HABER MERKEZİ –
Savunma kavram olarak: her hangi bir canlının yaşamına karşı gelişen bir saldırı karşısında korumaya geçmesi durumudur. Yaşamını ve varlığını koruma ihtiyacı her canlıda bulunur. Bitki ve hayvanlardan tutalım insanlara kadar her canlı varlık yaşamak için muazzam bir mücadele veril. Varlığını koruma, kuşkusuz kendini savunmayı gerekli kılar. Bu temelde varlığını ve yaşamını tehdit eden, gelişen her türden dış yönelim ve saldırılar karşısında refleks göstermesi ve karşılık vermesi her canlının en doğal ve vazgeçilmez hakkıdır. Öyle ki, kendini savunmak en temel yaşam refleksidir, hatta canlıların yaşam garantisidir.
Her canlı, doğaya geldiği andan itibaren kendini savunma mekanizması mevcuttur. Doğada yaşayan tüm canlılarda bulunan doğuştan gelen kendini savunma mekanizması, insan da yoktur. Örneğin; bir çocuk dünyaya geldiğinde; şahindeki gibi bir pençesi, kedideki gibi bir tırnağı, güldeki gibi bir dikeni, kendini soğuktan koruması için kalın bir kürkü yoktur. Doğaya geldiğinde tamamen dış güçlere ve doğanın acımasız zorluklarına karşı savunmasız ve çıplaktır. Dünyaya yeni gelen bir çocuk doğaya tek başına bırakıldığında çok kısa bir süre içerisinde yok olmaktan kurtulamaz. Buna karşın insanlık; kendini korumak için, diğer canlılara oranla yetersiz kaldığı bu özelliklerini düşünce gücüyle tamamlamaya çalıştı. Gelişen bu düşünce gücü, insanı diğer tüm canlılardan farklı kıldı. İnsanda gelişen bu düşünce gücü ise; diğer canlıların savunma sistemine oranla muazzam bir savunma sistemini gerçekleştirdi. Oda; toplumsallıktır. Yani kısacası insanın en temel öz savunmasa; toplumsallığıydı. Toplumsallığını koruyan insan aynı zamanda kendi varlığını da güvence altına aldı. Belli ihtiyaçlar doğrultusunda bir araya gelen insanlar; birlikte güç doğduğunu görünce, toplumsallığı daha da güçlendirdiler. Öz olarak toplumsallık; insanlığın varlığını koruması ve yaşamını sürdürmesi durumudur.
Toplumsallığın gelişmesiyle birlikte, doğada var olan sorunlar farklılaşmıştı. Özellikle sınıflı-devletçi sistemin ortaya çıkmasıyla beraber, insanın kendi savunması olarak oluşturduğu toplum, farklı sorunlarla yüzleşmek zorunda kaldı. İnsanlığın savunma olarak geliştirdiği toplumsallık; ilk süreçlerde doğa koşullarından, doğada yaşayan diğer canlılara av olmamak için, soğuktan donmamak için kendi savunmasını geliştirmekteydi. Fakat sınıflı-devletçi sistemin gelişmesiyle birlikte; toplum için tehlikeli olan doğa koşulları artık birincil tehlike olmaktan çıkıp, onun yerine artık kendi türüne karşı kendini savunma zorunluluğu doğmuştur.
Sınıflı- devletçi sistem; oluşumundan günümüze kadar soykırımla, inkarla, baskıyla, talan ve yıkımla, faşist zihniyetle, savunma olarak geliştirilen toplumu sömürmeye çalışmış ve farklı yöntemlerle benliğinden, kültüründen uzaklaştırmaya çalışmıştır. Sömürgeci-faşist sistem; tarihin en başından beri saldırılarının ana merkezine aldığı toplumsal kesimlerin başında gençlik gelmektedir. Kadını düşürmek içinde ilk olarak gençliğe yönelmiştir. Çünkü gençlik; güçsüzleştirilip, düşürüldüğü oranda toplum köleleştirilmiştir. Gençlik; toplumsal görev ve sorumluluklarından koparıldığı ve işlevsiz kılındığı oranda, toplum da kendi öz değerlerinden uzaklaştırılmış demektir. Devletçi sistemin sömürüsüne karşı kuşkusuz devrimci, demokratik komünal değerlerini, kültürünü ve öz benliğini korumak isteyen halklarda; gençlik ve kadın öncülüğünde tarih boyunca farklı yol ve yöntemlerle mücadele etmiş ve hiçbir zaman boyun eğmemiş, ÖZ SAVUNMASINI geliştirmiştir. Farklı coğrafyalarda ve farklı zamanlarda yaşanan halkların hepsinde aynı öz saklıdır. Oda halkların ortak duygularıdır. Özgürlük ve kendi öz benliğiyle yaşamaktır. Sonuçta ortaya çıkan halkların direnişçiliği ve mücadeleciliğidir. Tarihte sınıflı- devletçi sisteme karşı kendi varlığını korumak için halklar, farklı yöntemlerle oluşturduğu öz savunmayla büyük savaşlar vermiş olup, büyük kahramanlıklar gösterilmiştir.
