KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Leyla Güven ve öncülük ettiği direnişin Türk devletinin oyunlarını boşa çıkardığını belirterek, her Kürdün Güven’in çok güçlü açıklamalarından sonuçlar çıkarması gerektiğini söyledi.
HABER MERKEZİ – AKP-MHP faşist iktidarının Kürtlere karşı zulmün, hakaretin her türlüsünü yaptığını, oyunlar kurguladığını, her çeşit silahı kullandığını belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Kürtler açısından böylesi bir hayat haramdır” dedi. Her Kürdün bunu iyi anlaması; içinde bulunduğu durumun utanç duyulacak durum olduğunu görmesi gerektiğini kaydeden Bayık, “Kendisini utançtan kurtaracak yol yöntemlere ağırlık vermeli, onları esas almalıdır. Utanç duyduğu oranda faşist siyasete karşı, işgal ve imhaya karşı durma kabiliyetini sergileyebilir. O zaman kendisini savunabilir; kimliği, dili, kültürü ve değerleri ile özgürce yaşayabilir” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, dün akşam Stêrk TV’de yayınlanan Rojeva Welat programında soruları yanıtladı:
Leyla Güven öncülüğüne Türk zindanlarında ve dışarıda açıklık grevleri sürüyor. Güven, 79 gün sonra tahliye edildi. Türk devleti, 12 Ocak’ta Mehmet Öcalan’ı İmralı’ya gönderdi. Türk devleti neden bu iki adımı attı, ne yapmaya çalışıyor?
Leyla Güven şahsında Türkiye ve Kuzey Kürdistan zindan direnişçilerini, Hewlêr, Süleymaniye, Strasbourg, Galler, Kanada, Hollanda, Almanya, Şengal ve Rojava’daki tüm açlık grevi direnişçilerini selamlıyor, saygılarımı sunuyorum. Gerçekleştirdikleri eylem gerçekten de tarihi önem taşıyor. Gittikçe büyüyen eylem Kürtlerin dışında tüm halklara, parlamentolara, devletlere ve basına etkide bulunuyor. Eylem, Kürt halkı ile sınırlı kalmadı; tüm insanlık, demokrasi ve özgürlük güçlerinin eylemi haline geldi. Direnişçilere başarılar diliyorum. Sizin de belirttiğiniz üzere, Türk devleti tecrit uyguluyor. Tecrit sadece Önder Apo’ya yönelik gelişmiyor, Önder Apo şahsında; Kürt toplumu, Türkiye toplumu, halklara ve tüm insanlığa dayatılıyor. ‘Tecridi kıracağız, faşizmi yeneceğiz’ şiarıyla tecride karşı gelişen eylem, bu anlamda tarihi önemdedir. Herkes, ‘Leyla Güven’in talebi bizim talebimizdir’ diyerek tecridin sona erdirilmesini talep ediyor. Herkes tecrit, zulüm ve imha baskısı altında olduğunu gördüğünden dolayı tecridin kaldırılması gerektiğini belirtiyor.
Bu taleplere gözünü kapatmak isteyen Türk devleti, AKP-MHP iktidarı çeşitli oyunlar öne sürüyor. Bilindiği üzere Osmanlı’da, Türkiye tarihinde oyunlar çoktur. Her zaman baskı, komplo, kandırma ve oyunlar ile netice aldı. Şimdi de açlık grevi eylemine karşı oyunlar kuruyor, boşa çıkarmaya çalışıyor. Bunu esas alıyor. Bu yaklaşımını terk etmesi gerekiyor, çünkü oyunları artık sonuç vermiyor. Kurguladıkları her oyun, onların gerçek yüzünü daha çok ortaya çıkarmaya neden oluyor. Hem Kürt toplumu hem de uluslararası camia oyunlarını görüyor. Esasen oyunları kendilerine zarar veriyor. Gerçek yüzünü örtmek için kurguladıkları oyunları artık onları örtemiyor, faşist karakterlerini daha çok ortaya çıkarıyor.
İlk başta Önder Apo’nun kardeşi Mehmet Öcalan’ı bir tatil gününde İmralı’ya gönderdiler. Aynı günün akşamında da Leyla Güven’e ‘Başkan Apo ile görüşme gerçekleşti, artık eylemi bırakman gerekiyor’ demek için avukatlarını Güven’e göndermek istediler. Oyun bu temelde kurgulandı. Leyla Güven’e kabul ettirmek istediler. Leyla Güven’e eylemi bırakmaya ikna ettirdikten sonra zindan direnişçilerine saldırarak, bazılarını öldürerek eylemi sonlandırmanın planını yaptılar. Çünkü eylemin etkisi gittikçe büyüyor, gerçek yüzlerini ortaya çıkarıyor ve onları sıkıştırıyor. Böylece kendilerini sıkışmış durumdan kurtarmaya, iktidarını korumaya çalıştılar.
