülere karşı yaparlar. O döneme tanıklık edenler bu durumu şu sözlerle ifade ederler; “KDP’nin biifiil İran kuvvetleri için keşif ve kılavuzluk yaptığını, ilk başta bilmiyorlardı. Misillemeler, 30 Temmuz günün ilk saatlerinde başladı. “Askerler sabaha karşı saat üçte kampın etrafını sardığında hepimiz uyuyorduk” diyordu o zamanlar Kuştepe’de yaşayan bir Barzani kadını. “Şafaktan önce insanlar işe gitmek için giyinip hazırlanırken birden bütün askerler kampa hücum etti. Sokakta yürüyen tüm erkekleri ve hatta genellikle bağlı duran bir deliyi bile yakaladılar. Camiye ezan okumaya giden din adamını da aldılar. Kapıları kırıyorlar ve erkeklerimizi aramak için evlerimize giriyorlardı. Tavuk kümeslerine, su tanklarına, buzdolaplarına, her şeyin içine bakıyorlar ve 13 yaş üstü bütün erkekleri alıyorlardı. Kadınlar ağlıyor, ellerinde Kur’an erkekleri götürmemeleri için askerlere yalvarıyorlardı.” Kuştepe’den ve diğer kamplardan 5000 ile 8000 kadar Barzani erkekleri büyük otobüslere bindirildi ve güneye götürüldüler. Bir daha onları gören olmadı.”(68)
KDP ve YNK’nin Başurê Kürdistan’ın dağlık arazisinde İran’a kılavuzluk yapmaları Irak’ı savaşta epeyce zorlamıştır. Hem İran birlikleri hızla ve çok fazla kayıp vermeden ilerliyor hem de Irak’a ikinci bir cephe açıldığı için oldukça zorlanıyorlardı. Birde Kürdistan arazisinin dağlık olması Irak askerleri açısından denetim sağlamayı daha da güçleştirmişti. Irak güçleri, İran güçleri karşısında yeniliyorlardı. İran’ın güçlerinin stratejik önemde olan petrol kenti olarak bilinen Kerkük’e sadece 160 km uzaklıkta olmaları durumun vahametini gösteriyordu. Bölgenin tamamıyla Kürt olması ve İran’ın askerlerine KDP ve YNK güçlerinin öncülük etmeleri karşılarında hiç direnç gösterilmeden ilerlemelerini sağlıyordu. Bölge İran askerleri için güvenlikli iken, Irak askerleri için aynı şey denilemezdi. Bu durum Irak’ı oldukça tedirgin etmişti ve KDP-YNK şahsında Kürtlere olan öfkeleri bir kat daha artmıştı. “14 yada 15 Mart 1987 tarihinde Saddam Hüseyin Silahlı Kuvvetler Genel komutanlığıyla yapmış olduğu toplantıda Saddam’ın üst düzey subaylarına; “yıpratılarak yenilmekten” korktuğunu söylediği ifade edilir.”(69) Bu sözün kendisi Irak’ın yaşamış olduğu durumu açıkça gözler önüne sermektedir. Böyle bir durumda Saddam Hüseyin gibi psikopat, zalim ve diktatör bir karakterin neler yapabileceği tahmin edilir sanırım. Her şeyden önce Kürtlerden bunun intikamını fazlasıyla almak isteyecektir. Bu dönemde uzun süredir Irak’ın “başına bela” olan ve sürekli dış ülkeler elinde kendisine karşı bir koz olarak kullanılan Kürt sorununu artık kökten çözme zamanı gelmişti. Bununla hem yapılanların intikamı alınmış olacaktı hem de bir daha böylesi bir sorunla yüzleşmeyeceklerdi. Bunun için tek yol tüm Kürt yerleşim birimlerini yerle bir etmek ve Kürtleri soykırımdan geçirmekti. Bu operasyonların adına “Enfal” ismini koydular ve operasyonlardan birinci derecede sorumlu kılınan şahsiyet ise Irak’ın ve Baas’ın en zalim ve en aptal adamı olan Ali Hasan El-Mecid’dir. El-Mecid ve Saddam Hüseyin’i onlarla sık ilişkilenen bir müsteşarından dinleyelim; “El–Mecid, Saddam’dan daha çok risk alan ve insanlara hiç saygısı olmayan biriydi. Onunla çalışmak çok zordu. Aptaldı ve sadece Saddam’ın emirlerini uyguluyordu. Geçmişte bir polis komiseriydi; bugün ise Savunma Bakanı. Saddam ise “ölümcül zehri olan bir yılandır,” zayıf görünür ama ilk fırsatta zehrini kullanır… Zor durumlarda, kalpsiz insanlara ihtiyaç duyduğu zaman Ali Hasan el–Mecid’i göreve çağırırdı.”(70) Müsteşarın dediğinden de anlaşılacağı gibi, Saddam Hüseyin çok zor durumda kaldığında, kalpsiz ve zalim olan El-Mecid’e Kürtleri soykırımdan geçirme görevini vermiştir.