Sömürgeci, işgalci, faşist, sınıflı-devletçi sistem; diğer halk ve coğrafyaları üzerinde yürüttüğü işgal harekatlarını Kürt ve Kürdistan üzerinde de yürütmektedir. Kürdistan topraklarında yürütülen soykırım saldırılarına karşı, Kürt halkı gençlik ve kadın öncülüğünde kendini savunmuş, öz benliğini korumuş ve hiçbir zaman teslim olmamıştır. Hiçbir dönemde olmadığı kadar Kürdistan coğrafyası, türk işgalci devleti tarafından sömürülüyor, talan ediliyor. Türk işgalci devleti, Kürdistan topraklarını işgal etmek için başta gençliği düşürmesi gerekir. Bunun için her türlü yol ve yöntemle Kürdistan gençliğini düşürmek ve teslim almaya çalışıyor. Çünkü gençlik; her koşul altında kendi halkının öz benliğini koruduğunu, savunduğunu ve hiçbir zaman teslim olmayacağını bilen Türk işgalci devleti; gençliği kendi denetimine almak için her türlü özel savaş yöntemini kullanıyor. Çünkü gençliği kendi denetimine alırsa Kürt halkını istediği şekilde denetimine alacak ve yönlendirecektir. Tüm bu Türk işgalci, faşist saldırılarına karşı Kürt devrimci gençliği sessiz kalıp izleyecek mi? Tabii ki de hayır. Çünkü tarih Kürt halkının, Kürt gençliğinin ve Kürt kadınlarının kahramanlıklarıyla doludur. Tarih boyunca her türlü saldırıya karşı direnen kahraman Kürt genci, günümüzde de işgalci Türk devletinin yürüttüğü her türlü saldırıya karşı kahramanca direnecektir.
Kürdistan gençliği Öz Savunma bilinciyle hareket ederse, gelişen her türlü saldırı karşısında kahramanca direnebilir. Bilinçli olan kişi duyarlıdır. Bilinçli olmak, her an her türlü işgal saldırılarına karşı gerektiği şekilde cevap olmak demektir. Belki de bugün Kürt gençliğinin en temel sorunu yeterli düzeyde bilinçli olmamasıdır. Gençliğin öz savunma bilincinden yoksun olmasından dolayı işgalci Türk devleti Kürdistanı sömürmekte, talan etmektedir. Bundan kaynaklıdır ki kahraman Kürt gençliği derhal bilinçlenmeli ve harekete geçmelidir. Kürdistan gençliği geliştirdiği öz savunma bilinciyle de örgütlülüğünü oluşturması gerekir. Gençlik; başta Kürdistan olmak üzere Türkiye’nin tüm metropol ve illerinde öz savunma birliklerin oluşturması gerekir. Gençlik; Şehir-şehir, ilçe-ilçe, mahalle-mahalle, sokak-sokak öz savunma birimlerini oluşturarak harekete geçmelidir. Öz savunmanın örgütlenme alanları gerektiği kadar olmalıdır. Nerede işgalci Türk devletinin baskı, sömürüsü ve faşist saldırıları varsa, orada gençliğin öz savunma örgütlülüğü olması gerekir. Nerede Kürt halkının temel yaşam ve özgürlüğü kısıtlanıyorsa, orada gençliğin öz savunma birimlerinin olması gerekir. Kürt gençliğinin bu saatten sonra kaybedecek zamanı yoktur. İşgalci Türk ordusu Kürdistan üzerindeki saldırılarına her gün bir yenisini eklemektedir. Artık askeri anlamda PKK ile işgalci Türk ordusunun arasında olan bir savaş değildir. Faşist, işgalci Türk devleti, PKK ile savaşıyorum adı altında Kürt halkının kazanımlarına, yaşamının her alanına, kültürüne, kimliğine, diline, öz benliğine saldırmakta, talan etmekte, sömürmekte ve İŞGAL etmektedir. En önemlisi de Kürt gençliğinin kahramanca savaşıp, özgürleştirdiği Rojava Kürdistan’ına, saldırıyor ve işgal ediyor. İşgalci ve faşist türk devleti, Dünyanın neresinde olursa olsun Kürt halkının kazanımlarına saldıracak ve yok etmeye çalışacaktır. Hatta uzayın her hangi bir gezegeninde olsa dahi Kürtdistan’ın kazanımlarına göz dikip saldıracaktır.