Bilim uğruna aklını kaçıranlar, sanat tutkusuyla kulağını kesenler, felsefe adına kendini öldürenler, şiirle dünyaya meydan okuyanlar…
HABER MERKEZİ –
Yoğunlaşmak böylesine delice bir şey olsa gerek. Yaptığı heykelin karşısına geçip “hadi konuş!” demek; yonttuğu taşın enerjisini kıpır kıpır açığa çıkarmak; resmettiği mahkûmun tuvalden firar edip kaçmasını sağlamak…
Roman yazarken o gün yazdıklarının etkisiyle yazar acı bir çığlıkla uykudan uyanır, göz yaşlarına hakim olamaz, hıçkıra hıçkıra ağlar. Roman kahramanı ölmüştür. Kendisi yazmış olduğu halde bu derecede etkisine girmiştir.
Kahramanı öldüğünde çığlık atmıyorsa bir romancı romancı olamaz. Ya da kendi sesiyle hüzünlenmeyen, coşmayan başkasını nasıl hüzünlendirir, nasıl coşturur? Basbayağı sanat ya da edebiyat yaptığını belli edenlerin acemiliğine bakınca daha iyi anlıyor insan; işiyle bütünleşmeyenlerin işleri sırıtıyor, iyi bir iş olmuyor…
Ruhuyla girmişse kavgaya bir insan dünyaya farklı bakar, farklı hisseder, farklı yaşar. Halit Oral yoldaş böyleydi. 9 Ekim Komplosunu en erken ve en derinden hisseden oydu ki 9 Ekim 1998 günü “Güneşimizi Karartamazsınız” eylemlerinin ilkini gerçekleştirdi.
14 Temmuz Direnişçileri, Dörtler, Zekiye Alkan, Rehşan Demirel, Ronahi ve Berivan, Sema ve Fikri yoldaşlar böyleydi. Agitler, Beritanlar, Zilanlar, Sakineler, Delaller, Atakanlar tam da bu büyük yoğunlaşmanın en yüce ifadesi olmuşlardır.
Bugün Kürt Halk Önderi üzerindeki mutlak tecrit karşısında açlık grevi eylemlerine girenlerin de amaçlarıyla bütünleştikleri görülüyor. Kararlı duruş bunu gösteriyor. Belki de yokluğunda yaşamın yok olacağı bilim ve sanat gibi düşünmek mümkündür. Böyle bir eylem var ortada. Bu eylemi anlamak ve güçlü bir şekilde katılmak, çağın son faşist rejimine karşı hayatın en ağır, en hayati sorumluluğudur.
DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven’in fedaice canını ortaya koymuş olması büyük bir yoğunlaşmanın, tarihsel bir bilincin ve sorumluluğun sonucudur. Ana-kadın duyarlılığının özel bir yansıması olarak anlam yüklemek de mümkündür ki bu karakterin en hassas ve en sorumlu özelliği doğrudan eyleminde yansımasını bulmuştur. Bir halkın, bir ülkenin, bir coğrafyanın kaderidir söz konusu olan. Sağlığını hiç gündem yapmadan bu eyleme girmiştir. Elbette eylem biçimi olarak zaten sağlık ortaya konularak yapılan bir eylemdir. 30’lu günlere gelmişken açlık grevinden kaynaklı sağlık sorunları ciddileşir. Fakat herkesin bilmesi gereken bir başka gerçek daha vardır ki sayın Güven’in açlık grevinden bağımsız çok ciddi sağlık sorunları vardır. Üstüne açlığın yarattığı sağlık sorunları da eklenince durum gerçekten daha ağır hale geliyor. HDP Eşbaşkanı Sayın Sezai Temelli’nin önemle dikkat çektiği gibi açlıkta kritik günlere gelinmesi beklenmeden sonuç alacak düzeyde örgütlü bir tarda harekete geçilmelidir.
Değerli vekilimiz Leyla Güven’i tanımak, birlikte çalışmak ve mücadele yoldaşlığını paylaşmaktan onur duyarak belirtebiliriz ki sonuna dek kararlıdır ve sarsılmaz bir iradesi vardır. Mücadelemizle de hep yanında olacağız.
Buna karşın, bazen başka açlık grevlerinde olduğu gibi “50-60 gün devam etse de bir şey olmaz” biçiminde düşünülmemelidir. Bu düşünce kesinlikle yanlıştır. 50-60 gün açlık grevinde kalan insanın bedeninde de onulmaz hasarlar oluşuyor. Fakat Güven’in sağlık sorunları nedeniyle 30’lu günler bile kritiktir. O da bunun bilincindedir ki sözünü çok özlüce ortaya koyup eylemiyle “Çağın Direnişçi Kadın Kimliğinin” değerli sembollerinden biri haline geldi. Hemen akabinde HDK’ye eşbaşkanlık yapmış vekilimiz Sabahat Tuncel ve yanındaki arkadaşlar vicdan hareketini sahiplenerek eylemin zindanlar genelinde yayılmasına öncülük yaptılar.
Bu büyük vicdan çağrısı karşısında ülke ve yurtdışı sahalarında açlık grevleriyle cevap veriliyor. Açlık grevleriyle birlikte daha kapsamlı ve yaygın eylemlere ve tüm bunlarla birlikte aydınlardan, sanatçılardan beklenen ve çok gerekli olan girişimlere de ihtiyaç vardır.
Bilindiği gibi Türkiye’de yürütülen tüm açlık grevi eylemlerinde aydınların-sanatçıların hem duyarlılık yaratma hem de arabulucu olma gibi önemli rolleri olmuştur. Tek tek destek ve duyarlılık açıklamasında bulunanlar olsa da daha örgütlü ve kapsamlı girişimlerde bulunmalarının pozitif etkileri olacaktır.
Uykudan çığlık atarak uyanmadan, hıçkırıklara boğulmadan, herhangi bir ölüm olayı yaşanmadan ya da bedenlerde geri dönülmez hasarlar oluşmadan açlığın vicdan çağrısına kulak verelim.
Kaynak: Yeni Özgür politika