Bizim burada ağırlıklı olarak ele alacağımız husus, özel savaş stratejisidir. Bu genel başlık altında belli başlı kısımlar vardır. Bu özel savaş stratejilerini ya da özel savaşı üç ana başlık altında ele alabiliriz.
HABER MERKEZİ
Bir: Gayri nizami harp
İki: İstikrar harekâtı
Üç: Psikolojik savaş
Özel savaş stratejisi bu üç ayak üzerine kurulmuştur. Bu üçayak kurulurken, her ayak için bir misyon biçilmiştir. Örneğin, ‘Gayri nizami harp’ dendiğinde, anlatılan kontrgerilla hareketidir. Ve kontrgerilla hareketi de özel harp şeklinde ele alınıp yeraltı ve yerüstü unsurlarıyla birlikte yürütülür. Yani yeraltı ve yerüstü unsurlarından oluşur. ‘İstikrar harekâtı’ dendiğinde, anlatılan askeri darbelerdir. Bunlar ‘destabilize’ ve ‘stabilize’ diye adlandırılan bölümlerden meydana gelir. ‘Psikolojik savaş’ ise toplumun bilincini çarpıtmayı, bilinci üzerinde tesirde bulunarak onu yönlendirmeyi, bu anlamda iradeyi teslim alıp, kırmayı hedefler. Bu da değişik propaganda biçimleri üzerinde geliştirilir. Bunlar da beyaz propaganda, siyah propaganda, gri propaganda diye adlandırılırlar. Bunlar nasıl somutlaşıyor, nasıl gerçekleşiyor, nasıl biçim kazanıyor?
Özel savaşın ilk başta yaptığımız tanıma göre üçüncü yorumu ise rejimlerin özel savaşa göre şekillenmesidir. Aslında bu Türkiye gerçeğini günümüzde anlamak açısından da dikkat edilmesi ve sonuç çıkartılması gereken bir bölümdür. Bunu şu şekilde de adlandırabiliriz. Rejimlerin, sistemlerin özel savaşa göre şekillenmesini şu şekilde ifadelendirebiliriz. Cellâdın sahiplerine dönmesi ya da sahiplerin ellerindeki kontrol mekanizmasını ele geçirmesi olarak da değerlendirebilir. İlk aşamada bir strateji tarafından geliştirilen özel savaşın politikaya dönüşerek rejimin kendisi haline gelmesidir. Mesela günümüzde ‘Türk özel savaş rejimi’ deniliyor. Rejimlerin özel savaşa göre şekillenmesi ve bu boyuta dönüşmesi aslında özel savaşın almış olduğu en korkunç biçimdir. Çünkü kullanılan araç, araç olmaktan çıkmış ve amaç haline gelmiştir. Ve o amaç haline geldikten sonra da, her şeyi kendi hizmetine kullanır. Ekonomiyi, kültürü, siyaseti kendi hizmetinde kullanır ve o yürüttüğü özel savaş, onun asıl varlık gerekçesi haline gelir. Özel savaşın belki de en tehlikelisi ve kalıcı etki bırakanı da budur. Dünyanın değişik yerlerinde bunun kalıcı iktidarlara dönüşmesi ve dünya halklarının başına bela olması gerçeği de yaşanmıştır.
Özel savaş gerçeğini ele alırken bu üç nokta üzerinde duracağız. Bu noktalar üzerinde dururken de bazen, bu noktaları birlikte ele alacağız. Çünkü özel harekâtla, strateji olarak özel savaşın uygulanması giderek bunun sisteme, rejime dönüşmesi kimi zaman bu noktaların iç içe geçmesine ve tekleşmesine neden olmaktadır. Bu nedenle birlikte ele alacağız, ama yer yer daha iyi anlaşılması açısından ayrıştırıp somutlaştırarak değerlendireceğiz. Bunun en somut uygulamasını Kürdistan ve Türkiye gerçeğinde dile getireceğiz. Türkiye’de özel savaş nedir, Kürdistan’da özel savaş nedir ve nasıl uygulanıyor? Bununla birlikte kişiliğimizde yaşanan özel savaşı o şekilde mahkûm ederek, hem kişiliğimizdeki zaafları aşacağız hem de TC’nin özel savaş rejimine karşı yürüttüğümüz mücadeleyi zafere taşıyacağız.
Özel Harekât:
Özel savaş denildiğinde, öncelikli olarak özel harekât anlaşılır. Topluma bu şekilde yön verilmek istenir. Özel savaş denildiğinde özel eğitilmiş komandoların ya da rambo tipli insanların eylemleri anlaşılır. Toplum bu şekilde yönlendirilir. O tür tiplerin ya da o tür eğitilmiş güçlerin bir yerdeki esir Amerikalı askerleri kurtarmaya yönelik harekâtından bahseder hale getirilir. Bu bir manipülasyondur. Bu şekilde özel savaş, topluma bu biçimiyle kabul ettirilmek istenir. Ama bu şekilde kabul ettirmenin yöntemleri ve araçları çok fazladır. Bugün bilgisayarlarda savaş oyunları vardır. Bu savaş oyunları bilgisayarların sistemlerine bile yüklenmiştir. Yine küçük çocukların eline atari oyunları verilir. Bunlarla yapılan nedir? Daha çocuk yaşlardayken toplumun büyük bir kesimini oluşturan gençlerin, savaşa göre eğitilerek hazırlanmasıdır. Bu yolla savaş, günlük yaşamın sıradan bir parçası haline getirilmektedir. Bilgisayardaki, atarilerdeki savaş oyunlarındaki, öldürmeler, baskınlar eli silah tutacak hale gelen ya da ilk fırsatta o silahı ele geçirecek imkânlara sahip olacak insanda ne tür etkiler bırakır? Tabi ki bunları uygulamaya başlar. Bunun imkânları da oldukça fazladır. Toplum içinde şiddet eğilimlerinin o kadar yaygın olmasının nedenlerinden biri de budur. Toplum içinde hoşgörüsüzlüğün, sorunlara insani bakış dışında şiddeti ve insanı yok etmeyi amaçlayan yaklaşımların temel nedenlerinden birisi de budur. O nedenle dünyanın birçok yerinde ateşli silahların kullanımına sınır getirilirken; oyuncak silahların, çocuklara verilmesi yasaklanmıştır.