Leyla Güven ve diğer eylemciler, yapılan görüşmenin tecridin ortadan kalktığı anlamına gelmediğini, dolayısıyla eylemlerine devam edeceklerini söylediler. Sergilenen bu tavır ile oyun boşa çıkmış oldu. Bu oyun Özel Psikolojik Savaş Merkezi tarafından kurgulandı ve yürütüldü. Türk devleti, zaten sürekli özel psikolojik savaşa ağırlık veriyor. Söz konusu merkez, böylesi bir taktiğe başvurup özel psikolojik savaşla her zaman sonuç aldığını hesaba katarak tekrar sonuç alacağını düşündü. Ancak sonuç alamadı. Sonuç alınması bir tarafa, oyunlar ile netice almaya çalıştığı gerçekliği daha çok görünü hale geldi. Oyun bozuldu. Oyunun bozulması, hem zindanda hem de ülke dışında devam eden eylemin daha da güçlenmesine vesile oldu. Basında da herkes Erdoğan-Bahçeli faşist iktidarın gerçekliğini gördü. Birçok kesim yaptığı açıklamalarla konu hakkında görüş, karar ve taleplerini dile getiriyor. Kürt meselesi, uluslararası alanda gittikçe daha fazla anlaşılıyor. Eylemciler ve talepleri daha çok anlaşılıyor. Bundan dolayı birçok kesim eylemcilerin yanında yer alarak, ‘talepleri talebimizdir, Türkiye’nin bunları derhal yerine getirmesi gerekiyor, Önder Apo üzerindeki tecridin bir an önce kaldırılması gerekiyor’ diyor.
Gün geçtikçe sıkışan, zor durumda kalan ve tehlikeye giren AKP-MHP iktidarı bu defa başka bir oyunu oynamaya başladı. Bu defa Leyla Güven’i serbest bıraktı. Zindanlarda ve dışarıda Leyla Güven etrafında gelişen eylemselliği bu yöntemle kırmaya çalıştı. ‘Leyla Güven serbest bırakıldı, artık eylemin anlamı kalmadı’ diyerek Kürt halkını, dünya halklarını kandırmaya yöneldi. Bu bir oyundu ve diğer oyunların devamıydı. Leyla Güven başta olmak üzere tüm eylemciler ile onları destekleyen herkes, bunu gördü ve bu oyun da boşa çıktı. Netice vermeyen bu oyunları artık Türk devletinin terk etmesi gerektiği sonucu ortaya çıktı.
Kürt halkının Türk devletinin gerçek yüzünü görmesi, bugüne mahsus bir durum değil, yıllardır bu devlete karşı duruyor. Bu devletin şimdiye kadar Kürtlere karşı yürüttüğü siyasetini iyi tanıyor. Bilmeyen, bunun farkına daha varamayan Türkiye tarafıdır, Türkiye halkıdır, uluslararası alanda fazla bilinmiyor. Açlık grevi eylemleri ile Türk devletinin oyunları Erdoğan-Bahçeli iktidarının gerçek yüzünü hem Türkiye halkına hem de uluslararası alanda demokrasi özgürlük güçlerine kavrattı. Bundan dolayı Erdoğan-Bahçeliye karşı tepkiler büyüyor. Leyla Güven ile zindan ve dışarıdaki direniş etrafında gelişen hareketlilik, bundan sonra daha de büyüyecek ve destek görecek.
Tecride karşı başlayan bu direniş hamlesine yine bir Kürt kadını öncülük ediyor. Leyla Güven, direnişini sürdürürken çok vurucu açıklamalar da yapıyor. Bu durum ve mesajları nasıl görülmeli?
Önder Apo’ya yönelik tecride en fazla kadınlar karşı çıkıyor. Bu eyleme de kadınlar öncülük ediyor. Bu gerçeklik sadece bugün ile alakalı bir durum değil. Önder Apo’ya karşı yapılan uluslararası komplo sürecinde komploya en fazla karşı çıkan, Önder Apo’ya yardımcı olmaya çalışan, Önder Apo’ya sahip çıkan, Önder Apo’yu korumak isteyen, Önder Apo şahsında tüm Kürtlere ve insanlığa karşı yürütülen siyasete tavır koyan daha çok kadınlardı. Kürt toplumunun tamamı tecride karşı duruyor, ancak her zaman öncülük misyonunu yerine getiren kadınlardır. Bu toplumun geneline, Kürdistan dışındaki tüm kadınlara, demokrasi özgürlük güçlerine ruh veriyor. Örneğin, Lübnanlı Rojbin, Önder Apo esir alındığında eylem gerçekleştirdi. Önderliğe sahip çıkan Lübnanlı bir kadındı. Yine Türk devleti Kürtlere, Harekete, Önder Apo’ya karşı kapsamlı saldırı düzenlediğinde Dersim’de Zilan buna karşı durdu. Eylemi ile Türk devletinin siyasetini herkese göstermek istedi. Böyle güçlü bir eylemi gerçekleştirdi. Yine Süleymaniyeli olan Viyan arkadaş komploya, tecride karşı bedeniyle durdu. Leyla