Enfal Operasyonları ve Kürtlere Uygulanan Soykırım
Irak rejiminin Kürtlere karşı başlatmış olduğu intikam operasyonunun ismi “Enfal”dı. Enfal operasyonu 1988 yılının Şubat ayı ile Eylül ayının başlarına kadar devam eden altı ayrı coğrafi bölgede yürütülen ve oldukça planlı birbirinin devamı olan sekiz askeri operasyonu kapsamaktadır. “Enfal” ismi rastgele seçilmiş bir isim değildi. Yapılacak operasyonun uygulamaları ve içeriği düşünülerek bu isim seçilmişti. Buna göre Enfal, Kur’an’ın sekizinci suresinden ismini alır. Bedir savaşından hemen sonra indirilen süre 75 ayetten oluşur. Süre, adını ilk ayetteki el-Enfal kelimesinden almıştır. Enfal, savaş ganimeti demektir. Sürede Bedir Savaşında elde edilen ganimetlerin kimlere ve nasıl pay edileceği konu edilmektedir. Irak rejiminin Başur’ê Kürdistan halkına karşı başlatmış olduğu operasyonun ismine bakıldığında, Kürdistan’a karşı cihat ilan edilmişti. Dolayısıyla Kürdistan yeniden fethedilmeli ve elde edilen her şey – mal, mülk, kadın vs.- ganimetti. Nitekim bu operasyonlarda götürülen genç kızlar körfez ve diğer Arap ülkelerdeki şeyhlere hediyelik olarak gönderilecekti, geriye kalanların ise nerelere gönderildikleri hala bilinmemektedir.
Operasyonun genel komutasına Ali Hasan el–Mecid atanmıştı. El-Mecid, Saddam Hüseyin tarafından 1987 yılında bu özel görev için olağan üstü yetkilerle donatılarak atanmıştı. “Kimyasal Ali” esas operasyonlara başlamadan önce görevlendirdiği askeri birlikle Kürdistan’da ki yerleşim birimlerini yakıp, yıkıp bombalayarak yerle bir ediyordu. Buradaki insanları mücemma’ata dedikleri kamplara yerleştiriyorlardı. Harita üzerinde yıkılması ve tamamıyla yerle bir edilmesi için belirlemiş olduğu köylerin listeleri vardı elinde. “Güvenlik gerekçesiyle yasaklanmış köylerin” sınırları “kırmızı çizgilerle” gösterilmişti. Emniyet (istihbarat), yasak bölgeleri gözetlemek için özel bir “yasak köyler komitesi” kurmuştu. Birinci ve ikinci evrelerde belirtilen bölgeler için verilen emir açık ve netti: “Bütün yasak köyler yıkılacaktı.”(71) Operasyonun ilk evresi 21 Nisan’da başlayacak 20 Mayıs’ta son bulacaktı; ikinci evre hemen 21 Mayıs’ta başlayacak ve 20 Haziran’a kadar sürecekti. Operasyon o kadar geniş bir coğrafyayı içine alıyordu ki bu konuda bir istihbarat elemanı olan ve daha sonra YNK’ye geçen kişinin ifadesine göre; “O bahar Kerkük’te yapılan ve Erbil, Kerkük, Duhok ve Süleymaniye valilerinin, Birinci ve Beşinci Kolordu Komutanlarının ve bölük komutanlarının ve Baas Partisi üst düzey yetkililerinin katıldığı bir toplantıda Ali Hasan el–Mecid öfkeli bir ses tonuyla, Erbil ovasındaki Kürt köylerinde “yıkılmamış tek bir ev bile kalmayacak” diye emrediyordu. Yalnızca Arap köyleri kalacaktı.” Erbil’de yapılan bir başka toplantıda da bir tanık El–Mecid’in bu emri tekrarlayarak bir de kişisel tehdit eklediğini duymuştu: “ben gelip denetleyeceğim” diyordu “ve dokunulmamış tek bir ev görürsem, bundan oradaki birliğin komutanını sorumlu tutarım.” Eski istihbarat memuru bu emirleri aldıktan sonra yaptıklarını şöyle anlatır: “Ben Erbil’deki bir depodan iki IFA (Doğu Almanya yapımı askeri kamyon) dolusu patlayıcı aldım. Erbil’deki sivil halkın 200 buldozerine hiçbir ücret ödemeden zorla el koydum. Kerpiç evleri buldozerlerle, beton yapıları ise dinamitle yıktık. Bunun için askeri mühendisleri kullandık.” Birlikler