Yine bununla beraber piyasaya sürülen özel savaş filmleri, toplumu savaşa teşvik edici rol oynayan bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu filmlerde dikkat edilirse işlenen tema hep aynıdır. Savaş hangi siyasal nedenlerle ortaya çıkmış ve kimin çıkarınadır? Bunları ortaya koyacağına, bir askeri kurmay toplanıp karar verir. Hedef; kaleyi düşürmektir, insanları öldürmektir, baskın yapmaktır ve bunlara uygun şekilde, kişilerin eğitiminin verilerek harekete geçirilmesidir. Böylece askeri harekâtın özel elemanlar tarafından gerçekleştirilmesi anlamında sınırlı bir anlatımı vardır. Topluma ve gelişen nesle bu empoze edilir. Bunun sonucunda artık o bilinci alan, ona göre kendini şekillendiren kişinin de bir savaş makinesi haline gelmesi kaçınılmazdır. Türkiye gibi birçok ülkede, özel savaş stratejistleri ve kurmayları bunu son derece bilinçli olarak geliştirmişlerdir. Geliştirilen bu politikalarla yürütülen özel savaşın kadro ve eleman sorunu çözülmeye çalışılmıştır. Bugün Kürdistan’da, özel harekât güçlerinde kullanılan birçok insan, bu şekilde şuursuzlaştırılarak istenilen biçimde kullanılmaya hazır kesimlerden devşirilmektedir.
Bu durum, özel savaşın gerçekleşmesinin sadece bir yönünü ortaya koyar, ama özel savaşın kendisi değildir. Bir sapmayı ve saptırmayı anlatır. Kimi zaman bizde de savaşın politikayla, toplum yaşamıyla, toplumun geleceğiyle, ekonomiyle ilintisini kuramayan, meşru savunma savaşını niye gündemimize aldığımızın bilincinde olmayan kimi arkadaşlarımızda da böylesi bir yaklaşım etkili olabiliyor. Savaşı bir macera olarak ele alan, vurup-kırmayla ve dökmekle sınırlı tutan yaklaşımlar da ortaya çıkıyor. Bu yaklaşımlar savaşta aşırılıklara neden oluyor. Savaşın amaçtan kopuk olması, aşırılıklara neden olur. Savaş içerisinde aşırılıkların ortaya çıkmasının nedeni budur.
Özel savaş, özel harekât olarak ele alındığında, başvurulan yöntemlerin de buna göre geliştirilmesi ve kullanılması kaçınılmaz hale gelir. Bu çerçevede de kullanılacak her türlü yol ve yöntem, özel savaş içerisinde mubah görülür. Örneğin, savaşta tutsakların hakları vardır, ama orada tutsakların hakları yoktur. Hedefe bir noktadan mı ulaşılıyor, o noktada savaştan muaf tutulması gereken kesimlerin varlığı bile önemli değildir. Öylesi kesimler de savaşın hedefidir artık. Mesela, uluslararası alanda savaşta muaf tutulanlar vardır. Bunlar siviller, gazeteciler, sağlıkçılardır, insan haklarıyla ilgili kuruluşlarda çalışanlar, din adamlarıdır. Bunlar hep savaştan muaf tutulan kesimlerdir. Ama özel savaş, özel harekât derekesinde ele alınıp uygulamaya konulduğu zaman, yönelinen ve hedeflenen yerde savaştan muaf tutulan kişilerin varlığı ya da yokluğu önemli değildir. Hepsi çok rahat bir şekilde imha edilebilir, yine ele geçirilen insanların kafası kesilebilir, cesetleriyle oynanabilir ve bu vahşet bir nişan ve övünç payesi haline getirilebilir.
Özel savaşın, özel harekât olarak ele alınıp, toplum yaşamıyla ve geleceğiyle ilgili olan boyutunun hesaplanamadığı koşullarda bunlar sürekli ortaya çıkan durumlardır. Bu, dünyanın her tarafında yaşanmıştır-yaşanmaktadır da. Amerika’nın, Vietnam’daki özel harekât birlikleri bunları yaygın olarak uygulamıştır. Türk devleti, Kürdistan’da bunu uygulamıştır-uygulamaktadır. Öyle ki bu tür savaşları yürütenler, savaş içinde giderek çeteleşmişler ve daha sonraki süreçlerde de ne yapmışlarsa, yaptıklarının da karşılığını devletten görmek istemişlerdir. Savaşın bittiği koşullarda ya da savaşın dışında kalındığı zamanlarda bile öylesi kişi ya da çevreler, özel savaşçı kimliğine uygun davranmış ve yaşamışlardır. Bunun sonucunda toplumun başına bela olmuşlardır. Bunların bir kesimi, psikolojik sorunlar yaşayarak tedavi görmeye ihtiyaç duyar hale gelmişlerdir ya da onları özel savaşta kullanan kişiler-güçler tarafından tek tek imha edilmişlerdir.
Özel harekâtın, özel uygulama boyutuyla ele alınıp, onun amaçtan uzak tutulması, bu tür sonuçları da yaratıyor. O nedenle özel harekâtın, özel eğitimleri içerdiği gerçeğini bir kenara itmeyeceğiz. Özel eylemler içeriyor çünkü özel savaştır. Hedefin özelleştirilmesidir. Özelleştirilen hedefin, imha amaçlı olarak üzerine gidilmesidir. İmha etmek için her yolun, yöntemin kullanılması ve bu doğrultuda tüm imkânların seferber edilmesidir. Özel harekât, özel bir eylemle gündeme geliyor. Ama bu özel eylem genişledikçe, genişlediği alanı, bütünden yalıtıyor. Bütünden yalıtıldığında da tek eylem özgülünde uygulanan kuralsızlık giderek büyüyor. Bu bir strateji haline geldiğinde de genel olarak kuralsız, yoğunlaştırılmış bir savaş halini alıyor. O açıdan özel savaşın, özel harekâtla birlikte ele alınması giderek onu stratejik bir olgu haline getiriyor. Böyle bütünlüklü bir rolü ifade ediyor. Yani özel savaş, özel harekât içinde uygulanan bir yöntem olarak ele alınıyor. Bu nedenle biz, özel savaşı sadece özel harekâtla sınırlandıran bir yaklaşımla ele almıyoruz. Fakat ondan da ayrı ve bağımsız olarak değerlendirmiyoruz.
