HABER MERKEZİ– Bir eylemi anlamak istiyorsak önce nedenlerini iyi bilmek gerekir. Öyle günübirlik sıradan olmayan nedenler, tarihsel nedenler. Anlamalıyız ki anlam verebilelim, ya da hissedebilelim. İnsan denen varlıkta son dönemlerde tükenmekte olan şey hani.
Bir küçük kız çocuğu düşünün ömründe hiç köyünün sınırlarının ötesini görmemiş bir kız çocuğu. Yaşama en güzel en sade haliyle bakan dünyanın en masum gözlü çocuklarından biridir o. Mijini köyü Şırnak’ın Qıleban ilçesine bağlı bir köy. Ve o köyde dünyaya gözlerini açar Fadile. O köy dünyası hatta cennetidir Fadile’nin. Dağların arasında coşkun ve asi akan nehirleriyle cennetten bir parça.
Yabancı nedir ki insanlar için. Onlardan olmayan mı, tanımadığımız bir şey işte… Fadile için ilk yabancı ona çete diyen düşman diye bellediği Türk askeridir. Köyünün sınırlarının ötesine hiç gitmemiş Fadile için yabancı düşmandır. Yabancı öldüren, katleden işkence yapandır. Onu görmüş onu bilmiştir çünkü. Ne denilebilir ki. Çocukken annelerimiz tanımadığın insanlarla konuşma, ellerinden bir şey alma diye telkin ederlerdi, bir zararı dokunabilir diye. Öyle ya küçüksündür bilmezsin dünyayı kimin sana zarar vermek istediğini. Ama bu uyarı şüpheyi de barındırır içinde, ancak Fadile’nin yaşamında hiç şüpheye yer yoktur. Biri seni dövüyorsa, yada dövmek hafif kaldı biri sana işkence yapıp katlediyorsa o yabancıyı başka nasıl tanımlayabilirsin ki .Düşman…
Fadile böyle bir dünyaya açar gözlerini köyüne gelen yabancıları böyle tanır. Açlıkla terbiye etmek isteyen, köyüne erzak gelişine izin vermeyen Türk askeri ile böyle tanışır. Farklı dili konuşurlar Fadile ile ne anlayabilir ne de anlam verebilir. Zaten nasıl anlam versin ki henüz dokuzunda gördükleri karşısında?
Sonrası vardır tabi. Bu yabancılar yahut düşman bildikleri rahat bırakmazlar ne onu nede köyündekileri. Ne işleri var orada bu köy bizim bu ev bizim bu topraklar bizim, insanlığın yeşerdiği bu topraklarda soyum hep burada var oldu, e be cani sen nerden çıktın ? Ne istersin? Demek ister ama, ne dinler karşısındaki, ne de anlar onu. Bilinmeyen bir dilde sesler çıkartıp kasıp kavurur sadece bu canavarlar. Ne yapsın ki Fadile?
Sonrası daha da beterdir Fadile için henüz 14’ünde gökyüzündeki canavarlarla tanışır hani şu bomba yağdıran. Oysa Fadile gökyüzünün engin maviliğinde hep güzellik görmüştür, aydınlık görmüştür. Karartır tüm ışıklarını Fadile’nin bu canavar. Korku salar yüreğini, onunda köylülerinin de.. Bunca yıldır analarının atalarının yaşadığı bu topraklarda yaşam hakkı tanınmaz ona, ya gideceksin bu topraklardan ya da öleceksin yada bana köle olacaksın denir.
Ya sonra
Fadile de soyu da Kürt’tür nihayetinde. Reva görülür onlara her şey, çete bellemiştir cellatları, faşist Türkiye cumhuriyeti, bilinmeyen dili konuşan bilinmeyen bir halk olarak tanıtır onları. Öyle ya dilsiz ve sağırdır şu yüce denen Türk milleti, devletlileri ne derse odur nede olsa. İşte bundandır ki bilse de devletliler asıl gerçeği, görmezden bilmezden gelir utanmazca, bir zamanlar onlara kucak açan bu halkı yok sayar. Olmayan dilin olmayan insanları Kürtler.
Asidir Kürtler, asildir. damarlarında bin yıllarca medeniyetlere beşiklik etmiş kanı taşırlar, ne olursa olsun boyun eğmemişlerdir onlar, onurludurlar. Kundaktaki bebekten en yaşlısına varana tüm köy hatta tüm bölge köklerinden koparılma pahasına boyun eğmez cellatlara. Sürgün edilir Fadile, halkı ile birlikte henüz 14’ünde ama nereye?
İşte orasını kimse bilmez kimse de ilgilenmez bunla. Yaşam kavgası başlar Mijinili Fadile için. Neden böyle oldu neden sürüldü anayurdundan, toprağından.. bilmeden anlamadan yürür Fadile tüm kabilesiyle. Bilinmeyen ülkenin bilinmeyen dilini konuşan bilinmeyen bir grup insan. Büyükler anlarda yine olup bitenleri, peki ya çocuklar. Onların nasıl anlamasını bekleyebiliriz ki. Bu bir oyun büyüklerinde katıldığı bir oyun işte desek. Peki ne zaman biter diye sormazlar mı, sormaz mı çocuk Fadile. İşte öyle olmaz Kürdistan gerçekliğindeki çocuklar için. Onları bu bir oyun diye kandıramazsın. Boş mermi kovanlarını oyuncak yapar onlar oyunlarında.. erken büyürler, çocukluk reva görülmez onlara. Çocuk olma hakkı da yoktur bilinmeyen ülkenin bilinmeyen insanlarına.
