HABER MERKEZİ
Başurê Kurdistan’ın Şêladizê merkezinde halk işgalci TC devletinin işgaline karşı ayaklandı. Türk devletine ait savaş uçaklarının gerçekleştirdiği bombardımanlar sonucunda dört kişinin yaşamını kaybettiği katliamın neden olduğu ve gün boyu süren bu ayaklanmada işgal ordusuna ait karakol, halk tarafından ele geçirilirken, burada bulunan askerler teslim alındı, tankların da içerisinde olduğu askeri savaş araçları yakılarak imha edildi.
Şêladizê’de halkın açığa çıkan bu tepkisi, TC devletinin paniğe kapılmasına neden oldu. Çünkü şimdiye kadar, Başurê Kurdistan’da kurduğu işgal karakollarına karşı halkın bu şekilde gerçekleştirdiği baskına tanık olmamıştı. Bu aynı zaman da Başurê Kurdistan halkının işgale karşı çok açık bir şekilde tepkisini de ifade etmekteydi. Zaten ayaklanan halkta bunu doğrudan dile getirmişti.
Halkın açığa çıkan bu tepkisine karşı soykırımcı TC devletinin havalandırdığı savaş uçakları ile bombardımanlarına devam etti. Zap’tan başlayarak, Şêladizê’ye kadar olan geniş coğrafyayı, ağırlıklı olarak da, işgal karakoluna yürüyen halkın bulunduğu yeri bombardımana tabi tuttu. Bu bombardımanlar esnasında da içerisinde çocukların da olduğu üç kişi daha yaşamını kaybederken, yaralananlar oldu. Bunu takiben başta Türk devletinin Cumhurbaşkanı olmak üzere, Savunma ve Dışişleri Bakanlarının ağızlarından çıkan yalanlara dayalı olarak kara propagandalara başlandı. Kürtleri küçümseyici, aşağılayıcı ağır hakarete ve tehdide varan açıklamalarda bulunuldu.
Soykırımcı işgalci TC devletinin bu tehditlerini kendileri için yerine getirilmesi gereken görev olarak kabul eden işbirlikçi güçler ise harekete geçmekte gecikmediler. İşbirlikçiliği bir yana bırakıp halkın yanında yer almak yerine, her zaman olduğu gibi TC devletinin söylediklerini tekrarladılar. Onlardan özür dileyerek katliamdan PKK’yi sorumlu tutan açıklamalarda bulundular. Onlarla tam bir ağız birliği yaptılar. TC savaş uçaklarının bombardımanlarına devam ederken, adeta TC ordusunun bir parçasıymışçasına karadan, Şêladizê’de işgalci güçlere karşı direnen yurtsever halka karşı saldırıya geçtiler. Halkı silah zoru ve işkence ile baskı altına almaya çalıştılar.
Şêladizê’de işgalci TC ordusuna karşı halkın açığa çıkan ve bir patlamaya dönüşen bu öfkesi, işgalciler ve işbirlikçiler üzerinde derin bir korku yarattı. Bakûr ve Rojava Kurdistanlarından sonra Başur’da da soykırımcı TC devletinin işgaline karşı böyle bir karşı koyuşun yaşanması, başta Başur olmak üzere tüm Kurdistan parçalarında, Ortadoğu ülkelerinde ve dünya genelinde birden temel gündem maddesi haline geldi. İşgalci güçlere karşı gerçekleşen bu direniş sahiplenildi. Şêladizê halkı yalnız bırakılmadı.
Bu şekilde Başurê Kurdistan’daki TC devletinin soykırımcı, işgalci niteliği, varlığı, gerçekliği bir kez daha açığa çıktı. Elbette bu gerçekliği gözler önüne seren Şêladizê’de yurtsever halktan başkası değildi. Herhangi bir gücün dıştan etkilemesi sonucu olarak gerçekleşmemişti. Tamamen halkın biriken ve “bıçağın kemiğe dayandığı” anı anlatan işgale, soykırımcı saldırılara karşı tepkisinin bir dışa vurumuydu.