Kısacası özel savaş dendiğinde bunu özel harekât olarak ele alan sınırlı bir yaklaşımla değerlendiremiyoruz. Özel harekât, her yönüyle özel savaşı anlatmıyor. Sadece özel savaş içerisinde gerçekleştirilen eylemlerin bir kısmını anlatıyor. Egemenlerin özel savaşı, özel harekâtla sınırlandıran, onun özel amacını gizleyen ve toplumu da bu şekilde yönlendirerek aslında özel savaşı topluma çekici kılmaya çalışan yaklaşımlarının özel savaş gerçeğinin saptırılması olduğunu burada görmek gerekiyor. Özel savaş eşittir aksiyon filmlerine konu olan eylemler değildir. Özel savaş içinde o tür eylemler olabilir, ama bu özel savaşın kendisi değildir. Özel savaş kuralsız, yoğunlaştırılmış ve ölçüsüz bir savaş olarak egemenler tarafından geliştirilen bir stratejidir. Türkiye-Kürdistan somutunda yaşanan da budur.
Burada ayrıca bir nokta üzerinde durmakta yarar vardır. Oda bizdeki özel kuvvetler gerçekliğidir. Bizim bir savaş gerçeğimiz vardır. Geçmişte, tarihin derinliklerinde yaşananları, haklı savaşlar olarak değerlendirdik. Günümüzde de bunu meşru müdafaa savaşları olarak değerlendiriyoruz.
Yürüttüğümüz meşru müdafaa savaşı içinde de doğal olarak kendimizi, doğal toplum ve sosyalizm değerlerini korumaya yönelik önlemlerimiz olacak. Öz savunma güçlerini oluşturacağız. PKK’ye karşı özel kirli savaş yürütülüyorsa, gerilla güçlerini muhafaza edeceğiz. İmha amaçlı üzerimize saldırılar geliyorsa, o saldırıları bertaraf edecek tedbirleri alacağız. Bunların hepsi meşru müdafaanın içerisine girmektedir. Yani PKK, savaşı meşru müdafaa temelinde geliştiriyor. 2000`lerden sonraki süreçte hareket olarak Özel Kuvvetler örgütlenmesi içerisine girilmiştir. Bizde içerisine girilen bu örgütlenme ile yukarıda bahsini ettiğimiz özel savaş güçleri hiçbir şekilde birbirine karıştırılmamalıdır. Zaman zaman isim benzerlikleri nedeniyle karıştırmalar olabiliyor. Bizdeki özel kuvvetler tamamıyla meşru savunma temelinde oluşmuştur. Kullanılan taktikler ise tamamen kendini korumaya yönelik olarak geliştirilmektedir. O nedenle kesinlikle bir benzerlik söz konusu değildir. Bir başka yönüyle de bizde özel kuvvetler, gerillanın kendini gözden geçirerek yenilemesi ve eğer varsa aşınmalardan kendini kurtarması anlamına da gelmektedir. Bu fark görülerek bizde geliştirilen özel kuvvetler gerçeğine anlam verilebilmelidir.
Özel Savaşın Strateji Olarak Geliştirilmesi ve Uygulandığı Ülkelerde Yarattığı Sonuçlar
Özel savaş tanımını yaparken, onu savaş olgusundan ayrı düşünemeyeceğimize ama genel anlamda yapılan savaş tanımından da farklı olduğuna dikkat çekmiştik. Bu tanım önemlidir. Çünkü düz bir yaklaşım var. Herhangi bir konu anlatıldığında, tartışıldığında ya da değerlendirildiğinde başlangıç aşaması keskin hatlarla ortaya konuluyor. Sanki öncesi süreçlerde onu çağrıştıran, onun kaynağını aldığı hiç bir şey yokmuş gibi bir yaklaşımda bulunuluyor. Öyle değildir. Bir şeyin bir başlangıcı olabilir. Ama o başlangıç denen olgu kendisinden önce var olanın içinde mayalanır. Orada şekillenmeye başlar ve giderek ana hatlarıyla, özellikleriyle kendini belirginleştirdiğinde yeni bir olgu olarak ortaya çıkar. Özel savaş da böyledir. Özel savaş, ‘İkinci Dünya Savaşı’nda ABD tarafından geliştirilen bir stratejidir’ deniliyor. Belirleme açısından yanlış değildir. Ama özel savaşa kaynaklık eden, onun esinlendiği savaş taktikleri ve savaş yöntemleri önceki dönemlerde de vardır. Daha önce örneklerini verdik.
Eksik ya da fazla olsun ‘Savaş, politikanın şiddet araçlarıyla devam ettirilmesidir.’, şeklinde bir değerlendirme vardır. Özel savaş da bir politikanın sonucu gelişiyor. Savaş içinde bu durum bazı yönleriyle geçerlidir. Özel savaşı üç başlık altında toplamıştık: Gayrı Nizami Harp, İstikrar Harekâtı ve Psikolojik Savaş. Mesela psikolojik savaş ya da savaşta ideolojinin rolü önceki dönemlerde de var. Hangi savaş olursa olsun, savaşa güç seferber edilince, mutlaka bir ideolojiye ve düşünceye bağlı bir şekilde hazırlanır. Harekete geçileceği zaman, güç psikolojik anlamda da buna hazır hale getirilir. Yani savaşa başlamadan önce onun psikolojik, düşünsel ortamının hazırlanması söz konusudur. Savaştan önce savaşan güçlerin, toplumun savaşa hazırlanmasıyla psikolojik savaş aynı değildir. Ama bunların birbirleriyle ilişki ve bağlantısı söz konusudur.
Özel savaşın başlıklarından bir diğeri İstikrar Harekâtıdır. Yani askeri darbelerdir. Ancak askeri darbeler de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmamıştır. Öncesi dönemlerde de askeri darbeler yaşanmıştır. Mesela, Fransa’da Bonapartizm’den bahsedilir. Burjuva devletlerinde askeri darbelerinin önünün açılması Bonapartizm ile birlikte başlar. Benzeri birçok örnek vardır. Bu örnekleri, ‘özel savaş, İkinci Dünya Savaşı öncesinde yoktu, ondan sonra birden ortaya çıktı’ biçiminde bir yanılsamaya düşmemek için belirtiyoruz. Yararlandığı, esinlendiği ve dayandığı noktalar var. Ama bunun bir strateji olarak ele alınması, geliştirilmesi farklı bir şeydir. Bu da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra geliştiriliyor. Bunun gelişimine öncülük eden ABD’dir. ABD’nin rolünü burada önemli bir biçimde ortaya koymak gerekir. Neden böyle olmuştur? Bu soruya yanıt verildiğinde, ABD’nin burada rolü kendiliğinden ortaya çıkar.
