Sessiz, eylemsiz kalmayalım

Kürdistan’ın en direngen, en nazlı gülleri soluk soluk, nefes nefes, renk renk soluyorlar haberiniz olsun! Gülistan’ın en değerli gülleri solarken biz sadece alkış tutmakla mı yetineceğiz?

 

HABER MERKEZİ – Aralık ayının 17’sinden bu yana, 14 Kürt direnişçi Strasbourg’da, direniş halayındalar. Amaçları, 20 yıldır İmralı Adası’nda rehin tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridi kırmak ve Kürdistan’da devam eden kara kışa bahar olmak. Strasbourg’da devam eden bu direniş halayını, özgür basın çalışanları olarak bizde, nöbetleşerek ilk günden bu yana takip ediyoruz. Fakat onlar, ilk günki gibi, büyük bir irade ve kararlılıkla herkesin davetli olduğu halaylarına devam ediyor.

Bu halay sırtını dağ yürekli kadınlarına, yiğitlerine ve namerde geçit vermez Kürdistan dağlarına yaslayanların halayıdır.

BU HALAY KÜRDİSTAN HALAYIDIR

Bu halay dünün Dimdim Kalesi’nde yedi yıl boyunca durmaksızın zılgıtlar eşliğinde halay çekerek, direnerek teslim olmayı lanetleyenlerin halayıdır. Bu halay, benim, senin, Kürdün Kürdistan halayıdır.

Bu eylemde Kürt halkının tarihi direnişinden dolayı yakından tanıdığı yüzler de var. Kürt halkının son 40 yıllık direnişinin her mevzisinde yer alan ve hayatının büyük bir kısmını zindanlarda geçiren; eylemci arkadaşlarının ona‚ ”o bizim için bir çınardır” dedikleri Mustafa Sarıkaya, KCKD-E Eşbaşkanı Yüksel Koç, yine hayatının büyük bir kısmını zindanlarda geçiren Mehmet Nimet Sevim, Rojhilat’ın asil evladı Kardo Bokani ve bedenin birçok parçasında, dağ direniş günlerinden henüz iyileşmemiş izler taşıyan Çekdar… Aynı zamanda, hem Kürt halkının hem de biz gazetecilerin çok yakından tanıdığı, Mustafa Sarıkaya’nın, “O bu mücadelenin çocuğudur” dediği Gulê var.

DİRENİRKEN BÜYÜYOR HALKININ KALBİNDE

Biz gazeteci arkadaşları ve onu yakından tanıyan mücadele arkadaşları, ”Gulê” diyoruz fakat gerçek ismi Gülistan Çiya İke. Kürdistan’ın dağ ve ovaları kokan güler yüzlü Gulê, 17 Aralık’tan bu yana 13 arkadaşıyla beraber, yurdundan uzak, yurdunun dağına, ırmağına, baharına hasret, Avrupa’nın bir kentinde halkı için açlığa bedenini yatırmış, ölüme direniyor. Direndikçe eriyor ve bedeni eridikçe yüreği daha da büyüyor. Yüreğine, dört parçaya bölünmüş koca bir ülkeyi sığdırmış ve her parçanın bin bir acısını, derinliklerinde yaşıyor, Gülistan. Gözlerinin derinliklerine bakan ve gören herkes, işgal edilmiş yurdunun her parçasının birbirine benzer ama farklı ağıtlarını rahatlıkla duyar. Halkının yarınları gül, gülistan olsun diye gülerek direniyor, direnirken büyüyor halkının kalbinde.

HABERİNİZ VAR MI?

Onun o güler yüzüne bakmayın. Yüreğinde, Kürdistan tarihi gibi acılar silsileleri saklı. Hayatı da, uğrunda ölümü göze aldığı Kürdistan tarihi gibi acılar ve direnişlerle nakışlı. Haberiniz var mı bilmiyorum? Kürdistan’ın nazlı gülleri, soluk soluk, nefes nefes, renk renk soluyor!