İşgalci TC devleti, işbirlikçilerle yaptığı gizli anlaşmalar sonucunda 1990’lı yılların ortalarından itibaren Başurê Kurdistan’ı askeri olarak işgal etmeye başlamış ve bunun doğrudan bir sonucu olarak işgal karakolları kurmuştu. Şêladizê’de bu işgal karakollarının kurulduğu yerleşim merkezleri arasında yerini almıştı. Soykırımcı TC devletinin Başurê Kurdistan’da başlattığı bu işgal harekatı ise, bir avuç işbirlikçi KDP dışında kalan çevreler ve halk tarafından kabul görmemişti. Hatta zaman zaman tepkiler dışa vurulmuştu. 2008 yılının 21-29 Şubat günleri arasında TC devletinin adını “Güneş Harekatı” olarak koyduğu Zap’a yönelik başlattığı ve gerilla tarafından büyük bir bozguna uğratılan işgal saldırısı karşısında Bamerne’de halkın direnişi yakın tarihte bunun yaşanan örneklerinden biri olmuştu.
Şimdi de bu direnişlere Şêladizê halkının 26 Ocak günü gerçekleştirdiği işgale karşı meydanlara çıkması eklendi.
26 Ocak’tan bir gün önce TC devleti yine bu bölgeyi savaş uçakları ile bombalamış ve dört Kürdü katletmişti. TC devletinin bura da gerçekleştirdiği ilk katliam bu değildi. Daha önce de defalarca bombardımanlar gerçekleştirmiş, katliamlar gerçekleştirmişti. Hatta bu katliamlar öyle bir noktaya varmıştı ki, halk günlerce katledilen evlatlarının cenazelerini yerden kaldıramadıkları gibi, kendilerine ait bahçelerine, tarlalarına gidememişler, hayvanlarını otlatamamışlardı. Bu da halkta büyük bir tepki yaratmıştı. 25 Ocak’ta gerçekleştiren katliam ise “bardağı taşıran son damla” haline geldi.
Şêladizê halkının 26 Ocak günü olduğundan daha farklı bir tutum içerisine girmesi mümkün değildi. Daha önce de Saddam Hüseyin rejiminin baskılarına, zulmüne karşı direnilmişti. Onun içindir ki, Şêladizê’de yaşananlar tesadüf değildi. Dışardan birilerinin etkisiyle de gerçekleşmemişti. Aksine tamamen işgale ve sömürgeci zulme karşı halkın direnişi olma gibi bir özellik taşıdı. Behdinan ve Soran Bölgelerinin sahiplenen bir tutum içerisine girmiş olması da, Şêladizê direnişinin Başurê Kurdistan halkının, Soykırımcı TC devletine ve onun, Başurê Kurdistan’daki işgalci varlığına karşı olan tepkisini çok açık bir şekilde ortaya koydu.
Aslında bu gerçeklik, bugün dört parça Kürdistan’da, Kürtlerin yaşadığı tüm coğrafyalarda Kürt düşmanlığı yaparak, Kürtlere karşı doğrudan özel-kirli savaş içerisinde olan soykırımcı TC devletine karşı açık bir tutum alış anlamına da geldi.
Tüm bunlardan Kürdistanlı devrimci, demokratik ve özgürlükçü güçlerin çok güçlü sonuçlar çıkarmasının gerektiği çok açıktır. Kürdistan halkı soykırımcı, sömürgeci TC devletine karşı ortak ve birleşik bir mücadele içerisinde olunmasını istemektedir. Daha önce Kerkük’te, Efrîn’de olduğu gibi Şêladizê’deki direniş tutumuyla bu çağrısını yenilemiştir.
Kürdistanlı devrimci, demokratik ve özgürlükçü güçler halkın yaptığı bu çağrıya doğru bir anlam vererek bir araya gelebilmeli ve aralarında demokratik bir oluşturabilmelidir. Birlikte yaşanılan halklarla özgür ve eşit olarak bir arada olmak için de bu gerekmektedir. Bunu da yerine getirmeleri gereken tarihsel bir görev ve sorumluluk olarak kabul etmelidirler.
Kaynak: Yeni Özgür Politika/Cemal ŞERİK