ABD kıta olarak Avrupa’dan ve diğer kıtalardan uzak bir konumdadır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan ciddi olarak etkilenmiş bir güç değildir. ABD, iki savaşta da güç olarak varlığını korumuş ve geliştirmiştir. Aynı zamanda sömürgeler savaşına, Batı’nın emperyalist devletlerinden daha sonra katılmıştır. Yani taze bir güç konumundadır. Bunun taze bir güç olması onu, o günkü koşullarda emperyalist devletler içerisinde gelecekte en gelişkin bir güç olma konumuna getirmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD sömürgecilik mirasını devralıyor. Kapitalizmin jandarması durumuna gelmeye başlıyor. Böylesi bir konuma gelen bir güç doğal olarak sömürü adına, egemenlik adına geliştirilecek olan politikaların uygulanmasının da öncü gücü durumuna gelir. Kapitalizmin jandarması durumuna gelen ABD emperyalizmi, artık dünya politikasına kapitalizm çerçevesinde yön vermede öncü güçtür. Böylesi bir öncü güç konumuna gelen bir devletin, sömürgeler mirasını devralarak kapitalizmi daha fazla ayakta tutmak için yeni arayışlar, yöntemler içerisine girmesi de kaçınılmazdır.
Böylesi bir gelişme zemini üzerinde askeri ve siyasi örgütlenmeler içerisine giriliyor. Örneğin: ABD öncülüğünde Avrupa’da Kuzey Atlantik Savunma Paktı (NATO), Uzak Doğu’da CEATO, Ortadoğu’da CENTO adları altında askeri paktlar oluşturuluyor. Bu askeri paktlarla birlikte IMF, OPEC gibi ekonomik örgütlenmelere de gidiliyor. Avrupa Ülkeleri Ekonomik Topluluğu(AET) şeklinde bir araya getiriliyor. Bütün bunlar ABD’nin öncülüğünde dünya kapitalist sistemini ayakta tutma girişimleri oluyor. Bunlar, ABD’nin kendisine ve kapitalizme karşı gelişen mücadeleler karşısında geliştirdiği savaş türü oluyor. Bu savaş türüne, özel savaş deniyor. Burada özel savaş olgusunu daraltılmış tek bir güce karşı ya da ABD sınırında olan savaş olarak ele almamak gerekir. Savaş pratikleştirildiğinde, somutlaştırıldığında özelleştiriliyor. Ama özel savaş, bir strateji olarak ele alındığında kapitalizm, emperyalizm karşıtı kim varsa, onu hedefleyen bir savaş halini alıyor. Bu savaş türü, hedefe kilitlendiğinde, o hedefi özelleştiriyor ve daraltıyor. Ama onu stratejik olarak ele aldığınızda kapitalist modernitenin ve ABD’nin karşısında olan tüm güçlere karşı yürütülen bir savaş olma gerçeğini ifade etmiş oluyor.
Burada kapitalist modernitenin karşıtı olan güçler hangileridir? O zamanki koşullarda, reel sosyalist güçler, kapitalizmin olduğu ülkelerdeki sınıf hareketleri ve sömürge ülkelerde gelişen ulusal-demokratik hareketlerdir. Yani Özel savaş, halkların bağımsızlık ve özgürlük mücadelelerini düşman ilan etmiştir. Özel savaş ele alındığı zaman tüm bu cephelerde kapitalizme karşı geliştirilen mücadeleler karşısında emperyalizmin yürüttüğü bir savaş olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Hedef o kadar geniş olduğuna göre, doğal olarak bu hedeflere karşı yürütülen özel savaşın biçim ve kapsamı da değişiyor. Örneğin, reel sosyalist ülkelere karşı geliştirilen özel savaş farklıdır. Ulusal kurtuluş mücadelelerine karşı geliştirilen özel savaş farklıdır. Her ülkedeki sınıf hareketlerine karşı geliştirilen özel savaş farklıdır. Nitelik itibariyle değil, biçim ve gerçekleştirme yöntemleri açısından farklıdır. Örneğin, o zamanki koşullarda sosyalist ülkeler kimlerdi? Doğu bloğu olarak adlandırılan ülkelerdi. Sovyetler Birliğiydi, Doğu Avrupa’nın Macaristan, Çekoslovakya, Bulgaristan, Arnavutluk gibi ülkeleriydi. Bununla beraber dünyanın değişik yerlerine serpiştirilmiş durumda bulunan Küba, Kore, Çin, Vietnam gibi ülkelerdir. Bu ülkelere karşı geliştirilen özel savaş daha çok buralarda gerçekleşmiş olan devrim iktidarlarının çözülmesini hedefleyen özel savaştır. Bu nasıl sürdürülüyor? Buralarda klasik anlamda burjuvalar iktidardan alaşağı edilmişlerdi ve oralarda devrim iktidarları gerçekleşmişti. Doğru ya da yanlış bu gün ayrı bir olaydır. O iktidarların önlerine koyduğu hedefleri vardır. Üretimin toplumsallaştırılması ve sosyalizmin kurulması gibi hedefler vardı. Bu ülkelere karşı ABD’nin ve batının geliştirdiği özel savaş, bu ülkelerdeki iktidarların ve sosyalizmin başarılı olmasını engellemektir. Bu ülkelerde yeniden kapitalist inşanın gerçekleşmesini sağlamaktır. Bunu nasıl gerçekleştiriyorlar? İktidardan alaşağı edilmiş kesimleri gizliden gizliye örgütleyip bir güç haline getirerek yapmak istemişlerdir. Bunun için de, halka yönelik olarak açık ya da gizli bir biçimde kapitalizmi özendirici propagandalar yapıyorlardı. Kapitalizmi özendirici propagandalar nelerdir? Radyo yayınları, daha sonradan gelişen sinema vb. yollarla yapılan propagandalardır. Çok daha sonra gelişen televizyon vb. araçlarla yapılan propagandalar da vardır. Bu propagandalar neye yöneliktir? O günkü koşullarda devrim yapılmış ülkelerde, ekonomik kalkınma olmakla birlikte, Batı’yla aynı düzeyde değildir. Batı’da bilimsel teknik gelişmeye bağlı olarak hızlı bir şekilde pazara yönelik tüketim nesnelerinin üretilmesi söz konusudur. Bunlar da Doğu blok ülkelerinde fazla gelişkin değildir. Çünkü Doğu blok ülkelerinde daha çok kullanım yönü ağırlıklı olan tüketim nesneleri üretiliyor. Yani iki gün kullanıp işlemez hale gelen malların üretilmesi yerine, daha uzun süreli kullanılabilecek ihtiyacın karşılanmasını hedef alan mallar üretiliyor. Bu belki kaba oluyor, göze hoş görünmüyor ve sanatsal yönü fazla öne çıkarılmış olmuyor. Ama Batı’nın ürettiklerine göre daha dayanıklı oluyor. Bununla beraber yaşamı rahatlaştırıcı, zevk yönünü öne çıkartan nesneler de Doğu blok ülkelerinde fazla üretilmiyor. Mesela: Cola, tişört, kot pantolon vs. fazla üretilmiyor. Bunun karşısında daha dayanıklı, halkın temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik üretimler gerçekleştiriliyor. Bunu mantıken veya ‘sosyal devlet’ ya da sosyal boyut itibariyle değerlendirdiğimiz zaman ‘Doğu bloğunda gerçekleşen üretim biçimini hedef alarak o günkü toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliktir’ diyebiliriz. Ama bunları daha çekici, daha cazip hale getirip, toplumsal yaşamda daha özendirici kılabilirler. Bu yönler eksiktir. Oysa Batı’nınkinde özendirici yönü, keyif yönü öne çıkan ama kullanım ve değer yönü de az olan bir üretim gerçekliği var. Kapitalizmin yaptığı, Doğu ve sosyalist ülkeler karşısında kendi yaptıklarının, kendi ürettiklerinin propagandasını yapmak ve bunu daha fazla çekici hale getirmektir.
Yine burjuva özgürlükleri diye adlandırılan özgürlükler var. Biz bunları eleştiriyor ve burjuva özgürlükleri olarak adlandırmıyoruz. Batı Avrupa’da halkların yürüttüğü mücadele sonucu elde edilmiş haklar olmasına karşın, burjuvazi bunları kendisine mal etmiştir. Örneğin seyahat özgürlüğü ya da kendi ürettiğini pazarlama gibi özgürlükler de var. Çok partililik gibi olgular da söz konusudur. Ama sosyalist ülkelerde bunlar pek gelişkin değildir. Maddi imkânların sınırlı olduğu, toplumun ancak kendi yaşamını sürdürebildiği koşullarda uluslararası seyahatlerin gerçekleştirmesi o kadar fazla olmaz. Olsa bile çok sınırlı olur. Farklı düşüncelerin parti ya da farklı biçimde örgütlenmesi de yoktur. Bunların da propagandası yapılıyor. Yani kapitalizm vitrinde göze, anlatımda kulağa hoş gelebilecek şeylerin propagandasını sosyalist ülkelere karşı yoğun bir şekilde yapıyor. Bu propaganda toplum içinde belli yönüyle etkide de bulunuyor. Örneğin, bugün de İran-İslam Cumhuriyeti’ne karşı benzeri şeyler yapılıyor. ABD’nin, İran’a yönelik yapmış olduğu televizyon-radyo ve internet yayınları var. Yayının çoğunluğu müziktir. O müzik yayınları otantik ya da İran halkının doğal özelliklerini, toplumsal gerçekliğini yansıtmıyor. Dil Farsça ama yapılan müzik Batı müziğidir. Bu müziklerde de müziği yapan kişilerin tipleri bir Doğulu’dan çok bir Batılı’dır. Giyim kuşamları tamamen Batı eksenlidir. O müzik türü İran’da çok yoğun bir biçimde dinleniyor. Toplum, gençler daha çok o müziği dinliyor. O müziği dinleyenler ve izleyenler orada sadece ruhen mi kendilerini dinlendirmiş oluyorlar yoksa orada yeni alışkanlıklar ve yeni özellikler mi elde ediyorlar? ABD o televizyon kanallarında, o programlarla İslam Cumhuriyeti’nin topluma vermeye çalıştığı yaşam özelliklerini parçalamayı hedefliyor. İran’da gençler belki sokakta çarşafa bürünüyor ya da sakallı dolaşıyor ve İslam’da ne gerekiyorsa onu yapıyor, ama eve kapandığında da o televizyonda gördüklerini yaşayan, onu taklit edenler durumuna geliyor. Bu İran’daki İslam Cumhuriyeti için en büyük tehlikedir. Çünkü toplumu ve bireyi çözüyor. ABD’nin yaşam tarzı, yaşam özellikleri, ilişki tarzı İran’a taşınmış oluyor. İran’da, İslam devrimi için en büyük tehlikeyi bu oluşturuyor. Çünkü kültürel, düşünsel ve yaşam alanında İslam devrimine karşı ilan edilmiş bir savaşı anlatıyor ve çok tehlikelidir. ABD bunu bugün İran’a karşı yapıyor ama geçmiş dönemde bunu sosyalist ülkelere karşı hem de çok yoğun bir biçimde yaptı. Bunu radyo, televizyon yayınları, gizliden gizliye ülkeye soktuğu dergilerle, gazeteler, ajanlarla, sosyalist ülkelerin Avrupa’daki bazı ülkelerin temsilcilerini ajanlaştırarak yaptı. Mesela, reel sosyalist ülkelerde 1990’larda çatışmalar başladığında, o ülkelerdeki sistemler çöktüğünde gençlerin SSCB’de en çok elde etmek için saldırdıkları şeyler kolalar ve tişörtler oldu. Romanya’da da benzeri durumlar ortaya çıktı. Birden tüketimde patlama yaşandı ve o güne kadar yaşanmamış veya gizliden gizliye teşvik edilen Batılı kapitalist yaşam tarzı birden öne çıkartılarak toplumda geçerli hale geldi. Bu birden mi oldu? Hayır; öncesinde hem sistemden kaynaklı hastalıklar ve hem de bu ülkelere karşı yürütülen özel savaşın bir sonucu olarak gerçekleştirildi. Bu anlamda kapitalizmin o zaman karşıtı olarak ilan ettiği reel sosyalist ülkeleri içten içe fethetme mücadelesi olarak da özel savaşı değerlendirmemiz gerekiyor.