şafakla birlikte girdiler; su kuyuları dolduruldu ve elektrik hatları söküldü, yalnızca direkler ayakta kaldı. Mühendislik işleri tamamlandıktan sonra, istihbarat bu köyleri helikopterden kontrol edecekti. Eğer hâlâ ayakta duran bir yapı bulunursa, oradaki birliğin komutanına geri dönmesi ve işi bitirmesi emredilecek ve disipline verilecekti. Bu, az görülür cinsten, dört dörtlük bir girişimdi; kanıtı Irak Kürdistanı’nın her tarafında gözler önündedir, çok sayıda köy yıkılmak ne kelime toz haline getirilmişti.”(72)
Bununla yetinmeyeceklerdi, alanı yaşama tamamıyla kapatmak için tarım alanlarının ekimini tümden yasaklarlar. Dönem dönem yasaklı olan bu alanlar üzerinde uçuşlar yapılarak havadan kontrol edilir. Yasaklı bölge ilan ettikleri bu alanlarda kimsenin yaşayıp yaşamadığını kontrol etmek için özel olarak kurulan bir ekiple düzenli bir şekilde kontrol edilir. Tüm Kürdistan bölgesi tamamıyla ambargo altına alınır. Tahıl satışı ve ticareti tamamıyla kontrol altına alınır. Bunun yanı sıra Irak askerlerinin ilerlediği mıntıkada bir direniş yada herhangi bir saldırı ile karşılaşılırsa buna misilleme olarak çevredeki en yakın köy halkı tamamıyla öldürülecekti ve köy yerle bir edilerek haritadan silinecekti. 15 Nisan 1987 tarihinde Irak ordusu YNK peşmerge gücünün üstlenmiş olduğu Cafatî ve Şehrîbazar vadilerine kimyasal toplarla saldıracak, daha sonra ise 16 Nisan’da Balîsan ve Şêx Wesen köylerine uçaklarla kimyasal kazanlar atılacaktı. Bu köylerin seçilmesi çok bilinçliydi çünkü erkeklerin çoğunluğu YNK peşmerge güçleriydi. Dolayısıyla böylelikle aileleri üzerinden onlardan intikam alınmış oluyordu. Ayrıca bu bölge “yasaklı bölgeydi.” Balîsanlı yaşlı bir kadının söylediği; “Her taraf karanlıktı, hiçbir şey göremiyorduk, birbirimizi bile göremiyorduk. Sanki bir sis vardı ve sonra herkes kör oldu. Kusanlar oldu. Yüzler siyaha döndü, erkeklerin koltuk altlarında, kadınların göğüslerinin altında ağrılı şişkinlikler oldu. Daha sonra gözlerinden ve burunlarından sarı bir su akmaya başladı. Kurtulanların çoğu bir ay kadar ciddi görme bozuklukları geçirdiler ya da tamamen kör oldular.”(73) “Middle East Watch hesaplarına göre, Balîsan Vadisi’nde Irak Hava Kuvvetlerinin 16 Nisan 1987’de düzenlediği kimyasal saldırının doğrudan veya dolaylı sonucu olarak ölen sivil sayısı, bazı çakışmaların olabileceği düşünülerek, en az 225 ve en çok 400’dür.”(74) Daha sonra 11 Haziran 1987 tarihinde Melekan vadisinde bulunan 5 köye öldürmeyen ama kör eden bir çeşit gaz kullanılır. Kimyasal silahların kullanımı Kürdistan halkı ve peşmerge güçleri içerisinde dehşet düzeyinde etki yaratmıştı. Psikolojik olarak direnecek güçleri kırılmıştı ve halk artık peşmerge güçlerine yapacakları en küçük yardım karşılığında en az üzerlerine kimyasal bombaların yağacağını iyi biliyordu. Bunun için peşmerge denetiminde ki birçok köylü çareyi İran’a sığınmakta buldu. Bunun yanı sıra peşmerge güçleri de ailelerini sağlama almak için ülkeyi terk etmenin tek çare olduğunu düşünüyorlardı ve ailelerini İran’a geçiriyorlardı. Kimyasal Ali öncelikle genel yollara yakın bölgelerde ki köylerin tümden ortadan kaldırılması talimatını vermişti. Burada istisna tanımıyordu. Cahş olan köyler bile ortadan kaldırılıyordu. Bunun tek amacı askeri hareketlilik esnasında kendilerine yönelik yapılacak olası saldırıların önüne