Koyulur Fadile yola ay ışığında, annesi babası ve tüm halkıyla. 16 bin can, 16 bin yürek başları dik koyulurlar yola. Ne olacaktır bundan sonra belki bilmezler ama kavga tarihlerinden beri hep vardır. Yaşamla kavga düşmanla kavga. Asi onurlu Botan halkı düşer yollara. Nasıl yaşar ki insan köklerinden koparılınca. Nerde tasvir edilmiştir ki köksüz bir bitki, Rabların kitaplarındaki cennet bahçelerindeki çiçekten başka. Oysa fadile ve soydaşları için yeryüzüdür cennet, anayurdudur.
Ay ışığında Bilinmezlere gebe yolculuk hiç merakta bırakmaz henüz 14’ündeki Mijinili Fadile’yi 94 baharında. Erken tanımıştır zaten zorluklar karşısında mücadele etmeyi, yabancı canavar adamlar öğretmiştir ona kötülüğün ne olduğunu. Bilir tanır artık bunları. O yüzden direnir sadece, her şeye rağmen direnir 16 bin, zalimin zulmüne hep birden direnir.
Daha ilk mola yerinde ilk soluklandığı mekanda gökyüzündeki canavar kuş nefes aldırmaz onlara, yağdırır bombayı başlarına. Öyle ya Kürttür Mijinili Fadile ve 16 bini, yoktur onlara yaşam hakkı. Soluklanmak ne ki kesilmelidir o soluk. Soluksuz kalmalıdır 16 bin can. Bêxêrê’de 16 bin can, can pazarında, adı gibi hayırsız çıkar Bêxêrê kucak açmaz kendi toğrağının insanına, koruyamaz saklayamaz onları. Yine düşer yola Mijinili Fadile ve 16 bin can. Yine açlık susuzluk çamur içinde geçer bir süre daha. Sonra tekrar sürgün, tekrar sürgün, tekrar tekrar…
Canım cennet vatanım Kürdistan’da yurtsuz, nanın ülkesinde nansız kalır fadile ve 16 bini. Bu defa daha da acır canı Öteki yabancıydı ama bu bizim dilden konuşur der. Ne oluyor yahu, ne ister bu insanlar benden- bizden diye haykırmak ister de, boşluktur karşılığı. Büyür Fadile, alfabenin harflerini görmemiştir ama yaşam verir ona her adımda bir ders, öyle büyür Fadile. Direniştir ilk dersi sonra mücadele, yaşam kavgası, onur meselesi hani. Görür yolda ölen bebeleri açlık susuzluk nedir tanır bunları, canım cennet vatanımda tek azığı bir avuç mercimek birkaç palamut olur sadece.. bu ne yaman çelişki tuhaftır ama dedik ya erken büyür Kürdistan’da çocuklar, anlar olup bitenleri.
Her şeye rağmen tarihin kadim halkı bu 16 bini adım attığı her mekanda bilir başarır yaşamayı. Her şeye rağmen ölümlere rağmen, açlık susuzluğa rağmen, bilir bin yılların en kutsal yaşam biçimini, Kurar ona göre düzenini. Direnir inadına, direnir cellada, ihanetçiye. Direnir Botan’ın yiğit anaları, kızları oğulları….
Ansızın terk ederler kaldıkları yerleri, zaman zaman kışın en zemheri soğuğunda, zaman zaman mayın tarlasında bulurlar kendilerini, zaman zaman ise ayları bulan demlerde bataklılarda.. böyle yol alır yaşamı boyunca Mijinili Fadile ve son durağı Maxmur olur Fadile’nin.
Yine bir gece ansızın Maxmur denen bir çölün ortasında bulur kendini, çorak, kurak topraklarıyla tek bir su yatağı dahi bulunmayan yeryüzündeki bu cehennemde bulur kendini, beraberindekilerle. Nasıl yaşanır ki buralarda, böyle der demesine de birde umudu vardır Fadile’nin, inandığı güç aldığı. Zifiri karanlıktaki tek ışığı.
Onunda halkının da önderi vardır, Rêber Apo. Adı gibi yol gösterir onlara Rêber Apo Fadile bilir bunu. Belki de şu yeryüzünde bir Fadile var mı yok mu, ona bu varlığını hissettiren tek kişiye umut ışığına sarılır. Seslenir ona beraberindekilerle , yaşayın der Rêber Apo her şeye rağmen yaşayın. betonda çiçek yeşerttim ben kuru tahta parçasına can verdim yaşayın der. İnanırlar ona, önderlerine , yeryüzündeki cehennem emek ile sevgi ile capcanlı bir yaşam alanı haline gelir.