Yöntem nedir? Propagandadır, gizli çalışmadır, kapitalist yaşam tarzını, kapitalist modernist ilişkileri geliştirmedir. En tehlikeli olan da budur. Önderlik, ‘Bir Halkı Savunmak’ ta “En büyük mücadele ideolojik alanda, kültürel alanda yürütülen mücadeledir.” diyor. İdeolojik alanda ve kültürel alanda bir mücadele başarıyla geliştiriliyorsa yoğun ve sağlam bir biçimde veriliyorsa, o başarılı olur. Şiddete dayalı bir devrim yapılır, iktidar ele geçirilebilir, ama ideolojik ve kültürel alanda toplum kazanılmazsa, şiddete dayalı ele geçirilen iktidar, daha sonra yıkılabilir, çözülebilir. Sovyetler Birliği’nde ve diğer sosyalist ülkelerde yaşanan da bu oldu. İktidarlar ele geçirildi, ama sosyalizm iktidarın ele geçirilmesi değil, demokratik toplumculuğun örgütlenmesinin önünü açmaktır, onun için çalışmaktır. Bu yapılmadığı için toplumculuk projesi önce kapitalizmin mezhebi sonra da kapitalizmin kendisi oldu. Bu sonucun böyle ortaya çıkmasındaki etkenlerden birisi, geliştirilen özel savaş gerçeğidir.
Özel savaşın hedeflerinden birisi de sınıf hareketleridir. Bu sınıf hareketleri daha çok emekçilerin hareketleridir. Bu sınıf hareketlerini ele aldığımız zaman, buralarda gelişen özel savaşı, reel sosyalist ülkelere karşı gerçekleştirilen özel savaşla aynı şekilde ele alamayız, çünkü farklıdır. Bu ülkelerde iktidar burjuvazinin ve egemen sınıfın elindedir. Emekçiler ise burjuvaziye karşı alternatif bir güç olarak ona karşı mücadele veren bir güç durumundadır. Buradaki özel savaşın rotası buna göre belirleniyor. Burada iki esas üzerinde hareket ediliyor. Bunlar: Bir yandan kendi burjuva iktidarlarını sağlamlaştırmaktır. Onu güçlü olarak ayakta tutmaktır. Diğeri ise, ona karşı alternatif güç olup mücadele eden güçleri engellemektir. Sosyalist ülkelere karşı, o iktidarları çözmeyi hedefleyen ve yerine kendi iktidarını oluşturmayı amaçlayan özel savaş, sınıf hareketlerinin geliştiği yerlerde de kendi iktidarlarını sağlamlaştırmayı, alternatif olan emekçilerin mücadelelerini engellemeyi kendisi için tehlike olmaktan çıkarmayı hedefliyor.
Egemen Sistemlerin Sürdürülmesinde Özel Savaşın Rolü
Genellikle özel savaş tartışıldığında, sadece cuntalar olarak ele alınır. Ya da elinde silah herkesi tarayan, işkence tezgâhlarına herkesi çeken iktidarlar olarak algılanır. Yani sadece baskıcı yönü görülür. Ama öyle değildir. O sadece özel savaş rejimlerinin görünen bir yüzünü oluşturur. İktidarları sağlamlaştırmak için uygulanan özel savaş yöntemleri gelişkindir. Tek düze bir hat izlemez. Yeri geldiği zaman cuntalara başvurur. Yeri geldiği zaman ise Türkiye’deki CHP gibi kendine sosyal demokrat diyen partileri hükümete getirir. Birinde şiddete dayalı olarak ve bastırarak mücadelelerin durdurulmasını hedeflerken; diğer taraftan da sahte yüzler takarak, lafta reformist uygulamalar içerisine girerek sınıf ve emek mücadelelerini durdurmak isterler. Her ikisi de özel savaş yöntemidir. Birinde şiddet öne çıkartılarak uygulanmıştır, diğer taraftan sahte reform vaatleriyle reformist söylemlerle özel savaş uygulaması içine girilmiştir. O açıdan özel savaşı sadece darbeler, sadece şiddet uygulamaları olarak ele almamak gerekir. Bunun dünyanın değişik ülkelerinde örnekleri var. Endonezya’nın Eski Başkanı Suharto vardı. Bir süre önce öldü. Suharto otuz yılı aşkın Endonezya’da devlet başkanlığı yaptı. Bunun devlet başkanı olması bir darbeyle gerçekleşti. O, dünyadaki en büyük komünist katliamını gerçekleştirdi. Bir gecede yüz binlerce komünist parti üyesi-taraftarı Suharto iktidarı tarafından katledildi. Bu tarz şiddete, baskıya, katliama dayalı bir biçimde otuz yıl iktidarını devam ettirdi. Bu özel savaşın, askeri darbeler biçiminde gerçekleşme biçimiydi. Yine, Şili’de 1973’de Salvador Allende vardı, sosyalizme barışçıl mücadele yöntemleriyle ulaşabileceğini savunuyordu. Seçimlerde iktidara geldi ve 1973’te Pinochet tarafından askeri darbeyle devrildi. Pinochet on beş, on altı yılı geçkin sürece Şili’yi yönetti. Bu da, askeri darbeyle gerçekleşen bir özel savaş uygulaması oluyor. Buna benzer Türkiye’de gelişen askeri darbeler var. Pakistan’da sık sık gerçekleşen askeri darbeler var. Bunlar özel savaşın askeri darbeler şeklinde kendi iktidarını sağlamlaştırma biçimleri oluyor. Bununla beraber dünyanın değişik yerlerinde reformist söylemlerle özel savaş partileri iktidara getiriliyor ve o partiler döneminde sınıf mücadeleleri ya da ezilenlerin ve emekçilerin mücadelelerinin önü alınıyor. Bu konuda Arjantin bir örnektir. Latin Amerika ülkelerinin tümünde gerilla mücadeleleri gelişmiştir. Bu gerilla mücadeleleri Latin Amerika ülkelerinin bazılarında başarılı da olmuştur. Başarısız olduğu ülkeler olsa da yine de ses getirmiş ve etki yaratmıştır. Daha sonraki gelişen mücadelelere zemin teşkil etmiştir ve kaynak yaratmıştır. Şili’de, Bolivya’da, Venezüella’da ve Peru’da da bu olmuştur. Latin Amerika’nın tüm ülkelerinde böyle mücadeleler gelişmiştir. Ama Arjantin’de güçlü bir şekilde gelişen gerilla mücadelesi yoktur. Gerilla deneyimleri vardır, ama gelişmemiştir. Gelişmemesinin temeli buradaki iktidarların özel savaş uygulamalarında gerilla mücadelesine zemin ve kaynak teşkil edecek, gerilla mücadelesinin üzerinde yükseleceği emekçiler ve yoksullar üzerinde geliştirmiş olduğu bilinçli politikalardır. Bu bilinçli politika nasıl geliştirilmiştir? Arjantin’in yoksul mahalle ve semtlerine devlet el atmıştır. Devlet nasıl el atmıştır? Orada yoksullar varsa, o yoksul kesimlerin yaşamını biraz daha kolaylaştırıcı tedbirler almıştır. Onlara mali destekler “köstek” vermiştir. Çeşitli alt yapı ihtiyaçları varsa yol, su gibi bunları karşılamaya çalışmıştır. Barınma sorunları varsa bunları da bir yönüyle çözmeye çalışmıştır. Bu alanlarda devlet ya da hükümet, o halkın bu sorunlarını belli yönüyle acılı bir şekilde hissetmelerini engellemiştir. Doğal olarak bu kesimlerin de o hükümet ve yönetimlere karşı güçlü mücadelesi gelişmez. Böylece o kesimler üzerinde daha çok hükümet ya da devletin etkisi-örgütlülüğü gelişir. Arjantin’de de bu yapılmıştır. Eğer toplum sömürücü sınıflara, egemenlere karşı mücadelenin dışına çekiliyorsa ve giderek onu destekler hale geliyorsa; biz bu uygulamayı da bir özel savaş uygulaması olarak görürüz. Burada anlatmak istediğimiz şey, sınıf hareketlerine ve emekçi hareketlere karşı geliştirilen özel savaş bu tür ülkelerde birkaç boyutuyla ele alınır. Bunlar:
Bir: Kendi iktidarlarını sağlamlaştırma. Bunlar darbeler yoluyla da olabiliyor.