geçmekti. Ayrıca bu yapılırsa peşmerge güçlerinin yardım alacağı ve hareket edeceği alanlar sadece dağlık kesimlerle sınırlandırılmış olacaktı. Bunun için 21 Nisan 1987 tarihinde köyleri temizlemek ve tümden ortadan kaldırmak için Irak ordusu harekete geçer. “…piyade birlikleri ve buldozerler Irak Kürdistanı’ndaki yüzlerce köy üzerindeki çalışmalarına başladı. Resool’un güvenilir araştırmalarına göre, 1987 harekâtları sırasında ordu en az 703 Kürt köyünü ortadan kaldırdı. Bunlardan 219’u Erbil bölgesinde; 122’si Kerkük’ün güneydoğusunda Germiyan olarak bilinen engebeli düzlükte; ve 320’si Süleymaniye vilayetinin değişik kısımlarındaydı. Duhok vilayetinde de 50 köy imha edilmiştir.”(75)
Bu operasyonları önceki senelerde yapılan operasyonlardan ayıran önemli bir ayrıntı vardı. Operasyonlar başlamadan önce operasyonların başkomutanı olan Kimyasal Ali bir dizi kararname çıkarır. Bu kararnameler operasyonlara katılan askeri birliklerin nasıl davranması gerektiği ve operasyonların yürütme şekliyle alakalıydı. “6 Nisan’da bütün “sabotajcılar” mülkiyet haklarını kaybettiler ….Kuzey illerindeki güvenlik komiteleri başkanlarına (Ru’asa’ al–Lijan al–Amniyeh) sabotajcıların mülklerini ve şahsi eşyalarını haczetme yetkisi vermeye karar verdik. 10 Nisan’da güvenlik nedenleriyle yasaklanan köylerin sakinlerinin bütün yasal hakları askıya alınmıştır. Ve 1 Mayıs’ta El–Mecid sabotajcıların birinci dereceden akrabalarının infazı için emir vermeye başladı.”(76)
Aslında bu ayrıntı operasyonun kapsamı, derinliği ve amacını da ele verir nitelikteydi. Önceki operasyonlarda boşaltılan köylerin eşyalarının taşınmasının yanı sıra geride bırakmış oldukları mülklerinin karşılığı para yada ikame edeceği evler tahsis edilirdi. Bir ikincisi ise köylülere ya bizim yanımızda yada karşı taraftasınız dayatması içinde bulunurlardı. Devletin yanında cahş olarak kalmak isteyenler “ulusal saflara geri dönüş” olarak kabul edilir ve karışılmazdı. Ama kimyasal Ali’nin başlatmış olduğu bu yeni operasyonlarda bunların hiç biri yoktu. “Ne eski politik bağlılıklar ne de yerleşim yerinin büyüklüğü bu yeni savaş sınırlarının çizilmesinde dikkate alınıyordu. Nawcul, Karadağ, Qerehencîr, Koks ve Sengaw dahil birçok nahiye 1987 bahar harekâtı sırasında insandan arındırıldı ve/veya imha edildi. Eylül’de bunları Şiwan nahiyesi izledi. Duhok’un en kuzeyindeki Kanî Masi nahyesi”(77) yerle bir edilir. “Eğer kasaba, ordunun operasyonlar için belirlediği sınırların içerisindeyse güçlü bir cahş varlığının bile faydası olamıyordu. Ali Hasan el–Mecid’in, daha sonraları Baas partisinin üst düzey yetkililerinin katıldığı bir toplantıda söylediği gibi “Müsteşarlara dedim ki cahşlar köylerini sevdiklerini ve terk etmeyeceklerini söyleyebilirler. Dedim ki, köyünüzün kalmasına izin veremem çünkü ben, oraları kimyasal silahlarla vuracağım. O zaman siz ve aileniz ölür.” Bu durum her şeyi açıklar niteliktedir. Yani hedeflenen Kürdistan’ın tamamıydı ve Kürdistan coğrafyasını tamamen Kürtlerden arındırmaktı. Belki cahşların aile ve akraba çevrelerinin yaşamasına izin verilebilir ama Kürdistan’da cahşta olsa yaşamalarına izin verilmeyecekti. Bu operasyonların asıl amacının Kürdistan’ın tüm demografik yapısının değiştirilmesi olduğu açıktır. Amaçlarına ulaşıp ulaşmadıkları konusu ayrı bir tartışma konusudur ama amaçlananın bu olduğu kesindir.
