HABER MERKEZİ –
”İsyanlar ani öfke patlamalarına benzer. Kontrolü zayıf ,denetimi disiplinsiz, manevra kabiliyeti sınırlıdır. En haklı, meşru ve kaçınılmaması gereken karşı duruşu sağlam bir çerçeveye oturtulmadan, sergilendiğinde boşalan bir öfke anıdır. Öfkenin kontrol edilmediği an, en zayıf olan andır. Saldırıyor gibi görünür fakat tüm mevzileri savunmasız ve korunmasızdır” diye yazmış yazar.
Ancak bilelim ki, öfkenin olmadığı yerde ise her türlü baskı ve zulüm, hakaretler, boyun eğme girişimleri ve köle haline getirilme girişimleri, hayat bulur. Bir yerde öfke yoksa orada zamanla kölelik hali diz boyu yaşansa da, tek bir ses çıkmaz. Çıkmayacağı gibi insanları köle haline getirmek isteyen yapılara da zamanla meşruiyet sağlar.
Bunun için insan onuruna karşı işlenmiş her suça karşı öfkeli olmak en doğru ve yerinde olan bir erdemdir. Bunun için öfkenin hem büyütülmesi hem de yaşatılması olmazsa olmaz kabilinde insan olmanın bir özelliği olmalıdır.
Baskılar altında ezilmiş olunsa da, eğer bir insanın, bir toplumun öfkesi kaybedilmemiş ise, bu baskılara karşı bir başkaldırı mutlaka yaşanacaktır.
Buna örnek Kürdistan’da 1970’ler sonrası yaşananlar gösterilebilir. Gölgesinde korkar haline getirilmiş olan bir toplum tarih sahnesine nasıl da görkemli çıktığını herkes görmüştür. Korkak dedikleri, ürkek dedikleri ve sesi kısılarak boynu bükük haline getirildi dedikleri bir halk, biraz umut ışığı biraz bilinç verildiğinde nasıl Newroz Halkı haline gelebildiğini hepimiz gördük. İsterse bunların; ”Öfkesi korkulara, korkuları da gölgeler dönüşsün. Gölgeleri surların dışına taşmış olsun.” Böyleleri de bir kıvılcım çakıldığında bir an’da dünyayı kendilerine zindan edenlerin yaşamlarını, zindana çevirmesini bilirler. Yeter ki oluşan ve biriken öfkeleri doğru kanallara akıtması bilinsin.
Bilelim ki; ”Öfkeler, tarihin bilinci ile öz ve biçim kazanır. Öfke ve bilinç ustalıkla bir araya getirilince, durdurulmaz, önlenemez bir sel olurlar.”
Yine; şunu iyi bilelim ki, asla ve asla duygularımızın ezilmesine yol vermemeliyiz. Bir kere duyguların ezilmesine yol açılmış ise, gerisi adım adım erimedir.
Bizler devrimler tarihinde biliyoruz ki, hiç bir devrim ve devrimci- öfkesi yoksa,- devrimi başaramamıştır. Devrimi başaran devrimcilerin zulme ve baskılara karşı olan öfkelerinin büyüklüğüdür. Bunun için devrimlerin yaşandığı ülkelerde, öfkeler sınırlıysa, öfkeler çok erkenden yatışıyorsa, orada durup kendilerini gözden geçirmeleri gerekir. Söz konusu Kürdistan gençliği ise -eğer öfkesi sınırlı, öfkesi sel gibi bentleri yıkmaya yetmiyorsa,- orada o gençlik durup kendine aynada bakıp yeniden gözden geçirmelidir.
Nasıl bir öfke diye sorulacak olursa, elbette Tsunamiler gibi her bendi yerle bir eden öfke diye cevap vermemiz gerekir. ”Öfkenin yönü, doğrultusu, sivri ucu kuşkusuz düşmana, düşmanca olana, düşmana hizmet eden her şeye karşı olup bu bilinçle biçim kazanırsa, o öfke ayakta tutmaya yardımcı olur.” Yol gösterir, ön açıcı ve ön aydınlatıcı olur.
Evet bilelim ki, Kürdistan koşullarında sömürgeciliğe, sömürgecilere ve onların her türlü kişi ve kurumuna karşı eğer bir öfke yok ise ya da öfke zayıf ve cılız ise orada, bir sorun var demektir. Kaldı ki, öfke salt sömürgecilere karşı olan öfke olmamalı, öfke bir de neden bugüne kadar bu sömürgecilerin ülkemizde buluna bilinmelerine dönük olan öfke olmalıdır ki, o da her bir gencin kendisine dönük olan eleştirel öfkesidir. Böyle bir öfke bireyi geliştirir.
Yine bilinsin ki, sorun sadece söz ile gösterilen tepki ve öfke değildir. Önemli olan gösterilen tepki kadar bu tepkinin bilince dönüştürülerek sağlam bir kişilik oluşturulmasıdır. Öfkeler bireyi bilemiyorsa, bireyde bilince dönüşmüyorsa orada yaşanan tepki ve öfkeler uzun ömürlü olamayacağı gibi, zamanla ters tepebilmenin yolunu da açar.
Bunu anlayabilmek için etrafımıza bakmamız yeterlidir. Zamanında sömürgeciliğe karşı salt duygu boyutunda tepkiler ve öfkeler sergilendiği için zamanla ya saman alevi gibi sönüp gitmiş ya da sabun köpüğü misali eriyip gitmiştir.
Evet, öfkemiz ne saman alevi ne de sabun köpüğü gibi olmalıdır. Öfkemiz tutuştuğunda tüm bozkırları, dağları ve dağlardan da şehirlere inerek şehirleri, metropolleri ateşe verebilmelidir. Bunun böyle olması için de elbette öfkelerimizin örgütlü olması gerekir. Böyle olursa, öfkelerimiz derinleşir, çoğalır ve anlamlı olur.
Evet bunun için öfkemiz hiç dinmesin, öfkemiz hiç sönmesin.
Son söz olarak; ”Bir devrimci öfkesini yitirirse çok şeyini yitirir” demiş Kemal Pir.
Öfkemizin dinmemesi umuduyla…
HAYRİ ENGİN