HABER MERKEZİ
Toplum eğer onu değiştirip dönüştürebilecek öncü bir güce sahipse potansiyeli açığa çıkar. Gençlik öncülük rolünü gördüğü ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiği oranda toplumsallaşmış ve sistemi değiştirebilmiştir. Gençliğin toplumsallaşmaması ve sistemi değiştirme potansiyelini açığa çıkmaması için her tülü kirli, ahlak dışı politika devreye konulmuştur. Faşist rejim gençliğin doğal muhalif karakterini, dinamik yapısını, ahlak dışı uygulamalara karşı refleksini ve sistem sorgulayan özelliklerini kendisine hizmet eder duruma getirmek için her türlü uygulamayı devreye koymaktadır. Kirli sistem, gençliğin devrimci bir duruşa kavuşmasını engellemek için baskı, yasak ve psikolojik yöntemlerle yozlaştırmaya çalışmaktadır. Sonrasında ise giderek sistematik bir şekilde gençliğin devrimci kişiliğini ortadan kaldırmak istemektedir. Sistemin dayattığı bu yozlaştırma politikalarına karşın gençlik, kimi zaman kendisini koruyamamış, örgütsel dağınıklık yaşayarak sistemin öngördüğü bir konuma gelmiştir. Kapitalist sistem bu politikalarını gençliğin bilimsel düşünce gücü, araştırmacı kişiliği, çabuk kavrama yeteneği ve nicel bir potansiyele sahip oluşumu gibi olumlu özelliklerinden dolayı daha sistematik bir şekilde uygulamaya çalışmıştır.
Özgürlük mücadelesi karşısında faşist TC. devletinin yürüttüğü savaş sıradan bir savaş olmayıp tüm kurumlaşmasıyla özel savaş yöntemleriyle savaş yürütülmektedir. Toplumun dinamik ve öncü gücü olan gençlik özel savaş uygulamalarına en çok maruz kalan toplumsal kesimdir. Belirttiğimiz özel savaş sıradan olmayıp çok kapsamlı ve derinlikli ele alınmaktadır. Yaşamın her yerinde özel savaş rejiminin değişken ve sistematik saldırılarına maruz bırakılan gençlik özü itibariyle içi boşaltılıp, yozlaştırılmak istenmektedir. Gençlik nasıl bir kıskaç altına alındığını kavramadan savaşın boyutunu ve özel savaş yöntemlerini boşa çıkartamaz. Gençliğe karşı uygulanan özel savaş yöntemini, hedeflerini ve ulaştığı düzeyi daha derinlikli açmak gerekir ki sistematik saldırılar karşısında neler yapılması gerektiğini kavrayalım. Kendisi üzerinde uygulanan kirli savaşı göremeyen gençlik yozlaşmaktan kurtulamayacağı gibi toplumsal değer yargılarından da giderek uzaklaşacağı ve sistemin ‘uysal kölesi’ haline gelmesi kaçınılmaz olacaktır.
Savaş, insanlar arasında gerçekleşen her hangi bir şiddet eylemi ya da çatışma değildir. Savaş; ülkeler, devletler ya da bir ülke içerisindeki büyük guruplar arasında gerçekleşen topyekûn silahlı mücadeledir. Daha yalın bir ifadeyle savaş, hasımların silahlı şiddet yoluyla birbirilerine iradelerini zorla kabul ettirmeyi amaçladıkları bir faaliyettir. Yani karşı tarafın iradesini kırmaktır. Ancak savaş silahlı bir faaliyet olduğu gibi, karşı tarafı yıldırmak, maddi ve manevi zarar vermek için gerçekleştirilen silahsız faaliyetler de genellikle savaş tanımına dâhil edilmektedir. Bu açıdan savaşı salt silahlı bir şiddet hareketi olarak tanımlarsak, hasımların sadece kızgın meydan muharebelerinde karşı karşıya geldikleri ve olanca güçleriyle birbirilerini yok etmeye gayret ettikleri ya da hasmını teslim olmaya zorladıkları bir mücadele olarak anlaşılır. Oysa bu, savaşın sadece silahla gerçekleştirilen boyutunu ifade eder. Gerçekte ise savaş, sadece askeri cepheden yürütülen silahlı bir mücadele değil, silahlı-silahsız dayandığı tüm unsurları ile birlikte ekonomik, siyasal, diplomatik, ideolojik, kültürel, psikolojik vb. alanları kapsamak suretiyle her cepheden yürütülen topyekûn bir mücadeledir. 21. yüzyılda kapsamını bu biçimiyle genişleten savaşa da özel savaş diyoruz.
Özel savaş olarak ele aldığımız olgu, sınıflı uygarlıklar boyunca geliştirilen baskı ve egemenlik aracı olarak başvurulan savaşın bir biçimidir. Bir diğer ismiyle kuralsız savaştır. Yaptığı her türlü ahlaksızlığı mübah gören, sermayesini büyütmek için elinden geleni yapan, insanlara ebedi köleliği dayatan, kural kaide tanımayan bir savaş. Önder APO’nun belirttiği gibi topluma yöneltilen tüm saldırıları özel savaş kapsamında ele almak gerekir. Bu yüzden özel savaş egemenler ve sömürücüler tarafından topluma karşı her alanda sürdürülüp, ilan edilmiş olan bir savaşı tanımlar. Konumuzu ilgilendiren ise özel savaşın toplumu hedef almasıdır. Toplum dinamik bir güçtür. Varlığını her açıdan koruyan ve devam ettirmek isteyen bir yapıya sahiptir. Toplumun kendi varlığını devam ettirebilmesi için dilini, kültürünü koruması gerekir. Bu da kapitalist sistemin küreselleşmesi karşısında en büyük engeli ifade eder. Dilin, kültürün, gelenek ve göreneklerin tekleştirilmek istendiği günümüzde özel savaşı anlamak oldukça önemlidir. Çünkü toplumun devamını sağlayacak ve bir sonraki nesle taşıyıcılık yapacak olan gençliktir. Bu yüzden gençlik yapılanmasında oluşacak bir savrulma, iradesizleşme, kendine ve toplumuna yabancılaşma, köksüzleşme gençliğin içinde bulunduğu toplumu tarihin arka planına itme tehlikesiyle karşı karşıya bırakabilir. Kültürel soykırım dediğimiz olay da budur. Zaten özel savaşın temel amacı gençliği özünden boşaltarak kültürel asimilasyona tabi tutmaktır. Asimile olmuş bir gençlik aynı zamanda iradesiz kılınmış demektir. İradesi olmayanın da topluma öncülük etmesi pek mümkün değildir. Yönlendirilmeye açıktır. Kısacası kapitalist sistemin düşünmeyen, talimat verildiğinde robot gibi yerine getiren, sorgulamaktan uzak, neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamayacak kadar kısır bir yaşamı benimseyen serkêşler kitlesi tamamlanmış olur. Bu durum Kürdistan gençleri için de geçerlidir.
Kürdistan’da yürütülen özel savaş, gençliği kendi çeperine almış durumdadır. Hatta Kürt gençlerine uygulanan özel savaş yöntemleri diğer ülkelere nazaran daha ince ve sonuç alıcıdır. Bir yandan Kürtlerin özgürlük ve demokrasi konusundaki ısrarlı duruşları, diğer yandan da özgürlük ve demokrasinin yitimi anlamına gelen devlet geleneğinin bu ısrarlı duruşa karşı çıkışı, Kürdistan’da yürütülen özel savaş uygulamalarını dizginsiz bir şekilde zenginleştirmiştir. Kürt gençleri bir kobay üzerinde bile denenmesi sakıncalı görülen yönelim ve uygulamalara maruz bırakılarak toplumundan koparılmak istenmiştir. Tarih-toplum algısı çarpıtılmış, enerjisi yozlaşan yaşamın akışı haline getirilmiştir. Uyuşturucu, alıklaşma, yabancılaşma, değerlerden uzaklaşma, bilinçsel çarpıtma, düşünsel kabızlık, yoz bir yaşam, üretmeyi düşünmeyen, daima tüketen, özünden boşalan, köksüzleşen, dilinden ve kültüründen utanan bir kişililiği Kürt gençlerine reva görmüşlerdir. Kirli araçlarıyla kirli bir amaç peşinde koşan bu mantık ‘eti senin, kemiği benim’ dercesine savaşı özelleştirerek tırmandırmıştır.
Devam Edecek
Baran Mawa