Güzel memleketim kışın da güzel baharın kadar. Sarı yaprağında güzel sonbaharda, ilkbaharında yeşili de güzel. Kökü de güzel, dalı da. Gökyüzünde güzel yeryüzün kadar. Biz geçmişi olanlar ve geleceği yazanlar söz vermeyi de, sözü yerine getirmeyi de senden öğrendik.
HABER MERKEZİ – Kuşatılmış duygularım, bir yerim kanarken durmadan bir yanım ise halayda. Buğulu bir şarkı çalıyor kulaklarımda. Suskunum anlıyor musun? Suskun olduğum kadar içten içe de çığlık çığlığa. Sen hiçbirini anlamıyorsun ve üzerime kurşunlar yağdırıyorsun. Gözlerimin buğusunda kaybolduğunu ve seni bıraktığımı sanıyorsun ama o buğu sensin. Yüreğimde yandığını sanıyorsun ama külüm sensin. Ellerimden kayıp gittiğini sanıyorsun ama tutunduğum sensin. Topraklarınla, dağlarınla, ırmaklarınla soluk aldığımı unutuyorsun. Sana yaslandığımı ve benim gibi binlercesinin sana yaslandığını unutuyorsun.
Sen dünyanın en güzel suyu, dağı, toprağı, taşı, ağacı, yolusun. Aradığımız da sensin, kavuştuğumuzda. Özlemimizde sensin, sevincimizde. Sıcakta yaprağını kımıldattın, soğukta ateşini yaktın. Bizim bağrımız da, ocağımız da sensin.
Topraksız olanlar sana sığınıyorlar. Toprağını öpüyorum ve onlara sarılıyorum senin gibi sımsıkı. Kimler yürümedi ki patikalarında, vadilerinde, zirvelerinde kaç soluk verilmedi ki bir tek sen bilirsin. Kaç gözyaşı ıslattı toprağını, kaç sevinçle doldu gözlerin, kaç yüreği öptün. Kaç kez soluğun kesildi, pusularda yaralandın ama tökezlemedin. Kaç kez kurşunlarda boğuldun ama her defasında nefes vermeyi bildin. Biz insanlar geçici sen kalıcı olunca tarihi biz değil sen yazıyorsun. Gerçeklere biz değil sen tanıklık etmiş oluyorsun. Güzelin de, zorluğu nda, çirkinin de şahidi sen oluyorsun. Sen bilge bir coğrafya olduğunu unutuyorsun. Oysa bilgeliğin her taşında, her tümseğinde, her dağında ve toprağın derinlerinde…
Ve bize gelince, biz topraksız olanlar sana döndük yüzümüzü. Kızılına boyandık, yeşilinin üzerine uzandık ve sarına dokunduk. Küllerinden yarattığın bizler yeniden yandık ve yeniden kül olduk, griye boyandık. Sana bir kez dokunabilmek için kurşunları deldik. Yiğit kızların ve oğulların yüreklice sırtladılar yüklerini. Halaya duran adımlarımız delice sana koştu her defasında. Gerçeğinle buluşunca özlemine doyamadan canımızdan binlerce parçalar verdik. Adın anıldığında milyonları titreten heybetine sevdalandık. Ve öyle bir bağlandık ki sana unuttuklarımızı hatırladık. Geçmişimiz ve geleceğimiz senin güzelliğin oldu. Sen, yürekleri derya olanlara yol, sevdalarını gözlerine yasaklıca gizlemişlere söz, yürekleri burkulmuşlara umut oldun. Sevinçlere, acılara gebe kaldın, dili olmayanlara çığlık, soluğu kesilenlere çağrı, tükenenlere, tökezleyenlere, çaresizlere bir yudum su olmadın mı?
İşte kuşatmışsın duygularımı. Bu defa kurşun yerine kar yağdırıyorsun üzerimize. Güzel memleketim kışın da güzel baharın kadar. Sarı yaprağında güzel sonbaharda, ilkbaharında yeşili de güzel. Kökü de güzel, dalı da. Gökyüzünde güzel yeryüzün kadar. Biz geçmişi olanlar ve geleceği yazanlar söz vermeyi de, sözü yerine getirmeyi de senden öğrendik. Sen bazen sırtımızı yaslayacağımız bir kaya, yorulunca çayından içeceğimiz ateş, gözlerimizdeki özgürlük andı oldun. Onun içindir ki, biz sende, sen bizde nişansın. Sen bizde yüreklice haykırdığımız ve milyonlarına verdiğimiz sözümüzsün! Sen en güzel toprağım, en güzel ülkem, sen her şeye kadir olansın!
BERFÎN BAĞDU