İki: Emekçileri tehlike olma durumundan çıkarma. Bunu bir yandan baskıyla sindirip etkisiz hale getirerek; diğer yandan da o sınıf mücadelesini yumuşatarak, sahte reformist yaklaşımlarla rotasından çıkartarak yapar.
Üç: Ezilen ya da sömürge halkların geliştirdiği mücadeleler karşısındaki özel savaştır. Burada geliştirilen ise politik ve stratejik anlamda iç içe geçen bir özel savaşı anlatıyor. Diğer yandan sömürge yönetimleriyle orada hâkim kılınmaya çalışılıyor ve sömürge yönetimleri, yürütülen fiili savaşlarla kendisini orada etkili hale getirmek istiyor. Orada sömürgeciliğe karşı gelişen bir mücadele varsa onu yok etmeye çalışıyor. Bu şekilde sömürgelerde geliştirilen kapsamlı bir özel savaş gerçekliği vardır.
Özel savaş somuta indirgendiği zaman hedefini daraltıp, küçültüyor ve onu yok etmek için her şeyi yapıyor. Konunun başında da belirttik. Özel savaş, yoğunlaştırılmış, kuralsız, özelleştirilmiş, tüm imkânlarını seferber eden, her yolu ve yöntemi hedefe ulaşmak için mubah gören bir savaştır. O, hedefini somutlaştırdığında, tüm bunları kullanarak amacına ulaşmak istiyor.
Buna göre özel savaşı biraz daha somutlaştırmak durumundayız.
Özel savaş strateji olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra geliştirilmeye başlıyor. Özel savaşın kapsamında ve hedefinde kapitalizm karşıtı olan her şey var. Amaçladığı da kapitalizmin siyasal, ekonomik, askeri ve kültürel olarak hâkimiyetini kurmasıdır ve sağlamlaştırmasıdır. Kapitalizm ve emperyalizm, bu temelde kendi örgütlenmelerini dünya genelinde yaygınlaştırıyor-kurumlaştırıyor. Bu oluşturulan örgütlenmeler, tek boyutlu ya da salt bir döneme ait gelişmeleri değil; geçmişten günümüze kadar yürütülen iktidar savaşlarından çıkartılan sonuçların toplamının bir araya getirilmesiyle ele alınmaktadır. Tarihte egemenlik kurma ya da iktidar olma savaşları nasıl başarılmıştır, şimdi nasıl kesin sonuçlar elde edilebilir? Özel savaşın temel sorusu budur. Ve bu konuda belirli sonuçlara varıyorlar. Ondan sonra bunun örgütleri ve araçlarını oluşturmaya başlıyorlar.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki süreç, bilimsel-teknik devrimin devasa boyutlara ulaştığı ve yeni bir çağa damgasını vuracak gelişmelerin yaşandığı bir dönem olarak değerlendirilir. Bilimsel devrim ve teknik denildiğinde, yaşanan bilimsel gelişmelerin teknik alana yansıtılması ve bunun yaşam üzerinde yarattığı etkiler şeklinde ele alırsak, bilimsel teknik devrim gerçekliğini yetersiz algılamış oluruz. Bilimsel teknik devrim sadece bilimsel gelişmelerin yaşamasına neden olmuyor. Bilimsel gelişmelerin ortaya çıkardığı gerçeklikler var. O zamana kadar bilinmeyen olgular var. Onları da ortaya çıkarıyor. Bu doğa, toplum üzerinde o güne kadar olmadık düzeyde ayrıntılı bilgilerin edinilmesine neden oluyor. Eğer doğa, toplum yeniden ve daha kapsamlı tanınmaya başlanıyorsa, o zaman da doğa ve topluma karşı daha bilinçli faaliyetlerin geliştirilmesi, örgütlendirilmesi ortaya çıkar. Bilimsel-teknik devrim, dünyada bu türden gelişmeler yaratıyor. Doğa ele alındığı zaman, doğadaki var olan nesneler nasıl kullanılabilir, bunlardan neler elde edilebilir ya da bunlar nelere dönüştürülebilir? Bu sorunlara yanıtlar arıyorlar. Bu, birçok bilimsel keşfin ortaya çıkmasına neden oluyor. Toplum ele alındığı zaman toplumun güçlü ve zayıf yanları nelerdir? Topluma karşı, hangi yönden başlayarak hareket edilse istenilen sonuçlar elde edilir. Toplum, buna göre yönlendirilir, şekillendirilir vb. gibi sorularına yanıtlar alınıyor. Bu temelde de topluma yönelik bilinçli faaliyetler geliştiriliyor. Örneğin, bir parti hükümete mi gelecek, hükümete nasıl bir parti taşınabilir? Piyasaya yeni bir mal çıkartılıyor. Bu piyasaya çıkartılan malın çok daha fazla satımı nasıl gerçekleşir? Bunun gerçekleşmesi için toplumun hangi yanına hitap etmek gerekir? Bu bilinçli bir faaliyet olarak geliştiriliyor. Örneğin, çocukların, gençlerin, yaşlıların beğeni ölçüleri nedir, nasıl etki altına alınabilir? Kadınlar, erkekler nasıl etki altına alınabilir? Kadınlar, erkekler, çocuklar, gençler, yaşlılar nasıl tüketim kültürünün bir parçası haline getirilebilir? Kurulu düzenin nasıl basit uygulayıcıları haline getirilebilir? Bunların hepsi bilinçli bir faaliyet olarak ele alınır ve buna uygun şekilde de politikalar belirlenir. Bu yapılırken de tüm bu alanlarda faaliyetleri örgütleyecek örgütlenmeler kuruluyor. Bu oluşturulan örgütlendirmeler önce kendilerini bilimsel araştırmalar yapan kurumlar olarak yansıtıyorlar. Fikir tartışmalarının yürütüldüğü bilimsel kuruluşlar olarak da kendilerini