Haziran 1987 yılına doğru gelindiğinde Kürdistan’a yapılan operasyonların kapsamı daha da genişleyecektir. Peşmerge güçleri ve İran’ın denetimine giren tüm alanlar sivil halkıyla birlikte Irak ordusu tarafından yasaklı bölge olarak ilan edilecektir. Yasaklı bölge demek o bölgede hayvan dahi yaşayan tüm canlıların askeri hedef konumunda olmasıdır. Yasaklı bölge ile hedeflenen var olan tüm yerleşim birimlerinin öncelikle insansızlaştırılması daha sonra tarım, hayvancılık, su kaynaklarının kurutulması, tüm evlerin yıkılması kısacası yaşam emaresi gösteren ne varsa kurutmaktı. Bunun gerçekleştirilmesi için verilen talimat gayet netti. Verilen talimatın detaylarına bakıldığında Kürtlere karşı beslenen düşmanlığın boyutları ve yapılan operasyonun sadece askeri bir operasyon olmadığı gerçek anlamıyla soykırımı hedefleyen bir operasyon olduğu net anlaşılıyor. Bakın 20 Haziran 1987 tarihli bu talimatın detaylarında neler vardır;
“Gön: Kuzey Bürosu Komutanlığı
Alıcı: Birinci Kolordu Komutanlığı, İkinci Kolordu Komutanlığı, Beşinci Kolordu Komutanlığı
Konu: Güvenlik nedeniyle yasaklanan köylerle ilgili uygulanacak prosedür
Bu köylerin birleştirilmesi için verilen sürenin 21 Haziran 1987’de dolduğunu göz önüne alarak 22 Haziran 1987 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aşağıdaki önlemlerin alınmasına karar verdik:
1. Bozguncuların, İran ajanlarının ve benzeri Irak hainlerinin bulunduğu bütün köyler güvenlik nedenleriyle girilmesi yasak alan olarak değerlendirilecektir.
2. Bu bölgeler, bütün kişi ve hayvanlara kesinlikle kapalı olan ve askeri birliklerin, büromuz tarafından aksi belirtilmedikçe, istedikleri gibi ateş açabilecekleri operasyon bölgeleri olarak kabul edilecektir.
3. Tarım, hayvancılık ya da endüstriyel faaliyetlerin yanı sıra bölgeye giriş çıkışlarda yasaklanacaktır ve bütün ilgili kuruluşlar kendi yetki alanları çerçevesinde bu durumu dikkatle izleyeceklerdir.
4. Kolordu komutanları, top, helikopter ve savaş uçaklarını kullanarak bu yasaklı bölgelerde bulunan en fazla sayıda insanı öldürmek amacıyla, gece gündüz gelişigüzel saldırılar gerçekleştirecek ve bizi sonuçtan haberdar edeceklerdir;
5. Bu bölgelerde yakalanan herkes güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınarak sorguya çekilecek ve kendilerinden faydalı olacak bilgiler alındıktan sonra 15 ve 70 yaş arasındakiler infaz edilecek ve bize haber verilecektir.