Güven onları temsil ediyor. Leyla Güven yaptığı açıklamada, Mazlum, Kemal, Hayri, Akif, Ferhat, Ali Çiçekler’in şahadete ulaştığı Amed direnişine sahip çıktığını söyledi. Leyla Güven, hem Amed direniş çizgisine sahip çıkıyor, onu devam ettiriyor hem de Rojbin, Zilan, Viyanlar’ı kendisine esas alarak onların çizgisini devam ettiriyor. Yani içeride ve dışarıda özgürlük demokrasi için yürütülen mücadeleyi kendisine esas alıyor. ‘Bedel ödenmesi gerekiyorsa buna hazırım’ diyerek, demokrasi ve özgürlüğün Önder Apo’nun üzerindeki tecridin kırılmasıyla gerçekleşeceğini vurguladı. Açıklamasında bunu açıkça dile getirdi. ‘Önder Apo üzerindeki tecrit tamamen ortadan kalkmayana kadar eylemime devam edeceğim’ diye açıklamada bulundu. Diğer eylemciler de örneğin Nasır Yağız da aynı tavrı sergiledi. Strasbourg’daki eylemciler, Galler’deki İmam ile Kanada’daki Yusuf da aynı şeyi söyledi. Hollanda, Almanya ve zindanlardaki tüm eylemciler de aynı açıklamayı yaptı. ‘Bizler açısından dışarısı ya da içerisi fark etmiyor. Zaten tecrit edilmiş bulunuyoruz. Yani hepimiz zindanda yaşıyoruz. Bu duruma son verinceye kadar eylemimizi sürdüreceğiz’ dediler. Bunu açıkça dile getirdiler ve herkesin bu yaklaşımı sahiplenmesini istediler. Leyla Güven zindandan çıktıktan hemen sonra çok güçlü bir açıklama yaptı. Şunu belirtti: Bizim için utançtır. Yani Önder Apo’nun tecrit koşullarında tutulması bizim için utançtır. Önder Apo şahsında hepimizin tecrit koşullarında tutulması bizler açısından kabul edilir değildir. Bu bizim için büyük utançtır.
‘Önder Apo’yu şimdiye kadar özgürlüğüne kavuşturamadığımız için özür diliyorum’ da demişti…
Doğru. Tüm Kürt halkı adına bundan utanmamız gerektiğini söyledi. Zaten insan, utanç duyduğunda kendisini utançtan kurtarabilir. Çünkü insan bir şeyden utanmadığı zaman fazla önemsemez. Bir insan, devrimci, halk ya da hareket utanç duyduğu oranda utanç kaynağını ortadan kaldırabilir. Bu çok güçlü bir duygu. Önder Apo da mücadeleye başladığında ‘İçinde bulunduğum durumu kabullenemedim. İnsanın kabul edebileceği durum değildi. Bundan utanç duydum. Zayıflıklarımdan, eksikliklerimden utanç duydum’ dedi. Utanç duyduğu için zayıf yanlarını ortadan kaldırdı, kendisinde güçlü bir kişilik yarattı, Kürdistan’da işgalcilere karşı güçlü bir mücadeleyi ortaya çıkardı. Leyla Güven’in bunu iyi kavradığı, benimsediği görülüyor. Çünkü kendisi şöyle dedi: Nasıl oluyor da şimdiye kadar tecridi kıramadık, kendimizi tecritten, imhadan kurtaramadık. Bu bizim için, Kürt halkı için büyük utançtır.
Leyla Güven’in Önder Apo’ya yönelik, Kürt halkına ve onların şahsında tüm halklara karşı yürütülen siyaseti iyi kavradığı anlaşılıyor. Düşman zayıflıklarımızdan, eksikliklerimizden faydalanarak imha siyasetini yürütüyor, varlığımızı inkar ediyor. Buna karşı durmalıyız, kendimizi bu utançtan, imha siyasetinden kurtarmalıyız. Bunu dile getirdi, buna çağrı yaptı. Dolayısıyla Leyla Güven’in konuşması çok güçlüdür, her Kürt insanının bu konuşmadan sonuç çıkarması gerekiyor. Erdoğan-Bahçeli’nin Kürtlere karşı yürüttüğü siyasete artık tahammül edilmemesi gerekiyor, kabul ve normal görülmemesi gerekiyor. Her gün Kürtleri öldürüyor, hakaretler yağdırıyor. Her gün ‘Sizleri yok edeceğim, öldüreceğim, sonunuzu getireceğim’ diyor. Zulmün, hakaretin her türlüsünü yapıyor, oyunlar kurguluyor, her çeşit silahı Kürtlere karşı kullanıyor. Kürtler açısından böylesi bir hayat haramdır. Her Kürt’ün bunu iyi anlaması gerekiyor. İçinde bulunduğu durumun utanç duyulacak durum olduğunu görmelidir. Kendisini utançtan kurtaracak yol yöntemlere ağırlık vermeli, onları esas almalıdır. Utanç duyduğu oranda faşist siyasete karşı, işgal ve imhaya karşı durma kabiliyetini sergileyebilir. O zaman kendisini savunabilir; kimliği, dili, kültürü ve değerleri ile özgürce yaşayabilir.