tanıtıyorlar. Yine, yeni politik açılımlar yapmak isteyen tartışma kulüpleri olarak da kendilerini tanıtıyorlar. Kendilerine farklı isimler de verseler temelde yaptıkları aynı şeydir. Bu da toplumu tanıdıkları oranda yönlendirilebilir, yönetilebilir hale getirmektir. Bu bize bilim adamlarıyla, Marks arasındaki ayrımı düşündürüyor. Marks felsefesini ortaya koyarken, kendi dünya görüşünü ve diğer bilim adamlarından farkını anlatırken ne demişti? O zamana kadar bilim insanları ya da doğa bilimiyle ilgilenenler sadece doğayı tanımakla yetindiler. “Asıl olan onu değiştirmektir.” Marks’ın felsefesini diğer düşünüşlerden, diğer felsefik yaklaşımlardan ayıran temel noktalardan bir tanesi budur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da topluma yönelik özel faaliyet ve çalışmalar yürütenler bu bakış açısını kendi çıkarları doğrultusunda kullanma yoluna gitmişlerdir. Onlar da nesnenin tanınabileceğini, nesnenin anlaşabileceğini görmüşlerdir. Ama sorun nesnenin tanınması, anlaşılması değil, onun kendi çıkarları doğrultusunda kullanılması olduğu gerçeğinden yola çıkarak hareket etmişlerdir. O süreçten itibaren yürüttükleri tüm çalışmaları tanınabilen, anlaşabilen, bilinebilen toplumu, insanı ‘daha rahat nasıl yönetiriz’, ‘daha rahat nasıl yönlendiririz ve sömürürüz’ politikasının bir parçası olarak ele alıp, uygulamaya başlamışlardır. Bunun için öncelikle bireyin ve toplumun zayıf ya da güçlü yanları tespit edilmiştir. Kapitalistlerin çok daha fazla kâr etmeleri için ne yapmaları gerektiği tespit edilmiştir. Kapitalistlerin baskısına karşı halkın tepkisi geliştiğinde o tepkiyi yok etmek için ne yapmak gerekir? Sorusunun yanıtı aranmıştır. Bunlar üzerinde araştırmalar geliştirilmiştir. Tüm bunlar da bilinçli bir politikaya dönüştürülerek geliştirilen özel savaşın temeli haline getirilmişlerdir. ABD bu konuda da öncülük yapmıştır.
Dünyanın değişik yerlerinde doğaya, topluma yönelik bilimsel çalışmalar yapanlar bir araya getirilmişlerdir. Bunlar: Think-Thunk kuruluşlarıdır, bilimsel düşünce kulüpleridir. Bunların çatısı altında birçok fikir insanı bir araya getirilerek, çeşitli konular üzerinde düşünceler geliştirmeleri sağlanmıştır. Bu platformlarda toplum psikolojisini çözümleme yoluna gidilmiştir, sosyolojik çözümlemeler yapılmıştır. Davranış üzerinde neler etki yapar sorusunun çözümlemeleri yapılmıştır. Bu çalışma birimleri egemenlikçi-iktidarcı yaklaşım için son derece imkân ve olanak yaratmıştır. Bu imkânlar üzerinden ortaya çıkan bu görüşler ve olgular temelinde de yeni politikalar geliştirilmiştir. Birçok kez televizyonlarda çıkan haberler vardır. Örneğin derki: Amerika’da ‘X’ fikir kuruluşu bir toplantı yapmıştır. Bu fikir kuruluşunun yapmış olduğu toplantıda şöyle bir sonuca ulaşılmıştır. Yine stratejik araştırmalar yapan bir merkez toplanmış ve dünyadaki stratejik sorunları tartışmıştır, diye haberler çıkar. Tüm bu tartışmaları yapan kurumlar ve kuruluşlar tamamıyla özel savaşa hizmet temelinde ABD tarafından geliştirilen kurumlardır, kuruluşlardır. Son yıllarda Türkiye’de de bu tür kuruluşlar çok fazla geliştirilmiştir. Mesela ASAM (Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi) gibi birçok merkez bu temelde kurulmuştur. Ve bu merkezlerde geliştirilen düşünceler ilk başta askeri amaçlı kullanılıyor ve ardında da yine o amaca hizmet temelinde topluma yaygınlaştırılıyor. Böyle kullanılan görüşler de belirttiğimiz hedeflere yönelik olarak özel savaş için geliştiriliyor ve uygulanıyor. O açıdan özel savaş olgusunu somutlaştırırken karşıt güçlerin, düşman güçlerin geliştirdiği rastgele bir savaş olarak değerlendirilmemesi gerekir. Savaşta en kuralsız bir yaklaşım bile uygulanıyorsa, en şuursuz, en sınırsız bir yönelim içine giriliyorsa bunun son derece bilinçli bir çabanın sonucu olduğunu görmek durumundayız. Mesela, birine o kadar işkence yapıyor. Bir insana, o kadar işkencenin yapılması karşı tepki yaratacaktır. ‘Bunu görmüyor mu, bu kadar işkence yapıyor’ denilebilir. Onu görüyor ama onu görürken yaptığı işkencenin kısa süredeki sonuçlarını ve o sonuçların da toplum üzerindeki etkisini bilerek hareket ediyor. Eğer getireceği kazancı, götüreceklerinden çok daha fazla ise o senin dediğini bir kenara atıyor ve onu yapmaya, uygulamaya devam ediyor. Bu açıdan özel savaş uygulamaları son derece bilinçli bir çabanın sonucu olarak gündeme gelip, gerçekleşiyor.
Özel savaşı dile getirirken Gayrı Nizami Harp, İstikrar Hareketi, Psikolojik Savaş şeklinde üçayak üzerinde değerlendirmiştik. Bunlar derinlemesine açılabilir.
Devam edecek…
KAYNAK:Lekolîn/CEMAL ŞERİK