6. Hükümete ya da parti yetkililerine teslim olanlar ilgili kuruluşlar tarafından maksimum 3 gün içinde sorguya çekilecektir, bize bildirilmek kaydıyla gerekli görüldüğünde bu süre 10 güne çıkarılabilir. Sorgulamanın daha uzun bir zaman gerektirmesi durumunda yoldaş Tahir [Tevfik] el–Ani aracılığı ile bizden telefon ya da telgrafla onay alınması gerekmektedir;
7. Danışmanlar [müsteşarlar] ve Milli Savunma Taburları birlikleri tarafından el konan ağır ve orta silahlar dışındaki her şey yine onlar tarafından korunacaktır. Bize sayısını bildirmek koşuluyla hafif silahları tutabilirler. Kolordu komutanları bu bilgiyi ivedilikle danışmanlara, bölük komutanlarına ve takım liderlerine bildirecek ve onların Milli Savunma Taburları içerisindeki faaliyetlerine ilişkin detaylı bilgileri bize ulaştıracaklardır.
Yetki alanınıza giren bölgelerdeki eylemleriniz ve elde ettiğiniz bilgiler konusunda bizi bilgilendirmeye devam edin.
[imza]
Yoldaş
Ali Hasan el–Mecid
Bölge Komutanlığı Üyesi
Kuzey Büro Genel Sekreteri
cc: Konseyi Başkanı;
Yürütme Konseyi Başkanı
Parti İstihbaratı;
Genel Kurmay Başkanı
Ninova, el-Ta’mim, Diyala, Selahaddin, Süleymaniye, Erbil ve Duhok Valileri (Güvenlik Komiteleri Başkanları);
Yukarıda belirtilen Vilayetlerin Şube Sekreterlikleri;
Askeri İstihbarat (İstihbarat ) Genel Müdürlüğü;
Emniyet Genel Müdürlüğü (Emn);
Özerk Bölge Emniyet Müdürü;
Kuzey Bölgesi Güvenlik Hizmetleri;
Doğu Bölgesi Güvenlik Hizmetleri;
Ninova, el–Ta’mim, Diyala, Selahaddin, Süleymaniye, Erbil ve Duhok vilayetlerinin Emniyet Müdürleri” (78)
Bu uygulamaları izleyen ve daha da derinlik kazandıran yeni uygulamaların ardı arkası kesilmiyordu. Kimyasal Ali amacına ulaşmak için her gün yeni bir uygulama ile talimatnameler yağdırıyordu. Binlerce köy ve binlerce insan katledilmesine rağmen istediğini elde etmiş görünmüyordu. Adeta tüm Kürdistan’ı; coğrafyası, insanları ve tüm canlılarıyla temizlemeden amacına ulaşmış sayılmayacaktı. Bunun için Ekim 1987 tarihinde yeni bir uygulamayı hayata geçirdi. Bu uygulamaların Kürdistan halkı üzerinde ki etkisi sadece fiziksel boyutta değildi en ağırı ruhsal ve psikolojik boyuttaydı. İnsanlar kendi toprakları üzerinde en insani olan korunma, üreme ve beslenme ihtiyaçlarını bile karşılayamaz duruma gelmişlerdi. Hiçbir politik eğilimleri olmadıkları halde sadece Kürt olmaları onların can güvenliğini ortadan kaldırmaya yetiyordu. Bu paranoyak ve psikopat uygulamalardan Kürt olarak kendini koruyabilmek neredeyse imkânsızdı. Kürtler için Cahş olmakta kurtarmıyordu. Çünkü onların yaşamı da paranoyak ve tek amacı kendini sahibine ispatlamaya çalışan basit, sıradan ve gölge karakter olan Kimyasal Ali’nin o anki psikolojik ve ruhi duruma bağlıydı. Kürdistan’da bu zamanlarda tek yasa Kimyasal Ali’ydi. Onun için Başur’ê Kürdistan Kürtler için artık güvenli bir alan olmaktan çıkmıştı. Çünkü tüm dünya bu duruma karşı sağır ve körleri oynuyordu. Kendilerine önderlik etme edasıyla çıkan kişi ve örgütler (KDP-YNK) ise bırakın halkı korumayı, İran devletinin basit maşası olmanın ötesine geçemedikleri için kendileri için daha da tehlikeli olmaya başlamışlardı. Bunun için insanlar tek çareyi Kürdistan’ı hızla boşaltıp İran’a sığınmakta buluyorlardı.
Devam edecek…
Göç Dosyası-Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi