HABER MERKEZİ
Yaklaşık 45 yıldır Kürt halkı Önder APO’nun öncülüğünde kelimelerin anlatmaya yetmediği bir direniş yürütüyor. Bu direniş ilk anından itibaren sarsılmaz bir irade ve ruh etrafında şekilleniyor. Ve bu fedai ruh Kürt halkına biçim veriyor, kimlik kazandırıyor ve toplumsallığını yaşamasına sebep oluyor. Halkımızı yok etmeye yeminli düşmana karşı öne atılan ve onun beyninde patlayan, onu püskürten her APOCU militan halkımıza can katıyor, onu diri haline getiriyor. Bir halkın toplumsal yaşamının bu denli kahramanlara bağlı olduğu durumlar tarihte oldukça nadirdir.
Ve yine bu 45 yılın her biri, sayısız direniş abidesi, kahramanları barındırıyor. Bu kahramanları birbirinden ayıran özelikler olmakla birlikte hepsi tarihin onların sırtına yüklediği misyonu sarsılmaz bir inançla tereddütsüz üstlenmeleriyle ortaklaşıyorlar. Bu nedenle bir şehidimizi anlatırken aslında tüm şehitlerimizi anlatmış oluyoruz. Simgeleşen, zirveleşen her şehidimiz aslında kendi döneminin şehitlerinin bileşkesi oluyor. Bu açıdan Şehit Agit’i anarken ya da Şehit Zilan’ı anlamaya çalışırken sadece bu şehitlerimizin şahıslarına yoğunlaşmış olmuyoruz; aynı zamanda dönemlerinin tüm şehitlerini bu kahramanlar onların şahsında kavramaya, anmaya çalışıyoruz.
Neredeyse yarım yüzyıllık direniş sürecinin her dönemi fedai APOCU ruhu yaşamları ile somutlaştıran şehitlerle biçimlenmiştir. Bu açıdan mücadele tarihimizin hangi sürecini ele alırsak karşımıza bir destan gibi yaşamış kahramanlara sayısız örnek çıkacaktır. Bu açıdan mücadele tarihini bütünsel ele almak her zaman daha doğrudur. Ama bazı dönemler mücadelenin keskinleştiği, irade savaşının üst boyutlara çıktığı dönemler olarak değişik özellikler ve büyük sonuçlar doğurmalarıyla farklılaşırlar. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Süreci, 15 Ağustos Atılımı Dönemi yine Uluslararası Komploya karşı Güneşimizi Karartmasınız direniş evresi bu şekildedir. Kuşkusuz Kürdistan’ın kadim direniş kalelerinde yükselen düşmanın Çökertme Planını çökerten Özyönetim Direnişi de böylesine bir süreçtir.
Bu açıdan o sürecin şehitlerini anlamak hala süren tecriti kırıp, faşizmi yıkıp Kürdistanı özgürleştirecek olan hamlenin önemini de açığa çıkaracaktır. Çünkü Komutan Çiyager’in, “Ne olursa olsun sonuç muhteşem olacak” derken kastettiği sonuç Önderliğin ve Kürdistan’ın özgürlüğüdür yani bugünkü hamlenin hedefidir. Bu nedenle bu arkadaşları düşünmek anmak sadece mücadele tarihimizi anlamak değil, güncel sonuçlar çıkarma anlamına da gelir.
Özyönetim direnişi de diğer mücadele evrelerinin olduğu gibi bazı arkadaşlarda somutlaştı. Çiyagerler, Zeryanlar, Axinler özyönetim direnişi denince akla gelen arkadaşlardan başta gelenleri oluyor. Yine Sêvêler, Mehmet Yavuzeller, Fatmalar pratikleriyle çizgi oluşturdular. Yine Mehmet Tunçlar, Pakize Nayırlar, Asya Yükseller Kürt yurtseverliğinin tanımını yeniden oluşturdular. Bu açıdan bu arkadaşlara dair çok şey söylemek gerekiyor ve aslında ne söylense az kalıyor.
Fakat biz burada o sürecin kahramanlarının genel karakterini vurgulamak istiyoruz. 17 yaşında sokağında gelişen direnişe tereddütsüz katılan gençten, yıllarını mücadelenin birçok farklı mekânında direnerek geçirmiş ve şehirlerde başlayan direnişe güç vermeye gelen militanına, çocukları ve ailesini değil, devrimi hayatının odağına koyan orta yaşlı yurtseverinden, özgürlük hareketine kültür gibi farklı alanlardan katkı sunan fakat sıcak mücadeleyle amasız, fakatsız bir şekilde bütünleşen çalışanına kadar, öz yönetim direnişçileri devrime olan sonsuz inançla koştular barikatlara. Bu sonsuz inanç öz yönetim kahramanlarının karakterinin temel mayasıydı.
Özyönetim merkezlerinde tüm olanaksızlığa rağmen yükselen direnişi kahramanların devrime olan inancı olmaksızın anlayamayız. Bu direnişlerin inanılmaz bir güç dengesizliği üzerinden geliştiğini sürekli aklıda tutmak gerekir. Düşman sayı ve teknikte görülen bu bariz güç üstünlüğüne karşın kırılmasının sebebi bu inançtır. Bu direnişler Önder APO’nun, “İnanmış bir insandan daha büyük bir silah yoktur” belirlemesini bir kez daha doğruladı. Bu en büyük silah, bu fedakârlık, bu fedailik Sur’u, Cizre’yi, Nusaybin’i, Şırnak’ı, Hezex’i, Derik’i, Kerboran’ı, Gever’i son model teknikle ve uluslararası güçlerin tüm desteğiyle donanmış sömürgeciliğe dar etti. Faşist çetelerinin kâbusu olan onları sendroma sokan bu kahramanların tek avantajları inançlarıydı.
Haklıydılar, doğruydular, dürüsttüler ve bu insani değerleri savunuyordular. Candan gülüyor, kabına sığmaz bir öfke duyuyorlardı düşmanlarına. En riskli şeye kalkışırken veya yaparken çok sıradan bir şey yapmış gibi davranıyordular. Kürt halkı dışında kimseden bir şey beklemiyordular. Çölde susamış bir mecnun gibi düşmüştüler özgürlüğün peşine. Hayattan tek beklentileri onu özgürce ve anlamlı yaşayabilmekti. Ve bir nakış gibi işlediler direnişi, Kürt halkının tarihine.
Yüzlerce kahramandan bahsediyoruz. Bazılarının adını hepimiz ezbere biliyor bazılarının ismini ise sadece onları tanıma şansına erişmiş olanlarımız. Hepsini tanımalı, hepsini anmalı ve anlamalıyız. Ama en önemlisi o direniş ruhunu sürekli tazelemeli ve mücadelemizde bu şekilde yaşatmalıyız onları. Onları hakkıyla anlatabilir mi mevcut kelimeler bilinmez ama onları hissedebiliriz. Sokak sokak, metre metre direnişlerini mümkün kılan APOCU ruhu yaşatabiliriz ki zaten zaferin yolu da bu ruhu yaşamsalaştırmaktan geçiyor.
Kendal BAGOK