HABER MERKEZİ
Bulunduğu coğrafyanın etnik yapısına hemen ayak uyduran Rêber arkadaş, arap köylerinde Rêber olarak değil de “Ebu Azap el-Kurdî” olarak tanınıyordu. Kendine yine bir espiri sırasında belirlediği bir isimdi bu. Köylüler istihbarat vermeye geldiğinde “Ebu Azap el-Kurdî”yi soruyorlardı.Hatta ilk bu şekilde soran köylüyü arkadaşlar farklı anlayıp tutuklamışlardı. Sonrasında Rêber’in olaya dahil olması ile durum açığa kavuşmuş, köylüye olay anlatıldığında büyük kahkahalar kopmuştu.
2014 Eylül’üne girdikten sonra savaş ve saldırılar yoğunlaşmıştı. Savaşın yaşanmadığı, saldırının olmadığı neredeyse hiçbir kapı hiçbir köy kalmamıştı. Musul ve Rakka’dan ağır silahlar ele geçiren DAİŞ çeteleri; en savaş uzmanı, o gerici zihniyetlerine en bağlı çetelerini Cerablûs ve Sirrin’den Kobanê’ye saldırtıyordu. Hedadê’de kaldığımızda Kobanê sürecini radyodan ve televizyondan hiç kaçırmamak halinde takip ediyorduk. Taburumuz içerisinde düzenlemeleri olup Kobanê’ye giden birçok yoldaşımız vardı. Herkes olacak bir düzenleme durumu için hazırdı. Kobanê’ye gitmek için yazılan raporlar ve önerilerin sayısını hatırlayamacağım kadar çoktu. Ciddi bir süreç ve irade testi aslında şimdi başlıyordu. Herkes kendini Kobanê’ye önerirse burası ne olacaktı? Top yekûn Kobanê’ye gidilebilir miydi? Aslında bu hiç düşünülmüyordu o durumun sıcaklığında. Rêber arkadaş Kobanê için öneriler yapıyordu. Bunu yapıda bulunan arkadaşlara yansıtmadan yapıyor, devamlı Saha ve Eyalet Komutanları ile bir köşede düşüncelerini aktarıyordu. Taburda sonbaharın rüzgarları hakimdi. Biri gelip “Kimler Kobanê’ye gitmek istiyor?” sorusunu sorsaydı, eminim ki tek vücut halinde tüm tabur “Biz” derdi. Elbette bu tehlikeli süreçte soğuk kanlılık gerekiyordu. Soğuk kanlı, en iyi analiz yapanımız yine Rêber arkadaştı. Arkadaşların bu durumunu asla disiplinsizliğe çevirmez, Kobanê ve Serêkanîye’ye gelişen saldırıların başlangıcıyla beraber hergün İntişar hali aldırtırdı. “Oradaki topraklarımıza saldıran düşman buraya da saldırmak isteyecek ve irademizi kırmaya çalışacaktır” derdi. Soğukkanlı ve disiplinli bu komutan taburunu harika bir çıtaya getirmişti. Süreci en iyi okuyan sürece en iyi cevap olurdu. En iyi okuyup anlayanımızdı…
Eylül ayının sonuna yaklaştığımızda Rêber ile beraber 6 arkadaşın düzenlemesinin olduğunu öğrendik. Bu düzenleme çoğu tabur yönetiminde olan arkadaşlarımızdı. Bu düzenlemeleri duyduğumuzda etkilenmiştik. Yoldaşlarımız nereye gidiyordu? Peki ya biz?..
Bu düzenleme sonrasında moreli nirvanada olan Rêber arkadaştan anladık ki Kobanê’ye gidecekti. Fakat çok merak ediyor ve neler oluyor diye düşünüyordum. Rêber’in yanına yaklaştım bir köşeye çekip, “Heval Rêber düzenlemen nereye oldu, neden böyle bir anda?” diye sorduğumda; “Pirdoğan, arkadaşlara şimdi hiç belli etme. Kobanê’ye gidiyoruz. Arkadaşlar etkilenmesin, dikkat edin yeni gelen ve gelecek arkadaşları adapte edin.” dedi gözlerinden yaşadığı mutluluğunu aktarırcasına. Bu anda bir film olup gözlerimin önünden geçiverdi tüm yaşanılan anılar ve hatıralar. Etkilenmemek elde değil fakat bir miras gibi verdiğim söze elbet sahip çıkacaktım.
Rêber’in 2013’te yavruyken sahiplendiği bir hayvanı vardı. Bobi, kurt cinsinde olan akıllı bir köpekti. Rêber bir çocuk gibi ona özen gösterir ve beslerdi. Bobi’nin Rêber’e bağlılığı her Rêber’i gördüğünde belli ederdi. Rêber düzenleme sonrası gittiğinde Bobi resmen onun yokluğunu his ediyor, tuhaf sesler çıkararak bize birşeyler anlatmaya çalışıyordu. Bobi saldırgan bir köpekti. Rêber’e yaklaşmamıza izin vermezdi. İlk kez Bobi’yi o gün sevebildim. O hayvanın yaşadığı hüzünü anlayabiliyordum. Günlerce yuvasından çıkmamıştı ve yemek yememişti.
Bu düzenlenlemeden sonra taburda çok değişiklikler ve düzenlemeler gelişti. Kimi arkadaşlarımız Kobanê’ye gitti, kimi arkadaşlarımız farklı taburlara düzenlemesi oldu kimisi ise diğer hamlelere gönderildi. Her nerede olursaydıkta kulağımız kalbimiz Kobanê ve Serekanîye’deydi. Savaş Eylül sonunda Ekim başlangıcı gibi çok şiddetlenmişti. Kaldığımız bölge içinde tanıdığımız yoldaşlarımızın şahadet haberlerini alıyor, haberlerde kimlik bilgilerini görüyorduk. Ne yapsan da ne etsen de çok büyük bir etki bırakıyordu. Boğucu sonbaharda nefes alacak bir haber bekliyor, hepimizi morelle harekete geçirecek bir gelişme bekliyorduk. Her günün öfkesini karşımızda bulunan düşmandan alıyor, Kobanê’de kaldıkları her günün bedelini buradan ödetiyorduk. Genel olarak tüm Cizîrê cephesinde arkadaşların tutumu ve hareketi bu biçimdeydi. “Her Yer Kobanê” şiarını bu pratiklerle yaşatıyorduk.
Tarih aklıma tam olarak gelmiyor ama Kasım sonu diye hatılıyorum. Hiç ummadığımız bir anda bir günde Rêber’i taburda gördük. Vücudundan üç yara almış, bir değnek yardımıyla yürüyebiliyordu. Zayıflamış ve rengi solmuştu. Ama yüzündeki o canlı gülüşü ve dağıttığı pozitif enerjisi hiç değişmemişti. Çok mutlu olmuştuk Rêber’i gördüğümüze. Kobanê’deki durumu ve yaralandıktan sonra başından geçen sıradışı olayları bize anlatıyor, morel motivasyon olmaya çalışıyordu. Hiç huyundan vazgeçmedi. Hep zor zamanlarda parlayan bir moreldi. Biz morel olmaya çabalarken o bizi moreliyle bastırıyordu. Bir gece yanımızda kaldıktan sonra ertesi gün öğle vakitlerinde geri döndü. Tekrar Kobanê’ye gideceğini söylüyordu. Hızlı iyileşebilmek için kendisinin belirlediği bir fizik tedavi yöntemi uyguluyordu. Hızlı bir şekilde iyi hale gelmiş, Aralık ortalarında Kobanê’ye geri dönmüştü. Bu gelişmeden bir ay sonra Kobanê şehir merkezi özgürleştiğinde telefon aracılığı ile konuşabildik. Mutluluktan kullandığı her kelime bir zafer çığlığı gibiydi. Çok mutlu olduğunda hızlı konuşurdu. O hızlı konuşmasından ne boyutta mutluluk yaşadığını anlayabiliyordum.
Kobanê özgürleştirildikten birkaç ay sonra 2015 Mayıs’ının başlangıçında Qereçox’taydım. Kobanê’den gelen çokça arkadaş vardı. Tanıdığımız arkadaşlardan birkaçı da oradaydı. Rêber’i ve diğer arkadaşları sorduğumda, genellikle hepsinin geri geleceğini söylemişlerdi. Mayıs’ın ortası gibi Rêber Kobanê’den Cizîrê’ye geri geldi. Geçen günlerin hasreti ile birbirimize derince sarıldık ve evet artık beraberiz dercesine. Geldiği günün gecesinde gittiği günden beri olan tüm olayları konuşuyorduk. O gece başlayıp sabahlamıştık. Birkaç gün sonra Rojava’dan ayrıldım. Artık Rêber ile iletişimimiz telefon ile oluyordu. Gire Spî (Til Ebyad) hamlesine katılmıştı. Kobanê’deki şehîd arkadaşların intikamını alacağını bu toprakları bu insanlık düşmanı çetelere bırakmayacağını vurguluyordu. Girê Spî, Rakka, Minbic’te hesap defterini açmış; her geçen günün, her şehîd arkadaşın hesabını başarılı komuta düzeyiyle sormuştu. Hiçbir hamleden operasyondan kendini ayrı görmemiş, hepsinde en yoğun katılımı sağlamıştır. Rojava’da her bölgede savaşmış, savaşı koordine etmiştir. Rakka özgürleştirildikten sonra eğitime gittiğini öğrendim. Rêber ile beraberinde tanıdığım iki arkadaşta bu eğitimde yer almışlardı. Eğitim sonrasında her üç arkadaşın düzenlemesi Efrîn’e yapılmıştı. Efrîn’den bolca fotoğraf gönderiyordu. “Buranın coğrafyası aynı Bakûr gibi Pirdoğan. Gendîlerin topraklarına gelmekte varmış.” diyordu. Uzun bir süre iletişim halindeydik. Fakat artık Efrîn’e saldırı ciddiyet kazandıktan sonra tüm iletişimimiz koptu. Üç hafta sonra Efrîn’de yaralanan bir yoldaşımdan haber aldım. Rêber şehîd düşmüştü.
Pirdoğan SERHAD