80’lı yıllarda babası Apocularla tanışır ve 83’te Türk devleti tarafından tutuklanıp cezaevine atılır. Babası 1984 baharında cezaevinden çıktığında Gulê dünyaya gelmiştir. Fakat aile üzerindeki baskılar devam eder. Babası Mehmet Halid ailesini alarak Başûrê Kurdistanı’nın yolunu tutar. Yollar zorludur, sınırın bu tarafında işgalci Türk devleti, öbür tarafında da Saddam rejimi vardır. Yaklaşık bir yıllık zorlu bir yolculuğun ardından 1985 yılında Behdînan’a ulaşırlar.

Kendi ülkesinde mültecidir artık Gulê. Behdinan’da ise bir taraftan Saddam rejiminin baskıları, öbür taraftan PDK’nın baskıları devam eder. Her direngen Kürt gibi babası da, verili olanı kabul etmez ve yüzünü, yüreğini dağlara verir. Böylece dağlara sığınan Gulê’nın ailesi yıllarca, dağ yamaçlarını kendilerine mesken eder. 1990’lara doğru aile bu sefer de Başûr’dan Bakur’a doğru yola koyulur. Saddam rejiminin baskıları artmıştır, Halepçe ve Enfaller yaşanıyor Başur’da.

BABASININ YOLUNDA YÜRÜR

Bakur’da da 90’lı yıllar bir taraftan baskının yoğunlaştığı, öbür taraftan ise serhildanların başladığı yıllardır. Gulê’nin babası gerilla saflarındadır ve Türk devleti aileyi rahat bırakmaz. Kısa süre sonra tekrar Başûr’a dönmek zorunda kalırlar. 1994 yılında PDK ve MİT ortaklığı sonucu Gulê’nin babası tutuklanır ve bir daha haber alınmaz. Faili belli binlerin kervanına katılır Mehmet Halit. Gulê bir daha babasından haber almaz, çocuk yaşta annesi ve kardeşleriyle beraber 1995 yılında Etruş Kampı’na geçerler. O günden bu yana bir türlü iyileşmeyen bir yara ile yaşar. Yüreğinde açılan o derin yara onunla beraber boy verip derinliklerine kök salar. Kaybettiği, ona özlem duyduğu babasının yolunu tutar, yani dağ yamaçlarında ve doruklarında babasının yolunda yürümeye karar verir. Ve böylece babasının yaşamını adadığı o dağlara ve yoldaşlarına döner.

SESSİZ, SOLUKSUZ EYLEMSİZ YAŞAMAMALIYIZ

Şimdi ise, 17 Aralık’tan beri Fransa’nın Strasbourg kentinde, özelde Kürt Halk Önderi genelde ise Kürt halkı üzerindeki tecridi kırmak için açlık grevinde. Tam, 68 gün oldu, arkadaşlarıyla beraber dokunmadı boğazları sıcak bir lokmaya. Koca iki aydan bahsediyoruz farkında mısınız? HDP Milletvekili olan Leyla Güven ise üç ayı geride bıraktı. Bu gün 107. gününde.

Halkı için dirhem dirhem bedenini eritenlerin acısına ortak olmamız lazım. Bu ortaklık alkıştan öte bir ortaklık olmalı. Bedenler gözlerimizin önünde erirken, kazınırken ölü tarihin kitabına renkleri, sessiz, soluksuz, eylemsiz yaşamamalıyız. Tarih bizi lanetler ve muhtemelen çocuklarımız yüzümüze haykırır, ”50 milyon bir halk özgürlük halayına nasıl durmadınız? diye soracaktır.

Tekrarlıyorum: Kürdistan’ın en direngen, en nazlı gülleri soluk soluk, nefes nefes, renk renk soluyorlar haberiniz olsun! Gülistan’ın en değerli gülleri solarken biz sadece alkış tutmakla mı yetineceğiz?

Kaynak: Yeni Özgür Politika/Roni RİHA

Sonraki Yazı