Mijini köyü cennetten bir parça gibidir der fadile gürül gürül nehirleri ile burada Maxmur da ise susuzluktan yitip gidene tanık olur. Ama naçardır Fadile sadece yaşaması gerektiğini bilir, beraberindekilerle. Birgün yeniden doğduğu topraklarda göremediği zozanlarında olma hayaliyle yaşar.
Şimdi onunla sohbetteyim tüm bu yazdıklarımı o anlattı bana , toplamış evinden döşeğini battaniyesini eylem alanına gelmiş. Arkadaşlar istemedi ama ben ısrar ettim diyor bu açlık grevi için. Ben soruyorum o cevaplıyor. Fakat beni hayrete düşüren şahsına sorduğum her bir soruya hep biz diye başlayan cümlelerle oluyor yanıtı. Gözlerim yaşarıyor doğrusu, belki Önder Apo’nun kitaplarını hiç okumamış Fadile ama en iyi o anlamış diye geçiriyorum içimden. Toplumsallığın tüm özüyle yansıması karşımdaki Fadile. Sürekli izlerdim diyor televizyonda, yada çözümlemelerini izlerdim, telefon konuşmalarını dinlerdim. Ve içimde hasret kaldı diyor, kampımızdan bir heyet onu ziyarete gitti kadın yoktu aralarında bende gidemedim. İçimde kaldı diyor keşke görebilseydim Önderliği. Sonra önderliği anlamaya ve dinlemeye devam eder Fadile yaşamına anlam katmak ister. Hiç evlenmemiş Fadile şimdi 37 yaşında ve özgür bir yaşam olmadığı sürece anlamı yoktu benim için evliliğin, bu sürgün koşullarında hiçbir zaman böyle bir düşüncem olmadı diyor. Önderliğim özgürleşmeden, yeniden topraklarıma kavuşmadan benim için hiçbir anlamı yoktu diyor mücadele dışında bir yaşamın. Hatta özgürlük saflarına doğru yol almak istedim diyor ama içinde olduğu koşullar yakın zamanda kaybettiği anası ve babası, sorumlulukları izin vermez bu yolculuğa. Ancak karar verir Fadile bulunduğu alanda da hiç soluklanmadan kadının hakikatini önderliğinin felsefesini anlatmaya çalışır dilinin vardığı gücünün yettiği sürece. Hizmet etmek istedim diyor, bu halka mücadeleye. Kürdü, Kürdistan’lı olmayı ve özgür kadını tanıdım der Fadile. Tanıdıktan sonra adar yaşamını bu mücadeleye. Yani şimdi 18. güne giren bu açlık grevi ile sınırlı değildir Fadile’nin direnişi. Aslında o Rêber Apo ile tanıştığı zamandan bu yana hep bir direniş halindedir zaten. Yaşamı boyunca direnmiştir zaten. Fakat tak etmiştir canına Fadile’nin, bunca yaşananlara rağmen şimdi de Önderliğinden koparmışlardır onu, o zaten yaşam gerekçelerini önderliğinde bulmuş iken, o zaman nasıl durabilir ki, durmadı da zaten, tek bir canı kalmıştır geriye, onuda açlığa yatırmış Fadile. Şimdi ise varlık gerekçesi olarak tanımladığı Rêber Apo’dan konuşmaya başlıyor.
99’dan bu yana her yıl bir daha 15 Şubat’ı görmeyeceğiz diyoruz fakat maalesef tüm egemen güçler her ne kadar kendilerini demokrat olarak tanımlasalar da, değil demokratlık insanlığın dahi emaresini taşımayan bu güçler 20 yıldır önderliğimizi tecrit altında, dört duvar arasında, soluksuz bırakmaya çalışıyorlar. Zaman zaman görüşmeler oluyordu önceleri, en azından bize zaman zaman perspektif veriyordu önderlik, ancak özellikle son yıllarda bunu da engellediler. Zaten faşist AKP-MHP diktatörlüğü Kürtlere imhaya dayalı politikalar uygulamakta, ancak önderliğin fikirleri bir defa bu topraklarda kök saldı ve hiç kimse bir daha bu fikirleri söküp atamaz ne Kürdistan’dan ne de Kürt’lerin zihinlerinden. Şimdi Önderliğimiz tecrit altında ama bizim varlığımız ona bağlı ve bu durumu kabullenmek mümkün değil. Leyla güven arkadaşında dediği gibi biz önderliğe borçluyuz diyor Fadile ve şimdi açlık grevinde. Zafer bizim olacak diyor kazanan biz olacağız, ne olursa olsun kazanan Önderlik olacak diyor. Gülümsüyor son sözlerinde Fadile bana bize tüm insanlığa en güzel en sade haliyle direniş daha da güzelleştirmiş onu yüreğindeki inanç bizi de sarıyor ve inanıyoruz Fadile’ye.
DİRENİŞ MUTLAKA KAZANACAK. DİRENİŞ MUTLAKA KAZANACAK.
NC/Sozdar Şerker